| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 25 |
| Tarih: | 15.11.2012 |
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; ben de bu önergemizle ilgili grubum adına buradayım, hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Aslında bu konuya girmeden önce, hepimizin grup olarak hassasiyetimiz bilinir bu açlık grevleriyle ilgili. Bugün 65'inci günündeyiz ve her gün, her saat ölüme yaklaşan anları birlikte yaşıyoruz. Bir grup milletvekili arkadaşımız da Diyarbakır'da, bu açlık grevinin taleplerinin hayata geçmesi için onlar da bedenlerini ölüme yatırdılar.
Asıl sorun, burada, eğer gerçekten ana dilde eğitim hakkı olmuş olsaydı bugün ne dağlarda kavga olmuş olacaktı ne de zindanlarda açlık grevi olacaktı ne de bu ülkenin çocukları her gün ölmeyecekti. Yani biraz önce buradaki Hatibi dinledik. Kürtlerin resmî dile karşı bir tepkisi falan yoktur ama kendilerinin yok hükmünde sayılmasına karşı ciddi tepkileri vardır ve siz, cumhuriyetin kuruluşundan bugüne kadar -biraz önce yapmış olduğunuz konuşmalardan dolayı- atalarınız aynı zalimane politikalar içerisinde oldular ki yıllardır Kürtler buna karşı direniyor, buna karşı mücadele ediyor; çare yoksa yol çaredir, dağ çaredir, zindan çaredir, ölüm çaredir diye bedenlerini ölüme yatırıyorlar ve siz, her sabah, okullarda ret ve inkâr politikalarının her gün hayata geçtiğini görmüyor musunuz? Sayın Başbakan da zaman zaman çıkıp çıkıp söylüyor: "Ret ve inkâr politikaları bitti." Her sabah bizim çocuklarımız, okul bahçelerinde "Türk'üm"le başlayan "Çalışkanım"la başlayan "Varlığım Türk varlığına armağan olsun?" O asimilasyoncu, o ırkçı antlarla çocuklar okula gitmiyor mu? Buna ne hakkınız var? Çocuklarımızı bu şekilde eğitmeye kimin ne hakkı var? Hangi anayasanın, hangi yasanın buna hakkı var? Hiçbir anayasa, hiçbir yasa, benim dilime, kimliğime gem vuramaz, beni asimile edemez. İşte bugünkü mücadelenin asıl nedeni de budur.
Şimdi, uluslararası platformlarda, Başbakan ve bakanlar gittiklerinde, hepsi "Aman, aman, asimile olmayın." Almanya'da bunu söylüyorlar ama kendi topraklarında asimilasyonu, ret ve inkârı her gün sürdürüyorlar.
Bakın, son dönemlerde hiç gereği yokken idamı tartışmaya başladılar. Kim tartışmaya açtı bu idamı? Türkiye'de bilinmeyen edilmeyen bir siyasi parti, binde bilmem ne kadar oy almış bir parti, buradan nemalanan, buradan? Asıl, geçmişte yani o kadar çok cinayetlere bulaşmışlar ki? Ve bugün idamı tetikleyerek siyaseten bir rant elde etmeye çalışıyor ve Sayın Başbakan da çıkıp bununla uzun süre müzakere yapıyor.
Ya, sorunu Kürtlerin diline, kimliğine, kültürüne gem vurarak, Kürtleri idam ederek çözemezsiniz. Sorun mücadeleden müzakereye? Yani masaya oturup birlikte bu sorunu konuşabilmelisiniz. Ama dönüp bakıyorsunuz, cezaevlerinde diyorlar ki: "Efendim, şov yapılıyor." Ve arkasından "Ölüm sınırında olan yok." diyor. E, siyaset dünyasında nasıl bu ülkenin belli kurumları, üniversitelerde devlet adına yani eğitim aldıklarında ilk önce bir yalan eğitim de alırlar, devletin bütün günahlarını örtbas etmek için. Şimdi, siyaset dünyası da bu gök kubbe altında Kürtlerle ilgili söylemedikleri yalan kalmadı.
Şimdi, bakın, bir dönem Adalet Bakanlığı yapmış, sonra Meclis Başkanlığı yapmış, Başbakan Yardımcılığı yapmış, bugün de AKP'de Genel Başkan Yardımcısı. Ne diyor? "PKK, cezaevlerinde kritik noktada olan birilerini öldürebilir." Demek ki kritik noktada olanlar var, orada ölümler çıkınca şimdiden hemen kılıf aramaya çalıştınız. "PKK içeride infaz yapabilir." El vicdan! Bu kadar yalan söylemeye, bu gök kubbe altında bu dillere, bu kimliklere, bu kültürlere hayat hakkı tanımanız gerekirken çıkıp yalan söylemekten utanmıyor musunuz? Osmanlıdan bahsediyorsunuz?
Şimdi, ben biraz önceki Hatibi dinledim, biraz önce de komisyonda dinledim. Bütün politikası klişe sözcüklerden oluşmuş, bütün herkesi, özellikle bütün Kürtleri araştırıyor "Bunlar Türk soyundan?" Kardeşim, biz soy avcılığında değiliz.
