| Konu: | YABANCILAR VE ULUSLARARASI KORUMA KANUNU (S.S.:310) |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 81 |
| Tarih: | 21.03.2013 |
YUSUF HALAÇOĞLU (Kayseri) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Evet, 21 Mart nevruz. Bu kelime Farsça, birleşik bir kelimeden meydana geliyor. Nev, yeni demek; ruz, gün demek. Tabii ki "nevroz" değil, "nevruz"dur. Ruz, gün, dür çünkü; roz diye bir kelime yok Farsçada. Dolayısıyla, nevruz, gün dönümü demektir. Türklerde "yengi gün" olarak adlandırılır. Ergenekon'dan çıkışı simgeler. Demir dağın eritilmesiyle birlikte Türklerin yeniden tarih sahnesine çıkmalarının bir göstergesidir. Çünkü, aynı zamanda bu, güneşin Hamel Burcu'na girdiği bir tarihtir ve yeni bir mevsimin başlangıcı ve yani, yeni bir hayatın ortaya çıkışı anlamına gelir ve barışı simgeler.
Ancak, barışı simgeleyen bu gün bu değerli gün, bütün Türk tarihinde, devletleri tarafından uygulanırken, mesela bugün "nevroz" adı altında Kürtler tarafından da kutlanmaya başlanmıştır. Hangi tarihten itibaren kutlanmaya başlamıştır, birisi varsa söylesin bana yakın zaman öncesinde bunun kutlandığını Kürtler tarafından, bana söylesin. Böyle bir şey söz konusu değil. Sonradan, siyasi bir amaçla nevruz Kürtler tarafından kutlanmaya başlanmıştır çünkü Osmanlı Dönemi'nde böyle bir kutlama söz konusu değildir.
Bugün ilginç olan şey, nevruzun, özellikle bu dönem nevruzunun Türk tarihî açısından, Türkiye Cumhuriyeti açısından son derece büyük bir önemi vardır çünkü gerçekten bu, bir yerde söylenildiği gibi milat olarak değerlendirilebilir. Çünkü, Türkiye Cumhuriyeti'nin parçalanması, Türkiye Cumhuriyeti'nin bir bölgesinde artık hâkimiyetini büyük ölçüde kaybetmesinin simgesidir.
Bakın, Abdullah Öcalan, bu nevruzla ilgili ortaya koyduğu beyannamesinde şunları söylüyor: "Bizim kavgamız hiçbir ırka, dine, mezhebe karşı olmamış ve olamaz. Kavgamız, bilgisizliğe, baskı ve ezilmeye karşıdır." diyor. Şimdi bana söyler misiniz, bugüne kadar ölen 35 bin kişi hangi sebeple öldürülmüştü? Bunu, bununla bağdaştırabiliyor musunuz? Hayır. Ama aslında ardından şunu söylüyor: "Demokratik hakları, özgürlükleri esas alan bir anlayış gelişiyor. Biz onlarca yılımızı bu halk için feda ettik, helal olsun."
Değerli milletvekilleri, eğri oturup doğru konuşalım, burada bir Türkiye Cumhuriyeti'nin yıkılış belgesi ilan ediliyor ve siz orada sessiz kalıyorsunuz.
Şimdi, Sayın Başbakan diyor ki: "Efendim, orada bayrağı da görmek isterdim." Efendim, sizin şikâyet edecek bir makamda olmadığınızı hatırlatmak istiyorum. Sizsiniz bu ülkeyi yöneten. Siz, bu ülkenin Başbakanısınız. Şikâyet etme hakkınız yoktur. Orada bayrağın dalgalanması için gerekeni yapmanız gerekirdi ama diğer taraftan da bu açıklanan metni Başbakanın okuyup onayladığı da belirtiliyor basında. Öyleyse bunu görmezden mi gelmiştiniz? Dolayısıyla burada yapılan iş, bir danışıklı dövüşten öteye gitmeyen bir iştir. Hele hele, oradaki insanların televizyonlardan boy gösterip bu ülkenin artık Kürtleri tanıdığını ve Kürtlerle -"Türk" milleti bile demiyorlar, "Türkmen" adı altında sadece söylüyorlar- bunların birlikte bu ülkeyi yöneteceklerini söylüyorlar. Ama arkasından da diyorlar ki: "Biz bu nevruzla birlikte yeni bir döneme başladık ve özgür ve bağımsız Kürdistan'ı kuruyoruz."
Şimd,i siz ne derseniz deyin orada bir tane bayrak göremediniz. Muhtemelen sizin içiniz de sızlıyordur. "Keşke olsaydı" diyorsunuz. Dövüneceksiniz, yarın da dövüneceksiniz ama dövünmeniz ve "keşke" kelimesi fayda etmeyecektir. Tarihte "keşke" hiçbir anlamı olmayan bir kelimedir. Dolayısıyla, bu konuda tekrardan şunu söylüyorum: Lütfen, Millî Mücadele'de birileri hep Kuvayımilliye'ye karşı çıkmıştı ve Amerikan mandası peşinde koşmuştu. Sonuçta ne oldu? Onlar kaybettiler. Şimdi de kaybedeceksiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
YUSUF HALAÇOĞLU (Devamla) - Ve göreceksiniz ki yakında bu iş bitecek ama ben ümit ederim ki, Cenab-ı Allah'tan dilerim ki bir iç kargaşaya, iç savaşa sebep olmaz.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)