| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 100 |
| Tarih: | 26.04.2012 |
MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, bugün cari açık konusunu tartışıyoruz ama biz size yıllardır söylüyoruz. Sonunda fikir olarak cari açığın bir yapısal sorun olduğunu şükür Hükûmetin bazı üyeleri kabul etmeye başladılar ama hâlâ çözüm önerileriyle ilgili çalışmalar maalesef nihayetlendirilmemiş durumda, kısır gündeme ve çekişmelere kurban gidiyor. Önceki konuşmalarda da sizlere söyledim "Bir an önce bunları çözün, çıkarın." diye.
Değerli arkadaşlarım, sorunu çözmeden önce bir kabul etmek lazım. Biz yıllardır bunun temel bir sorun olduğunu ve yapısal sorunlardan kaynaklandığını söylüyorduk, ancak iki yıldır bütçe görüşmelerinde bakanlarımız "Biz işsizliği ve cari açığı artık çözemiyoruz, yapısal sorun." demeye başladılar. Biz de "Günaydın." dedik kendilerine, çünkü beş yıldır bütün bütçe görüşmelerinde söylüyoruz.
Şu anda Hükûmetin ne orada bu burada bakıyorum bir temsilcisi yok ama Adalet ve Kalkınma Partisinin grup başkan vekilleri burada, onlar çoğu zaman Hükûmet adına cevap verdikleri için arkadaşlarımıza iletirler, onlar da bize varsa cevapları veya önerileri getirirler.
Şimdi, cari açık şu andaki Türkiye'de tartışılan en önemli konulardan birisi ki Hükûmet de "Ben, cari açığın neden olduğunu biliyorum, Türkiye'nin tasarruf açığı var, bunu kapatacağım, cari açığı düşürmek için de bazı teşvik önlemleri getireceğim." diyor.
Arkadaşlar, önce sorunu kabul edelim. Neden cari açık veriyoruz? Bu bir rakamsal sonuç ama neden cari açık veriyoruz? Neden? Çünkü üretmeden tüketen bir ekonomik yapıya sahibiz, tükettiğimizi borçla finanse ediyoruz, yatırım yapmıyoruz. Sonuç olarak da tabii ki bir yerden bir değirmenin suyunun dönmesi lazım. Maalesef üretimimiz yetersiz kaldığı için ve çok tükettiğimiz için dış ticaret açığı veriyoruz. E, peki, bunu kabul etmeden çözmemiz mümkün mü? Hayır. Şükürler olsun, şimdi sorunu kabul etmiş görünüyorsunuz ama teşvikle ilgili pakette hâlen kısmen çözüm olabilecek tarzda olduğunu öncelikle beyan edeyim ama o bile gündemde sırasını bekliyor, çıkacak, görüşülecek, imzalanacak, gelecek diye.
Değerli arkadaşlar, bu on yıldır sizin göz yumduğunuz bir şey. Neden bu noktaya geldiğini tartışmadan çözme şansımız yok. Biliyorsunuz, önceki yıllarda ekonomik kriz, küresel kriz çıkıncaya kadar dünyada bir likidite bolluğu vardı, ekonomik olarak her şey iyiye gidiyordu, rüzgâr arkadan esiyordu. O zaman dedik ki: "Gelin, bu önlemleri erkenden alalım, bu yapısal önlemleri alalım; üretim ekonomisine, yatırım ekonomisine geçelim." Siz o likidite bolluğu içerisinde kerameti kendinizden zannettiniz. Şimdi sıkıştık, bu sefer "Sorun var, bunu çözelim." diyorsunuz. Bu serzenişlerle, sayın bakanların yaptığı gibi Merkez Bankasını günah keçisi ilan ederek, önceki Başkanına "Efendim, o yapsaydı böyle olmazdı." diyerek çözülecek bir mesele değil.
