| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 14 |
| Tarih: | 31.10.2012 |
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Yaşamış olduğum olaydan dolayı acılarımızı paylaşan bütün herkese çok teşekkür ediyorum. Cenabıallah kimseye böyle acılar nasip etmesin ve ülkemizde acıların ve barışın ortaklaştığı bir ülke diliyorum.
Sevgili arkadaşlar bugün açlık grevlerinin 50'nci gününü birlikte yaşıyoruz. Yani dakikalar, saatler ve günler, ölümlere gebe bir süreci birlikte yaşıyoruz. Bu konuda ne yazık ki Barış ve Demokrasi Partisinin dışında diğer siyasi partilerden bu konuda çok ciddi bir tepki? Hatta bir büyük sessizlik var ve geçmişten bugüne kadar ülkemizde sürekli açlık greviyle bedenlerini ölüme yatıran insanların nasıl yaşamlarını yitirdiğine hepimiz de tanıklık ettik. Bu sessizlik niye? Acaba ne oluyor yani insanlığımızı niye bu kadar yitirdik?
Bakın, cezaevinde olan arkadaşlarımızın tam bugün ellinci günü oldu. 58 cezaevinde açlık grevi var, 663 tutuklu ve hükümlü artık açlık grevini ölüm orucuna dönüştürdüler. Sağlık sorunları -idrarlarından kan akmaya başladı- kilo kaybı var, uyuyamıyorlar, bunaltı var, kusma var, bulanık görme var, unutkanlık var ve ne yazık ki bazı medya kuruluşları da bir psikolojik savaş içerisinde olarak, özellikle iktidara yakın olan gazetelerin ve iktidarın neredeyse yarı resmî gazeteleri olan gazetelerde sürekli asparagas haberler üretiyorlar. Bir psikolojik savaş içerisindeyiz. Mahkûmlar, evet, bedenlerini açlığa yatırmışlar, talepleri de ortada ama bu gazeteler asparagas haberler yapıyorlar, 300 tutuklu ve hükümlünün açlık grevini bitirdiğine dair. Oysaki bu haberlerin tamamı yalan. Bu "300 kişi" dedikleri arkadaşlarımız, dayanışma adına, bir hafta içerisinde bu arkadaşlarımızı destekleme adına açlık grevine katılmış ve çekilmişlerdir ama 663 kişi hâlâ elli gündür açlık grevindedirler.
Şimdi, sevgili arkadaşlar, bu sorunun çözümü için Hükûmetin politika üretmesi gerekirken sürekli dönüp BDP'yi hedef alan, BDP'ye saldırmasını da anlamakta zorluk çekiyoruz. Açlık grevine katılan arkadaşlarımızın üç talebi var. Bir, ana dilde eğitim talebi var. İki "Ben Kürt olduğum için beni tutukluyorsunuz, ben ana dilimde kendimi savunmak istiyorum." diyor. Üçüncüsü ise sizin Oslo'da başlatıp daha sonra dört yüz altmış bir gündür Sayın Öcalan'a uygulanan tecrit politikalarının kaldırılmasını istiyor ve bu insanlar bedenini ölüme yatırırken "Benim cezaevindeki koşullarımı iyileştirin." demiyor. Ne diyor? Bizim yapamadığımızı, bu yürekliliği gösteremediğimizi içeridekiler -bu yürekliliği- gösteriyor, diyor ki: "Görüşmeleri sürdürün, Türk ve Kürt çocukları ölmesin, müzakereler devam etsin, onun için biz dört duvar arasındayız. Tek çare, eğer çare yoksa, ölüm çareyse, açlık çareyse ben bedenimi ölüme ve açlığa terk ediyorum." diyor. Şimdi, bu kadar insani bir talep karşısında Türkiye toplumunun sessiz kalmasını gerçekten anlamakta zorluk çekiyoruz. Aramızdaki köprüler yıkılıyor, aramızdaki bu bağlar kopmaya başlıyor, yani Kürtler, bu noktada, Kürt çocukları olduğu için Türkiye kamuoyunun vicdanı kanamıyorsa ortak paydalarımızın da her gün zemin kaybına maruz kalacağını bilmelisiniz.
Şimdi, Sayın Başbakan çıkıp diyor ki grup toplantısında, bir gün öncesinden sipariş üzerine haberler yapılıyor ve sonra çıkıp grup toplantısında diyor ki: "Efendim, bunlar, şurada kuzu kebap çevirdiler." Ayıptır, bunu konuşmak abesle iştigaldir. Biz bir grup milletvekili ve yanımızda bir grup gazeteciyle -17 Temmuzda, Mardin'de- zaman zaman rutin toplantılar yaparız. Sizin gibi paralarımız yok, yani beş yıldızlı otellere gitmek, kaplıcalara gitmek? Gideriz mütevazı yerlerde otururuz üç dört gün, ülkemizin sorunlarını tartışırız. Bir akşam da arkadaşımız evinde bize yemek hazırlamış ve gitmişiz, o sofrada oturmuşuz. Gazeteciliğin bir edebi, ahlakı vardır; siyasetin bir edebi, ahlakı vardır. Siz, 17 Temmuzda olan bir yer sofrasındaki yemeği 30 Ekimde getirip grubunuzda konuşursanız ciddiyetiniz tartışılır. Siz, her gün bu ülkeyi parselleyip, her gün sofralardasınız, kimsenin sesi çıkmıyor. Yiyin beyler! Ama lütfen, bu mücadeleye, bedenini ölüme yatıranların anısına da, mücadelesine de saygılı olun. Bu insanlar sizin ve bizim daha özgür bir ülkede yaşayabilmemiz için bu emeği, bu bedeli sarf ediyor. Ve sevgili arkadaşlar yine, Sayın Başbakan ne diyor, diyor ki "Bunlar gizli gizli yiyor." diyor.
