GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:47
Tarih:02.01.2013

İDRİS BALUKEN (Bingöl)- Evet, teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Cumhuriyet Halk Partisinin vermiş olduğu önergenin usulen aleyhinde ama içerik olarak lehinde söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Konuşmama başlamadan önce ben de 2013 yılının bütün halkımız için, ülkemiz için barış, demokrasi, kardeşlik ve özgürlük getirmesi dileklerimi iletmek istiyorum.

Yine, yaşamını yitiren BDP blok milletvekili, değerli siyasetçimiz, büyüğümüz Sayın Şerafettin Elçi'ye tekrar Allah'tan rahmet, tüm halkımıza da başsağlığı dileklerimi buradan tekrar yinelemek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, aslında bu kamu-özel ortaklığı neticesinde devreye girecek olan sağlık tesisleri ve buralarda verilecek olan sağlık hizmetleri uzun bir süredir devrede olan, sağlıkta özelleştirmeyi esas alan Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin yeni bir üst aşamasından başka bir şey değildir.

Bu Sağlıkta Dönüşüm Programı aslında 80'li yıllardan beri kademeli olarak devreye sokulmuş, AKP'nin iktidarda olduğu on yıl süre içerisinde de hızla devreye, toplumsal hayata, sosyal hayata sokularak bu yönlü -maalesef, sağlıkta bazı geri dönülemez hatalar içerisine girilmiştir.

Bu Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın özellikle Dünya Bankası, IMF ve Dünya Ticaret Örgütü gibi uluslararası birtakım kurumların dayatması olduğunu herhâlde burada belirtmeye gerek yok.

Sağlıkta Dönüşüm Projesi'nin temel olarak felsefesi, sağlığı piyasaya açmak, hızla özelleştirmeye doğru giden bir yolun önünü açmak, sermayeye yeni kâr alanları yaratmak ve bu şekilde toplumun sağlığından çok yeni bir kâr alanı olarak sağlığı bir cazibe merkezi hâline getirmektir.

Uzun süredir uygulanan bu politikalarla aslında hastaneler birer ticarethane, hastalar birer müşteri ve yine burada hastanelerdeki temel işleyiş de nitelikli sağlık hizmetinden çok kâr elde edip etmemesi, kurumun kâr sağlayıp sağlamaması üzerinden yürütülen bir zihniyet olduğunu belirtmek gerekiyor. Tabii, bu zihniyetin kendisi aslında Anayasa'ya aykırıdır. Çünkü Anayasa'da sosyal devlet ilkesi tanımlanmıştır. Bu sosyal devlet ilkesinin gereği olarak da bütün yurttaşlara eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz bir sağlık hizmetinin verilmesi, aslında önemli bir kamusal yükümlülük olarak, iktidara gelen bütün hükûmetlerin önünde bir görev olarak durmaktadır. Biz parti olarak sağlığa yaklaşımımızın eşit, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz ve ana dilde sağlık eğitimi olduğunu burada, bu kürsüde defalarca dile getirdik. Tabii, işin ücretsiz ve ana dilde olan boyutuna karşı özel bir alerjinin olduğunu, özel bir tepkisel reaksiyonun olduğunu biliyoruz. Çünkü ana dilde sağlık isteyen, parasız sağlık isteyen pek çok sağlık çalışanı, pek çok sendikacı maalesef hâlâ bugün cezaevlerinde, yargısal süreçlerin ağır tahakkümleri altında tutulmaya devam etmektedir.

Aslında yürütülen bu özelleştirme programı çerçevesinde anlatacak çok şey var ama özellikle bununla ilişkili olduğu için ben 2 Kasım 2011'de yürürlüğe giren 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'yi hatırlatmak istiyorum. Bunun, bu 663 sayılı Kanun Hükmünde Kararname'nin kamu hastane birlikleriyle ilgili olan kısmı zaten kamu ve özel ortaklığıyla devreye girecek olan bu sağlık hizmetlerine bir ön hazırlık yapma ve onun zemini oluşturmayla ilgiliydi. Bugün görüşmekte olduğumuz bu önerge de aslında o günden itibaren bir tedbir alınmış olsaydı, Meclis bu duruma bir müdahale etme durumunda olsaydı, belki de daha sağlıklı sonuçlarla burada daha sağlıklı tartışmalar yürütebilmenin zeminini de oluşturmuş olacaktı.

Tabii, diğer taraftan, 1 Ocak 2012 tarihi itibarıyla devreye giren bir genel sağlık sigortası vardı. Burada artık vatandaşların prim ödemek suretiyle sağlık hizmetlerine ulaşmasıyla ilgili bir yasal düzenleme yapıldı ve "paran kadar sağlık" anlayışı maalesef artık yasal bir gerekçeye de dayandırılarak bütün hayatımıza, toplumsal hayatımıza AKP Hükûmeti tarafından sokulmuş oldu.

Şimdi, sağlıkta, biliyorsunuz, hastaneye başvuran bir hasta, katkı payı, katılım payları, ilaç eş değer yüzdeleri, işte yapılan tetkiklerdeki fark ücretleriyle zaten artık bir özel sektör anlayışıyla kamu hastanelerinde bir muameleye maalesef maruz kalmaktadır. Yine, kamu hastane birliklerinin yürütmüş olduğu çalışmalarda özellikle genel sekreter ve yönetim kurulunun hastanenin performansıyla ilgili bütün kriterlerini hastanenin kâr elde edip etmemesi üzerine kurduğunu biz biliyoruz. Yani şunu demek istiyorum: Uzun bir süredir özelleştirmeye doğru yürütülen bilinçli bir  dönüşüm politikası var, bilinçli bir dönüşüm programı var ve bunun getirmiş olduğu uygulamalar da aslında sağlıktaki özelleştirmeyi zaten günlük hayatımıza getirmiş ve merkezine oturtmuş durumda.

