GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ANA DİLDE EĞİTİM YASAĞININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 8/2/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 21 ŞUBAT 2013 PERŞEMBE GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE ÖN GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:69
Tarih:21.02.2013

ADİL KURT (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan. Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım, hepinizi saygıyla selamlıyorum. 

Bugün 21 Şubat, Dünya Ana Dil Günü, 1999 yılından bu yana UNESCO tarafından ilan edilmiş ve her yıl 21 Şubatta kutlanan bir gün.

Ben de Türkiye'nin temel renklerinden biri olan Kürtçenin hem bugün yaşadığı sıkıntıları ifade etmek için hem de Türkiye'nin solmakla yüz yüze bırakılmış dillerine dikkat çekmek için verilmiş olan bu grup önerisi üzerinde söz almış bulunuyorum.

Biliyorsunuz, başta Abhazca, Adigece, Arapça, Arnavutça, Azerice, Boşnakça, Bulgarca, Çingene dilleri, Ermenice, Gagavuzca, Gürcüce, Kabartayca, Kazakça, Kırgızca, Kırım Türkçesi, Kumukça, Kürtçe, Ladino, Lazca, Osetçe, Özbekçe, Rumca, Süryanice, Tatarca, Türkmence, Uygurca ile birlikte Türkçe, Türkiye'de ana dil olarak kullanılan diller arasında. Tabii ki bu dillerin önemli bir kesimi şu anda sınırlı sayıda insan tarafından konuşulur duruma geldi.

1950'li yıllardan bugüne kadar dünya genelinde yaklaşık 230 dil yok oldu, 500 civarında dil, artık 1 kişinin, 2 kişinin konuştuğu dil statüsüne indiği için yok olma tehlikesini yaşıyor.

Türkiye'de de bu temel renklerin artık yok olma riski altında olduklarını bilmek gerekiyor. Türkiye'de her yok olan, bu coğrafyada her yok olan bir ana dil, bir dil, esasında Türkiye'nin, bu coğrafyanın renklerinden bir tanesinin yok olması anlamına geliyor. Dolayısıyla, bu dillerin yaşatılması için Meclisin çaba içerisinde olması gerekir, sorunun çözümüne ilişkin olarak elini taşın altına koyup çözüm yollarını üretmesi gerekir çünkü her bir dilin yok olması, Türkiye'de aslında bir şekilde bir insan ölümü, bir medeniyet ölümü anlamına gelmektedir. Bu nedenle, bu verdiğimiz araştırma önergesinin Meclis Genel Kurulunda kabul edileceğini umut ediyoruz.

Bu vesileyle, bugün, aynı şekilde, biz alfabe yasasında bir değişiklik yapılmasını talep eden bir yasa teklifini de sunduk. Mevcut cetvele Türkiye'de yasaklı olan harflerin de ilave edilmesini talep ediyoruz. Kürtçede kullanılan kimi semboller mevcut alfabe kanununa göre yasaklı oldukları için maalesef Türkiye'deki bir Kürtçe şiir kitabı bile, bir aşk şiiri bile, bir roman bile yayınlandığı zaman kanuna aykırılık teşkil ediyor. Her defasında söylüyoruz, burada ifade ediyoruz; bugün, örneğin TRT'nin bile kullandığı alfabe, mevcut alfabe yasasına göre yasaklı durumdadır. Yani devletin kendisi, kendi kurumunda bile kendi yasasını çiğnemek durumunda kalıyor çünkü mevcut yasa bu tabloyu kaldırabilecek durumda değildir. Dolayısıyla, bu araştırma önergesiyle birlikte bugün Meclise sunmuş olduğumuz ayrıca bir alfabe yasasına ilişkin bir değişiklik teklifi de bulunmaktadır. Bunu da bu vesileyle gündeminize sunmuş olayım.

Şimdi, Kürtçede biliyorsunuz, "w", "q" harfleriyle yazıldığı zaman isimler hemen reddediliyor, reddedilir duruma geldi. Geçmişte birçok örnek  yaşadık, komik örnekler yaşadık. Türkçede "nevruz" olarak siz telaffuz edersiniz ama biz Kürtçede "newroz" olarak telaffuz ediyoruz ve (w) harfiyle yazılıyor, bir "w" ile yazılıyor. İşte, işin garip tarafı da biz? Yani Türkiye'de Kürtçeyle Türkçede dilin sembollerini anlamak için ya da somutlaştırabilmek için, bu konuda birbirimizi anlayabilmek için bir başka dili referans göstermek durumunda kalıyoruz, İngilizceye başvurmak durumunda kalıyoruz. Yani bir dilin sembolünü biz Kürtçe birbirimize ifade edebilirdik, Türkçe birbirimize ifade edebilirdik bu çağda ama anlaşılır kılabilmek için İngilizceye referans yapmak zorunda kalıyoruz. O nedenle "v"nin burada anlaşılabilmesi için  "w" kavramına, İngilizcedeki "w"ya, Latincedeki "w"ya işaret etmek zorunda kalıyoruz.

