GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SAĞLIK BAKANLIĞINCA KAMU ÖZEL İŞ BİRLİĞİ MODELİ İLE TESİS YAPTIRILMASI, YENİLENMESİ VE HİZMET ALINMASI İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASI HAKKINDA KANUN TASARI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:67
Tarih:19.02.2013

BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa teklifi üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Aslında uzun süredir sağlıkla ilgili genel bir felsefeyi, genel bir paradigmayı bu kürsüden mümkün olduğunca tartışmaya açmaya çalışıyoruz ancak, maalesef, bugüne kadar bunu başaramadık. Hızla sağlığı piyasaya açan, sağlıkta özelleştirmeye giden ve sağlığı bir meta hâline getiren AKP uygulamalarıyla karşı karşıyayız ve önümüzdeki bu yasa teklifi de aslında bu mevcut sürecin finali denilebilecek bir tasarı, bir teklif.

Tabii, önemli bir teklifi görüşüyoruz burada ama Genel Kurula gelmeden önce bu teklifin hangi aşamalardan geçtiğine baktığımızda Sağlık Komisyonunda bunun tartışılmadığını görüyoruz. Çok büyük bir yetersizliktir, kabul edilebilecek bir durum değildir. Demin buradan konuşan hatip arkadaşlarımız da dile getirdiler, haziran ayından itibaren Sağlık Komisyonu aktif olarak çalışmıyor aslında. Farklı birtakım gerekçeler var. Yani, değerli bir Komisyon Başkanımız vardı ama Komisyon Başkanımız Komisyon çalışmalarından çok Başbakanın özel sağlık problemleriyle ilgilendiği için Komisyonun çalışmaları maalesef uzun süredir ciddi düzeyde aksıyor. Tabii, bu gerekçeyi bir kenara bırakarak "İş yoğunluğundan dolayı Sağlık Komisyonunda görüşülmedi." demek de ayrı bir ayıptır. Bunun kabul edilebilir hiçbir yönünün olmadığını vurgulamak istiyorum.

Şimdi, biz temel olarak, Barış ve Demokrasi Partisi olarak sağlığın, devlet tarafından verilmesi gereken zorunlu olan bir kamusal hizmet olması gerektiğini düşünüyoruz çünkü bu, sosyal devlet olmanın gereğidir. Anayasa'da da Türkiye Cumhuriyeti devleti bir sosyal devlet olarak tanımlanmıştır. Dolayısıyla kamusal hizmet olarak herkese, ulaşılabilir, nitelikli, ücretsiz, eşit ve ana dilinde sağlık hizmeti verilmesi devletin asli görevlerinden en önemlisidir diye düşünüyoruz.

Tabii, sağlık hizmetlerine baktığımız zaman veya sağlıkla ilgili bir planlamaya baktığımız zaman temel olan iki şey vardır. Bir: Mevcut düzenleme kamu yararı adına neyi öngörüyor? İkincisi: Getirilen düzenleme toplum sağlığı açısından neyi öngörüyor? Bu iki hususla ilgili, bugüne kadar bu kanun teklifinde değerlendirilen kamu-özel ortaklığıyla ilgili süreçler TTB tarafından yargıya taşınmış ve yargı, burada yarattığı kamu zararı gerekçesi ile birçok kez de yürütmeyi durdurma kararı vermiş. Her ne kadar Sayın Başbakan bunu kuvvetler ayrılığı ilkesinin bir ayak bağı olduğu gerekçesiyle gerekçelendirmeye çalışmışsa da gerçek böyle değildir çünkü ilgili sendikaların, ilgili meslek örgütlerinin tepkilerine ya da sağlık çalışanlarının, sağlık emekçilerinin pratik sahadaki tecrübelerine, deneyimlerine baktığımız zaman, bu yasa teklifinin, dediğimiz gibi, kamusal yarar açısından pek bir şey getirmediğini çok net olarak ifade edebiliriz.

