| Konu: | TOPLU İŞ İLİŞKİLERİ KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 11 |
| Tarih: | 18.10.2012 |
CHP GRUBU ADINA CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 197 sıra sayılı Toplu İş İlişkileri Kanun Tasarısı üzerine söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi ve ekranları başında bizleri umutla bekleyen yurttaşlarımızı ve emekçileri selamlıyorum.
Büyük Önder Mustafa Kemal Atatürk: "Hayatta tam zevk ve saadet ancak gelecek nesillerin varlığı ve şerefi için çalışmakla sağlanabilir." demiş. Ben de Üçüncü Yasama Yılındaki ilk konuşmama Mustafa Kemal Atatürk'ün bu anlamlı sözleriyle başlamak istedim. Umut ediyor ve diliyorum ki bu yasama döneminde Meclisteki tüm siyasi partiler ve milletvekilleri geleceğimizi, çocuklarımızın geleceğini ve ülkemizin geleceğini, siyasi partilerinin ve kendilerinin çıkarlarının önüne koyan bir çalışma ve sağduyu sergilerler. Benimkisi bir umut ve dilek tabii ki.
Toplu iş sözleşmeleri, çalışanlar ile işverenler arasında karşılıklı olarak çalışma hayatının sosyal ve ekonomik haklarını ve çalışma şartlarını düzenlemek amacıyla yapılır; çalışanın ve işverenin çalışma barışını ve huzurunu sağlamak için imza atmasıdır; geçerli olduğu süre içinde de iş yerinde sükûneti sağlar; tabii, işveren ve çalışan eğer toplu sözleşme masasına özgür koşullarda ve eşit şartlarda pazarlık yapabilecek şekilde oturmuş ise. Bunu sağlayacak da yasalardır.
Toplu sözleşme hakkı 1961 Anayasası'nda ilk kez tanımlanmış ve güvence altına alınmıştır. 1980 yılı, Türkiye'nin, demokrasi açısından da siyasal ve sosyal haklar açısından da antidemokratik bir dönemin başlangıcıdır. 1983'te çıkarılan 2821 sayılı Sendikalar Kanunu ve 2822 sayılı Toplu İş Sözleşmesi, Grev ve Lokavt Kanunu 1963'te çıkarılan 274 ve 275 sayılı kanunların yerini almış ve işçi haklarındaki kısıtlamalar maalesef artarak devam etmiştir. Bugün uygulanan ve toplu çalışma ilişkilerini düzenleyen kanunumuz 1983'ten günümüze değişikliklere uğramıştır. İşte, görüşmekte olduğumuz tasarı da bu iki kanunu "toplu iş ilişkileri kanunu" olarak değiştiriyor.
2008 ve 2011 yılları arasında onlarca kez toplanan Üçlü Danışma Kurulu toplantısı sonucu ortaya çıkan mutabık metin Ekim 2011'de Bakanlar Kuruluna sunuldu ve Bakanlar Kurulu da şubat ayında bu metni Meclise gönderdi. Esas komisyon olarak Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonu ve tali komisyon olarak da Avrupa Birliği Uyum Komisyonu ve Adalet Komisyonu belirlendi. Benim de üyesi olduğum Sağlık, Aile, Çalışma ve Sosyal İşler Komisyonunda sosyal tarafların görüşleri ve beklentileri dinlendi. Daha demokratik emek-sermaye barışını, dolayısıyla çalışma barışını sağlayan bir tasarı hazırlamak için Cumhuriyet Halk Partisi komisyon üyeleri olarak elimizden gelen çabayı gösterdik. Ancak, gerek tek tek maddeler üzerinde verdiğimiz önergelerin reddedilmesi gerekse tali komisyon olarak belirlenen Avrupa Birliği Uyum Komisyonunda Avrupa Birliği uyum sürecini ilgilendiren maddelerin bile değerlendirilmesinin AKP İktidarı, Partisinin çoğunluğunun oylarıyla engellenmesi, bu tasarının amaçtan, iyi niyetinden, demokrasiden uzak bir tutum olduğunu da belirtmek zorundayım. Muhalefetin konuşturulmaması, komisyonlara şiddet yoluyla sokulmaması, muhalefet milletvekillerinin, haklarında karar verilmeden yıllarca muhalefet milletvekillerinin cezaevinde tutsak olması, muhalefet eden medyanın kongre salonlarına alınmaması, işlerinden kovdurulması demokrasiyle bağdaşmıyor ama sizin ileri demokrasi anlayışınızla uyumlu.
Tek adama dayalı, otoriter, en zayıf çıkan muhalif sesin bile bugünkü karanlık ve baskı içerisinde sindirilmeye, ezilmeye çalışıldığı, baskıcı, faşist düzen bize ileri demokrasi olarak sunuluyor. Emeğin ucuz ama ekmeğin pahalı olduğu bir sömürü düzeni.
