GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:67
Tarih:19.02.2013

MHP GRUBU ADINA MEHMET GÜNAL (Antalya) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekilleri, hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli arkadaşlarım, bugün, burada, sağlık sistemimizi önemli ölçüde değişikliğe uğratan ve geleceğimizi de önemli ölçüde ilgilendiren, birtakım riskler, tehditler içeren bir kanun tasarısı görüşüyoruz.

Öncelikle birkaç cümleyle usule ilişkin itirazlarımızı gündeme getireceğim, sonra da kanunun içeriğine ilişkin itirazlarımızı gündeme getireceğim.

Değerli arkadaşlar, öncelikle, burada Adalet ve Kalkınma Partisi Hükûmetinin her zaman yaptığı klasik bir şeyle karşı karşıya kaldık. Arkadaşlarımız gelen kanunun yanına son günde aceleyle bir teklif getirdiler.

Şimdi, bunlar İç Tüzük'ü arkasından dolanmaya yönelik şeyler. Bunların doğru olmadığını söyledik. Muhalefetin ısrarıyla bir alt komisyon kuruldu ama Sayın Bakana, daha doğrusu eski bakana, Sayın Akdağ'a söyledik, Komisyon Başkanımıza söyledik; bunun sağlık çalışanlarını ilgilendirdiğini, sağlık sisteminde önemli değişiklikler getirdiğini, hizmetin sunulmasında da, hizmetin maliyetinde de önemli sorunlara yol açabileceğini, onun için de o ilgili kısımların, özellikle teklifle getirilen bazı maddelerin Sağlık Komisyonunda görüşülmesi gerektiğini söyledik. Bizim ısrarlarımız sonucunda da arkadaşlarımız "Tamam, gönderelim." dediler. Değerli Komisyon Başkanımıza da espriyle karışık takıldık "`Arayalım' dediniz ama acaba `Hızlıca geri gönder' diye mi arayacaksınız?" diye.

Şimdi, aradan bir gün geçmeden, ikinci gün Sağlık Komisyonu Başkan Vekilimiz yazı yazmış -Sağlık Komisyonundan burada arkadaşlarımız var, yanlışım varsa düzeltsinler. Burada yazının fotokopisi de var ama ben zaman almamak için söylemiyorum- "Komisyonumuzun gündeminin yoğunluğu nedeniyle toplanamıyoruz." demişler. Arkadaşlara sorduk, geçen yıl haziran ayından bu yana Sağlık Komisyonu hiçbir toplantı yapmamış. Yani bu acele nedendir ben onu merak ettim içeriğiyle ilişkili, acele olunca da demek ki bir şeylerin yetişmesi gerekiyor diye düşündük.

Bakın tekrar ediyorum, haziran ayından yani geçen sene kapanırken yaptığı son toplantıdan bu tarafa Sağlık Komisyonu hiçbir toplantı yapmamış, Komisyon Başkan Vekilimiz "Gündemimizin yoğunluğu nedeniyle görüşemiyoruz." diyor.  Neyi görüşemiyor? Sağlık sektöründe bütün çalışanları ilgilendiren, onları yarın işsiz bırakabilecek olan, özel sektörün inisiyatifine terk edebilecek olan bir kanun tasarısının görüşülmesini. Şimdi, bu birinci nokta. Bunlar doğru şeyler değildir.

Bununla ilgili diğer bir husus da: Çalışanların tamamını ve sektörü ilgilendiriyor dedik. Milliyetçi Hareket Partisinin alt komisyon üyesi olarak o andaki alt komisyon başkanımıza da söyledim, bütün sağlık çalışanlarının hem işçi sendikalarının hem memurlarımızın, kamu çalışanlarının temsilcilerinin, bütün konfederasyonların temsilcilerinin buraya çağırılması gerekir dedik; hadi ikinci toplantıda gelmedi, üst komisyona geldik yine yok. Ancak bizim ısrarlarımız sonucunda geldiler, sonraki toplantıya arkadaşlarımız lütfettiler -ara verdik- ve ikinci, üçüncü gündeki toplantının birinde kısa süreli açıklama şansı buldular.  Dolayısıyla böyle aceleyle getirmiş olduğumuz bu kanun tasarı ve teklifler maalesef eksiklerle dolu oluyor.

