GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TAPU KANUNU VE KADASTRO KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TASARI VE TEKLİFİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:101
Tarih:02.05.2012

CHP GRUBU ADINA DİLEK AKAGÜN YILMAZ (Uşak) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 228 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 2'nci maddesi hakkında konuşmak üzere söz almış bulunuyorum.

Bütün konuşmacıların söylemiş olduğu gibi, bugün, tarihî öneme sahip bir yasayı görüşüyoruz, gerçekten de çok önemli. Ben, birkaç tane konuşmacının sözlerine buradan bir yanıt vermek istiyorum, kendi düşüncelerimi aktarmak istiyorum.

Yılmaz Tunç "Bu toprakları sattığımız takdirde onlar sırtlayıp götürmeyecekler, o topraklar yine bu ülke sınırları içerisinde kalacak." dedi. Ama diğer konuşmacıların da söylediği gibi, Yılmaz Bey, İsrail de sırtlayıp götürmedi, orada yeni bir devlet kurdu. Bunu dikkate almanız gerekiyordu, sizin gibi hukukçu bir arkadaşımızın bunu neden dikkate almadığını anlayamadım, açıkça söyleyeyim.

Bunun yanında, şu söylendi: "Daha önceki yıllarda da satışlar vardı, daha önceki yıllardaki satışlara neden ses çıkarmıyorsunuz?"

Arkadaşlar, cumhuriyet döneminde 2002 yılına kadar yapılan satışları, Çevre ve Şehircilik Bakanlığının bize dağıttığı bilgi notlarından ben çıkardım: 795 hektar, 2002 yılına kadar. Ancak 2002 yılı sonrası yani AKP dönemindeki toplam satış miktarı ise 3.394 hektar. Şimdi, ne öneriyorsunuz arkadaşlar? 1 kişiye 60 hektara kadar satışı öneriyorsunuz. Şimdi, bu cumhuriyet dönemindeki ve daha sonra sizin döneminizdeki on yıllık süreci de bir tarafa bırakacak şekilde, 1 kişiye 60 hektarlık toprak satışını savunuyorsunuz. Bunu hangi akla uydurarak savunuyorsunuz? Gerçekten, bunu ben anlayabilmiş değilim.

Bunun yanında, Sayın Bakan diğer ülkelerden örnekler verdi. Bu ülkelerdeki toprak satışlarının bir gelişmişlik örneği olduğunu, bu nedenle de bizim de bu gelişmiş ülkelere ayak uydurabilmemiz için de bu toprak satışlarına izin vermemiz gerektiğini söyledi. Şimdi, ben şöyle bir baktım yine Bakanlığın bize dağıttığı bilgi notlarından. Avusturya'da mütekabiliyet şartı aranıyor, el değiştirmek için kurumlarından izin isteniyor. Danimarka'da beş yıldan beri yerleşik yabancı olunması gerekiyor, Adalet Bakanlığından izin alınması gerekiyor ve sadece bir konut için izin alınabiliyor. İtalya'da yine mütekabiliyet şartı var, sahillerde ve tarihsel kültürel değeri olan pek çok yerde satış yasakları var.  Yunanistan'da zaten sınırlar sonsuz derecede, adalarda Adriyatik'ten Ege Denizi'ne kadar bölümlerde yabancılara mülk satışları yasak, ayrıca bakanlıktan yine izin alınması gerekiyor. Şimdi, bu örnekleri söylemeyerek, bütün ülkelerde sanki sınırsız toprak satışları varmış gibi söylenmesini ve buradaki, Genel Kuruldaki arkadaşlarımızın da yanıltılmasını doğru görmüyorum ben. Öncelikle bu konulara değinmek istedim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; yabancılara toprak satışındaki sınırlamaları ve mütekabiliyet ilkesini kaldıran ve sadece Bakanlar Kurulunun yetkisine bırakan bu tasarının Anayasa'ya aykırılığını komisyonlarda defalarca dile getirdik. Anayasa Mahkemesinin bu konuda çok sayıda kararı olduğunu, bu kararlara ve Anayasa'ya aykırı bu tasarıda ısrar edilmesinin ülkemizin toprak bütünlüğünü tehlikeye atacağını ısrarla anlattık. Toprağını kaybeden bir ulusun varlığını sürdüremeyeceğini, bu tasarının Türk ulusu olarak bir var olma ya da yok olma kararı vereceğimiz bir tasarı olduğunu ısrarla söyledik, ancak ne yazık ki, komisyonda bu ısrarlı söylemlerimiz hiç dikkate alınmadı.

Sayın milletvekilleri, bu ülkede yoksulluk olabilir, insanlar karnını zor doyuruyor olabilir; antidemokratik pek çok uygulama, faşizm olabilir; milletvekillerimiz hukuka aykırı bir şekilde cezaevlerinde tutsak olabilir, bunların hepsinin çözümü vardır. Millet olarak daha çok çalışır, yanlış ekonomik kararları düzeltir ve yoksulluğu, açlığı yok edebiliriz. Bu ülkenin demokrasiden yana olan insanları daha çok çalışır ve bu ülkede demokrasiyi getirebiliriz. Milletvekillerimizin ve cezaevlerinde tutsak olan insanlarımızın elbette çektiği acı bir gün sona erecektir, insanlarımız özgürlüğüne kavuşacaktır. Bunların hepsi bu ülkede bir gün düzelebilecek, düzelmesi gereken şeylerdir. Ancak sevgili arkadaşlar, vatan toprakları elimizden çıktığında, ölçüsüz ve sınırsız olarak yabancılara satıldığında, üzerinde yaşayacağımız vatan kalmadığında bundan geriye dönüş yoktur. Yabancılara sınırsız satılan ülke topraklarının geriye alınması uluslararası hukuk gereği mümkün değildir.

