GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ UNSURLARININ, IRAK'IN KUZEYİNDEN ÜLKEMİZE YÖNELİK TERÖR TEHDİDİNİN VE SALDIRILARININ BERTARAF EDİLMESİ AMACIYLA SINIR ÖTESİ HAREKÂT VE MÜDAHALEDE BULUNMAK ÜZERE IRAK'IN PKK TERÖRİSTLERİNİN YUVALANDIKLARI KUZEY BÖLGESİ İLE MÜCAVİR ALANLARA GÖNDERİLMESİ VE GÖREVLENDİRİLMESİ İÇİN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN 17/10/2007 TARİHLİ VE 903 SAYILI KARARIYLA HÜKÜMETE VERİLEN VE SON OLARAK 12/10/2010 TARİHLİ VE 975 SAYILI KARARI İLE BİR YIL UZATILAN İZİN SÜRESİNİN, 17/10/2011 TARİHİNDEN İTİBAREN BİR YIL DAHA UZATILMASINA İLİŞKİN BAŞBAKANLIK TEZKERESİ (3/539)
Yasama Yılı:2
Birleşim:3
Tarih:05.10.2011

MUHARREM İNCE (Yalova) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Ne zaman terörle mücadele etmek için tezkere isteseniz Hükûmete destek olduk, "evet" dedik, yardımcı olmak istedik çünkü biz, terörle mücadeleyi ulusal ve evrensel bir mücadele olarak gördük. Hükûmetin istediği bu tezkerelerin tümüne destek olduk ama her seferinde terör daha da arttı. Siz bu konuyu çünkü hep Meclisten kaçırdınız.

2005'te -o dönem milletvekili olan arkadaşlarımız çok iyi hatırlayacaktır- genel görüşme istedik, "Şaka mı bu?" dediniz, kabul etmediniz, çözüm yeri olarak Meclisi görmediniz. Devletin valisini, müsteşarını, hâkimini, savcısını Habur'a götürdünüz, çözümü Habur'da, Oslo'da aradınız.

Şimdi ben sizlere Sayın Başbakandan birkaç konuşma örneği vereceğim. 21 Ağustos 2010 Kayseri meydanı, günlerden cumartesi. "Bizim, dört kez terör örgütüyle bir araya oturma şerefsizliğini yapanlar, bu alçakça iftirada bulunanlar bunun hesabını her yerde vereceklerdir." Kayseri meydanında o "şerefsizler, alçaklar" sözcüğü hâlâ asılı duruyor, sahibini arıyor.

Bundan üç gün sonra, 24 Ağustos 2010, Başbakan Sivas'ta konuşuyor: "AK PARTİ İktidarı hiçbir terör örgütüyle masaya oturmaz, pazarlık etmez."

Peki, Sayın Başbakan şimdi ne diyor? "Özel temsilcimi ben gönderdim." diyor. PKK'dan talimat alıp valiyi görevden alıyorsunuz.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın İnce, gerçekten çok ayıp oluyor. Lütfen sözünüzü geriye alın.

Sayın Başkan? Sayın Başkan?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Danimarka'ya "Roj TV'yi kapat." deyip kendiniz televizyon açtırıyorsunuz, senin özel temsilcin Cumhuriyet Halk Partisini şikâyet ediyor. (AK PARTİ sıralarından gürültüler)

BAŞKAN - Duymuyorum.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan, bu sözü geriye alması gerekiyor. PKK'dan talimat alıp valiyi görevden almakla suçluyor Sayın Başkan. Böyle bir şey olabilir mi? Lütfen sözünü geriye alsın.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Terör örgütüyle kırmızı hat kuruyorsunuz. Başbakan muhalefete küfrediyor, PKK'yla müzakere ediyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Hükûmetimizi PKK'dan talimat alıp valiyi görevden almakla suçluyor. Lütfen sözünü geriye alsın Sayın Başkan.

BAŞKAN - Sayın Canikli takip edemedim, bir saniye.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Böyle bir şey olabilir mi ya? Bu kürsüden? Çok ayıp! Şu anda PKK'ya hizmet ediyorsunuz siz.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi sizleri uyarıyorum: Siz kim oluyorsunuz da Ulusal Kurtuluş Savaşı'nı yönetmiş bu Meclisi devre dışı bırakıyorsunuz; kurtuluşun ve kuruluşun Meclisini baypas ederek Oslo'da pazarlık ediyorsunuz? Ciğeri yananlar al bayrağa sarılı köylü çocuklarını toprağa koyanlardır. Çocukları valinin denetiminde yirmi bir gün askerlik yapanların ciğeri yanmaz. (CHP sıralarından "Bravo" sesleri, alkışlar) Bu kürsüden bütün kamu görevlilerine sesleniyorum: Başbakanın kanunsuz emirlerini uyguladığınız anlaşılıyor. Buna uymayın. Kanunsuz emirlere uymak bir Yüce Divan suçudur. Bu yaptıklarınızın hesabı er ya da geç sorulacaktır. Ben bu kürsüden "Silivri'de faşist hukuk, Silopi'de liboş hukuk, Deniz Fenerinde işlemeyen hukuk düzeni icat ettiniz." demiştim. Ne kadar haklı olduğum ortaya çıkıyor. (CHP sıralarından alkışlar) Oslo'da görüştüklerinizin uzantılarını gizli tanık olarak kullanıp terörle mücadelede canını veren insanları, aydınları zindanlara attınız. Memleketi böldünüz, memleketi ayrıştırdınız, ötekileştirdiniz.

