| Konu: | MERA KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN (S.S: 242) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 71 |
| Tarih: | 27.02.2013 |
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 242 sıra sayılı Mera Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın 1'inci maddesi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunmaktayım. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, mera ve yaylaların hukuki durumu ilk olarak 1858 tarihli Arazi Kanunnamesi ile düzenlenmiştir. 4342 sayılı Mera Kanunu ile de bu kanun yürürlükten kaldırılmıştır. Mera Kanunu'na göre yayla ve meralar hukuksal açıdan devletin hüküm ve tasarrufu altında olan alanlardır. Yaylada yaşayanlar, "kadim" olarak tabir edilen, öncesi bilinmeyen zamandan beri oluşmuş geleneklerine göre yaylaların otundan ve suyundan faydalanırlar. Bu alanlarda özel mülkiyet yoktur, bu yüzden yayla evlerinin tapu sicilinde tescil edilmesi mümkün değildir. Yazılı olmayan kurallar çerçevesinde kimlerin hangi araziyi kullanacağı bellidir ve yayla halkının rızası olmadan dışarıdan gelen herhangi birisinin yaylada barınması mümkün değildir. Fakat, son yıllarda yaylaların turizm potansiyeli bakımından büyük önem arz etmesi ile yayla evlerinin resmî bir kayıt olmaksızın satılması ya da kiralanması yapılmaktadır. Bu durum, 4342 sayılı Mera Kanunu'nda, yaylak ve kışlakların özel mülkiyete geçirilemeyeceği, amacı dışında kullanılamayacağı, ancak yönetmelikte belirlenmiş şartlar dâhilinde kullanım hakkının kiralanabileceği ilkesine aykırı hareket etmemek için ve yayların özellikle son dönemlerde hayvancılık gibi ekonomik faaliyetler haricinde de kullanılmaya başlamasıyla artan değerlerinin bir sonucu olarak ortaya çıkmış bir yöntem olarak değerlendirilebilir.
Yaylada yeni bir ev yapımı ise ancak köy ihtiyar heyetinin kararıyla mümkün olabilmektedir. 3402 sayılı Kadastro Kanunu'nun 16'ncı maddesinin (b) fıkrasında yaylalarla ilgili olarak "Kamunun ortak kullanılmasına veya bir kamu hizmetinin görülmesine ayrılan yerlerle, devletin hüküm ve tasarrufu altında bulunan sahipsiz yerlerden: Mera, yaylak, kışlak, otlak, harman ve panayır yerleri gibi paralı ve parasız kamunun yararlanmasına tahsis edildiği veya kamunun kadimden beri yararlandığı belgelerle veya bilirkişi ve tanık beyanıyla ispat edilen -orta malı- taşınmaz mallar sınırlandırılır, parsel numarası verilerek yüzölçümü hesaplanır ve bu gibi taşınmaz mallar özel siciline yazılır." Denmektedir ve "Bu sınırlandırma tescil mahiyetinde olmadığı gibi bu suretle belirlenen taşınmaz mallar, özel kanunlarında yazılı hükümler saklı kalmak kaydıyla özel mülkiyete konu teşkil etmezler." hükmüne yer verilmiştir.
Geleneksel kullanış biçimiyle yaylalar, hayvanların otlatıldığı, kışın hayvanlar için yenilecek otların toplandığı, yazın daha serin şartlarda yaşamak için yılın belli dönemlerinde faydalanılan mekânlar olarak karşımıza çıkmaktadır. Doğal kaynakların hızla tüketildiği günümüzde yaylalar, ekoturizm mekânları olarak giderek önem kazanmaktadır. Bu mekânların 1990 yılından sonra turizme açılmasıyla, geleneksel yaşam biçimi yanında turistik beklentilere de cevap verecek düzenlemeler ile birlikte yaylalara olan talebi artırmıştır. Bu kapsamda, örneğin, Doğu Karadeniz ve Akdeniz -Toros yaylaları- yaylaları başta olmak üzere ülke genelinde devam etmekte olan "yayla turizm merkezi" oluşturmaya yönelik çalışmalar söz konusudur.
Değerli milletvekilleri, yasa değişikliğinin gerekçesinde "Ülkemiz, tüm doğal kaynaklarını olduğu gibi mera, yaylak veya kışlaklarını verimli kullanmak yanında korumak ve geliştirmek suretiyle bizden sonra gelecek nesillerin de kullanımına sunmak zorundadır." ibaresiyle, yapılan yasa değişikliğinin amacı açık bir şekilde ifade edilmektedir. "Doğal kaynakların kullanımı" tabiri AK PARTİ Hükûmetinin âdeta felsefesi hâline gelmiş, bu kapsamda, ülkemizin yer altı ve yer üstü kaynakları hoyratça kullanıma açılmıştır. Mera Kanunu'nda yapılması planlanan değişiklik ile de yapılmak istenen budur. Doğal kaynaklar, var olan ekolojik dengenin temel unsurlarından biridir ve bu kaynaklar kullanılırken ekolojik dengelere dikkat edilmeli, bu kaynaklar üzerinde endüstrileşmeye izin verilmemelidir. Eğer doğal kaynakların kullanımından kasıt, meralar üzerinde özel işletmelere doğal dengeler gözetilmeksizin izin vermek ise, böylesi bir kullanımın yanında olmayacağımızı buradan ifade etmek istiyorum.
