GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:107
Tarih:21.05.2013

SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; genelde görev dağılımı yapılınca BDP hep, böyle, üvey muamelesi görür. Yani bu iki muhalefet partisi alır, biz de aleyhte konuşmak zorunda kalırız.

Evet, biz iki yolun da doğru yol olmadığını söylüyoruz. O vesileyle, düşüncelerimiz çok açık, önerimiz çok açık.

Ama ben konuya girmeden önce... Biraz önce biz grup olarak burada risk altında olan dillerle ilgili bir Meclis araştırma önergesi verdik. Yani 21 Mayıs 1864'te Çerkezlerin uğradığı o zalimane politikaları bu Parlamentoya taşıdık ve kaybolan diller arasında Çerkezlerin de dili bu konuda kayboluyor, o kültür de yok oluyor. Ama -ne yazık ki- buraya bu önergeyi taşıdık. Eminim ki bu Parlamentoda Çerkez kökenli kardeşlerimiz de var ama bizim grubumuz bir önerge verdi. İki muhalefet partisinden bir Çerkez veyahut da iktidar partisinden biri çıkıp konuşmadı. Yeri ve zamanı gelince bütün halkların kardeşliğinden, kültüründen dem vurursunuz ama Çerkezler için... Bakın, zulme uğramışlar -ataları- ve hâlâ Türkiye'nin değil, dünyanın dört bir tarafına dağılmışlar ve zulüm politikalarıyla yok edilmişler ve meşhur bir sözleri vardır, Çerkezlerin sözüdür: "Atı kaybolanın kulağından at sesi eksik olmaz." Çerkezlerin de kültürü kayıptır, toprakları orada işgal altındadır, onun için dillerini ve topraklarını arıyorlar. Bizim gibidirler, bizim de dilimiz kayıptır, bizim de sorumluluğumuz, duyarlılığımız bundan dolayıdır ve boynumuzun borcudur. Kendi kimliğine sahip çıkan bir Çerkez'i -bu Parlamentoda nasıl bir Süryani oturuyorsa, farklı halklardan BDP grubunda oturuyorsa- buraya taşımak da bizim boynumuzun borcudur. Biz Çerkez kardeşlerimizin yaşadığı acıyı yüreğimizde hissediyoruz, acıları acımızdır, acılarının son bulması ve kendi kültürleriyle, kimlikleriyle kendilerini ifade etmesi de bizim boynumuzun borcudur. Onun içindir ki biz, Anayasa'da tek bir kimliğe değil, bütün kimliklere hayat tanıyan bir anayasanın inşa edilmesini istiyoruz.

Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Cumhuriyet Halk Partisinin bu konuda vermiş olduğu Meclis araştırma önergesi yerli yerinde bir önergedir. Parlamento bu konuda bir araştırma yapmak zorundadır. Biz, daha önce size, Suriye'deki olaylar başladığında Barış ve Demokrasi Partisi olarak dedik ki: Esad'ı desteklemekle Esad'a karşı olan o çetecileri desteklemek arasında hiçbir fark bulamazsınız. Baba Esad'ın o topraklarda farklı halklara yaşattığı zulüm politikalarının bire bir tanığıyız, mağduruyuz. 30 bin insanın nasıl kurşunlandığını, öldüğünü biliriz; baba Esad döneminde yapılmıştı. Sonra, bu oğul Esad'ın da, orada, Kürtler üzerinde, Kamışlı'da nasıl bir katliam yaptığını da biliriz. O katliamcı buraya geldiğinde devlet töreniyle nasıl karşılandığını biliriz. Ama, gün geldi çatıştınız, gün geldi farklı alanlarda bulundunuz, ana muhalefet partisi Esad'ı destekledi ve siz de döndünüz, o çeteci grupları desteklediniz. Çeteci gruplardan özgürlük çıkmaz. Biraz önce Vahap arkadaşımız da söyledi; orada gidip, bir askeri öldürüp, kalbini bıçakla çıkarıp onu yiyorsa oradan özgürlük değil, vahşet çıkar. Şimdi, "Özgür Suriye Ordusu" dediğiniz bu, "Esad" dediğiniz bu. Ama, Barış ve Demokrasi Partisinin sunduğu üçüncü bir yol vardı; ne Esad ne Özgür Suriye Ordusu, halkların özgür iradesine saygı duyun, gelin, oradaki halkların iradesine... Bakın, orada, "Rojava" dediğimiz yerde Kürtlerin özgürlüklerine nasıl kavuştuğunu, demokratik özerkliklerini ilan ettiklerini ve orada demokratik bir yapı oluşturduklarını görüyoruz; kansız, şiddetsiz. Diğer halklar da buna uygun. Ama, sizin bir Kürt düşmanlığınız var. Kürtler nerede bir hakka, hukuka kavuşursa korkuyorsunuz, Türkiyeli Kürtler de ola. Vallahi, korkunun ecele faydası yok. Güney Kürdistan'da da Kürtler kendi kimlikleriyle kendilerini ifade ediyorlar, "Rojava" dediğimiz Kürdistan'da da Kürtler kendi kimlikleriyle isteseniz de istemeseniz de... Hayat onlardan yana çünkü Birinci Dünya Savaşı'ndan sonra böl, parçala yöntemiyle 4 tane kale kurulmuştur. Bunlar zulüm kaleleriydi; Şam'da zulüm uygulanıyordu, Bağdat'ta zulüm uygulanıyordu ve Tahran'da zulüm uygulanıyordu, sevgili Ankara'da da zulüm uygulanıyordu Kürtlere. Şimdi, bu kaleler artık tek tek demokrasiyle tanışmak zorundadır. Geç oldu, acı dolu yıllar yaşandı ama artık geldiğimiz noktada bu halkın diline, kimliğine, kültürüne saygı duymak zorundayız. Onun için Hükûmet muhalif güçlerle diyalog kurarken o çeteci Suriye birimlerine, savaşan özgür Suriye ordularına aynen şunu söylüyor: "Siz Kürtlerle diyalog kurmayın." Kürt korkusu var.

