GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ELEKTRİK PİYASASI KANUNU İLE ÖZEL TÜKETİM VERGİSİ KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:53
Tarih:16.01.2013

BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Elektrik Piyasası Kanunu ile Özel Tüketim Vergisi Kanununda  Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Teklifi ve Özel Tüketim Vergisi Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı hakkında Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, elektrik üretimi ve buna ilişkin politikalarla ilgili görüşlerimizi belirtmeden önce özellikle küresel, bölgesel ve ülkesel bazdaki genel enerji politikalarına dair birkaç hususu burada sizlerle birlikte paylaşmak istiyorum.

Enerji politikaları, özellikle küresel anlamda, gelişen teknolojiyle beraber aslında bütün ülkelerin iç ve dış politikalarını tamamen yönlendiren bir aşamaya gelmiş bulunmakta. Teknolojinin gelmiş olduğu düzey enerji ihtiyacını artırmakta, bu enerji ihtiyacının temini konusunda ülkelerin içine girdiği arayış küresel ve bölgesel anlamdaki denklemlerin tekrar gözden geçirilmesi ve politikaların buna göre şekillendirilmesini gündeme getirmektedir. Özellikle, bu enerji ihtiyacına binaen değiştirilen küresel politikalar sayesindedir ki Afrika kıtası yeniden keşfedilmekte, Orta Doğu'da ve Asya'da yeniden fillerin çimlere bastığı bir dönemi yaşamaktayız.

Diğer taraftan, yine, teknolojik araştırmalarla ilgili birtakım çalışmalar küresel güç dengesi içerisinde hayata geçirilmeye çalışılmakta, özellikle Avrupa Birliği gibi bazı ülkelerde de çöplüklerde bulunan bazı maddelerden yeni enerjilerin keşfiyle ilgili çalışmaları burada hatırlatmakta fayda var. Burada özellikle bu politikaların en fazla yoğunlaştığı yer olan Kafkaslar ve Orta Doğu bölgesindeki coğrafik ve insani açıdan yaşanan mağduriyetlerin de ne kadar bu küresel enerji politikalarının gözü kara bir şekilde sürdürüldüğünü göstermesi açısından önemli olduğunu düşünüyoruz. Orta Doğu ve Balkanları içerecek şekilde bir taraftan bir araya gelen küresel hegemonik güçlerin ve bunların bölgesel iş birlikçilerinin devreye soktuğu Nabucco Projesi, diğer tarafta farklı bir blok çerçevesinde yürütülen Mavi Akım Projesi'nin aslında var olan enerji politikalarıyla ilgili durumu bugün yönlendirdiğini rahatlıkla söyleyebiliriz. İçinde bulunduğumuz coğrafyadaki yaşanan bütün bu süreçlerin de, biz, enerjiyle ilgili bu politikalardan ve bu savaşlardan bağımsız olmadığını düşünüyoruz. Bugün enerji ve doğal gaz için var olan bu küresel denklemlerin değişkenliği ya da politikaların değişkenliği olasıdır ki kısa bir süre sonra rüzgâr için, su için, elektrik için yine hegemonyanın tahakkümünü gündemleştirecek şekilde gündelik hayatımızı etkilemesin.

Değerli milletvekilleri, özellikle enerji kaynaklarına sahip olmak artık bir küresel politika meselesi hâline gelmiştir. Bugün Orta Doğu'da yoğunlaşmakta olan bu denklemlerin yeniden dizayn edilmesi sürecinde, bizler, ne iç politikamızda ne de dış politikamızda enerjiyle ilgili yaşanan bu süreçleri hiçbir şekilde göz önünde bulundurmuyoruz. Bakın, burada Türkiye halkının yüzde 90'ını temsil eden Parlamentoda bile sadece bu küresel ya da bölgesel enerji savaşları ya da oluşturulmaya çalışılan yeni denklemler üzerinde, buna özgün oturumlar planlayıp buna özgün tartışmalar neticesinde yeni politikaların arayışı içerisinde, maalesef, bugüne kadar bulunmadık. Burada, tabii Hükûmetin mevcut duyarsızlığını da hemen belirtmemiz gerekiyor. Aslında, Orta Doğu'ya yaklaşırken, Hükûmetin genel olarak milliyetçi ve bir nebze de mezhepçi dış politika belirmesi, çevremizde gelişen bu denklemler konusunda bugün ülkeyi de son derece dezavantajlı duruma getirmiştir. Bugün, enerjiyle ilgili en fazla ilişkide olduğumuz İran'la ilgili ya da Rusya'yla ilgili gelmiş olduğumuz düzey, maalesef, her an tetiklenebilecek bir savaşın tehlike çanlarını bizlere duyurmaktadır.

