| Konu: | YARGILAMA SÜRELERİNİN UZUNLUĞU İLE MAHKEME KARARLARININ GEÇ VEYA KISMEN İCRA EDİLMESİ YA DA İCRA EDİLMEMESİ NEDENİYLE TAZMİNAT ÖDENMESİNE DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 31 |
| Tarih: | 29.11.2012 |
CHP GRUBU ADINA LEVENT GÖK (Ankara) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 342 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 4'üncü maddesi üzerinde söz aldım. Hepinizi sevgiyle, saygıyla selamlıyorum.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bu görüştüğümüz kanun, daha önce insan haklarıyla ilişkili olan İnsan Hakları Kurumu Kanunu, Kamu Denetçiliği ve buna ilişkin kanun tasarılarında olduğu gibi yine Hükûmetin Avrupa'ya, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine, uluslararası insan hakları kuruluşlarına şirin gözükmek için çıkardığı son derece yetersiz, son derece kalitesiz, insanlarını bu kadar aşağılayabilecek düzeyde maddeleri içeren hükümleri barındıran bir yasa olarak ne yazık ki karşımızda duruyor.
Az önce -3'üncü maddeyle ilgili bir görüşümü söyleyeyim, 4'üncü maddeye geçeceğim- bir önerge verdik değerli arkadaşlarım, Sayın Bakanın bile haberi yok. Verdiğimiz önergede, bu konuda "başvuran" kısmında bir değişiklik yapıyoruz, "Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine başvurmuş olan gerçek ve tüzel kişi"yi buraya ekleyelim diyoruz.
Sayın Bakan, bu tasarıyı Adalet Bakanlığı hazırladı, Başbakan Recep Tayyip Erdoğan imzasıyla Meclise geldi. Biz -kanun metnini açın- Hükûmetin, Adalet Bakanlığının hazırladığı öneriyi burada önerge olarak sizlere sunuyoruz ve Sayın Bakan, siz, hazırladığınız tasarıya, bizim verdiğimiz önergeye karşı çıkıyorsunuz. Bu nasıl aymazlıktır! Yani, kendi hazırladığınız, kendi sunduğunuz bir maddeye? Okuyoruz bakın 3'üncü maddeyi, aynen Hükûmetin gerekçesini, bizim verdiğimiz öneriyi söylüyorlar, sizlere getirmişler, Sayın Bakan karşı çıktığını söylüyor.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Adalet Komisyonunun iradesinde.
LEVENT GÖK (Devamla) - Şimdi değerli arkadaşlar, biz 3'üncü maddede Hükûmetin getirdiği gerekçeyi sizin önünüze getirdik ama hepiniz gecenin bu saatinde uyudunuz, Sayın Bakan da başta olmak üzere. Çünkü hep uyuyorsunuz, gecenin bu saatinde uyumak da pek iyi bir şey değil.
ADALET BAKANI SADULLAH ERGİN (Hatay) - Gayet bilerek onu söyledim.
LEVENT GÖK (Devamla) - Bakın değerli arkadaşlar, Türkiye'de insan hakları ihlallerinin en ağır olduğu bölüm adil yargılanma hakkı. Bu konuda Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin en ağır kararları verdiği artık tartışmasız. Ama Hükûmet, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesince yapılan başvuruları bertaraf etmek amacıyla çıkarttığı bu yasada, yargılamaların uzun olmasından kaynaklanan sorunu idari bir yöntemle çözmeye çalışıyor yani hükûmetin bir yargısal tasarrufla, insanların başvurdukları yargılama alanındaki bir gecikmeyi, yine Adalet Bakanlığının atayacağı bir Komisyon eliyle bertaraf etmeye çalışıyor.
Değerli arkadaşlarım, bu bir kere doğal yargıç ilkesine aykırı bir konumdur. Biz Cumhuriyet Halk Partisi olarak, eğer böyle bir oluşum olacaksa bu konuda gerek idare hukukunda olacaksa idare mahkemelerinden ya da Yargıtayca görevlendirilecek ceza ve hukuk dairelerinin olmasını öneriyoruz. Doğrusu budur. Bu, doğal yargıç ilkesine aykırıdır. Bir yargısal tasarruftaki aymazlıklar ve hukuk ihlalleri bir komisyon marifetiyle düzeltilemez. Bir kere bunu böyle anlamamız gerekiyor. Eğer, bunu böyle yapmadığımız takdirde Avrupa İnsan Hakları Mahkemesini ve Avrupa'daki bu işle ilgili hiçbir kuruluşu inandırmanız mümkün değildir. Birazdan size örneğini vereceğim.