Türkiye'de "kentsel dönüşüm" adı altında meraların imara açılması, ülkemizin giderek zayıflayan hayvancılık sektörünün toptan yok olmasına neden olacak, en önemlisi, doğanın dengesi altüst olacaktır. Yasa tasarısının bir diğer gerekçesinde ise ıslah edilmek suretiyle mera olarak kullanılabilecek alanların, hayvancılık yapmak ve ıslah edilmek şartıyla kiraya verileceği ifade edilmiştir. Ancak tasarı, mera alanlarının amaç dışı yani hayvancılık faaliyetleri dışında kullanımını önleyici güvenceleri sağlamaktan uzak bir şekilde hazırlanmıştır. Esasen, bizim kanaatimize göre, AK PARTİ Hükûmetinin böyle bir derdi de yoktur. Zaten amacın meralarda hayvancılık faaliyetleri dışında başka faaliyetlerin gerçekleşmesi olduğunu, eğer yasa tasarısı kanunlaşırsa hep beraber görebileceğiz. Hükûmetin zihniyeti şudur: Meralar var, neden buralardan kâr etmeyelim. Her şeyin sınırsız kâr hırsına teslim edildiği ülkemizde ekolojik dengenin en önemli ayaklarından mera ve yaylaların kullanıma açılacak olması, bu zihniyetin gelmiş olduğu son noktayı işaret etmektedir.
Değişiklik teklifiyle ilgili diğer bir önemli nokta da; her ne kadar yapılaşmaya konu olacak mera alanlarının sınırlanmasına yönelik bir hüküm yer alsa da, meralarda kullanılacak tesislerin yüksekliğine dair herhangi bir sınırlama bulunmamaktadır. Böyle bir durumda olması muhtemel durumu şimdiden söyleyelim: Mera alanlarında kurulacak tesisler turizm ve rant amaçlı kullanılabilecektir. Böyle bir sonuç ise, zaten, yıllardır tahrip olan mera alanlarının daha da yok olmasına ve geri dönülmez tahribatın ortaya çıkmasına neden olacaktır. Böyle bir facianın yaşanmaması için, yapılaşmasına izin verilen alanlarla birlikte kurulacak yapıların yüksekliğine dair sınırlamaların açık ve net bir şekilde belirtilmesi gerekmektedir.
Değerli milletvekilleri; diğer bir sorun ise, tasarının, meralardaki su kaynaklarının korunmasına yönelik herhangi bir düzenleme içermemesidir. İlgili merada hayvancılık faaliyetleri yapan köylülerin, su kaynaklarına yönelik bir düzenleme olmadığından mütevellit, su ihtiyaçlarını gidermeleri engellenmiş olacaktır. Böyle bir durumda, kiraya verilecek yapılarda hükümranlığını sürdürecek olan özel şirketler, aynı zamanda bölgedeki su kaynaklarını da kontrol altına alacak ve temel bir insan hakkı olarak görülen suya erişim hakkını ihlal edebileceklerdir. Böyle bir sonuç, eğer gerekli düzenlemeler yapılmazsa kaçınılmaz bir sonuç olarak önümüzde durmaktadır. Bu bağlamda, kiraya verilecek alanlarda suyun şişelenmesi gibi herhangi bir endüstriyel faaliyete izin verilmeyeceği açık ve net bir şekilde değişikliğin 2'nci maddesine mutlaka eklenmelidir.
Tasarı önemli bir çelişkiyi de kendi içinde barındırmaktadır. Eğer, kiralanacak mera alanlarında zorunlu hayvancılık tesisleri kurulacaksa, böyle bir durumda, tesis kurulan alan mera olarak kullanılamayacak ve ıslah edilmesi de mümkün olmayacaktır. Zaten, hâlihazırda, mera ıslahı projelerinde, proje kapsamındaki bazı köylerde köy halkının katılımı sağlanamamaktadır. Proje hazırlama öncesinde, projenin her safhasında katılımda ve yardımda bulunacaklarını taahhüt ettikleri hâlde, uygulama safhasında "Devlet bu arazileri elimizden almak mı istiyor?" gibi bir şüpheye kapılan yöredeki üreticiler daha sonra bundan imtina etmektedirler. Bununla birlikte, ıslah çalışmalarında yeterli birikiminin olmaması, hazırlık ve planlamaların gereğince yapılmaması, projeler için tahsis edilen ödeneklerin geç gelmesi de ıslah çalışmalarını yavaşlatan diğer faaliyetlerdir. Tasarı, maalesef bu gerçekler göz önünde bulundurularak hazırlanmamıştır.
Bu vesileyle, tekrar Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)