| Konu: | YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 29.11.2012 |
CHP GRUBU ADINA ALİ İHSAN KÖKTÜRK (Zonguldak) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum, öncelikle yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, tasarının 2'nci maddesinin içeriğine geçmeden önce, söz konusu kanun tasarısının genel gerekçesine baktığımızda tasarının amacının Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların tazminat ödenmesi suretiyle çözüme kavuşturularak, bir taraftan "insan haklarına saygı ilkesi"nin tam anlamıyla tesis edilmesi, diğer taraftan da ülkemizin uluslararası alanda insan haklarına saygı konusunda özensiz olduğu şeklindeki bir algının önüne geçilmesi olarak vurgulandığını görüyoruz. Ancak, "insan haklarına saygı ilkesi"nin tam anlamıyla tesis edilebilmesi ve Türkiye'nin bir hukuk devleti olduğunun uluslararası alanda kabul ettirilebilmesi için öncelikle temel hukuk normlarının yaşama geçirilerek hak ihlallerinin önlenmesi gerekir. Bu anlamda, bırakın yürütme tarafından gerçekleştirilen hak ihlallerini, evrensel ilke ve değerlerin bizzat yargı eliyle ortadan kaldırıldığı bir süreçte bunun sağlandığından söz edebilmek olanaklı değildir.
Değerli milletvekilleri, bugün ülkemizde, yurttaşlarımızın en temel hak ve özgürlükleri özel yetkili mahkeme süreçlerinde ortadan kaldırılmaktadır. Başta değerli milletvekillerimiz Sayın Mehmet Haberal ve Sayın Mustafa Balbay olmak üzere Parlamentoda olması gereken, bizlerle birlikte yasama görevlerini yapmaları gereken 8 milletvekili, 70'i aşkın gazeteci, 300'ü aşkın subay, astsubay, binlerce öğrencinin de aralarında bulunduğu on binlerce yurttaşımız tutukludur. Ülkemizdeki tutuklama kararları ise maalesef -Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin tespitleriyle- basmakalıp gerekçelerle verilmektedir ve bu durum münferit olmaktan çıkmış, sistematik bir hâle dönüşmüştür.
Evrensel hukukta tutuksuz yargılamanın esas, tutukluluğun bir istisna olmasına karşın Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin kararlarına, Anayasa'mızın masumiyet karinesine yönelik 38'inci maddesine ve Anayasa'mızın 90'ıncı maddesinin açık hükümlerine rağmen bugün milletvekillerimiz, binlerce insan, haklarında suçun sübutuna yönelik bir mahkeme kararı olmaksızın, somut delillere dayanmayan, soyut iddialarla, uzun ve haksız tutukluluklarla cezaevinde çürütülmektedir.
Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısıyla gözünü boyamaya çalıştığımız Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi telafisi mümkün olmayan sonuçlar doğuran bu uzun tutukluluklar nedeniyle 2009 yılından bu yana ülkemizi yüzlerce kez mahkûm etmiştir. Bu mahkûmiyet kararlarına baktığımızda da hep aynı gerekçeler karşımıza çıkmaktadır.
Birinci olarak, tutukluluklar şeklî, matbu gerekçelerle verilmektedir. İkinci olarak, yargılamada makul süre aşılmaktadır. Üçüncü olarak, uzun süren tutukluluklar ceza yerine geçmektedir ve dördüncü olarak, uzun süren tutuklamalar ağır bir insan hakkı ihlali oluşturmaktadır.
Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin bu saptamalarının yanı sıra özel yetkili yargılamalarda yaşanan bilirkişi ve gizli tanık skandalları ise bugün Türk yargısının içine düştüğü durumun boyutunu açıkça gözler önüne sermektedir. Tecavüz, fuhuşa teşvik gibi yüz kızartıcı, cinayet gibi ağır suçlardan hüküm giyenlerin beyanlarıyla, tahrif edilmiş dijital verilerle hazırlanmış iddianameler, verilen kararlar ve sürdürülen tutukluluklar temel hak ve özgürlüklerin bizzat yargı eliyle katledildiğinin ve yargıdaki rezaletin açık örneklerini oluşturmaktadır.
33 askerin şehit edildiği Bingöl katliamının emrini veren Şemdin Sakık ve benzerlerinin tanık olarak beyanına itibar edilmesi, yargının adaleti gerçekleştirme, maddi gerçeğe ulaşma ilkelerinden uzaklaşarak başka hedeflere yelken açtığının açık göstergesidir. Nitekim yargının geldiği nokta sadece bizim tarafımızdan değil, daha düne kadar AKP'yi reformist bir parti olarak gören uluslararası kuruluşlar tarafından da gözlemlenmektedir.
