GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: MHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:28
Tarih:22.11.2012

ÖZCAN YENİÇERİ (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; grubumuzun verdiği araştırma önergesi üzerinde söz almış buluyorum. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Kuşkusuz -münasip olanı- bugün, 24 Kasım Öğretmenler Günü -ve Türkiye Büyük Millet Meclisinin son çalışma günü- dolayısıyla burada Millî Eğitim Bakanı bulunmalı ve 24 Kasımla ilgili ne yapıldığını ve öğretmenlerin sorunları ve eğitim sorunlarını burada konuşmalıydı. Kendisi burada olmadığı, gelmediği için bizim de grup önerisi vermekten başka yapabileceğimiz bir yol yoktu.

Atatürk'ün 24 Kasım 1928 tarihinde, millet mekteplerinin kendisine verdiği "Başöğretmen" unvanının kabul edilmesinin yıl dönümü olan 24 Kasım, 1981 yılından bu yana "Öğretmenler Günü" olarak kutlanmaktadır. Bu vesileyle, Türk milletinin millî ve manevi mimarları olan bütün öğretmenlerimizin 24 Kasım Öğretmenler Günü'nü kutluyorum.

Bir bilge şöyle der: "Bir halkın yönetilmesi güçleşti mi, o halk çok şey öğrendi demektir. Eğitimi yaymakla bir memleketi rahata kavuşturacağını sanan kimse yanılmakta ve memleketini yıkıma sürüklemektedir. Bir memleketin rahatını sağlamak istiyorsan, halkı cahil bırak." İronik fütüristler, totaliter sistemleri tasvir ederken onların "Savaşa barış, hürriyete esaret, cehalete kuvvet." karşılığını verdiklerini söylerler. Umuyorum bu yüce Mecliste böyle düşünen kimse yoktur. Yine umuyorum ki arkadaşların tamamı, "Türk milletinin en büyük düşmanı cehalettir, eğitimsizliktir ve her görüldüğü yerde yok edilmelidir." görüşüne sahip olsunlar.

Sürekli öğrenme ve kendini geliştirme, çağın dayattığı bir zorunluluktur. Çağı okumanın yolu, insanlarımızı beşikten mezara kadar sürekli öğrenen, sürekli kendini geliştiren ve nitelikli hâle gelmek arzusu içinde olan insanlar hâline getirmekten geçmektedir. Kültürümüz de bunu emretmektedir: "İki gününüz birbirine denk olmayacak. Bugüne dünden başlayan ama dünü bugüne taşımayan ve her an yeniden doğacak şekilde kendinizi uyanık tutacaksınız." Sürekli yenilenen, sürekli öğrenen, sürekli eğitilen, sürekli öğretilen, aynı zamanda eğiten, öğreten ve öğretilen bir aktör durumunda olacaksınız. Peki, bunları kim gerçekleştirecek? Bunları gerçekleştirecek, hiç kuşkusuz ki eğitimcilerdir, öğretmenlerdir.

Eğitim her şart altında Türkiye için ontolojik bir sorundur yani varoluşla, ayakta kalmakla ilgili bir sorundur. Hayati önemi haiz eğitim konusunun en önemli unsuru olan öğretmenlik mesleğini bu bağlamda ele almak ve irdelemek gerekir. Okul, öğrenci, veli ve öğretmen "eğitim" denilen sürecin aktörleridir. Öğretmenler de bu sürecin en önemli sürükleyici unsurlarıdır. Toplumsal kalkınmışlık, gelişmişlik, ilerlemiş olmakla öğretmenlere verilen önem arasında bir paralellik vardır. Toplumun tamamı şu veya bu ölçüde öğretmenlerin ürünüdür. Toplumdaki ilerleme ve gelişmeler öğretmenle ilgili olduğu hâlde, bu ilerlemenin ve gelişmenin sonuçlarından öğretmenin aynı ölçüde yararlanamamış olması düşünülemez. Gelişmişlikle öğretmenlerin hayat standartları arasında doğrusal bir ilişki vardır. Toplumdaki gelişmişlikle öğretmen gelişmişliği ve kalkınmışlığı arasında bir bağlantı yoksa, burada öğretmenlere yapılan bir haksızlık vardır.

