| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 108 |
| Tarih: | 22.05.2013 |
PERVİN BULDAN (Iğdır) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Değerli milletvekilleri, bildiğiniz üzere, 17-31 Mayıs tarihleri arası Gözaltında Kayıplara Karşı Mücadele Haftası. Tarihsel kökenleri darbe dönemlerini ve öncesini de kapsayacak olan bu acı ülke gerçeğinin sistematik bir şekilde uygulamaya konması Kürt özgürlük hareketinin ivme kazandığı yıllara denk düşmektedir. Bu yıllarda binlerce yurttaşımız gözaltında kaybedildi ve geriye gözü yaşlı binlerce aile ve adalet arayışçısı kaldı.
Cumartesi Anneleri bu hafta sonunda 425'inci oturma eylemini "Failler Belli, Kayıplar Nerede?" pankartı ile geride bıraktılar. İnsanlığa karşı işlenen en ağır suçlardan olan zorla kaybetmenin binlercesinden sorumlu olan devlet ve yürütmede bulunan Hükûmet ise bu konudaki kayıtsızlığını ve sorumsuzluğunu devam ettirmede hâlâ ısrarcı davranmaktadır. Bu konuda eldeki veri ve deliller bizzat devlet kurumlarınca karartılmaktadır. Mahkemeler siyasi kararlara hizmet eden birer icra kurumu olarak kullanılmakta, hukuka aykırı kararlar ile kayıp ve faili meçhul davalar kasten zaman aşımına uğratılmaya çalışılmaktadır. Ne kadar kişinin, ne şekilde, ne zamandan beri kayıp olduğuna dair verilerin oluşturulabildiği bir veri sistemi de ne yazık ki Hükûmetin inisiyatif almaması nedeni ile oluşturulamamış, aksine engellenmiştir. Zorla kaybettirmeleri aydınlatacak olan belgeler devletin arşivinde devlet sırrı olarak saklanmakta, işlenen suçlar örtbas edilmeye çalışılmaktadır. Oysa devlet otoritesi olmaksızın bu denli yaygın ve ciddi oranda kaybetmenin ve faili meçhul tutulan cinayetlerin işlenmesinin olanaksız olduğu hâlihazırda herkesin malumudur. JİTEM'i, kontrgerillası, korucusu, devlet desteğiyle faaliyet gösteren Hizbullah'ı gibi birçok suç örgütü eliyle devletin bizzat kendisi bu cinayetleri organize etmiştir. Kendim de dâhil olmak üzere, Kürt coğrafyasında yaşamış, yakın tarihin mağduru olan olmayan herkes bunun tanığıdır.
Lakin, bizler artık bir başka tarihsel döneme tanıklık etmek üzereyiz. En azından buna inanıyoruz ve mücadelemizi bu inançla yürütüyoruz. Bu süreci de hayati buluyoruz çünkü insan canına kıymet veriyoruz, kimse ölsün istemiyoruz, kimselerin kuzucukları bir daha kaybedilsin istemiyoruz nehir boylarında. Doğal ve kültürel varlıklarımıza değer veriyoruz, tahrip edilmelerini istemiyoruz. Ekonomisi güçlü bir ülkede herkes refah içinde yaşasın istiyoruz fakat daha da önemlisi, insanların, varoluşsal veya hukuki bütün hakları ile insan onuruna yakışır bir şekilde yaşamasını istiyoruz. Bu nedenle çözüm diyoruz, onurlu bir barış için gerçek bir çözüm. O nedenle, çözüm niyetini beyan eden Hükûmete olan çağrılarımızın en başındadır geçmişle yüzleşmek ve her şeyden önce adaletin tesisini sağlamak. Kursağına kadar acı yaşatılan bu halkın acılarına adaletten gayrı ilaç yoktur çünkü.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; sorgulanmamış, yargılanmamış bir tarihin geleceği de olmaz. Kayıplarımızın, bu ağır insanlık suçunun vebali bizlerin de, devletin de omzundaki en büyük yüktür. Bu nedenle, sadece Cumartesi Annelerinin ve çeşitli sivil toplum örgütlerinin sırtında taşınan hakikat ve adalet arayışına devlet bir an evvel dâhil olmak durumundadır. Bu cinayetlerin failleri yargılanmadıkça, kayıplar bulunmadıkça, üzerinden bin yıl da geçse devletin soruşturma sorumluluğu devam eder. Devlet yurttaşına borçlu kalmamalıdır. Kimin