Şimdi, peki, siz oradaki muhalif güçleri alıp Türkiye'de ağırlıyorsunuz, uğurluyorsunuz. Orada Kürtlerin bir iradesi oluşmuşsa, eğer siz Türkiyeli Kürtlerle bir barış sağlayacaksanız, sizin Orta Doğu'daki müttefikleriniz Kürtler olmalıdır. Kürtlerin iradesine saygı duymalısınız, yani onun için söylüyoruz. Bu, geçmişten bugüne kadar, evet, Türkiye'de sol olduğunu iddia eden partilerin zaman zaman... Nasıl geçmişte Ecevit'in bir Saddam hayranlığı vardı, bugün de belli sol kesimlerin de, ne yazık ki -adı sol- onların da bir Saddam hayranlığı vardır. Bu iki yol da çıkmaz yoldur. Bu yollardan vazgeçeceksiniz, halkların özgür iradesine destek sunacaksınız. Bu özgür iradeyi yakalayabilirsek sorun kendiliğinden çözülür.

Bu, Reyhanlı'daki saldırıları da daha önce biz işaret ettik. Bakın, Türkiye... Evet, o sınırlarda siz güvenliği sıfır noktasına getirirseniz, yani o ülkenin, bilmem, iç işlerine karışırsanız, oradan lojistik destek sağlarsanız, asker, silah, para verirseniz o sınırlardan birileri gelir, Reyhanlı'da bombaları patlatır. O bombalardan sonra, gerçekten biz kuşkuluyuz ve endişeliyiz. O bombalar Sünnilere karşı yapıldı, bunun bir misillemesi de olacak. Diliyorum, umuyorum ki olmaz. O coğrafyada, evet, bir Sünni-Alevi çatışması körüklenmektedir. Bizim bu konuda birlik oluşturmamız gerekir. Bizim tavrımız mazlum halkların yanıdır ve Suriye'den bizim topraklarımıza gelip orada yerleşen insanlar bizim misafirlerimizdir. Bunların hiçbir günahı yokken, o saldırıda, Suriye'den gelen onlarca insanın da saldırıya maruz kaldığını biliyoruz. Konukseverlik bu değil, konukseverliğin evrensel yasaları da bu değil. Onların hiçbir günahı yok, hiçbir suçu yok; bu topraklara gelmişler ve bu topraklara sığınmışlarsa bu topraklar onlara misafir muamelesi yapmalıdır ve herkes onları kendi ailesinden birer birey olarak görmelidir. Bu insanların günahı yok, bu insanlar suçsuz. Asıl bu savaşı tetikleyenlere, bu insanlara zulüm politikaları uygulayanlara karşı bizim birlik oluşturmamız lazım.

İlk gün BDP'nin açıklaması oldu. Biz, evet, bu bombaları kimin koyduğu önemli değil, bunun arkasında kimler var, bunu açığa çıkarmalıyız. Kim? Evet, Türkiye ilk kez barışa bu kadar yakın olduğu bir süreci yaşıyor; evet, Türkiye'nin iç barışını sağlamak istemeyen güçler var, bu güçler kimse hepimiz çok iyi biliyoruz. Onun için, burada küçücük iktidarlar uğruna, küçücük oylar uğruna değil, ülkemizin geleceği, ülkemizin ve halkımızın mutluluğu için, bu dört siyasi parti gerçekten bu Meclis araştırma önergesini kabul etmeli ve olayın üzerine gitmelidir, araştırmalıdır. Daha önce Paris'te de buna benzer bir şey yaşandı, sizi göreve davet ettiğimiz hâlde ne yazık ki olayın üstü örtülmeye çalışıldı. Orada da ilk kez barışa bir adım atılıyor ve görüşmeler devam ediyor ve 3 PKK'li gerillanın, PKK'li siyasetçinin Paris'te silahlı bir saldırı sonucu yaşamlarını yitirdiklerini... Aslında bunlara saldırı, Türkiye'nin barışına bir saldırıydı, biz bu, Reyhanlı'daki saldırının da Türkiye barışına bir saldırı olduğunu düşünüyoruz. Bu konuda saflarımız çok nettir, halkımızın ve ülkemizin yanında saf tutuyoruz ve ben bu Meclis araştırma önergesine olumlu oy kullanacağımızı bildiriyor, hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)