Türkiye'de öğretmenler kendi yetiştirdiklerinin ürünü olan ekonomik hasılanın sonuçlarından hak ettikleri payı alamamaktadırlar ancak öğretmenlerin hayat standartlarının istenilen seviyede olamamasının kökenleri çok eskilere gitmektedir. Öğretmenlerin hayat standartlarını olumsuz etkileyen faktörleri şöyle sıralamak mümkündür:

Birincisi: Öğretmenlik mesleğinin herkes tarafından yapılabilecek bir meslek olarak görülmesidir.

İkincisi: "Ekonomide az olan değerlidir." anlamına gelen nedretlik kanunu vardır. Çok olan öğretmen kitlesine bir iyileştirme yapıldığı zaman rakam fazla olacağı kaygısıyla maalesef çok sınırlı iyileştirmeler, mütevazı iyileştirmeler ancak yapılabilmektedir.

Üçüncüsü: Öğretmenleri temsil eden sendikaların gerçek anlamda pazarlık gücü olan sendikalar olamaması, grev ve toplu pazarlık, toplu sözleşme hakkını yerine getirememeleridir.

Dördüncüsü: Ülkenin ekonomik ve sosyal şartlarının iyileşmesi, öğretmenlerin özlük haklarının iyileştirilmesiyle aynı oranda olmamaktadır.

Beşincisi: Öğretmenlerin maaş ve ücretlerinin, neredeyse, kamudaki en düşük memur maaşı hâline gelmiş olması ve bunun da normal görülmesidir. Bakanlık, öğretmenlerin sorunlarını görmezlikten geliyor. Bakanlık, öğretmenlere karşı kör, sağır, dilsizdir.

Günümüzde öğretmenlerin karşı karşıya kaldıkları sorunlardan bazılarına, kısaca temas etmekte yarar var:

Öğretmenlerin tayin ve görevde yükselmeleriyle ilgili iş tanımlamaları yoktur bugün. Parçalanan öğretmen aileleri vardır bugün. 300 bini aşmış, âdeta, sosyal bir sorun hâline gelmiş, atama bekleyen öğretmen problemi vardır bugün. Öğrenim özrünün özür grubu dışına çıkarılması söz konusudur. İl emri uygulaması kaldırılmıştır. 4/C'li personelin insanlık dışı çalışma şartlarıyla karşı karşıya bırakılması söz konusudur. Mesleki teknik eğitimin, buna bağlı olarak meslek dersi ve teknik öğretmenlerin yaşadığı sıkıntılar diz boyudur. Ek ders esaslarının yaşanan sıkıntılara uygun olarak güncellenememesi, ücretli öğretmen sömürüsünün aynı hızla devam etmesine sebep olmaktadır.

Nihayet, evlere şenlik 4+4+4 sisteminin öğretmenler üzerinde yarattığı baskının ortaya çıkardığı sorunlar vardır. Yeni sistemin yalnızca sınıf öğretmenleriyle ilgili bölümünde yaklaşık 40 binin üzerinde öğretmen şu anda branş değiştirmiş ve alan değiştirmişlerdir. Yeni sistem bir kalemde 42 bin mağdur öğretmen yaratmış; bir anda alan değiştirenler, yeni alandaki derslere ve müfredata uymak için uyumsuz ve uykusuz hâle gelmişlerdir. Cumhuriyet tarihinde böylesine beceriksiz ve hazırlıksız bir alan değişikliği dönemi daha yaşanmamıştır.

Yaşanan problemlerin büyüklüğüyle orantılı olmayan Millî Eğitim Bakanlığı bütçesi de başlı başına sorundur. Yüksek lisans ve doktora yapan öğretmenlerin, bugün, Bakanlık tarafından önleri kesilmektedir.