Başka bir husus: Tabii ki burada birçok şey var ama bu gelirken değerli arkadaşlar, nedir bu kanun yani bir taraftan bakıyorsunuz çok köklü bir şey geliyor yani Komisyon bunu görüşmüyor hem maliyetiyle ilgili hem sunumuyla ilgili dedik. Bir taraftan, bakıyoruz hastaneler neredeyse tamamıyla özel sektöre doğru gidiyor, iş güvencesinde birtakım sıkıntılar var, yani tersinden baktığımız zaman burada diğer sınıflarla, tıbbi hizmetlerle ilgili hizmetlerin de özel sektörden alınabilmesi meşrulaştırılıyor. Şimdi, bakıyoruz yani dolaylı olarak bir özelleştirme yapıyorsunuz ama bunun kapsamı kamuoyundan gizleniyor, çalışanlardan gizleniyor ve apar topar bir teklif ve tasarı birleştirilmesiyle geçirilmeye çalışılıyor.

Esas itibarıyla baktığımız zaman, değerli arkadaşlar, burada daha önce bir 3996 sayılı Kanun var, burada uygulanan modele, kamu-özel ortaklığı modeli diyor arkadaşlarımız, güzel ama bunun birçok ülkede uygulamaları var, Türkiye'de de bir mevzuatı var, bununla ilgili de yapılan çalışmalar var daha önce. Peki, diyoruz ki, bu kadar önemli bir şey yapıyorsunuz? Bu 3359 sayılı Kanun'da da, 3996 sayılı Kanunda da işin mantığında şu var değerli arkadaşlar: Diyor ki, bu kapsamda yapılması gereken bütün yatırımların kamu yatırımı proje stokları ve yıllık programlar dikkate alınarak yatırım maliyetlerine, bütçe yüküne ve borçlanma yükümlülüğünün genişlemesine ilişkin bir değerlendirmesinin yapılmadığını anlıyoruz. Bunun da ötesinde, geçiyoruz, 5018 sayılı Kanun da var değerli arkadaşlar. 5018 sayılı Kanun'un 14'üncü maddesinde, sonra 24'üncü maddede -yine mevzuat yönetmeliğimiz var biliyorsunuz- buna ilişkin düzenlemeler var, "10 milyon TL'yi geçenlerle ilgili analiz yapılır." diyor. 31'inci madde de yine aynı şekilde "Bütün hesaplamaları yani etki analizlerini yaparsınız." diyor, buna ilave olarak da, değerli arkadaşlar, "Maliye Bakanlığıyla ilgisine göre Devlet Planlama Teşkilatı yani şimdiki Kalkınma Bakanlığı ve Hazine Müsteşarlığının görüşleri bu kanun tasarılarına eklenir." diyor.

Var mı Sayın Bakanım? Yok. Komisyonda da sorduk. Yani bu söylediğimiz hukuki düzenlemeleri, yapılmış bir etki analizini, bu kurumlardan alınmış görüşleri bunun ekine eklediniz mi? Bize verilenlerde yok, sormamıza rağmen de bir şey gelmedi. Dolayısıyla, böylesine önemli bir kanunda, hukuka aykırı bir şekilde böyle bir çalışma yapılıyor.

Değerli arkadaşlar, başka bir husus da: Sadece kamu özel ortaklığı modeliyle yap-işlet-devret modeli kapsamında yapılmıyor biliyorsunuz sağlık yatırımları, genel bütçe kapsamında da, merkezî yönetim bütçesi kapsamında da bu yatırımlar yapılıyor. Burada yaklaşık olarak 5,1 milyar TL'yi bulan seksen sekiz tane hastane var. Dolayısıyla bunların arasındaki maliyet karşılaştırmalarının hangisinin daha etkin olduğunun yapılması gerekiyor. Hukuka aykırı bir şekilde getirilmiş.