Değerli arkadaşlar, temelinde dış ticaret açığımız var; yani ihracatımızın artmasının az olması, ithalatın hızlı artması var. Peki, nasıl önleyeceğiz bunu? İhracatımızı rekabetçi hâle getirmemiz lazım. Peki, Merkez Bankasının önceki Başkanına kızıyordunuz "Efendim, kurlarla ilgili şunu yapıyor, bunu yapıyor." diye. Ee, bugünkü de, düşük dursun, enflasyon düşük çıksın diye uğraşıyor. O zaman nasıl olacak da bunu önleyeceksiniz arkadaşlar? Sadece "Bireysel emeklilik sistemini teşvik edelim, tasarruf artsın." demek bir çözüm müdür? Gerçekten şaşırıyorum. Yüzde 12-13'lere düşmüş tasarruf oranımız, doğru. E, peki, zaten üretemiyorsak, vatandaşın geliri artmıyorsa nasıl tasarruf edecek, kim bireysel emekliliğe yatırım yapacak da siz ona götürüp para vereceksiniz? Bunlar pansuman tedbirlerdir. Bakın, işin doğrusuna gidelim. Evet, kısmen katkısı olur ama önce gelirimiz artacak ki biz tasarruf etmeye niyetlenelim. Ee vatandaşın borcu artıyor. Daha bugünkü gazetelerde iki ay içerisinde geri dönmeyen kredilerdeki artış oranı yüzde 89 küsur, yüzde 90. Dün bir bankanın genel müdürü açıklama yapmış; "Sıkıntımız var. Bu sene kârlılığımız düşüyor." diyor. Neden? Geri dönüşler çoğalmaya başlamıyor, tam tersine geri dönmeyen kredilerde artış var. Bakın, bu yılın ilk iki ayında yüzde 90 artış ne demek? İnsanlar kredi borcunu ödeyemiyor demek. Ee, peki, siz bu ortamda ne öneriyorsunuz? "Efendim, gelin, siz 100 lira bireysel emekliliğe yatırın, biz de size 25 lira destek verelim." Ya bunun doğru dürüst, iler tutar tarafı yok değerli arkadaşlar.
Şimdi, yaptığınız çalışmalar sonucunda ortaya çıkan teşvik sistemi de yanlış. Bakın, siz dönün kendi Hükûmet Programı'nızı bir okuyun; 2007'deki Hükûmet Programı'nı da okuyun, 2011'deki Hükûmet Programı'nı da okuyun. Bu "teşvik tedbirleri" dediğiniz şeyler sadece illerin derecelendirmesini değiştirerek olmaz. "Dar bölgeli sektörel teşvik" dedik, siz de dediniz yani öldürdüğünüz Devlet Planlama Teşkilatının raporlarında da var, şu anda Kalkınma Bakanlığı oldu, oralarda hangi sektörlerde nelerin yapılması gerektiği yazıyor. Bu göz boyamayı bırakalım, öncelikle sorunu tespit edelim.
Şimdi, değerli arkadaşlar, bakın, bize Plan ve Bütçe Komisyonunda Merkez Bankası ve Hazine altı ayda bir bilgilendirme yapıyor ve orada cari açık sorununun nereye geldiğini en son bilgilendirmelerde gördük. Şöyle bir şey var. Sıkça ekonomi bakanlarımız da buna kapılıyorlar, "Efendim, cari açık finanse edildiği sürece sorun değildir." diyorlar. Ya, cari açık zaten bir sonuç, zaten finanse edilmiş. Ama nasıl finanse ettiniz? Neyle finanse ettiniz? Doğrudan yatırımla mı, kısa vadeli portföy girişiyle mi, sıcak parayla mı yani? Bu şartlarda mecburen sıcak parayla yapıyorsunuz. Onun için de "düşük kur-yüksek faiz" politikasını çözüm olarak görüyorsunuz. Aslında yanlış burasıdır, bunu kabul etmeden çözemeyiz.
Bakın, şimdi, böyle hamasi olarak şey konuşmanın anlamı yok. Ben bir iktisatçı olarak konuşuyorum. "Efendim, biz faizi şuraya düşürdük." Peki, reel faiz nereye düştü? Dünyada hâlâ 3'üncü sıradayız. Bakın, iki yıllık reel faizler? Biz iki ülkeden sonra, Brezilya ve Macaristan'dan sonra en yüksek reel faizi veren 3'üncü ülkeyiz. Uluslararası raporlar bunu söylüyor. Şimdi, burada kurdaki değer kaybına bakıyoruz, hem Hazinenin hem Merkez Bankasının raporları var.