Kısa süre içerisinde, en dikkat çekici sorunları sayabildik. Bize göre bu sorunlardan daha elim ve daha vahimi, gerek Sayın Başbakanın gerekse Sayın Bakanın öğretmenlerle ilgili olarak sarf ettikleri sözler ve öğretmenlere karşı takındıkları tavırlardır. Öğretmenlerin itibar ve prestijlerinin bizzat yetkililer tarafından rencide edildiği görülmektedir.

Başbakanın yaptığı bir değerlendirme de öğretmenlerle diğer memur karşılaştırmasıdır  ve öğretmenlerin aldığı neredeyse yoksulluk ücretinin diğer memurlara haksızlık olduğunu söyleyebilmiş olmasıdır.

Millî Eğitim Bakanı ise atanamayan öğretmenleri, cami avlusunda yem bekleyen kuşlara benzetmiştir.

Bu sözler, üzerinde yorum yapılmayacak kadar vahim sözlerdir. Öğretmenlere ve öğretmenlik mesleğine bakış açısı sorunlu olan bir iktidarla bugün Türkiye karşı karşıyadır.

Şimdi, benden sonra buraya, muhtemelen, bir AK PARTİ'li arkadaşımız çıkacak. Bütün kamuoyunun bu arkadaşımızı dikkatle dinlemesini ve izlemesini rica ediyorum. Öğretmenlere verilen ücretten bahsederse şöyle diyecektir: 2002 öncesi, belki de 1930 yılından, bugün öğretmenlerin ne kadar daha fazla ücret aldığını anlatacak, Millî Eğitim Bakanlığı bütçesinin ne denli yüksek olduğundan söz edecek; akıllı tahta, FATİH Projesi, 4+4+4'ün nimetlerinden söz edecektir. Âdeta, öğretmenlerin Lale Devri'nde yaşadıklarını anlatacaklardır. Yapılan binalardan, açılan okullardan bahis açacak, öğretmenlerin yıkılan yuvalarından, yok edilen kazanılmış haklarından ise hiç söz etmeyecektir. Her zaman yaptıkları gibi önce Başbakana, ardından Bakana ve onun ardından da sorunun bizzat kaynağı olan Bakanlık bürokrasisine övgü ve methiyeler düzeceklerdir. Her şeyi en mükemmel biçimde yaptıklarını, büyük bir enaniyet, kibir, gurur ve övünç içinde anlatacaktır.

Eğitimin ve öğretmenlerin sorunlarının çözümlerine yönelik muhalefetten gelen hiçbir görüşe itibar etmeyen talihsiz bir iktidarla karşı karşıyayız. Ama gerçekler bambaşkadır. Eş durumu tayinleri, ücret, statü sorunlarıyla öğretmenler, ekonomik sıkıntılarıyla veliler, minik yaşlarıyla öğrenciler, yetersiz binalarıyla okullar, karışık hâle gelmiş müfredatıyla idareler bugün sorunludur Türkiye'de. Fiziki yetersizlikleri, moralsiz öğretmenleri, içeriksiz dersleri, ne yapacağını bilmeyen yöneticileriyle eğitimde cumhuriyet tarihinin en şaşkın dönemi yaşanmaktadır. Eğitimin ana sorunları altında ezilen Bakanlık bürokrasisi, idare maslahat uygulamalarıyla zaman tüketmektedir. Eğitim bürokratları günü kurtarmaktan, günceli yönetmekten geleceği düşünemez, öğretmeni hatırlayamaz hâldedirler. Bakanlık, acımasız, kıyma makinesi gibi tecrübeli bürokrat kıymakla meşguldür. Bakanlıkta en iyiler, en deneyimliler, en birikimliler, en iyi müşavirler hâline gelmiştir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ÖZCAN YENİÇERİ (Devamla) - Hafızasına ve birikimine ihanet eden uygulamalarla Türkiye karşı karşıyadır. Daha da geç kalınması, bu altından kalkılmaz politikayla Türkiye'yi yüz yüze getirecektir.

Hepinizi, saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum Sayın Yeniçeri.