Bu ülke topraklarında pek çok komşu ülkenin ve emperyalizmin gözü olduğunu, boğazlar ve güneydoğu gibi dünyada stratejik öneme sahip topraklarımız olduğunu görmezden gelerek yabancılara toprak satışını bu denli sınırsız kabul etmemiz, bu vatan topraklarını gözden çıkardığımız anlamına gelecektir.

Sayın milletvekilleri, komisyonda bize Çevre ve Şehircilik Bakanlığı tarafından bilgi notunda yer alan bir sözü burada sizlerle paylaşmak istiyorum. Bu sözde -biraz önce Bakan kendisi de yine tekrar etti aynı sözleri- "Ülkemizde yabancılar tarafından edinilmiş taşınmaz sayısı 100 bin civarında olup, bu sayının fazlalığı o ülkenin kendine olan öz güveninin bir yansıması olacaktır." deniyor. Bu nasıl bir sözdür arkadaşlar, ne anlama gelmektedir? Yani ülkenin bütün toprakları satıldığında, biz, öz güveni çok yüksek ancak yok olan bir ulus mu olacağız, bu mu denilmek isteniyor? Bu sözü ve ardındaki anlayışı şiddetle kınıyorum.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; konuşmak üzere söz aldığım tasarının 2'nci maddesiyle, Tapu Kanunu 36'ncı maddesi değiştirilmektedir. Bu değişiklikle, yabancı gerçek ve tüzelkişilerin yüzde 50 ve daha fazla hisse sahibi oldukları Türkiye'de kurulu şirketlerin mal edinimlerinde tek sınır, ana sözleşmelerinde belirtilen faaliyet konuları olarak getirilmektedir. Bunun dışında hiçbir miktar sınırlaması, Bakanlar Kurulu kararı, yatırımlarının kontrolü ve yer olarak sınırlama yoktur. Nedir arkadaşlar bu ana sözleşmedeki konu sınırlaması? Bunu sınırlama olarak kabul etmek mümkün müdür?

Ayrıca yine taşınmaz rehni tesisinde, rehnin paraya çevrilmesi sonucu elde edilecek taşınmaz mallarda organize sanayi bölgeleri, endüstri bölgeleri, teknoloji geliştirme bölgeleri ve serbest bölgelerdeki mal edinimlerinde gerçek ya da tüzel kişilere hiçbir sınırlama getirilmemektedir.

Bankaların ipotekli malları alacağa mahsuben almalarındaki sınırlama ise Bankacılık Kanunu'nun atıf yaptığı bir yönetmelik ile geçiştirilmiş, bu maddeye üç yıl içinde bankaların bu taşınmazları elden çıkarmalarına ilişkin bir ek madde konulması yönündeki önergemiz de reddedilmiştir.

Yani, yatırımcılara olanak sağlanması gerekçesi ile yabancı şirketlerin, mal alımlarındaki sınırlamalar neredeyse tümüyle kaldırılmış, taşınmaz rehinlerinde ise hiçbir sınırlama getirilmemiştir.

Yani "Sınırlama getiriyoruz, Bakanlar Kurulu kararıyla bunları kontrol edeceğiz." gibi sözler lafügüzaftır. Bu maddede bu sınırlamaların tümü kaldırılmıştır arkadaşlar.

Şu anda yürürlükte olan Tapu Kanunu'nun 36'ncı maddesinde yabancı ortaklı şirketlerin tasfiyesinde, sahibi oldukları taşınmazlarla ilgili olarak 35'inci madde hükümlerinin uygulanacağı belirtilmesine rağmen getirilen değişiklikle bu sınırlama da rafa kaldırılmaktadır.

Yani, yabancı ortaklı şirketler tasfiye edildiğinde Türkiye'deki taşınmazların edinilmesindeki 30 hektar sınırlaması, Bakanlar Kurulunca belirlenen ülke sınırlaması, yüzde 10 yüzölçümü sınırlaması ve yatırım yapma gibi sınırlamalar aranmayacak, bu taşınmazlar doğrudan o ülke vatandaşlarının mal varlığı hâline gelecektir.

Yani arkadaşlar, asıl işin püf noktası 36'ncı maddede. Tüm sınırlamalar bu maddede kaldırılmıştır. Yani hepinizin dikkatini çekiyorum: "Yabancılara, yatırım yapmak sözü itibarıyla ve bu konuda yabancılara topraklarımızı açacağız, yatırımlarını alacağız." derken hiçbir sınırlamaya yer verilmemiştir. Bu sınırsız toprak satışlarına burada eğer sizler de onay verirseniz, çok tarihî ama gerçekten de çok ciddi hataları olan bir kararı almış olacaksınız.

AKP Grubundaki milletvekili arkadaşlarıma soruyorum: İstediğiniz bu mudur arkadaşlar? Bu ülke topraklarının sınırsız bir şekilde yabancılara peşkeş çekilmesi midir?

Bugün burada hepimizi tarihî bir sorumluluk bekliyor. Bu ülke toprakları büyük mücadeleler sonucunda ve Kurtuluş Savaşı şehitlerimizin kanıyla, canıyla emperyalist işgalden kurtarılmıştır. O gün zor yoluyla bu toprakları zapt etmeyi başaramayan emperyalistlere şimdi yapacağımız bu yasayla altın tepsi içinde bu toprakları satacak mıyız ya da ülke topraklarına sahip çıkıp, bu ülke topraklarını parçalatmadan, alnımızın akıyla, vicdan rahatlığıyla çocuklarımıza teslim edebilecek miyiz?

İşte böylesi tarihî bir karar verdiğimizin bilinciyle oylarını kullanmayı ve bu tasarıya tümüyle ret vermelerini tüm milletvekillerinden talep ediyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Yılmaz.