Yine, bu milliyetçilik ve mezhepçilik üzerinden Orta Doğu politikasına yaklaşımımız, bölgesel denklemlere yaklaşımımız, özellikle Federal Kürdistan Bölgesi'yle ilgili uzun yıllar çok ciddi birtakım yanlışlara girmemize ve oradan gelebilecek kaynakların bugüne kadar heba edilmesine sebep oldu. Son birkaç yıl içerisinde bu yanlıştan dönülmesi, Federal Kürdistan Bölgesi'yle ticari ilişkilerin geliştirilmeye başlanması ve bu doğrultuda da Hükûmetin de artık bir övünç kaynağı şeklinde sunma durumunda olduğu yeni ticaret hacimlerinin, biz, özellikle önümüzdeki dönemdeki enerji politikalarında yön belirleyecek bir husus olduğunu buradan belirtmek istiyoruz. Tabii, Federal Kürdistan Bölgesi'yle ilgili yaklaşım, aslında şu anda da mevcut Orta Doğu politikasında Kürt politikasıyla ilgili ya da kendi içimizde yaşadığımız Kürt sorunuyla ilgili ülke çıkarının nereden geçtiğiyle ilgili bizce net bir tabloyu ortaya koyuyor. Özellikle 2013 yılının başından beri son birkaç haftada şekillenen tartışmaların, dileriz ki, Hükûmet nezdinde böylesi güçlü stratejilerin tekrar değerlendirilerek yeni politikalar belirlemesi şeklinde kamuoyuna yansıtıldığı bir dönemi yaşıyoruz.

Değerli arkadaşlar, değerli milletvekilleri; özellikle, Türkiye'nin ülke içi enerji politikalarına değinmeden önce enerji ihtiyacı ve bu ihtiyacın maliyetinin kimin sırtından karşılandığını burada tekrar sizlerle birlikte paylaşmanın önemli olduğunu düşünüyoruz. Bugün, Türkiye enerji maliyetleri açısından son derece vahim bir tabloyla karşı karşıya. Aslında, mevcut potansiyelleri enerjiyle ilgili bütün ihtiyaçları karşılayabilen bir ülke pozisyonu olmasına rağmen maalesef, mevcut enerji maliyetleri Türkiye'nin Aşil tendonu olma özelliğini korumaktadır. Yıllık faturanın 50 milyar dolar civarında olduğu ve özellikle Türkiye'deki kırılgan iktisadi yapının da göz önünde bulundurulduğunu eğer tekrar hatırlatacak olursak, bununla ilgili, ülke içerisinde yeni enerji kaynaklarıyla ilgili araştırmaların ya da Bakanlığın bu yöndeki çalışmalarının ne kadar önemli olabileceği hususunu belirtmiş olabileceğimiz kanısındayız.

Bu kadar ciddi bir maliyet ortadayken AKP Hükûmeti bugüne kadar, daha çok bu maliyeti halkın sırtına yükleme yolunu tercih etti. Her yıl neredeyse artık geleneksel hâle gelen yılbaşı gecelerinde doğal gaza ve elektriğe yapılan zamlar, aslında bu konuyla ilgili Hükûmetin içine girmiş olduğu çaresiz bir tekrarı da dışa vuruyor. Bugün elektrik, doğal gaz ve benzinle ilgili yaşanan zamlar vatandaşın, halkımızın elini yakacak bir seviyeye gelmiş bulunmakta ve bu konuyla ilgili de maalesef bu süreçlerin hiçbir tanesi devletin enerji gideriyle ilgili herhangi bir süreci de karşılayamayacak bir durumdadır.

