GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CEZA MUHAKEMESİ KANUNU İLE CEZA VE GÜVENLİK TEDBİRLERİNİN İNFAZI HAKKINDA KANUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARI VE TEKLİFLERİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:57
Tarih:24.01.2013

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 3'üncü madde üzerinde Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, maddeye ilişkin, bu hasta tutukluların cezasının ertelenmesi meselesi, cezaevlerinde birçok hasta tutuklu açısından çok önemli bir madde. Birçok tutuklu ve hükümlü bugün bu yasayı bekliyor ama burada yapılan düzenleme ne yazık ki bu ihtiyacı karşılayacak bir düzeyde değil.

İnsan Hakları Derneğinin 2011 yılı raporuna göre, şu an, acil, bu durumda olan 141 tutuklu ve hükümlü var. Biliyorsunuz, şimdiye kadarki prosedür, Adli Tıp Kurumundan rapor alması gerekiyor, bunu da Cumhurbaşkanının affetmesi gerekiyor. Burada da benzer bir düzenleme aslında, yani diyelim ki tam teşekküllü hastaneyle birlikte Adli Tıp raporunu zorunlu görüyor. Bu, çok sıkıntılı.

Özellikle İHD'nin, raporunda, Adli Tıp'ın tarafsızlığını yitirdiğine, siyasi iktidarın genel olarak yaklaşımına göre, bugün AKP, daha önce başka hükûmetlere göre yaklaştığına, bunun da hasta tutuklu ve hükümlülerin tahliyesini engellediğine yönelik eleştirileri var. Bu eleştiriler çok ciddi eleştiriler. O açıdan, biz, burada Adli Tıp zorunluluğunun kaldırılmasının önemli olduğunu düşünüyoruz Sayın Bakan. Belki de Bakanlığınızın uygun gördüğü tam teşekküllü bir hastaneden bir raporun verilmesi yeterli olmalıdır. Örneğin, Hediye Aksoy, Bakırköy Cezaevinde kalan kadın arkadaşımıza tam teşekküllü bir hastane yüzde 90 görmez raporu verdiği hâlde, Adli Tıp "Cezaevinde kalabilir." raporu verdiği için hâlâ cezaevindedir ki bu kanunlar ne yazık ki bizim ülkemizde pozitif uygulanmıyor. Hele TMK'dan dolayı cezaevinde olanlar açısından ne yazık ki olumlu olarak değerlendirilmiyor, daha çok olumsuz olarak değerlendiriliyor, güvenlik gerekçesi yapılarak. Burada da ifade ettiğimiz "toplum güvenliği bakımından tehlike oluşturma sözü" daha çok politik tutuklular açısından kullanılıyor. Bu sözün buradan çıkartılması önemli.

Yine, bu madde metninde diğer bir konu, aslında, yine politik kadın tutuklular açısından negatif bir uygulama yani gebe kadınlar açısından cezanın ertelenmesi durumu. Biz dün de ifade etmiştik, aslında bunun da madde metninden çıkartılması gerekiyor. Bu, kadınlar açısından çok negatif bir durum.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; gerçekten, bu yasa tasarısı konuşulurken daha çok ana dil yasa tasarısı olarak konuşuldu, iki gündür biz bunun tartışmasını yürütüyoruz. Oysa, bu yasa tasarısı düzenlenirken çok ciddi problemleri içerisinde barındıran? Düşünün, bir ülkede yaşayan 20 milyon Kürt halkını ilgilendiren, Kürt halkının kendi ana dilini kullanma hakkını şurada bırakalım -yani ana dilde eğitim, ana dilin kamusal alanda kullanımı- ana dilde savunma hakkı talebi bile bu Meclis kürsüsünde ne yazık ki faşizan yaklaşımlarla karşı karşıya kaldı. Bunu kabul etmenin mümkün olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyorum. Özellikle, bu kürsüde kendisini sosyalist olarak tanımlayan bazı arkadaşlarımızın söylediği sözler, hele hele bizim açımızdan hiç kabul edilemez. Buradan bir kez daha hatırlatmak isterim, ben de sosyalist birisiyim ve yıllardır sosyalist mücadele içerisinden geliyorum. "Sosyal demokratlar ve sosyalistler için en temel ilke nedir?" diye sorduğunuzda iki şey söylerler: Bir, ezilen ulusun yanında olmak sosyalistlerin temel görevidir; iki de ulusların kendi kaderini tayin hakkıdır. Bu iki temel husus konusunda söz söylemeyen, bunun tarafında olmayan bir sosyalist görmedim. Bırakalım bu Parlamentoda ezilen ulusun yanında olmak, ulusların kendi kaderini tayin hakkını kullanma meselesinden yana olmak, ana dilde savunma hakkını bile kabul etmeyen, Türk halkıyla Kürt halkının eşit olmadığını? Ki bu başka başka eşitsizlikleri de devam ettirecek, işte, Alevi'yle Türk de eşit değil, Ermeni'yle Türk de değil, Alevi'yle Sünni de eşit değil. Çünkü siz bir yerde eşitsizlik tartışmasını meşrulaştırırsanız bu eşitsizlik başka noktalara kadar gidecek. Bir tartışmanın kendisi aslında Türkiye'nin hâlini gösteriyor. Bugün Kürt sorununun çözüm tartışmalarında en çok rol alması gerekenler, aslında, bugün bu sürece karşı olanlardır. Biz bunu anlayabilmiş değiliz. Örneğin, bu yasa tasarısı bizi çok incitiyor, kendi ana dilimizi kullanamamak, kendi ana dilimizde savunma yapmamak, bunun için böyle kırıntıyla yetinme şeyi bizi de başka noktadan yaralıyor, kimse bunu değerlendirmiyor. Yani bu bir süreç, biz bunu böyle ifade ediyoruz bu süreci birlikte geliştirelim, bir halkın hak ve özgürlük talebini birlikte geliştirelim diye ama buradan, bunu başka bir yerde, üstelik ana muhalefetin bunu yapmasının çok kabul edilebilir bir nokta olmadığını bir kez daha ifade etmek istiyoruz.

Nasıl biz birlikte yaşayacağız, nasıl gerçekten bu ülkede demokratik, eşit, özgürlükçü bir noktadan bir arada yaşamanın koşullarını şey yapacağız, birbirimizi yok ederek mi, birbirimizi birbirimize benzeterek mi? Ben bu ülkede bir Kürt olarak Türkiye Cumhuriyeti vatandaşlığında yaşamak istiyorum ama kendi dilimi, dinimi, kültürümü kullanmak istiyorum.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

SEBAHAT TUNCEL (Devamla) - Bunlar olmadığı sürece bu ülkede demokrasinin olması mümkün değildir diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.