Bir medeni dil midir, değil midir? Siz dili yıllarca yasaklarsanız? Biri çıkıyor "Medeni dil değil." diyor, biri diyor ki "Bilim dili değil." Siz, Türkçeyi yüz yıl yasaklayın bakayım, bilim dili olur mu, medeni bir dil olur mu? Ama buna rağmen Kürtçe, dönün bakın, ne romanlar, ne edebiyatlar, ne edebiyatçıların nasıl yetiştiğini de bilirsiniz bütün baskılara rağmen. Yanı başınızdaki coğrafyada Kürtçe eğitimin ilkokuldan üniversiteye kadar nasıl devam ettiğini de görürsünüz. Hele hele Osmanlıdan bahsediyorsunuz. Osmanlı döneminde, bakın Osmanlıda? Osmanlı bütün kimliklere nötrdü, bütün inançlara nötrdü. Kürtler Urfa'da, Diyarbakır'da, İstanbul'da ve Van'da kendi diliyle, üniversite mi dersiniz oraya, yoksa dönüp medrese mi dersiniz, orada Kürtçe edebiyatı ve dili vardı ve orada Kürtçe eğitim yapılıyordu. Şimdi dönüp dillere haksızlık etmeyin.
Sevgili arkadaşlar, savunma, ana dilde savunma da zaten bugün işte komisyonlarda konuşuluyor. Eğer Kürtçe eğitim yapılmış olsaydı, bugün biz gerçekten bunların hiçbiriyle ilgilenmeyecektik, bu kavgadan bahsetmeyecektik, daha büyük bir Türkiye için mücadele edecektik, yeni cezaevleri açmayacaktık, yeni yeni? Yani kulağı tersten göstermeyecektik. Ana dilde eğitim olmuş olsaydı, bu komisyonlarda bugün farklı şeyler, ülkenin geleceğiyle ilgili, çocuklarımızın geleceğiyle ilgili önemli şeyler yapmış olacaktık.
Şimdi, bakın, peki, soruyorum sizlere: "Kim varsa bu topraklar üzerinde kendi kimliğini rahatlıkla söyleyecektir. O kimliğe saygı duyacağız. O kimliğin bütün kültürel haklarını, anayasal haklarını vereceğiz, tanıyacağız. Diline saygı duyacağız." Şimdi buna bir itirazınız var mı? Bunu söyleyen, Sayın Arınç. Burada söyledi. Demek ki burada bir dil var, bir kültür var, bir halk var, gereğini yapacağız.
"Ben Kürt'üm diyen bir insanın bu ülkede hepimiz kadar, en az hepimiz kadar hayat hakkı, bilgi hakkı, eğitim hakkı, dil hakkı, kültür hakkı, kimlik hakkı, ne varsa, bu bizim cebimizden verdiğimiz bir şey değil, bir lütuf da değil." İşte, bizim de istediğimiz bu. Burada çıkıp söyleyen Sayın Arınç'ın bu sözlerinin altına biz de imzamızı koyuyoruz. Eğer bunları söylüyorsanız, yani bu Parlamentoda sadece belli alanlarda duyguları okşamak adına söylenen sözcükler değilse, tespitler değilse? Havacılıkta da bir kural vardır genellikle yolcular ve hostesler arasında telefon alıp vermelerde, söz vermelerde, sonra birbirlerini aramazlar. Dönerler, havada verilen söz havada kalır. Siyaset dünyası da çıkıp burada sadece topluma sözler vadederek bazı şeyleri havada bırakmamalıdır, bunun gereğini yapmalıdır.
Sonra bir komisyon, Anayasa Komisyonu Başkanı -sözüm ona yeni bir anayasa yapacağız hep birlikte- hayretle izliyoruz "Ana dilde eğitim istemek şeytana uymaktır." diyor. E, bu şeytani fikri nereden buluyorsunuz? Evet, biz Kürtler ana dilde eğitim istiyoruz, şeytani ise şeytana da uyuyoruz. Var mı buna hakkınız ya? Bu kadar ırkçı olmaya, bu kadar milliyetçi olmaya ne hakkınız var sizin? Şimdi, böyle bir Anayasa Komisyonu Başkanından nasıl toplumsal bir uzlaşı, nasıl yeni bir anayasa çıkar?
Vallaha, kusura bakmayın, ben bazen sizi gördüğümde? Geçmişte milliyetçi cephelerin farklı bir versiyonu olarak sizleri görüyorum. O dönemde de Türkeş diyordu, cezaevindeydi: "Biz cezaevindeyiz, bizim düşüncemiz iktidar." Aslında bugün Milliyetçi Hareket Partisinin itiraz etmesine gerek yok. Onlar muhalefette ama düşünceleri iktidarda. Şimdi idamdan bahsedenler, burada 3'üncü Yargı Paketi'yle 7 TİP'li öğrenciyi öldürenleri bir saatte affedenler ve sonra tekrar idamı gündeme getirenler, size soruyorum: Kimden o hakkı aldınız? 7 kez idama mahkûm olanları affettiniz, kimden o hakkı aldınız? Bugün yeniden idam sehpalarını kuruyorsunuz muhaliflerinize karşı.
Bütün sorun, ana dilde eğitimdir. Dağdaki kavga da odur, cezaevindeki kavga da odur. Otuz yıldır direnenlerin, hepsinin ödediği bedel ana dilde eğitim talebidir, birlikte yaşamaktır. Böyle ütopyalar çizip halkın kafasını karıştırmaya gerek yok. Kürtler kaderini bu coğrafyadaki halklarla birleştirdi, bütünleştirdi ama eşit yaşamak istiyor; evet, statü sahibi olmak istiyor, demokratik bir cumhuriyet istiyor, demokratik özerklik istiyor, ana dilini hayatın her alanında özgürce ifade etmek istiyor ve bu bir lütuf değildir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SIRRI SAKIK (Devamla) - Bu taleplere makul yaklaşmanız insanidir.
Hepinize teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkürler Sayın Sakık.