GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:55
Tarih:22.01.2013

MHP GRUBU ADINA ALİM IŞIK (Kütahya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 395 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın geneli üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz aldım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu tasarıda 1996 yılında kurulmuş Fatih Üniversitesinin, 2009 yılında kurulmuş Turgut Özal Üniversitesiyle birleştirilmesine yönelik bazı hükümlerin yanında bir de Ankara Sosyal Bilimler Üniversitesi adı altında yeni bir üniversitenin kurulmasına yönelik hükümler yer almaktadır. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak yeni üniversite kurulmasını destekliyoruz. Ancak iki vakıf üniversitesinin birleştirilmesiyle ilgili, gelişen şartlar ve günümüz şartları doğrultusunda böyle bir kararın iki vakıf tarafından alınmış olması karşısında tabii ki söylenecek fazla bir şey yok. Her ne kadar planlama olarak zamanında iyi planlanmamış iki üniversitenin bugün birleşme kararı doğru değil gibi görünse de, günümüz şartlarında buna bir itirazımızın olmadığını ifade etmek istiyorum. Ancak bu konuda Vakıflar Genel Müdürlüğünün nasıl bir görüş bildirdiği konusu maalesef tasarı içerisinde yer almamaktadır. Herhâlde, Sayın Bakanın bu konuda gerekirse bir açıklama yapması yüce Kurulu bilgilendirme açısından  doğru olacaktır.

Tabii ki yeni kurulacak üniversitenin de bazı, sosyal bilimlere yönelik fakültelerden oluşması üniversitenin adıyla uyuşmaktadır. Ancak hâlen gerek devlet gerekse vakıf üniversitelerinde yer alan sosyal bilimlerle ilgili bölümler ve fakültelerin bugün içinde bulundukları sorunlar irdelenmeden bu yeni fakültelerin ne derece gerçekçi olduğu konusu da ayrı bir tartışma konusudur. Gerçekten, bugün üniversitelerin içinde bulunduğu bir dizi sorunun içerisinde en önemli birkaç konuyu da beraber tartıştığımızda yeni kurulacak üniversitelerin artık sıradan bazı fakültelerle ve bölümlerle eğitim-öğretim verme yerine, Türkiye'nin ihtiyaçları ve dünyanın gelişen şartlarına cevap verebilecek mezunlar yetiştirebilecek yeni planlamalara ihtiyacı olduğu kaçınılmazdır.

Bugün birçok üniversitede ciddi sorunların başında her şeyden önce son birkaç yıldır kontenjanların dolmaması sorunu gelmektedir. Önce, Türkiye'nin bu soruna çözüm bulması ve var olan ülke kaynaklarının daha etkin ve verimli kullanılmasının sağlanması gelmektedir.

Diğer taraftan, üniversitelerde kadro sorunu yaşanmaktadır. Örneğin, doktorasını bitirmiş, yardımcı doçent olmayı bekleyen yüzlerce, belki binlerce insanımız, genç araştırıcımız sadece sayın rektörün iki dudağının arasından çıkacak bir söze bakmaktadır. Özellikle, seçim dönemleri yaklaştığı zamanlarda, iş başında bulunan sayın rektörler "Acaba kadro vereceğim yardımcı doçent bana veya benim yönetimime oy verir mi vermez mi?", bu endişeyle bu tür, araştırıcıların özlük haklarına ciddi anlamda müdahalede bulunabilmektedirler.

Benzer şekilde, doçentlik unvanını almış, sınavlarını başarmış, her türlü yeterliliğe sahip olmuş birçok doçentin bugün doçent kadrosuna atanamadığı bir Türkiye'de yaşıyoruz. Yine, sayın rektörler bu kadroların verilmesinde ciddi anlamda cimri davranmaktadırlar ve seçici davranmaktadırlar. Âdeta, öğretim üyesi gelip sayın rektörün kapısında günlerce bekleyecek, yalvaracak, hakkı olan bu kadroyu ancak böyle alabilecek bir durumdadır.

Benzer şekilde, profesörlük aşamasına gelmiş, beş yıl bekleme süresiyle beraber tüm yeterliliklerini kazanmış birçok doçent bugün, süresi bir yıl, iki yıl, üç yıl geçmesine rağmen birçok üniversitede yine rektörlerin keyfî tutumlarından ve siyasi ayrımlarından dolayı profesörlük kadrosu ilan edilmiyor ve bu kadroya yerleştirilemiyor.

Dolayısıyla, bu ülkede bir üniversitenin, dünya görüşü ne olursa olsun bu ülkenin her vatandaşını aynı derecede yakınlık ya da uzaklıkla değerlendirmesi ve ona göre davranması gerekirken, maalesef son dönemde bazı kriterler öne çıkarak atanan sayın rektörlerin üniversitelerdeki bilimsel özerkliği ciddi anlamda yaralayan davranışlar içerisine girdiği de Türkiye gerçeklerinin başında gelen bir önemli konu. Dolayısıyla bu konuların da mutlaka dikkate alınması ve herkese eşit, hak ettiği unvanın ve özlük hakkının zamanında verilmesi ilkesinin gerek vakıf gerekse devlet üniversitelerinde artık yerleştirilmesi kaçınılmaz olmaktadır.

Önemli konulardan birisi ve belki de en önemlisi, üniversiteden mezun ettiğimiz gençlerin istihdam sorunudur. Bugün üniversite mezunu gençlerimizin yaklaşık yüzde 25'inin yani her 4 kişiden 1'inin işsiz kaldığı bir Türkiye'de yeni üniversitelerin açılması elbette ki önemlidir ama çözüm değildir. Var olan kaynaklarımızı doğru değerlendiremediğimiz, mezunlarımıza hayatlarını geçindirecek bir iş bulamadığımız sürece yeni üniversitelerin sayısının da artması çok da bir anlam ifade etmemektedir.

Tabii ki bu vesileyle, Sayın Başbakanın hafta sonu Gaziantep'te atama talebini ileten bir öğretmen adayına söylediği sözlerin de bu kürsüden iade edilmesi gerektiğini düşünüyorum. Eşi ya da herhangi bir arkadaşı veya yakını adına da olsa hak ettiği kadroyu isteme talebini kendi sözünün üstüne söz söyletmeyecek bir tavırla bir Sayın Başbakanın o meydanda rencide ederek insanları refüze etmesi bu ülke adına yakışmamıştır. Kendisinin Kafdağlarından biraz ayakları yere basarak Türkiye gerçeklerine daha fazla ilgi göstermesini, öğretmen adayları adına ve üniversite bitirmiş tüm mezun gençler adına ben de bu kürsüden talep ediyorum.

Bu vesileyle, kurulan üniversitelerin hayırlı olmasını diliyor, önümüzdeki dönemlerde kurulacak yeni üniversitelerin de artık YÖK'ün gerçek anlamda bir planlama çalışmasından sonra bu Meclis gündemine getirilmesinin daha doğru ve yerinde olacağını ifade ederek hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.