GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TERÖRİZMİN FİNANSMANININ ÖNLENMESİ HAKKINDA KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:62
Tarih:06.02.2013

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bu yasanın bütünü ve bu maddesi, görünüşte, 9 Aralık 1999 tarihli Birleşmiş Milletler Genel Kurulunun Terörizmin Finansmanının Önlenmesine Dair Uluslararası Sözleşmesi'nin iç hukuka yerleştirilmesi amacına yönelik, ancak doğrusu Meclisin önüne getirildiği şekliyle bu yasa, iç hukuku uluslararası sözleşmeye yerleştirme çabasından öteye geçmiyor. Her şeyden önce bu uluslararası sözleşme uluslararası terörizm üzerine bina edildi. Kavram bu, "uluslararası terörizm" ve bu nedenle sözleşmenin 3'üncü maddesi şu hükmü kayıt altına alıyor: "Madde 3: Bu sözleşme, suçun tek bir devlet içinde işlenmesi, suçlu olduğu iddia edilen kişinin o devletin uyruğu olması ve onun toprağında yaşaması hâlinde geçerli değildir." Şu hâlde, 3713 sayılı Terörle Mücadele Kanunu kapsamında terör suçu olarak kabul edilen fiillerin bu yasa tasarısına sokulmasının anlamı ne olabilir? Aslında yasa bu hâliyle uluslararası hukuka karşı bir hile girişiminden öteye gitmemektedir. Birleşmiş Milletlerin üye devletlerden iç hukuka sözleşmeyi yerleştirmesini istediği tasarı, bu hâliyle Meclisi değil, Birleşmiş Milletleri de hamakatle malul saymaktadır. Bu saygısızlık kabul edilemez.

Dahası, Birleşmiş Milletler sözleşmesinin gönderme yaptığı Ad Hoc Komite kararının dayandığı 18 Aralık 1972 tarihli Birleşmiş Milletler Kararı, devletleri uluslararası terörizmi önleyici kararlar almaya çağırıyor ama bunu yaparken iki şey söylüyor: Birincisi, masum insanların yaşamlarını tehdit eden ya da canlarını alan uluslararası terörizmi önlemek. İkincisi, bu terörizm formunun altında yatan nedenleri ve köklü değişiklikler gerçekleştirme çabası içerisinde, insanları kendi hayatları da dâhil olmak üzere insan canına kıymaya götüren sefalet, çaresizlik, mutsuzluk ve umutsuzluktan kaynaklanan şiddet eylemlerini araştırmak. Ama elimizdeki kanun tasarısında böyle herhangi bir şey de yok.

Öte yandan, bu 1972 tarihli Genel Kurul Kararı başka şeylere de dikkat çekiyor. Birincisi, her ne kadar can kayıplarına yol açan, masum insanların öldürülmesine yol açan ve temel özgürlükleri ihlal eden eylemleri kınamakla başlasa da söze, devletleri bu şiddet eylemlerine yol açan nedenleri anlamak ve bunlara barışçı çözümler getirmeye çağırıyor. Ulusların kendi kaderlerini tayin hakkı, sömürgeci ve ırkçı rejimler altında yaşayan halkların bağımsızlık hakları, yabancı egemenliğinin bütün biçimleri altında yaşayanların hakları ve onların mücadelelerinin meşruluğu, özellikle de ulusal kurtuluş hareketlerinin Birleşmiş Milletler şartı ve çeşitli organların geçerli kararları bakımından koruma altında olduğuna dikkat çekiyor.

Yani bu, aslında, haklı mücadelelerin, özgürlükler, haklar, bağımsızlık, ırkçılığa karşı mücadelenin meşru zeminini geçersizleştiren şiddet eylemlerini dikkate alıyor ve bunların bir bakıma değerlendirilmesi yoluyla devletleri önleme faaliyetini yaparken sadece teknik nedenlere sığınmamaya çağırıyor.

Bu hâliyle, aslında, bu yasa, bize Kutlu Savaş raporunda sözü edilen, adı geçen kimi tutumların sürdürülmesi gibi gözüküyor. Behçet Cantürk'ün öldürülmesiyle ilgili konuda Kutlu Savaş şunu yazmıştı: "Bu şahıs şu ya da bu şekilde öldürülmüş olsa da, Türk emniyeti tarafından hakkında karar alınmış ve bu karar infaz edilmiştir. Bu, tartışılacak olan şey değildir. Tartışılacak olan şey, bunun hangi sırayla ve kimler tarafından yapılacağıdır." Şimdi, bu Bakanlar Kurulu kararıyla da artık görünüşe göre insanlar öldürülmüyor; onların malları, mülkleri müsadere ediliyor. Neye dayanılarak? Birleşmiş Milletlerin bu çağrısına dayanılarak. Birleşmiş Milletleri kendi suçuna ortak etmeye çalışmamalıdır. Hükûmet, bu yasayı ve bu maddeyi derhâl geri çekmelidir. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Kürkcü.