Şimdi, dün Grup Başkan Vekilimiz de getirdi ama zaman açısından da çok yeterli olmadı.
Şimdi, biz bu dili de tanırız, bu geleneği de biliriz. Bu devletin dilidir, bu dil Kenan Evren'in dilidir, bugün de Sayın Başbakana nasip olan bir dildir. Bakın, Kenan Evren, döneminde ne diyor, 12 Eylül cuntasında 1984 "Gizli gizli yiyorlar." diyor, 4 tane devrimci yaşamını yitiriyor. Şevket Kazan, döneminde, 1996'da "Kantinden yemek stok ettiler, yiyorlar." diyor; hemen arkasından 12 ölüm gerçekleşmiş. Yine, Sadettin Tantan, 2001'de "Gizli gizli yiyorlar, hepsi sapasağlam." diyor; 122 devrimci yaşamını yitirmiş. Yıl 2012, yine "Gizli gizli yiyorlar." Sayın Başbakan Tayyip Bey diyor ki "Gizli Gizli yiyorlar."
Şimdi diliyorum, umuyorum, buraya soru işaretleri koydum, buradan bir tek insan yaşamını yitirmez ama bir insan yaşamını yitirirse Sayın Başbakan, nasıl Türkiye toplumunun yüzüne bakacak, nasıl bizim yüzümüze bakacak, nasıl bu ülkede kardeşliği ve birliği savunacak? Şimdi, bu sorunları çözmek için proje üretmeniz gerekirken Kenan Evren'in dilini, Şevket Kazan'ın dilini, Sadettin Tantan'ın dilini bir türlü terk etmiyorsunuz; işte devlet politikası budur. İktidarlar değişir ama devlet politikası bu ülkede muhaliflere karşı değişmez, Kürtlere karşı değişmez, Alevilere karşı değişmez; sosyalistlere karşı değişmez, bunu değiştireceksiniz, Yoksa 89'uncu yılını kutladığımız bu cumhuriyet? Bu cumhuriyette 89 yıldır biz muhalifler zulüm altındayız. Biz böyle büyük bir kutlama için köşke gitmedik ama bir haksızlığa karşı bir duruş sergiliyoruz. Gittik evet, türbana haksızlık yapılmıştı, bu grubumuz geçen dönem Anayasa değişikliğinde "Evet" demişti, Çankaya'da türban olmalıdır. Yüreğiniz varsa burada da olmalıdır. Biz demokraside çifte standardı tartışmayız ama siz kendinize özgürlükleri savunurken diğerlerinin? Siz şu an özgürsünüz. Şu anda Çankaya'dasınız. Sizin için özgürlük mücadelesi bitti. Onun için, dönüyorsunuz özgürlük mücadelesi verenlere, hak talep edenlere bu kadar hakaret ediyorsunuz. Buna da hakkınız yok ve şimdi, aslında bu talepleri dile getiren arkadaşlarımızın durumu ortada. Bu arkadaşlarımız, hepsi Sayın Başbakandan daha bilinçlidir. Bu tür polemiklerle, bu tür psikolojik savaşlarla yani etkileneceklerini düşünenler yanılırlar. Hele hele bizim geleneğimiz bir feda geleneğidir. Hiç kimsenin ölümden korkmadığı bir gelenekten geliyoruz. Korkarsak ölenlerimize ihanet ederiz ama kimsenin de ölmemesi için Tanrı'ya dua ederiz, emek sarf ederiz.
Sevgili arkadaşlar, Bursa'da olup bitenler? İki gece Grup Başkan Vekilimle birlikte Bursa'daki olayların gece saat bir, ikiye kadar takipçisiyiz. Sayın Başbakana ulaşmaya çalışıyoruz. Biz İçişleri Bakanını yok hükmünde sayıyoruz; ona ulaşmıyoruz ama diğer birimlerle görüşüyoruz. Vicdan sahibi olan bakanlarla da görüşüyoruz ama ne hikmetse, arkalarında polis güçleriyle, arkalarındaki faşist odaklarla, çetelerle Kürtlere saldırı var, BDP'lilere saldırı var. Oradaki telaffuz yanlıştır; BDP'liler bir tek insana saldırmamıştır. Bütün BDP'lilerin evi saldırıya maruz kalmıştır. Evlerinin içindeki eşyalar bile kırılmıştır. Ben yetkililerle yaptığım görüşmede de "Aman biz engelleyemiyoruz." O malum işaretlerle, ellerindeki döner bıçaklarıyla, satırlarla Kürtlerin evinin içine kadar? Açıkça söylüyorum, öncülüğünü oradaki polis güçleri yapıyor ve o faşist odakları biz tanıyoruz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) - Kim olduklarını da biliyoruz. İşaretlerini de biliyoruz ve bizi korkutmaya çalışmayın. Bizim acılarımıza saygı duyun. Gelin, bu acılarımızı birlikte ortaklaştıralım. Bu acıları ortaklaştırabilirsek ortak vatanda, ortak şiarla yaşayabiliriz. Türkiye'nin şu andaki tek ihtiyacı, emin olun, acıları ve sevinçlerini ortaklaştırmaktır. Eğer bir cumhuriyet 89 yılda bu halkın sorunlarını çözememişse bu da cumhuriyetin ayıbıdır. Bu sorunları çözmek size düşüyor çünkü iktidara çok halkın büyük bir desteği var. Eğer bu desteği iyi kullanırsanız isminiz Sadettin Tantan'ın, isminiz Kenan Evren'in yanında değil daha onurlu bir yerde olur.
Bu duygularla hepinize teşekkür ederim.(BDP sıralarında alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Sakık.