Bundan daha vahim olan bir şey var değerli arkadaşlar, bu kanun, sadece ve sadece mevcut yatakların bir kısmının kapatılması karşılığında, yeni bir yatak kapasitesi yaratmadan, yeni bir ilave yatak ortaya koymadan kapatılacak olanların yerlerine yeni binada yeni yatak sunmayı amaçlıyor çünkü bu konuda elimizde Yüksek Planlama Kurulunun kararları var.

Değerli arkadaşlar, buraya baktığımız zaman, çok net bir şekilde bunların kapatılması karşılığında ancak hastane yapımına izin verileceğini söylüyor. Aynen cümleyi size okuyorum, diyor ki bakın: Eskişehir, Bursa, Isparta, Manisa ve Yozgat illerindeki projelerle ilgili olarak hazırlanan ön fizibilite raporlarında kapatılması öngörülen hastanelerin kapatılması ve kapasitelerinin azaltılması öngörülen hastanelerin kapasitelerinin azaltılması kaydıyla bize bu izni veriyor. Yani buraya baktığımız zaman değerli arkadaşlar, bu 27 Ağustos 2010 tarihli YPK Kararı'nda izin verilen 7 tesisten 5 yeni bir yatak kapasitesi artırmadan yapılması öngörülen tesisler. Beri tarafta şimdi buradaki vahim şey, asıl konu ne?

Değerli arkadaşlar?

Sayın Başkan, uğultudan ben bile söylediğimi tam duyamıyorum.

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen?

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Arkadaşlar, çok önemli bir konuyu sizin dikkatinize sunuyorum. Bakın, Sayın Bakanın ve Sayın Müsteşarın bize vermiş olduğu rakamlara göre şu anda 122.400 civarında mevcut yatağımız var." Dediler. Üç defa sordum, "Doğru mudur?" dedim -bütün Komisyon üyesi arkadaşlarım ve Sağlık Komisyonundan gelen arkadaşlarımız şahittir- "Doğrudur." dediler. Kalkınma Bakanlığı Müsteşar Yardımcımıza sorduk, "Sizin sağlıktaki hedefiniz nedir?" dedik, dedi ki: "Şu andaki durum 10 bin kişiye 26 yataktır ortalama, orta ve uzun vadede yani 2023'e kadar 10 binde 30'u yakalarsak biz hedefimize yaklaşmış olacağız." Peki, Türkçesi bunun, kaç ilave yatak yapılması gerekiyor? 25 bin civarında. Yani 122 bin artı 25 bin, yaklaşık 147 bin yatağa ulaştığımız zaman, Türkiye, normal bir yatak kapasitesine kişi sayısı açısından ulaşmış olacak.

Peki, döndüm, Sayın Bakana tekrar sordum? Şu anda 2013 yılının yatırım programına, Ocak ayında Resmî Gazete'de yayımlanan yatırım programına baktığınız zaman -hepsi yanımda, isteyen olursa fotokopi verebilirim; kitaplar da dokümanlar da mahkeme kararları da var, vakit almamak için söylemiyorum, isteyen arkadaşlar zaten bakabilirler- 88 tane hastane ve tesis yaptırıyor Sağlık Bakanlığı üniversiteler hariç. 2013 sağlık sektörü yatırımlarının toplamı 88 tesis, toplam para ise 5,1 yani 5 milyar 167 milyon mu ne olacak.