Bu yasa tasarısıyla kamu yararı, Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi kapsamında sayılan hak ihlallerinden birine uğrayarak mağdur edilmiş kişilerin mağduriyetinin giderilmesi değildir. Bu yasa, siyasi iktidarın emir ve direktifleri altında vatandaşların adalete ulaşma hakkını elinden almış, demokratik hukuk devletinin sağladığı güvencelerden yoksun bir biçimde savunma hak ve özgürlüklerini kısıtlayarak, hukuka aykırı kararları yıllarca süren duruşmalardan sonra vermiş ve verecek olan yargının ayıbını örtmek, Türkiye'ye siyasi iktidar eliyle sürülmüş bu lekenin uluslararası mahkemelerde gündeme gelmesini önlemek içindir.
Şimdi, Sayın Bakan, sizin oluşturduğunuz mahkemeler ve Hakimler ve Savcılar Yüksek Kurulunun atadığı hâkimlerin eliyle yıllarca sürüncemeye uğramış davalarda, yıllarca tutuklu kalmış kişilerin hayatlarını, siz, mahkemelerin bu konuda verdiği ve vereceği basiretsiz kararları devletin bütçesinden ödeyerek kapatma gayreti içerisindesiniz. Adalet Bakanı olarak eğer siz bunu kişisel bütçenizden yaparsanız bunu anlayışla karşılayabilirim ama siz, hak ihlallerinin kendi eliniz ve talimatlarınız doğrultusunda yargının tamamen kontrolünüz altında bulunduğu bir ülkede, yargının bu kadar siyasallaştığı ve tamamen iktidarın emrine girdiği bir dönemde hak ihlallerine uğratanlar sanki mahkemeler ve bu mahkemeleri yaratanlar sanki siz değilmiş gibi bu işin içinde sıyrılmaya çalışıyorsunuz? Verin o zaman siz bu konudaki hak ihlallerine uğrayanların parasını kendi cebinizden. Siz niçin benim vergimden kaynaklanan parayı bu hak ihlallerine uğrayanlara vererek işin içinden sıyrılmaya çalışıyorsunuz? Var mı bu kadar ucuz kahramanlık? Çıkın ortaya, bunu bu şekilde savunun ama yapamazsınız, cesaret edemezsiniz.
Değerli arkadaşlarım, bunlar tamamen aldatmacaya dönük yasalardır, bunlara Avrupa kanmaz, kanmaz. Bakın, neden kanmaz: İnsan Hakları Kurumu Kanunu'nu görüştüğümüz zaman değerli arkadaşlarım, burada bas bas bağırdım sizlere, çırpındık "Bu yasayla Avrupa'yı ve Birleşmiş Milletleri, herkesi inandırmanız mümkün değildir." diye. Aynen şunları söylemişim -tutanaklardan; Sayın Bakan, ibret vericidir, dinlemenizi istiyorum- demişim ki İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı'nda: "Türkiye'nin en önde gelen aydınlarını, barolarını, Barolar Birliğini, insan hakları temsilcilerini dinlemediniz. Bunları dinlemeniz gerekirdi." Tekrar devam etmişim: "Bu kurumu -çünkü İnsan Hakları Kurumu Kanunu'nda da Başbakanın atadığı 7 kişi ve Cumhurbaşkanının atadığı 2 kişi ve Barolar Birliğinin atadığı 1 kişiden oluşan bir kurul kuruluyordu- bu şekilde oluşturursanız Avrupa bunu yemez ve aynen şöyle der? Bu hâliyle geçerse, değerli milletvekilleri, bu kanunun Avrupa Birliği mevzuatıyla uyumlu olmadığını Avrupa Birliği sizlere açıklar. Lütfen, biraz sert konuşuyoruz ama önergelerimizi dikkate alın ve Paris İlkeleri'yle uyumlu bir yasayı birlikte çıkartalım." demişiz İnsan Hakları Kurumu Kanunu'nda. Ne oldu? Bütün bu söylediklerimizi dinlemediniz, yasayı aynen dediğiniz gibi çıkardınız tüm ısrarlarımıza rağmen.