Değerli milletvekilleri, AKP'nin enerji politikalarına baktığımız zaman özellikle önümüze iki parametre çıkıyor. Yani var olan politikaların içerideki enerji üretimiyle ilgili yetersizliklerin bir diğer ayağı da halka yansıtılan zamların ötesinde halkın önüne çıkarılan ekolojik yıkım ve yine halkın sömürülmesini esas alan özelleştirmeyle ilgili süreçlerin olduğunu belirtmemiz gerekiyor.

Türkiye'nin kaynaklarıyla ilgili burada detay vermeye gerek yok. Ancak özellikle AKP Hükûmeti döneminde yaşanan bu enerji politikalarının yanlış belirlenmesiyle ilgili sadece bir hususa dikkat çekmek istiyorum: AKP döneminde 2007 ile 2011 yılı arasındaki elektrik zam oranı, yani dört yıldaki elektrik zam oranı yüzde 88 oranında gerçekleşmiştir. Yani bu tablonun bile enerjiyle ilgili mevcut politikaları gözden geçirmemiz gerektiğini gözler önüne serdiğini düşünüyoruz.

Yine aynı şekilde, yapılan bir hane halkı araştırmasına göre bir ailenin aylık elektrik tüketimi, verili bir fatura için 2007 yılında 36 TL iken 2009 yılında bu fatura 62 TL'ye yükselmiştir. Dolayısıyla burada enerji, ekonomiyle ilgili genel politikaları biz hem küresel ölçekte hem de ülke içinde ele aldığımız şekliyle mutlaka tekrar gözden geçirmeliyiz.

AKP'nin bu elektrikle ilgili, enerjiyle ilgili politikalarına değinmişken, tabii demin oturumda da tartışma konusu oldu. Özellikle var olan bazı yaklaşımlarla ilgili kaçak elektrik kullanımının bir ayrımcılık sebebi olacak şekilde bir kampanyaya çevrilmesiyle ilgili sürecin yanlışlığına da burada dikkat çekmek istiyorum. Özellikle Kürt halkının yoğun yaşadığı bölgede kaçak elektriğin fazla kullanıldığıyla ilgili gerek kabine üyelerinin, ilgili bakanların yapmış olduğu açıklamalar gerekse, bu doğrultuda medyada yer alan haberlerin son derece yanıltıcı, ayrıştıran ve ötekileştiren bir yaklaşım olduğunu belirtmek istiyorum. Aslında suçlamaya çalıştığınız halkın yaşadığı bölgede Türkiye'deki elektrik üretiminin büyük bir kısmının yapıldığını sizler de biliyorsunuz. Bugün Keban Barajı, Karakaya Barajı ve Atatürk Barajı'nın Türkiye'deki mevcut elektrik üretiminin büyük bir çoğunluğunu sağladığını buradaki bütün milletvekilleri biliyorlar.

Yine bu barajlara aktarılan kaynakların bugüne kadar Hükûmet tarafından 19 milyar dolar şeklinde kamuoyuna yansıtıldığını dikkate alırsak, buradan, bu 3 barajdan elde edilen gelirin de 24 milyar doları geçtiği hususunu göz önünde bulundurursak, bu ayrıştıran, ötekileştiren yaklaşımın ne kadar haksız olduğunu da herhâlde açıkça ortaya koymuş oluruz diye düşünüyoruz. Bir tarafta o bölgede var olan onlarca barajdan siz ülkenin elektrik ihtiyacının büyük bir kısmını karşılayacaksınız, diğer taraftan Diyarbakır, Şırnak, Urfa, Bingöl, Batman başta olmak üzere bölge illerinin tamamında yaşamı çekilmez kılan elektrik kesintileri yaşanacak, bunlara karşı duyarsız kalacaksınız ama öbür taraftan da neredeyse bir kampanyaya çevirecek şekilde oradaki halkı suçlayacak bir dil ve üslup kullanacaksınız, bunun yanlış olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Buradaki kaçaklarla ilgili söyleyebileceğimiz şey -Bakan Bey de buradadır, belki bir açıklama yapar- özellikle bölgedeki nakil araçlarının, elektrik naklini yapan bütün tesisatın eski olduğu hususunu göz önünde bulundurmamız lazım.

