| Konu: | AKP GRUP ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 104 |
| Tarih: | 15.05.2013 |
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tabii, her hafta başında yaşadığımız hadiseyi tekrar yaşıyoruz. Bir Genel Kurul düşünün ki... Yani, her defasında aynı şeyleri tekrarlamaktan gına geldi, ben de bundan dolayı sizden helallik diliyorum ama tekrar söylemekte fayda var, bir şekil şartını da yerine getirmek mecburiyetindeyiz. Ama bir sonuç hasıl oldu, artık Meclis tarihine geçtik, kendi gündemini dört saatte belirleyemeyen bir kuruluz biz, bir Meclisiz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Her gün grup önerisi getirirseniz...
AHMET YENİ (Samsun) - Sayenizde...
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Tabii, sayemizde ama bu işin sorumluluğu sizin. Gelip uzlaşmayı aramazsanız, gelip burada muhalefetin sözüne bu ölçüde tepki gösterir, bu sabırsızlıkla, bu tedirginlikle böyle tepki gösterirseniz... Uzlaşmayı talep etmeyi bile anlaşılıyor ki kendinizde hak olarak görmüyorsunuz. Sonuçta da, bu ülkeyi yönetme sorumlusu olan iktidar olarak kendi gündemini dört saatte belirleyemeyen bir Meclise ulaştınız. Sonuç bu, gerçeğiniz bu, durup düşünmeniz gereken husus bu.
Değerli milletvekilleri, tabii, her defasında söylüyoruz, bu "bitime kadar" usulü yakışmıyor. Bu kadar büyük, milletin desteğini almış, 326 milletvekili olan bir iktidar grubu olarak, böyle, "bitime kadar" gibi bir angaryayı, hukuka, günümüz değerlerine yakışmayan, evrensel hukuka bile yakışmayan bir usulü bir türlü terk edemediniz. "Bitime kadar"dan da hiçbir fayda hasıl edemediğinizi kendiniz görüyorsunuz ama yine getirdiniz önümüze, "bitime kadar" usulünü dayattınız.
Bir başka şey daha getiriyorsunuz. Arkadaşımız Sayın Kubat burada detayını anlatmadı ama pazartesi günü de çalışacaksınız, gözünüz aydın. Aslında, pazar günü de çalıştırsaydınız iyi olurdu yani. Ne işiniz var Anadolu'da! Burada oturun işte, kırmızı koltuklar...
Değerli arkadaşlar, takdir sizin, milletimiz de sizi izliyor ve bu getirdiğiniz konuların milletin gündemiyle ilgisi yok. Adrese teslim kanunlar getiriyorsunuz, adrese teslim sıralamalar yapıyorsunuz.
Yine, üniversite kurmayı getiriyorsunuz. Üniversiteler kuralım ama bir bütünlük içerisinde kuralım.
Değerli arkadaşlar, bir konuda muhalefetin gösterdiği tepkiyi sabırla dinlemeniz, anlayışla karşılamanız gerekir, o olay da şudur: Reyhanlı'da çok kötü bir olay olmuştur. Hatay'ın Reyhanlı kazasında tarihimizin en acı olayı yaşanmıştır. Bana göre, devletimiz açısından söylüyorum, utanacağımız bir olay yaşanmıştır. Birileri Türkiye Cumhuriyeti devletine saldırmış, şu anda ifade edilen rakam 51 olmakla beraber bu sayının daha da artacağını bildiğimiz... "70'e yakın" deniliyor, en makul rakam olarak. Benim bildiğim yalnız 9 kişi var, kayıpları var, bulunamıyor. Adamın çocuğu kayıp, yok; gelini kayıp, yok. Enkazın altından ceset parçaları çıkıyor. Yani Reyhanlı'da bir kıyamet yaşandı ve bu, oradaki insanımızın canını yaktı ama işin anlamı, Türkiye Cumhuriyeti devletine, Türk milletine bir saldırı oldu, sanki savaştaymışız gibi bir saldırı oldu. Değerli arkadaşlar, şimdi, bu olayı sıradan bir olaymış gibi geçiştirmeye çalışmak hakkımız değil, hele iktidar grubu olarak.
Değerli milletvekilleri, burada söylenene kızıyorsunuz ama bundan daha ağır bir facia var mı, niye yas ilan etmediniz? Sayın Başbakan Amerika gezisini ertelese şık olmaz mıydı? Kalkıp topluca Reyhanlı'ya gidilse olmaz mıydı? Değerli arkadaşlar, siz yaşanan acıyı millî mesele hâline getirmezseniz, milletle paylaşmazsanız, yaşanan acının üzerinden muhalefeti suçlamaya kalkarsanız... Ne kadar talihsiz bir beyan, Sayın Başbakan olayın hemen bir saat sonrasında "Çözüm sürecini provoke etmek isteyenlerin çıkarttığı olay. Türkiye'nin güçlenmesinden rahatsızlık duyanların çıkarttığı olay." diye meseleyi takdim edip "Türkiye'nin Suriye'yle ilgili politikasını tenkit edenler iş birlikçilerdir." diye muhalefeti suçlaması hak mıdır? Doğru mudur? Faydalı mıdır her şeyden önce?