Bakın, bize sunduklarını size gösteriyorum. Eğer görebiliyorsanız kırmızı yerler var ve geçtiğimiz yıl içerisinde kırmızının ne kadar arttığını görüyoruz. O ne biliyor musunuz? Kısa vadeli portföy girişleri. Hiç sağlıklı olmayan bir şekilde cari açığı finanse ediyoruz. Yani hemen çıkabilecek, sıcak parayla gelmiş, yüksek faiz verdiğimiz için Türkiye'ye giriyor bunlar. Birazcık düşürdüğümüz zaman sıkıntı başlıyor. Onun için ne yapacağız peki? Değerli arkadaşlar, buradaki tek çözüm üretim ekonomisine geçmek. Bu sıcak paraya dayalı, portföy yatırımlarına dayalı düşük kur-yüksek faizden vazgeçeceksiniz. Önce bunu bir kabul edeceksiniz. Bir.
İki: Merkez Bankasını günah keçisi olarak kabul etmeyeceksiniz çünkü yetki sizde.
Değerli arkadaşlar, kur rejimini Hükûmet belirler; bilmeyen arkadaşlarımıza anlatmış olayım. Kur politikası başka bir şeydir, kur rejimi başka bir şeydir. Hükûmetin kimseye laf söylemeye hakkı yoktur. Merkez Bankası sadece tavsiye eder "Şunu uygulayalım." diye. Eğer serbest kuru siz belirlediyseniz ona uymak zorundasınız. Türkiye gibi piyasaları gelişmemiş olan, derinliği ve genişliği olmayan gelişmekte olan ülkelerde tamamıyla serbest kuru uygulamak mümkün değildir. Onun için bizim yapmamız gereken, kontrollü dalgalı kur politikasıyla Türk lirasını rekabetçi düzeyde yapmaktır.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Gel sen öyle yap!
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Biz öyle yapmıştık, bozdunuz zaten. Bu hâle geldi, yapamadığınız için öyle oldu.
ÜNAL KACIR (İstanbul) - Siz yaptınız!
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Dinlemesini öğren. Bak birazdan gel anlatayım sana. Uzun bu konu, vaktimi alma, bitiyor. Ben sana dersini veririm birazdan. Birazdan anlatırım ben sana, merak etme. Bu seni aşıyor biraz.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Anlamazlar ki!
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Arkadaşlar, söylediğimi dikkate alın, işi gürültüye getirmeyin. Bakın, Hükûmet karar alır, kur rejimini değiştirir, sıkıntı biter. Aksi takdirde sıcak paraya devam edersiniz, ona mahkûm hâlde kalırsınız. Bunu yapmanın yolu üretimi ve yatırımı teşvik etmektir. Onu yapmak için de Türk lirasının rekabetçi olması gerekir.
ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Hâlâ demagoji yapıyorlar, başka bir şey yaptıkları yok ki!
MEHMET GÜNAL (Devamla) - Sadece TL'nin sembolünü değiştirerek uluslararası para olamazsınız, satın alma gücünü ve itibarını artırmak, TL'nin değerini artırarak kurunu düşürmek değildir. Uluslararası anlamda bir ödeme aracı olarak, bir uluslararası para birimi olarak onu oraya sunabilmektir. Onun için bunu yapmanın yolu da üretimi artırmaktır. Eğer ihracatımızın yüzde 82'si ithalata bağımlıysa, üretimimiz buraya bağımlıysa bunu yapamayız, kendi kendimizi aldatmayalım. Gelin, hep birlikte gerçekçi olarak bu soruna yaklaşalım ve bu Türk lirasını rekabetçi bir düzeye getirerek kur sistemini de gözden geçirerek -kur rejimini- topu başka yere atmadan çözelim.
Biz Milliyetçi Hareket Partisi olarak üreten ekonomiden yanayız. Değerli arkadaşlar, ekonomi programımızın adı da "üreten ekonomi." Üretim ve yatırım seferberliği yapmadan, ekonomiyi rekabetçi hâle getirmeden ancak kendimizi kandırırız ve sıcak paracılarla çalışırız diyor, hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar, AK PARTİ sıralarından gürültüler)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.