adalet alacağı varsa devlet bu hakkı teslim etmelidir. Unutulmalıdır ki kayıplar, sadece yakını olduklarının değil bu ülkenin tamamının geçmişidir, devletin neler yapabildiğinin ve de yaptığının geçmişidir. Birer suç makinesi gibi çalışan devletin özel savaş örgütleri ve bu örgütlerin baş aktörleri buharlaşmadılar, aramızdalar ve devletin kendilerine sundukları mükâfatlarla çok özel imkânlar dâhilinde yaşamlarını devam ettirmektedirler. Ne kendilerinden sual olunmuştur ne de yargı karşısına çıkarılmışlardır. Göstermelik olarak kısa süreliğine içeriye alınan için ise hapishane damı sırça köşke çevrilmiştir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; alanlarda olduğu gibi Meclis kürsüsünden de açık yüreklilikle şunu söylemek istiyorum: Arzumuz asla intikam arzusu değildir. Tek isteğimiz adalettir. Binden fazla kayıp vakası, 20 bine yakın faili meçhul tutulan cinayet var. Nazi Almanyası, Latin Amerika, Bosna-Hersek, Irak ve katliam rejimlerinin uygulandığı diğer bütün ülke halklarından bu vahşeti unutmalarını kim, ne hakla isteyebilir? Dolayısıyla, bizlerden 300 dolayında toplu mezarı, bu mezarlarda bulunan binlerce kaybımızı, faili meçhullerde katledilen binlerce yakınımızı görmezden gelmemizi kim, ne hakla bekleyebilir? Toplumsal hafıza, bu vahşeti ne unutur ne de affeder. Kuşaklar boyu biriken öfke, devletin yakasını hiçbir zaman bırakmaz. Kendi günahlarının hesabını vermemiş bir devlet de bu vahşetini tekrar tekrar uygulamaya sokma olasılığından asla uzaklaşamaz.
İşte, Roboski katliamı bu durumun acı bir tekerrürüdür. İşte, sivil bir katliam, 34 gencecik cansız beden ortada duruyor ama her zamanki gibi ne failleri var ne de yargılananı. Bunun adı "Tek seferde 34 faili meçhul cinayet"ten başka hiçbir şey değildir. Bu nedenle, şimdi, Başbakan da dâhil olmak üzere hiçbir Hükûmet sözcüsü kalkıp da oturduğu yerden "Bizim dönemimizde bu katliamlar yapılmadı, yapılmıyor." demesin. Bu devletin elleriyle bu türden katliamlarla koca bir tarih yazılmıştır. Yeni bir tarihsel dönem, bu katliamları geçmişin utanç eylemleri olarak görüp lanetleyen bir siyasi irade ile olur. Bu da ancak yüzleşme ile bu karanlık süreçlerin yargılanmasıyla mümkün olabilir. Geçmişle yüzleşmeden, hakikatler ortaya çıkarılıp adalet sağlanmadan bu ülke için ne gerçek anlamda bir barış ne de eşitlik ve kardeşlik temelli bir yaşam mümkündür. Nitekim, helalleşmeden kardeşçe bir yaşam inşa edilemez. İşte, bu nedenle, Hükûmetin, yakınlarını faili meçhul cinayette ve zorla kaybettirme operasyonlarında yitiren binlerce yurttaşının sesine bir an önce cevap olmasını beklemekteyiz.
Hükûmetten açık taleplerimiz ise şunlardır: Hakikat komisyonu bir an önce kurulmalıdır. Uluslararası hukuk gözetilmelidir. Adli tıp ve yasalar değiştirilmelidir. Hakikatin ortaya çıkması ve adaletin sağlanması için mağdur ailelerinin davalara katılmasının sağlanmasına dönük Ceza Usul Yasası'nda değişiklikler yapılmalıdır.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; son olarak şunu ifade etmek isterim: Toplumların yaşamlarına derin etkilerde bulunmuş tarihsel olaylar hafızalarda bir yer edinirler ve unutulmazlar. Dolayısıyla bu tarz tarihsel olaylar "istenmeyen kaza" olarak nitelendirilip tarihin tozlu raflarına kaldırılamazlar. Devletin yok sayma veya unutturma yöntemleri ancak ve ancak bizi gerçek bir uzlaşı ortamından ve hukuk düzeninin tesisinden uzaklaştırır.
Hükûmetin gerekli adımları bir an önce atmasını ümit ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)