Yine, diğer taraftan, özellikle sanayinin yoğun olduğu bölgelerde, Marmara Bölgesi'nde örneğin birkaç fabrikaya aktarılan elektrik miktarının bile aslında bu suçlanmaya çalışılan illerdeki kaçak elektrik miktarının çok daha ötesinde olduğunu vurgulamamız gerekiyor. Sanayiyle ilgili elektrik faturalaması ile evlere giren elektrik faturalaması arasındaki farkı göz önünde bulundurduğumuzda, bu, kaçak elektrik üzerinden ayrıştıran dilin yanlışlığını herhâlde ortaya koymuş oluruz diye düşünüyorum.

Biz tabii, sosyal devlet olma gereğinin enerji teminiyle ilgili birtakım yeni değerlendirmelerin yapılması, belli seviyelere kadar enerji miktarının mümkünse ücretsiz olması gerektiğinin önemli olduğunu tekrar buradan vurgulayalım. Bu konuda daha önce Meclise vermiş olduğumuz araştırma önergeleri de vardı. Türkiye'deki yoksulluk sınırı, açlık sınırı ya da asgari ücretin altında geçinenlerle ilgili elimizde aslında istatistiki veriler de var. Buradan, özellikle toplumun bu kesimine yönelik belli bir düzeydeki elektrik ya da doğal gaz temininin ücretsiz verilmesinin sosyal devlet olma ilkesinin gereği olduğunu tekrar vurgulamak istiyorum.

Değerli milletvekilleri, elektriğin yanı sıra yine, doğal gaz ve benzinde de AKP'nin mevcut politikalarına, icraatlarına bir göz atmak gerekiyor. Bakın, doğal gazda AKP iktidara geldiği günden bugüne kadar yürütülen politikalarla mevcut fiyat oranı yüzde 200 oranında artış göstermiş. Yine, benzinin litresi 2000 yılında 0,58 TL iken 2010 yılında 3,68 TL'ye yükselmiş, bugün ise neredeyse 5 TL'ye varacak bir düzeyi yakalamıştır.

Burada, yine, özelleştirmeyle ilgili halkın gündelik hayatta yaşamış olduğu bazı sıkıntıları da dile getirmenin önemli olduğunu ben vurgulamak istiyorum. Özellikle, bu, elektrik dağıtımını yapan şirketlerin, faturayı ödemediği için elektrikleri kesmesi ve bu elektrikleri tekrar açmak için giden halka hem faiz oranlarının yansıtılması hem de "açma-kapama" şeklinde çok fazla anlamlandıramadığımız ücretlerin yansıtılması, halkımızın günlük yaşamında çok önemli bir sıkıntı olarak karşımızda duruyor. Köylerde yine verilen elektriğin özellikle bu özelleştirme süreciyle beraber halkın ödeyemeyeceği bir seviyeyi yakalaması, yine çok ciddi mağduriyetleri günlük hayatımıza sokmuş durumda. Yani ayda 2 defa yapılan faturalama, bu faturalamayı ödeyemeyen gelir düzeyi uygun olmayan halkın ek olarak vermek zorunda kaldığı ücretler ve bütün bunlarla beraber bu dağıtım şirketlerinin kasasına akan paraların tekrar gözden geçirilmesi gerektiğini düşünüyoruz.