Şimdi, değerli arkadaşlar, buradan kaç yatak çıkıyor biliyor musunuz? 27.065 yatak kapasitesi. Sağlık Bakanlığının verdiği bu yeni yatak kapasiteleri? Kaça ihtiyacımız vardı? Orta ve uzun vadede tamamlanacak 25 bin. Peki, bakıyorum, bu hastanelerin tamamı yatırım programına göre 2013, 2014, en fazla 2015'te hepsi tamamlanıyor değerli arkadaşlar. "Peki, şimdi, biz bu hastaneleri niye yapıyoruz?" merkezî hastane komplekslerini kimin için yapıyoruz sorusu ortaya çıkıyor. Diyorlar ki: "Efendim, hastaneyi yenileyeceğiz." Güzel. Peki, yeni yatak kapasitesi yapıyor muyuz? "Hayır. Sadece hastane binasının kalitesini artırıyoruz, hizmeti zaten alabiliyoruz dışarıdan da alabiliyoruz." Diyorlar, güzel. Peki, buradan bizim kazancımız ne Türkiye Cumhuriyeti devleti olarak? Plan ve Bütçe Komisyonunda sağlık sektörüne yaptığımız tahsislerin etkin bir şekilde kullanılmasını denetleme görevi olan bir milletvekili olarak ben bunu soruyorum: Alternatif maliyetler nedir? Yok. Peki, bunun karşılığında ne kazanacağız? "Yeni bir yatak yok, 2 bin de fazla olacak üç yıl sonra." Gerçekten, burada bir garabet var. Tabii ki, bunları görünce "O niye acele ediyorsunuz, kime söz verdiniz, bu ihaleleri alelacele niye yapıyorsunuz?" diyoruz, o zaman başka sorular karşımıza çıkıyor.

Bakıyoruz, öbür taraftan, kesin maliyetlerle ilgili onaylar alınmamış. Devletin bir işleyişi var değerli arkadaşlar. Bundan önceki Bakanımız Sayın Recep Akdağ'a sordum, kendisi konuşurken örnek verdi, ön fizibilite raporunda 80 milyon olan bir yatırım, kesin fizibilitede 150'ye çıkmış. Peki, diyorum ki: "Bunun için YPK'dan yeniden onay aldınız mı?" "Gerek yokmuş." diyor. Arkadaşlar, yüzde 10 değil, 20 değil, yüzde 80-90'a varan bir maliyet artışı var. Peki, ben nasıl bir kaynak tahsisi yapacağım Kalkınma Bakanlığı olarak, eski DPT olarak? Eğer, bütün projelerde yüzde 50'yi geçen bir artış olursa benim sağlık sektörüne tahsis ettiğim para ne olacak? Öbür tarafta, okulumuz yok, dersliklerimiz yok. Onların aciliyeti dururken sadece bina yenilemek için bu kadar parayı, yirmi beş yıl boyunca milyarlarca lirayı niye ödeyelim? Tamam, acil olan kısmı varsa yenileyelim, ona itirazımız yok. Yapılıyor zaten, bakın, burada, 88 tane tesis yapılıyor, birim maliyetleri belli. Dünyada birçok ülkede, maalesef birim maliyetlerine baktığımız zaman yüzde 24 civarında -İngiltere'de araştırma yapmışlar- fazla, borçlanma maliyetiyse hazinenin normal yoldan borçlanma maliyetinin yüzde 83 üzerindeymiş. Şimdi, peki, biz o zaman buradan ne kazanacağız? Yani "Bunu yaparken, bu modeli överken bunun avantajı nedir?" diyoruz, o da yok. Dolayısıyla, yeniden YPK'dan onay alınması gerekiyor. Bir çok ülkede üçlü, dörtlü sistemler var; kabine, ilgili bakan, YPK, hatta cumhurbaşkanları bu projeleri yeniden kesinleşme aşamasında da onaylıyor değerli arkadaşlarım, Sayın Bakan; lütfen bunları dikkate alalım.