Değerli arkadaşlarım, bizler ülkemizi seviyoruz, ülkemizin uluslararası kuruluşlar tarafından eleştirilmesi sizler kadar bizi de incitiyor, biz de Türkiye'nin dünyada itibarlı ve saygın bir ülke olmasını istiyoruz. Bu bakımdan eleştirilerimizi yapıyoruz, tıpkı burada yaptığımız gibi ama bunu dinlemiyorsunuz, tıpkı İnsan Hakları Kurumu Kanunu'nda olduğu gibi. Söylemişiz, yapmamışsınız. Peki, biz bunları söyledik, daha sonra kanun çıktı, Avrupa Birliği İlerleme Raporu'nda nasıl geçti İnsan Hakları Kurumu Kanunu? Avrupa Birliğinin 2012 İlerleme Raporu'ndaki cümleleri aynen sizlerle paylaşıyorum, aynen şöyle diyor bu rapor'da: "Türkiye İnsan Hakları Kurumu Kanunu Tasarısı, özellikle kurumun bağımsızlığı bakımından, insan hakları kurumlarına ilişkin Birleşmiş Milletler Paris İlkeleri'yle tam uyumlu değildir. Bu kanun ile ilgili olarak paydaşların, sivil toplumun görüşü alınmamıştır ve kanun, ulusal ve uluslararası uzmanların endişe ve önerilerini hiçbir şekilde yansıtmamaktadır." Şimdi, siz, beni, bir Türkiye Cumhuriyeti yurttaşı olarak, Avrupa Birliğinin bu İlerleme raporunda nasıl bu sözlerle karşı karşıya getirebilirsiniz? Hükûmet olarak, iktidar olarak sorumluluğunuz, beni cumhuriyet vatandaşı olarak bu tip cümlelerden korumaktır.
Ben muhalefet milletvekili olarak söylemişim, yapmamışsınız; uyarmışım, yapmamışsınız; Avrupa Birliği bu konuda dikkatinizi çeker, raporlarına bunları yazar demişiz, yapmamışsınız; tıpkı bizim burada, şu anda söylediğimiz önerilerde olduğu gibi. Az önce 3'üncü maddede, Sayın Bakan, kendi getirdiği tasarısına, ne dediğinin farkında değil, "Katılmıyoruz gerekçeye" diyor.
Biz burada önerilerimizi söylüyoruz. 4'üncü madde doğal yargıç ilkesine aykırıdır. Bir hâkimin, bir mahkemenin vereceği kararın bir komisyon marifetiyle düzeltilmesi söz konusu bile değildir. Bu kararı elbette birazdan oylayacaksınız, çıkartacaksınız ama Avrupa'yı ve insanlarımızı yanıltamazsınız. Bunları haykırıyoruz buradan, bir kez daha haykırıyoruz. Yanlışın neresinden dönerseniz kârdır değerli arkadaşlarım. İşte, muhalefet de bunun için vardır. Gecenin bu saatinde parmakların indirilip kaldırılacağı bir ortamda, Türkiye'nin saygınlığına gölge düşürebilecek hiçbir yasama faaliyetinin içerisinde bulunmayın.
Bakın, 2011 yılında, -27 Eylül 2011- Dışişleri Bakanı Birleşmiş Milletlere gitti, işkenceye karşı ek protokolü tevdi etti. Tam bir yıl bir aylık bir süremiz vardı ve 27 Ekim 2012 tarihinde Türkiye'nin Birleşmiş Milletlere olan bir taahhüdü yerine getirilemedi, o süre doldu. Nedir o süre? İşkenceye karşı ulusal önleme mekanizması kuramadı Türkiye'de.
Ayıplar devam ediyor. Adil yargılama hakkıyla ilgili 2011 yılında tam yüzde 28 oranında ihlal kararı çıkmıştır, işkenceye ilgili de yüzde 25 kararlar çıkmıştır. Şimdi, bu ayıplardan temizlemek işte hep beraber yapacağımız ortak çalışmalarla mümkündür. Lütfen söylediklerimizi dikkate alın ve önergemizi kabul edin diyoruz ve bu maddenin reddi yönünde oy kullanacağımızı beyan ediyor, hepinizi sevgi ve saygıyla selamladığımızı ifade ediyoruz. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Gök.