Biz yeni hastane yapılmasına karşı değiliz. Yeni hastaneler mutlaka ihtiyaçlar doğrultusunda yapılmalıdır ancak yapılacak hastaneler, ticari amaçtan çok, bilimsel amacı ve hastaya hizmet götürme amacını esas almalıdır. Teknik donanımı, tıbbi donanımı, personel açısından gerekli olan donanımı tamamlandıktan sonra kente ve çevreye uygun olan hastanelerin yapılması ve bu hastanelerde tıbbi hizmet verilmesi ülkenin en önemli gereksinimlerinden birkaçıdır.

Özellikle, Sağlık Bakanımız yeni başladığı için, kendisine biz yine bu kürsüden birkaç uyarı yapmak istiyoruz. Bu, devrede olan Sağlıkta Dönüşüm Programı, tamamen sağlığı piyasaya açan, özelleştiren uygulamalarıyla ve son dönemde de artık acı reçeteyi halkın önüne getiren uygulamalarıyla her geçen gün sorunları artırıyor.

Bakın, hekime yönelik şiddet komisyonu kurduk, neredeyse sosyal tarafların tamamını bu komisyon çalışmaları sırasında mümkün olduğunca dinlemeye çalıştık. Burada ön plana çıkan tek husus var: Sağlıkta Dönüşüm Programı, mevcut hâliyle, hekime şiddetten tutalım da sağlıktaki bütün problemlerin kaynağı olarak gösteriliyor. Yani, bugün, bu komisyonun çalışması sırasında, sosyal tarafların, sendikaların veya çalışanların, şiddete maruz kalan hekimlerin, sağlık çalışanlarının en fazla dile getirdiği şey, en fazla sıkıntı çektikleri şey muayene katkı payları, katılım payları, ilaçla ilgili araya giren parasal ilişki, acil servislerdeki zone uygulamaları. Bütün bunlar, bu, Sağlıkta Dönüşüm Programı'nın acı reçete safhasıdır ve özellikle bu dönemde hem halkımız için hem sağlık çalışanı için, maalesef, çok ciddi sorunları beraberinde getirmektedir.

Tabii, Plan Bütçe Komisyonunda çalışan arkadaşlar daha çok ekonomik anlamda bazı değerlendirmeler yaptılar. Biz bunlara çok girecek değiliz ancak birkaç husus benim dikkatimi çekti. Şimdi, biz TTB'den aldığımız verilere baktığımız zaman, 13 ihale için, yirmi beş yılda 50 milyar TL düzeyinde bir kamusal borçlanmayı görüyoruz. Yani, korkunç bir rakam. Yine, TTB'nin verilerine göre, 8 ihalede sabit yatırım miktarı 3 milyar 850 milyon gibi bir sayıyla belirtilmiş. Ancak, yirmi beş yılda ihaleyi alan şirkete ise 26 milyar 500 milyon kira verilmesi öngörülmüş. Yani, verilecek kira miktarı sabit yatırım miktarının tam 8 katı, kabul edilebilir bir şey değil.