Onun için de şimdi Sağlık Bakanlığı kendisine özel bir kanun yapıyor değerli arkadaşlar, özel bir ihale kanunu. Şimdi, bunu biz Millî Eğitim Bakanlığına da verdik mi? Verdik. Ulaştırma Bakanlığında var mı? Var. DSİ'ye de verdik. Şimdi, onlara da mı ayrı bir kanun çıkaracağız, onlarda da mı bir kamu-özel ortaklığı dairesi kurulacak? Ben bunu anlayamıyorum. Sizin Hükûmetinizde, sizin iktidarınızda, sizin bulunduğunuz dönemde o zamanki Devlet Planlama Teşkilatı Müsteşarlığı bir "yap-işlet-devret" modeline yani kamu-özel ortaklığı modeline ilişkin bir kanun tasarısı taslağı hazırlamış, hepinizin de görüşüne sunmuş bütün kurumların. Nedense o bir anda kalkıyor ve herkesten önce bu kurumun içerisinde bir Kamu-Özel Ortaklığı Dairesi var ve bütün sektörleri bilen bir kurum olarak da burada yetişmiş uzmanlarımız var. "Bırakın bir merkezde toplayalım." dedik. Tek bir kanun çıksın, ayrıntıya ilişkin olanları da Bakanlar Kurulu ya da YPK'nın onayıyla yönetmeliği çıkarırsınız, devam edersiniz. Ee, şimdi yeniden bir daha kanun çıkarmak zorunda kalacağız. Yani bunu tek elden yapmak gerekiyor.

Peki, enteresan bir şey: Bu Daire Başkanlığını kurmuş arkadaşlarımız. Söyleyeceklerimin hepsi belgelidir. Bir daha söylüyorum; ne istiyorsanız elimde var. Onun için sormayın yani nereden söylüyorsun" diye. Hepsini topladığım için biliyorum. Kurmuşlar, güzel. Daire Başkan Vekili arkadaşımız kendisini "harcama yetkilisi" olarak onaylatmış. Sordum,  bağımsız daire ise olabilir, tamam. Bizim buradan verdiğimiz yetkiyle Sayın Başbakan, Kasım ayının başında, KHK yetkisi sona ermeden Sağlık Bakanlığının KHK'sını çıkarmış ve orada çıkan şeyde Sağlık Yatırımları Genel Müdürlüğü var, yani kendisine ödenek tahsis edilen birim olması lazım. Bu arkadaşlarımız gelmişler, 2012 yılının Ocak ayında bir daha almışlar -Aslında Plan ve Bütçe Komisyonundan çıkmadan ve Genel Kuruldayken de onların düzeltilmesi lazımdı- ama bakıyoruz yeniden ayarlama yapmışlar miktarda. 2013 yılının Ocak ayında yeniden harcama yetkilisi olmuş.

Arkadaşlar, çıkardığımız KHK gereği o birim Genel Müdüre bağlı olmuş. Harcama yetkilimiz Genel Müdür ama değerli arkadaşımız hâlâ ihalelerle ilgili işlemlere onay imzası atıyor. Şimdi, o zaman aklımıza başka şeyler geliyor, "Niye böyle yapıyorsunuz?" diyoruz. Yani bunlardan ne kazanmak istiyorsunuz? Aceleyle getirmenizin nedeni nedir? Lütfen, burada kanunsuz bir şekilde yapılan bu harcamaları Sayın Bakanın bir an önce durdurması ve bu harcama yetkilisi onayını iptal etmesi gerekiyor. Sayın Müsteşarın da, ilgili Sağlık Yatırımı Genel Müdürünün dahi haberi yok. Çünkü o görmüyor; Sayın Başkan göndermiş, Müsteşar Yardımcısı ya da Müsteşar "uygundur" diyor, bitiyor.

Değerli arkadaşlar, çıkardığımız kanuna ve kararnameye uymamız lazım.

Diğer bir husus, şu anda önemli tartışmalı konulardan birisi de garantiler. Sınırsız bir garanti tanıyoruz.

Bakın değerli arkadaşlarım, burada birçok örnekleri de konuştuk dünyanın hiçbir yerinde? Hem TEFE, TÜFE ortalamasını alıyoruz, enflasyon garantisi; bir.

İki: Kur riskini biz üstleniyoruz devlet olarak.