Değerli milletvekilleri, az önce AKP Milletvekili Sayın Yılmaz Tunç'un farklı bir anlam kazandırarak atıfta bulunduğu Avrupa Birliği 2012 yılı İlerleme Raporu'nda Ergenekon, Balyoz gibi davalarda savunma hakkı, yargılama öncesi tutukluluk sürelerinin uzunluğu ile iddianameler bakımından endişelerin devam ettiği, söz konusu yargılamaların hukuka uygunluğunun kamuoyu tarafından kayda değer ölçüde sorgulandığı ifadeleri açıkça yer almış, bu davaların Türk siyasetinde kutuplaşmaya yol açtığı vurgulanmış, yargının yalnızca polis tarafından toplanan ve gizli tanıklar tarafından sağlanan kanıtları kabul ettiği ağır bir şekilde eleştirilmiştir. Şimdi, bu eleştirilerden Sayın Yılmaz Tunç'un nasıl olumlu bir sonuca ulaştığını merak ediyorum çünkü Avrupa Birliğinin 2012 İlerleme Raporu bugüne kadar ülkemiz hakkında düzenlenen en ağır ilerleme raporudur.
Yine daha önce, daha geçtiğimiz günlerde basında yer alan, Avrupa Yargıçlar Birliğinin deklarasyonunda ise yargıç ve savcıların rotasyonunun kötüye kullanılarak yargıç ve savcılar üzerinde bir baskı aracına dönüştürülmesi, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulunun yeniden yapılandırılması sürecinde kurula Türk yargısını temsil eden kişilerin değil, Hükûmetin görüşünü ifade eden kişilerin dâhil edilmesinin sağlanması, savcıların yürüttüğü gizli soruşturmaların Hükûmet üyeleriyle paylaşılması, Adalet Bakanının gerekli gördüğünde savcılardan bilgi istemesi, Hâkim ve Savcılar Yüksek Kurulu üyelerinin süregelen soruşturmalara ve süreçlere müdahil olmaya çalışmasının kabul edilemeyeceği vurgulanarak Sayın Başbakanın "Biz yargıya neyin gerekli olduğunu söyledik, yargı da gereğini yapacaktır." sözlerine atıf yapılmıştır.
Değerli milletvekilleri, yargı bağımsızlığının ayaklar altına alındığı, kanuni hâkim güvencesinin ve kanun önünde eşitlik ilkesinin ortadan kaldırıldığı, masumiyet karinesinin ve şüphenin sanık lehine yorumlanması ilkelerinin yerlerde süründüğü, devlet içerisinde devlet oldukları açıkça ifade edilen özel yetkili mahkemelerde sanıkların ve avukatların tanıklara soru sormasının engellendiği, savunma hakkının kısıtlandığı, insanların keyfî kararlarla özgürlüklerden mahrum edildiği bir ülke yönetimi, bu olumsuzlukları ortadan kaldırmadığı sürece, görüştüğümüz şeklî, yüzeysel yasa tasarılarıyla ulusal ve uluslararası alanda saygınlık kazanamaz. Bu anlamda görüştüğümüz tasarı, olumsuzluklarının yanı sıra, ülkemizdeki var olan sorunları ortadan kaldıracak veya azaltacak bir tasarı işlevine sahip değildir. Kaldı ki tasarıyla oluşturulacak tazmin komisyonunun tamamen yürütmenin yani siyasal iktidarın tercihleriyle belirlenmesi, bağımsız ve yetkin bir kurul olarak oluşturulmaması, sorunların temelinde yatan anlayışın bu tasarıya da hâkim olduğunu göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, tasarının 2'nci maddesinde ise "Adalet Bakanlığınca teklif edilecek diğer ihlal alanları bakımından da Bakanlar Kurulu kararıyla bu kanun hükümleri uygulanabilir" şeklindeki düzenleme, Bakanlar Kuruluna, yasamayı ilgilendiren bir alanda kapsamı ve sınırları belli olmayan bir yetki verilmesi mahiyetindedir. Bu, yasama yetkisinin devri anlamındadır; bu yönüyle de tasarı Anayasa'mızın 70'inci maddesine açıkça aykırıdır. Verilen yetkilerin kapsam ve sınırlarının açıkça kanunla belirlenmesi, hukuk devletinin ve hukuki güvenlik ilkesinin de olmazsa olmaz koşuludur. Bakanlar Kuruluna verilen yetki, hukuk devletinin temel ilkeleriyle asla bağdaşmamaktadır. Yine bu yetkinin hangi amaçlarla kullanılacağı açık olmadığı gibi, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin Türkiye'den beklentilerinin oldukça dışına taşınmaktadır. Ayrıca, tasarının sadece 23/9/2012 tarihine kadar Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvurulara dönük geçici nitelikte bir düzenleme olarak düşünülmesi, sorunu kalıcı olarak çözme iradesi olmadığını da göstermektedir.
Değerli milletvekilleri, temel hak ve özgürlüklerin ihlalinden sonra para ödeyerek sorunu maskeleme anlayışından öte, bizzat temel hak ve özgürlük ihlallerini ortadan kaldıracak tasarı ve tekliflerin Genel Kurul gündemine getirilmesi dileğiyle, yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Köktürk.