Tabii demin konuşan hatip arkadaşlar da belirttiler, özellikle bir elektrik faturasında var olan vergilerin neredeyse kullanılan elektrik bedelini geçecek şekilde bir düzeyi yakalamasını da yine mutlaka düzeltmemiz gereken bir husus olarak belirtmemiz gerekiyor. Bugün bir elektrik faturasında kayıp-kaçak bedeli, dağıtım bedeli, sayaç okuma bedeli, perakende satış bedeli, iletim sistemi kullanım bedeli, enerji fonu, TRT payı, elektrik tüketim vergisi ve KDV gibi değişik isimler altında pek çok kalemden oluşan ve dediğim gibi elektrik bedelini de zorlayan, neredeyse ona ulaşan kalemler maalesef halkımızın önüne fatura olarak geliyor. Bakın, 108 TL'lik bir elektrik faturasının sadece, bugün, 57 TL'sinin elektriğin kullanımından kaynaklandığını, bunun yüzde 45'inin de vergilerden oluştuğunu vurgularsak herhâlde meramımızı anlatmış olacağız diye düşünüyorum.

Elektrik ve enerji politikasıyla ilgili bir diğer husus da AKP'nin uyguladığı politikalarla önümüze gelen ekolojik yıkım, ekolojik talanın olduğunu vurgulamak lazım. Özellikle ülkenin her tarafında, Karadeniz'den doğu, güneydoğuya kadar neredeyse her akan suyun başına kurulmaya çalışılan HES projeleri hem biyoçeşitliliği tehdit etmekte hem halk sağlığını, insan sağlığını tehdit etmekte hem de kültürel ve tarihî mirasımızı sular altında bırakarak aslında gelecek nesillerle ilgili çok önemli bir tahribatı da önümüze koymaktadır. Bugüne kadar HES projelerinin var olan enerji ihtiyacını karşıladığını herhâlde gelip burada hiç kimse söyleyemez. Dolayısıyla, bu HES projeleriyle ilgili buradan sağlanacak enerji miktarının sadece eskimiş olan nakil sistemlerinin onarımı doğrultusunda da kazanılabileceğini belirtirsek herhâlde bu projelerle ilgili hususun ne kadar önemli olduğunu belirtmiş oluruz diye düşünüyorum. Faturalar, vergiler, cep yakan enerji zamlarının asıl müsebbibinin bu enerji ve ekonomi politikaları olduğunu tekrar vurgulamak gerekir.

Burada birkaç hususu da yasayla ilgili belirteceğim. Yasa maddelerinde ya da önergelerde tekrar görüşlerimizi ifade edeceğiz. Özellikle yasa tasarısında "ulusal tarife uygulaması" adı altında vatandaşın faturasına zamların yansıtılmaması şeklinde bir gerekçe ifade ediliyor. Yani bunun, zaten bugüne kadar var olan faturalardaki artış oranı ve zam oranından doğru olmadığı ortaya çıkıyor. Aslında burada yine yapılan şey, yatırım sahiplerinin, sermaye sahiplerinin vergi muafiyetiyle ilgili bir sürecin işletildiğini belirtmemiz lazım. 19/10/2012 tarihinde Enerji Piyasası Düzenleme Kurumunun 4089 sayılı Kararı'yla bu dağıtım şirketlerinin kâr marjının yüzde 2,33'ten yüzde 3,49'a yükseltildiğini yani kâr marjlarının yüzde 50'ye yakın artırıldığını vurgularsak herhâlde niyet de yine aynı şekilde ortaya çıkar diye düşünüyoruz.

Özetle vurgulamaya çalıştığım bu enerji, ekonomi ve siyasal politikaların tekrar gözden geçirilmesinin ülke açısından önemli olduğunu düşünüyorum. Biz, bu yasa tasarısında halkın lehine süreçleri görmediğimiz için, bu politikalarla ilgili köklü çözümlemeler görmediğimiz için grup olarak ret oyu kullanacağımızı belirtiyorum.

Hepinize saygılarımı sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Baluken.