SONER AKSOY (Kütahya) - Bunu yapan CHP!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Bankalarını ayrıştırdınız, marketlerini ayrıştırdınız, hastanelerini ayrıştırdınız, okullarını ayrıştırdınız, camilerini ayrıştırdınız?

SONER AKSOY (Kütahya) - Yetmiş sene sen yaptın bunu!

MUHARREM İNCE (Devamla) - ?yurtlarını ayrıştırdınız, bürokratlarını ayrıştırdınız, sendikalarını ayrıştırdınız, vakıflarını ayrıştırdınız. Dış politika konuşurken bile bu memleketteki Alevi yurttaşlarımızı incittiniz?

AHMET YENİ (Samsun) - Onun için mi yüzde 50 oy?

MUHARREM İNCE (Devamla) - ?onlara saldırdınız, onlara hakaret ettiniz. "Müslüman Kürt kardeşlerim" diyerek Kürtleri de ayrıştırdınız.

AHMET YENİ (Samsun) - Millet yüzde 50 oy verdi, oy!

MUHARREM İNCE (Devamla) - Sonunda açılımınızın geldiği nokta itirafçılık, iftiracılık ve ihbarcılık olmuştur.

Size son sözüm şudur: Terörle mücadele bir bütündür. Çözümün adresi Meclistir. Çözümün yeri, konuşulacak yer, kuruluşun ve kurtuluşun yeri olan bu yüce Meclistir. Gittiğiniz yol yol değildir, bu yolun da sonu hayra alamet değildir.

Değerli arkadaşlarım, ben size, vicdanlarınıza sesleneceğim, şimdi vicdanlarınıza: Silahlı terör örgütü üyesi olmakla ve silahlı terör örgütünü kurmakla suçlanan bir teğmen, Mehmet Ali Çelebi. Otuz üç ay tutuklu kaldı, otuz üç ay.Yaşıtları, sınıf arkadaşları şimdi yüzbaşı. Otuz üç ay tutuklu kaldıktan sonra serbest bırakılan bu teğmeni şimdi terörle mücadele etsin diye Güneydoğu'ya gönderdiniz. Bu mu sizin adaletiniz? Bu mu sizin kalkınmanız? Bu mu sizin vicdanınız? Böyle bir şey olabilir mi? (CHP sıralarından alkışlar)

Sayın milletvekilleri, bundan benim kadar siz de sorumlusunuz. Bir evladımızı düşünün, otuz üç ay terör örgütü kurmakla suçlanıyor, otuz üç ay zindanlarda tutuluyor, yaşıtları üsteğmen oluyor, yüzbaşı oluyor, bu teğmen çocuğu şimdi Güneydoğu'ya, otuz üç ay tutuklu kaldıktan sonra, terörle mücadele etsin diye gönderiyorsunuz. Ben böyle bir ülkede bunu duyduğum zaman utanıyorum, üzülüyorum, vicdanım sızlıyor, içim sızlıyor, sizin sızlamıyor mu? (CHP sıralarından alkışlar)

Yine, bugün Sayın Hüseyin Çelik demiş ki: "Anaların gözyaşı dinecekse şeytanla bile görüşülür." Siz şeytanla görüşme değil, iş birliği yapıyorsunuz.

Şimdi, Sayın Bakana da bir şey söylemek istiyorum. Bizim Genel Başkanımız "Amerika'nın taşeronluğunu yapıyorsunuz." dediğinde Sayın Bakan dedi ki: "Bu çok ağır bir söz, artık CHP'ye gitmeyeceğim, Sayın Kılıçdaroğlu'na bilgi vermeyeceğim." Bugün gitti.

Devlet adamı ile siyasetçi arasındaki farkı anlatacağım şimdi. Ben siyasetçi olsaydım şöyle derdim: "Tükürdüğünü yaladı." Ya da derdim ki: "Tıpış tıpış geldi, bilgi verdi." Ama ben siyasetçi değilim, ben kendimi devlet adamı gibi görüyorum, bu milletin kürsüsünde milletvekili olarak görüyorum ve Genel Başkanımızın vekili olarak Sayın Dışişleri Bakanına "Tıpış tıpış geldi." demiyorum, "Tükürdüğünü yaladı." demiyorum, Sayın Genel Başkanımıza bilgi verdiği için kendisine teşekkür ediyorum, yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)