Diğer taraftan, sadece kira bedeliyle de sınırlanmıyor bu parasal ilişki. "Hizmet bedeli" adı altında, görüntülemeden laboratuvara, bilgi işlemden temizliğe, yemekhaneye kadar tüm hizmetler özel sektöre devredilecek şekilde bir süreç işletilecek bu yasa teklifinden sonra. Biz tüm sağlık hizmetlerinin özel sektöre bu şekilde verilmesine kesinlikle karşıyız. Bunun çalışırken de pratik sahada çok ciddi sonuçlarını tecrübe ettik. Örneğin -Sayın Bakan belki bilmez ama bir önceki Sağlık Bakanı çok iyi biliyor- Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin durumunu defalarca bu kürsüden dile getirdik. Diyarbakır'da önce Diyarbakır SSK Hastanesi, sonra Diyarbakır Göğüs Hastanesi, sonra Diyarbakır Devlet Hastanesi tek tek kapatıldı, Ergani yolunda Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi açıldı. Bu süreçlerle ilgili bütün kaygılarımızı o dönem -ben, orada çalışan bir hekim olarak- Sağlık Bakanlığına bildirdik ama hiçbiri dikkate alınmadı ve şu yapıldı: Yeni bir hastanenin açılma süreci 3 hastanenin kapatılmasıyla beraber devreye sokuldu yani teknik donanım, tıbbi cihaz, personel istihdamı, kapatılan 3 kamu hastanesinin kaynakları üzerinden Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesine aktarıldı. Şu anda mevcut durum şu: Arada 20 kilometre olan 4 tane hastane var  tek bir Başhekimliğe bağlı. 1 Başhekimlik, Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi Başhekimliği 4 tane hastaneye koşturmaya çalışıyor. Tabii ortaya çıkan sağlık skandalları, ortaya çıkan mağduriyetler Diyarbakır halkını canından bezdirmiş durumda. Sadece Diyarbakır Göğüs Hastanesini kapatırken bölgede 5 milyon nüfusa sağlık hizmeti veren tek bir göğüs hastanesini kapatmış oldunuz. Bölgede akciğer kanseri, tüberküloz, KOAH, astım, mezotelyoma yaygın endemik olarak bulunuyor. Biz o dönemde Sağlık Bakanıyla da görüştük, bu göğüs hastanesinin kapatılması durumunda bölgenin maruz kalacağı mağduriyetleri anlattık; bize en kısa zamanda Eğitim ve Araştırma Hastanesi içerisinde 100 yataklı bir göğüs hastanesinin yapılacağını söyledi, hâlâ o göğüs hastanesinden eser olmadığını ben buradan belirtmek istiyorum.

Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi -doğrudur- beş yıldızlı otel konforunda yapıldı ama açılırken kantini olmayan, yolu olmayan, istinat duvarı olmayan, servisinde defibrilatör olmayan bir hastane olarak devreye girdi ve hastalar orada çok ciddi sıkıntılar yaşadılar, bir su almak için hastalar kilometrelerce yol gidip kantin olmadığı için suyu alıp gelmek zorunda kaldılar. Defibrilatör olmadığı için hayatını kaybeden hastalar oldu. Bütün bunları iletmemize rağmen hiçbir şey yapılmadı. Ve bugün, o alelacele açılan Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesinin durumu içler acısıdır. 20 asansör var, 20 asansörden doğru dürüst çalışan tek bir asansör yok ve bu asansörler çalışmadığı için yoğun bakıma gitmesi gereken hasta iki-üç saat boyunca bekliyor. Bütün bunlar hayati önemde olan ve insan hayatına mal olabilecek ihmallerdir.

Yine, Eğitim ve Araştırma Hastanesinde, bir yağmur yağdığı zaman, çamaşırhaneden, yemekhaneden morga, nükleer tıbba kadar her taraf sular altında kalıyor. Kolonlarda çürüme var, ilk depremde bu hastanenin yıkılacağıyla ilgili de çok ciddi bir kaygımız var.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Beş yıldızlı değil, yedi yıldızlı olarak da böyle, bu şekilde hastaneler açarsanız bu hiçbir işe yaramaz.

Bugüne kadar, Sayın Bakan, bu hastaneyi yapan firmayla ilgili herhangi bir soruşturma yürüttünüz mü, şu anda Sağlık Bakanlığı yetkililerini o hastaneye gönderdiniz mi; bunu çok merak ediyoruz. Soru önergesinde de bu konuyu gündemimize taşımıştık. Özellikle, önümüzdeki bu beş yıldızlı otel hikâyesi için en önemli canlı örneğin Diyarbakır Eğitim ve Araştırma Hastanesi olduğunu düşünüyorum.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.