Bakın, bugün hastanelerde sağlık çalışanları ve hekimler, piyasacı bir yaklaşımla, baktıkları hasta sayısına göre maalesef ücretler almakta ve bu durum sağlık hizmetindeki niteliği de son derece  düşürmektedir. Avrupa'da bir hekimin günde bakabileceği hasta sayısı 20 veya 25 ile sınırlı iken, bizim ülkemizdeki hemen hemen bütün polikliniklere bu saatte girin, poliklinikteki sayaçlarda 120'nci, 150'nci hastaların sırada beklediğini görmüş olursunuz.

Şimdi, bu Mecliste -Allah geçinden versin ama- ola ki bir hastalık herhangi birinizin başına gelse poliklinik sırasında bakılmak istenen 150'nci hasta olmayı herhalde hiçbir milletvekili istemez diye düşünüyoruz. Dolayısıyla, kendimiz için istemediğimiz bir şeyi halkımız için de istemememiz gerekiyor. Günde 120 ya da 150 hasta bakan bir hekimin üst solunum yolu enfeksiyonu gibi basit bir hastalık ile çok daha komplike, tümör, kanser hastalarından, işte diyabetik, dâhiliyeyle ilgili komplike hastalara kadar aynı süreyi ayırmak zorunda olduğu gerçeğini göz önünde bulundurursak, sağlıktaki nitelik düşüklüğünün nereden kaynaklandığını da göz önüne getirmiş oluruz diye düşünüyorum. Tabii nitelik düşünce de şiddet artıyor, sağlık sisteminin bütün bu faturasını sanki hekimler ve sağlık çalışanları ortaya koymuşlar gibi bir algı toplumumuzda hâkim oluyor ve bu şekilde de her geçen gün hekimlere ve sağlık çalışanlarına yönelik şiddet ortamı artıyor.

Diğer bir boyut, özelleştirmeyle ilgili, sağlıktaki taşeronlaştırmayla ilgili bir hususa dikkatinizi çekmek istiyorum. Biliyorsunuz, şu anda, hemen hemen, hastanedeki görüntüleme merkezlerinden laboratuvar tetkiklerine kadar, hatta özellik arz eden yoğun bakım ünitelerinden yenidoğan ünitelerine kadar her yerde hizmet alımı artık bir taşeronlaştırma sistemi içerisinde maalesef bu Hükûmet döneminde teşvik edilerek yine sağlık camiasında önemli bir travma olacak şekilde devreye sokulmuştur. Bu taşeron çalışan işçilerin ya da sağlık çalışanlarının yaşadıkları sıkıntılar zaten başlı başına bir problemdir. Asgari ücretten tutun da esnek ve güvencesiz çalıştırmaya kadar, çalıştıkları hastanelerde maruz kaldıkları ayrımcı uygulamaların tamamına kadar, bu taşeron işçilerin yaşadıkları sıkıntı aslında başlı başına Meclisin mutlaka müdahil olması gereken bir konudur. Taşeron işçilerin sözleşmeli veya kadrolu pozisyona geçmeleriyle ilgili Meclisin önünde bir görev olduğunu biz tekrar hatırlatmak istiyoruz.

2002 yılında 11 bin olan taşeron işçi sayısı, maalesef bugün, AKP döneminde, 126 bin gibi devasa bir rakama ulaşmış ve sorunlar da aynı şekilde çığ gibi büyümüştür. Modern bir kölelik sistemi olarak taşeron çalıştırmasıyla ilgili, mutlaka Meclisin bu duruma müdahil olması gerektiğini düşünüyoruz.

Aslında bu kamu-özel ortaklığıyla ilgili söyleyecek çok şey var ama benden bir önce konuşan sayın hatip hemen hemen bütün hususları dile getirdi. Konuşmasının tamamının altına imzamı atabilirim, bunu çok rahatlıkla ifade edebileceğimi söylüyorum.

Burada bir hususa dikkat çekmek istiyorum: AKP Hükûmeti bu projeyi "44 bin yeni yatak halkımıza kazandırılacak." diye sunuyor. Aslında öyle değil çünkü Yüksek Planlama Kurulu bu 44 bin yatağı eski yatakların yerine koymak koşuluyla kabul etmiş. Dolayısıyla, burada sayın hatibin dile getirmiş olduğu, vergilerden muafiyetten tutun da hazine arazilerinin peşkeş çekilmesine kadar sermayeye alan yaratan bütün o zihniyetin zaaflarının tekrar gözden geçirilmesinin gerekliliğine inanıyoruz. Zaten bu konuda Anayasa Mahkemesinin özellikle Etlik, Bilkent hastaneleri ve Elâzığ'la ilgili vermiş olduğu kararlar da ortada. Bu nedenle, önümüzdeki süreçte, sağlıkta yaşanan dejenerasyonla ilgili, özel sektöre alan yaratmayla ilgili sürecin daha tehlikeli bir aşamaya gelmemesi için bizler de bu önerinin lehinde oy kullanacağımızı belirtiyoruz ve hepinizi de bu duyarlılığa davet ediyoruz.

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Baluken.