Mevcut çalışma hayatında da daha çağdaş, Avrupa Birliği ve ILO normlarına uyan çalışma hayatı oluşturmak için hazırlanan bu tasarıda bu iki hedefin de çok uzağında kaldığı; 12 Eylülle birlikte çalışma hayatında da oluşturulan baskıcı, yasakçı, kısıtlayıcı mevzuatın korunduğu; emeğin ucuzlatılıp emek örgütlerinin yok edilmeye çalışıldığı bu tasarı da bize çalışma hayatında reform olarak sunuluyor; tıpkı -Sayın Bakan da burada- 4+4+4'ün reform olarak sunulması gibi. Amaç, burada ekonomik zenginlik yaratmak, emekçinin hakkını savunmak, çalışma barışını sağlamak, özgürleşmek ya da daha kaliteli, nitelikli bir eğitim değil; amaç, burada "Bir lokma, bir hırka." diyen tek tip, bir kilo bulgura, bir torba kömüre muhtaç edilen, itaatkâr ama sesini çıkarmayan bir emek dünyası, bir nesil yaratmak. Dolayısıyla, emeğin ucuz ama ekmeğin pahalı olduğu bir sömürü düzeni kurmak, dikensiz gül bahçesi yaratmak.
Görünen, anlaşılan odur ki 12 Eylül hukuku ve anlayışı bu tasarıda da aşılamamıştır, aşılamaz da çünkü bunu ancak gerçekten 12 Eylülde bedel ödeyen, ruhen ve bedenen işkence gören, sadece gücü elde edince değil, gücün karşısında da, zor günlerde de konuşabilen Cumhuriyet Halk Partisi aşacaktır yoksa 12 Eylülün karanlığından beslenen, gürbüzleşen iktidar bunu aşamaz. Bugün "ileri demokrasi" safsatasıyla milletimizi uyutan, iç politikada yandaş medyasıyla göz boyayan, dış politikada ülkemizi savaşın eşiğine getiren bir siyasi anlayış ile karşı karşıyayız.
Bir de şunu dilinizden düşürmüyorsunuz: "Süper güç, büyük devlet." Bakın, kaynağı belli olmayan sıcak parayla, dış borçla, cari açıkla büyük devlet olunmaz. Büyük devlet, Suriye'de vurulmuş mu, vurulmamış mı tespit bile edemediği uçağında şehit olmuş askerlerinin naaşını başkalarına aratıp başkalarına çıkarttırmaz. Büyük devletin dört bir yanından her gün şehit cenazeleri gelmez. Büyük devlet yöneticileri başka ülkelerin çıkarları için savaş tamtamları çalmaz. Büyük devlet, dere yatağına toplu konut yapıp yurttaşlarını azgın sulara kurban etmez. Büyük devlet, "Parasız eğitim istiyoruz." diyen öğrencilerini, evlatlarını hapse atmaz; her gün iş kazalarında emekçileri ölmez; yurttaşlarını bölmez, ötekileştirmez. Büyük devlet, vatanını seven, öncelikle halkını sevendir; herkesi, her kesimi sevendir; halkının huzurunu ve refahını, çalışma barışını sağlayandır; ekonomik zenginlik yaratan; açlıkla, yoksullukla mücadele edendir. Hep emekçilerin bedel ödediği, şehit cenazelerinin hep garibanın evine geldiği devlet "Büyük devletim, süperim." diyemez. Öyle lafla, billboardlara yazmakla büyük devlet olunmaz. Büyük devlet, kötü yönetiminin faturasını halkına, garibanına kesmez. Emeğin ucuz, ekmeğin pahalı olduğu devlet büyük devlet olmaz.
Lafa gelince "Fakirseveriz.", "Süper gücüz.", "Büyük devletiz." Bırakın bu lafları da yaptığınız zamların hesabını verin, şehitlerin hesabını verin. İktidara gelince mutfak tüpü ne kadardı, şimdi ne kadar? Benzin ne kadardı, şimdi ne kadar? Sınavlarda şaibenin önüne geçemiyorsunuz. Beş yaşındaki çocuklarımızı okullarda perişan ettiniz. İleri demokrasinizi, kininizi, tahammülsüzlüğünüzü en son gerçekleştirdiğiniz kongrenizde gördük. Ben "Hiçbir şeyi çantada keklik görmeyin." diyorum, bu insanlar, size, krallık kurun, padişahlık kurun diye oy vermediler. Günü gelince, fakire, halka kestiğiniz bu zamlı faturalar gibi halkımız da sizin faturanızı kesecektir.
Değerli milletvekilleri, güçsüz olan kesimlerin, halkların haklarını korumak için örgütlenmesi demokratik işleyişin temel göstergesi. Ama işçilerin yoksulluğu ve örgütsüzlüğü üzerinden, maalesef tasarıda sömürü düzeni kurulmaya devam ediliyor. Ucuz iş gücü istihdamı temel gelişme politikası olarak benimseniyor; sanayi emeğin ucuzluğu üzerinden güçlendirilmeye çalışılıyor. Sendikal hak ve özgürlükler, toplu sözleşme hakkı, grev hakkı, sendikal örgütlenme hakkıyla bir bütün. Dolayısıyla, bunlardan bir tanesinin bile olmaması, eksik olması bunların hiçbir şekilde gerçekleşmeyeceğinin göstergesidir. Bu açıdan da bu tasarı antidemokratik bir çalışma yasasıdır.
Yasanın -üzerinde tabii konuşmalarımız devam edecek ama- genel anlamıyla özü: Sendikal hak ve özgürlüklerin kısıtlandığı, 12 Eylül hukukunun baskılayıcı, yasakçı zihniyetinin devam ettiği bu tasarı "reform" olarak değerlendirilmez. Dolayısıyla tasarıya bu şekliyle bizim onay vermemiz de beklenmemelidir diye düşünüyorum.
Hepinize saygı ve sevgilerimi sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Yüceer.