Üç: Bir de şimdi, ilaveten arkadaşlarımız önergeyle komisyonda getirdiler, türev ürünleri, yani ödeyeceğimiz faizi, diğer değişken, sabit faiz ürünleriyle? Eğer riskten korunma tekniklerini uygulayarak yaparsak bunu da? Bütün risklerin tamamını devlet üstleniyor. Hani bu kamu-özel ortaklığının temeli risklerin özel sektöre aktarılmasıydı. Hangi riski aktardığınızı bize söyleyin Sayın Bakanım? Enflasyon riski var, döviz riski var, faiz riski de var. Peki, bir de bu kadar riski niye alıyoruz? Hepsini biz üstlendik. Neden alıyoruz? Hastane binalarını yenilemek için. Yani yeni bir yatak kapasitesi yapamıyoruz, yeni bir yatak kapasitesi ihtiyacımız da yok.

Birçok ülke örneğinde, değerli arkadaşlar, bu şekliyle garanti verilmesinin bir süre sonra garanti kültürüne yol açacağını? Yani tırnak içerisinde bir "garanti kültürü" oluşmuş. O neymiş? Sürekli olarak biz garanti edersek, firmalar bizi, bu garantileri en üst seviyeye çıkarmaya zorlarlarmış. Yani hazine borçlanmalarında olduğu gibi sıkıştıkça piyasadaki aktörlerin köşeye sıkıştırması gibi bunu yapacak olan firmalar? Bir süre sonra zaten tekelleşme olduğunu ve olacağını görüyorsunuz, 4-5 konsorsiyumun dışında kimse giremiyor, alanlar da belli. Dolayısıyla, değerli arkadaşlarım, burada rekabeti bozucu bir örnek var. Az önce söylediğim 88 tane hastaneye 5,1 milyarlık yatırımı yapan firmalar bu ülkenin evlatları değil mi? Onlara niye bu garantiyi tanımıyorsunuz, onlara niye bu muafiyetleri tanımıyorsunuz? Artı, özel hastaneler var, özel hastane yapan vatandaşlarımız da sağlık sektörüne yatırım yapıyor. Onlar neden bu garantilerden veya tanınan harç, vergi muafiyetlerinden yararlanmıyorlar? Burada rekabeti bozucu, tekelleşmeyi, kamu aracılığıyla bile özel sektörün tekelleşmesini, bunun yolunu açan ve doğrudan yabancı sermayeye bunun önünü açan bir kanun tasarısıyla karşı karşıyayız.

Değerli arkadaşlar, burada birçok şeylerde, içeride çok vahim hükümler var. Sözleşme ayrıntılarına baksanız, içimiz sızlıyor. Yani o kadar garanti, o kadar kapsamlı şeyler tanınmış ki? Asıl bozulma nedeni, bu kanunun çıkma nedeni, Danıştayın, ilgili bir şartnamenin maddesinden dolayı iptal etmesi. O neymiş biliyor musunuz? Bilkent'te yapacağımız bir kompleks için Numune Hastanesi, Yüksek İhtisas Hastanesi ve Rehabilitasyon Merkezinin arsalarını, binalarını bunu alan şirkete devretmek. Yani ne olacak? Oraya arkadaşlarımız -kentin merkezine- güzel alışveriş merkezleri, güzel binalar yapacaklar. Bozulmasının nedeni de bu. Lütfen değerli arkadaşlar, burada?

Bir de pazarlık konusu var, son olarak. "Eksiltmeden sonra yeniden pazarlığa girelim." diyor, yani "İstediğim şirkete ben bunu vereyim." diyor Sayın Bakan. Ya, zaten yapmışsınız, çıkmış, onun sonucundan sonra yeniden pazarlık etmek demek normal bir ihalede ihaleye fesat karıştırmak demektir. Bütün bu normal bir ihalede bittikten sonra açtığınız rakam da ihaleye fesat karıştırmak olur.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

MEHMET GÜNAL (Devamla) - Bunu biz kanuni bir şekilde pazarlıkla yapıyoruz. Maddede yeri geldiği zaman tekrar size onun bilgilerini ve belgelerini sunacağım. Bu eleştirilerimizi dikkate alarak, maddelerdeki önergelerle düzeltilmesini sağlarsanız faydalı bir iş yapmış olursunuz diyor, saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.