Değerli arkadaşlar, Reyhanlı'da gerçekten kıyamet koptu, kıyamet. Yahu, gidin, görün işte, milletvekili arkadaşlarımız orada, yaşanılır, dayanılır acı değil. Terör örgütünü bildiğimiz tüm rakamlarla, tüm büyüklüklerle ve tüm duygularla suçlayalım, kınayalım, lanetleyelim. Milliyetçi Hareket Partisi olarak ilk günden orada... Bir acıyı daha söyleyeyim. Cumhuriyet Halk Partisinin milletvekilleri de gittiler, biz de gittik. Televizyonlar mikrofon tuttu. Bizim heyet başkanımız olan Genel Başkan Yardımcımız Sayın Semih Yalçın şunu söyledi, dedi ki: "Ey halkımız, teröre teslim olmayacağız. Bu terör örgütünü kınıyoruz, aman suhuletle, sükûnetle, sabırla meseleyi paylaşalım." CHP de aynı üsluplarla söyledi. Yani muhalefet olarak biz sorumlu siyasetin gereği bir davranış ortaya koyarken, burada da görüyorum, demeçlerde de görüyorum, televizyonlarda da görüyorum, iktidar olarak siz muhalefeti suçluyorsunuz.
Değerli arkadaşlar, orada yaşanan acıyı yüreklerinizde hissetmeniz, böyle bir acıyı yaşattığınız için utancı da hissetmeniz lazım. İktidarsınız, kusura bakmayın, on yıldır iktidarsınız.
Ben her defasında söylüyorum, siyaset adamının, devlet adamının vasfı muhtemeli öngörebilmektir, geleceği öngörebilmektir; eğer öngöremiyorsanız geleceği, o gelecek sizi kuşatır ve sizi acıtır. Gereken tedbirleri almazsanız, yeterince almazsanız, zamanında almazsanız, şimdi kalkıp da Sayın Bakanın, burada, "İşte şu tedbiri aldık, vatandaşlarımızın yaralarını saracağız, tazminat vereceğiz." demesi, insanın aklıyla alay etmektir ya!
Bir de burada söylenen sözlere tepki gösteriyorsunuz. Belli ki bu, bir suçüstü yakalanmış olmanın veya başaramamış olmanın, becerememiş olmanın dışa vurumu. Bunu anlayışla karşılarız.
Ama tekrar ediyorum değerli arkadaşlar, Türkiye'yi on yıldır siz yönetiyorsunuz, bu milletin oylarıyla aldığınız yetkiyle, bu devletin tüm imkânlarını kullanarak yönetiyorsunuz. Göreviniz insanlarımızın can güvenliğini sağlamaktır, sağlayamıyorsanız görevinizi yapmıyorsunuz demektir. Göreviniz bu ülkenin egemenlik haklarını korumaktır. "Büyüdük." diyorsunuz, ama birileri Türkiye'ye saldırmaya cesaret edebiliyor. Nerede o zaman bu büyüklük? Hudutlarımıza bile yaklaşamamalılar ama hudutlarımız yolgeçen hanı.
Samimiyetle söylüyorum, demin Cumhuriyet Halk Partisi sayın sözcüsü çok acı şeyler söyledi; biz söylemiyoruz onu, yüreğimiz yanıyor. Bakın, ben Sayın Cumhurbaşkanıyla ve Sayın Başbakanla, birçok defa, görevim gereği, Dostluk Grubu Başkanı olmam hasebiyle Suriye'ye gittim, gözlerimle gördüm. İnanınız ki o günlerde Sayın Başbakan da, Sayın Cumhurbaşkanı da Suriye halkı nezdinde o kadar itibarlıydılar ki aday olsalar onları geçecek hiç kimse olmazdı ama ben size bir gerçeği söylüyorum: Şimdi hem Suriye halkı nezdinde hem de Türkiye'ye sığınan Suriyeli sığınmacılar nezdinde inanınız ki hayır dualarla anılmıyorsunuz. Değerli arkadaşlar, tenkit için söylemiyorum.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Yine öyle ya, yine öyle.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - "Yine öyle." değil.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Halk nezdinde yine öyle.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Yahu kardeşim, orayı benden daha iyi bilmeniz mümkün değil. İşte, sayın milletvekilleri burada.
SITKI GÜVENÇ (Kahramanmaraş) - Yine öyle.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Kanı durduramadınız, Suriye'de insanlar birbirlerini boğazlıyorlar. Hâlbuki, halkı destekliyoruz diye rejime karşı çıkarak, zulme karşı çıkarak verdiğiniz umut bugün hayal kırıklığı. Sığınmacılar geldi, bir tas çorba veriyorsunuz, Allah sizden razı olsun, devletimizden razı olsun ama Sayın Dudu'nun demin söylediği hadiseler bizatihi doğru arkadaşlar. Yani, söylenmeyecek...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - ...durumlara düştü sığınmacılar ve böyle bir sonucu öngörmeden burada siyaset yapmanın, "İktidarım." demenin hiçbir değeri yoktur; bunu söylemeğe çalışıyorum.
Gündeminiz hayırlı olsun.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Teşekkür ediyoruz.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Bitime kadar çalışacaksınız, pazartesi de çalışacaksınız, hayırlı olsun.