Valiler şunu söylüyordu nevroz başvuruları için? Nevroz etkinlikleri başvurularında, uzun süre başvuru dilekçelerinde nevroz "w"yla, yani "double v"yle yazıldığı için başvuru dilekçeleri işleme alınmazdı. En son bir vali -kentin adını ifade etmeyeceğim- şöyle bir öneri geliştirmişti: "Ya, arkadaş, bu `double v'dan vazgeçin, gelin iki tane `v'  yi yan yana koyalım, "double v"yi bir şekilde çağrıştırsın."

Yani bu kadar dolambaçlı şeye hiç gerek yok, devlet böyle dolambaçlı yollardan kendi vatandaşına yaklaşmamalıdır, sorunun çözümünü sağlamak durumundadır, çözüm de yasakları ortadan kaldırabilmektir.

Hiç kimsenin hassasiyetlerini kaşıyarak bir şey ifade etmek istemiyorum, Dünya Ana Dil Günü vesilesiyle sadece çıkıp bir iki kelime Kürtçe konuşmuş olmak için de burada bulunmak istemiyorum. Türkiye bunları aştı, artık geçmişin yasaklı argümanlarının tamamını Türkiye kendi gündeminden çıkardı. Bugün sorunun çözümünü konuşabiliriz, çözüm yollarını bulabiliriz. Dolayısıyla, "Dostlar pazarda görsün." gibi bir anlayışın içerisinde hiçbir şekilde olmamak lazım.

Bugün eğer Ana Dil Günü'yse ve Türkiye'de mevcutta halk tarafından kullanılan ana diller varsa ve varlıkları teminat altında değilse, Meclis bu soruna el atmak durumundadır.

Geçtiğimiz dönemde, Hükûmet, yaşayan dil ve lehçelerle seçmeli dil dersini müfredata koydu. O zaman da ifade ettik, dedik ki: "Bu eksiktir, yanlıştır. Devlet gene dolambaçlı yaklaşıyor bu soruna, doğrudan doğruya koyalım."

Bakın, demin belki ismini sayamadıklarım da vardır, konuşmama başlarken, Anadolu'da, Mezopotamya'da kullanılan dilleri, lehçeleri bir bir sıraladım. Yani buradaki sıraladıklarımız, burada konuştuklarımız, halkın sokakta konuştuğu dilin adının resmiyette konulmasının ne sakıncası olabilir? Müfredata konulmasının ne sakıncası olabilir?

Bir eğitimci değilim ama eğitimcilerin tespitlerine göre şöyle bir durum söz konusudur: Bakın, Hakkâri'deki herhangi bir öğrenci, ana dili Kürtçe olan bir öğrenci Ankara'daki ana dili Türkçe olan bir öğrenciye göre beş yıl dezavantajlı eğitime başlıyor çünkü ilkokul beşinci sınıfa kadar ancak Türkçe öğreniyor. Siz beş yıl başka bir dili öğrenmek çabasıyla eğitimini tamamlayan bir insanla evinden anadiliyle eğitime başlayan bir öğrenciyi bir yarışın içerisine koyuyorsunuz.

Her yıl Hakkâri üniversite sınavlarında son sırada yer alır, banko isimdir. Herkes son sıradaki şehri bilir. Hakkâri değilse Muş'tur, Muş değilse Şırnak'tır. Bu illerden bir tanesi son sırada her zaman yer alır. Hiç kimse sorgulamaz. O bölgelerde yaşayan çocuklar, doğup dünyaya gelen çocuklar geri zekalılar mı? Hayır, hiç de öyle değil. Tersine, ben şöyle bir iddiada bulunabilirim: Hakkâri'de bu şartlarda doğup beş yıl dezavantajlı eğitime başlayan bir öğrenci eğer bugünkü eğitim şartlarında üniversiteyi kazanabiliyorsa süper zekalıdır demektir. Ancak bir süper zekalı öğrenci bu kadar açığı, zaman açığını kapatabilir. Böyle bir yarışa, haksız yarışa öğrencilerini? Bu nedenle "Ana dilde eğitim şart." diyoruz. Ana dilde eğitim Türkiye'de artık bir tabu olmaktan çıkarılmalıdır, çıkmalıdır.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Hangi ana dil?

ADİL KURT (Devamla) - Ana dilde eğitim gereklidir. Siz bu coğrafyada halkların bir arada yaşamını arzuluyorsanız, kardeş kanının akmamasını arzuluyorsanız, birlikte yaşamı arzuluyorsanız halkların da bu temel haklarına saygı göstermek durumundasınız.

ERKAN AKÇAY (Manisa) - Onun için mi kan döküyorsunuz?

ADİL KURT (Devamla) - Sunmuş olduğumuz bu araştırma önergesini destekleyeceğinizi umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)