| Konu: | TSK BÜNYESİNDE ADI İNTİHAR VE KAZA KURŞUNU OLAN ŞÜPHELİ ASKER ÖLÜMLERİNİN TÜM BOYUTLARI İLE ARAŞTIRILARAK, ALINACAK ÖNLEMLERİN BELİRLENMESİ AMACIYLA TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN BİLGİSİNE SUNULMAK ÜZERE BEKLEYEN DİĞER ÖNERGELERİN ÖNÜNE ALINARAK, 18/10/2011 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMDE SUNUŞLARDA OKUNMASI VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 2 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 18.10.2011 |
SIRRI SAKIK (Muş) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; Barış ve Demokrasi Partisinin asker ölümleri ve askerlerin intiharlarıyla ilgili vermiş olduğu Meclis araştırma önergesiyle ilgili grubum adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sevgili arkadaşlar, 23'üncü Dönemde de buna benzer yüzlerce önergemiz oldu ama ne yazık ki Adalet ve Kalkınma Partisi, sayısal çoğunluğuna dayanarak bu önergelerimizin tümünü reddetti. Hatta bu önerge gündeme geldiğinde AKP'den bir konuşmacı arkadaşımız: "Çok önemli bir görüşmemiz var, bu ara zaman ayıramayız." diye böyle bir cümle kullanmıştı. Oysaki her gün her uyandığımızda yeni bir askerin ölümüyle ya kaza kurşunu dedikleri bir kurşun veyahut da bir işkence sonucu yaşamını yitiren askerlerin ailelerinin feryatlarıyla uyanıyoruz. Son olarak da birkaç gün içerisinde kamuoyunda bilinen ve bu asker kardeşimiz Uğur ve ailesinin yaşadığı sıkıntılara hep birlikte tanıklık ettik. Kıbrıs'ta askerlik yaparken bir disiplin suçu alıyor bu Uğur ve gözaltına alınıyor. "Disko" denilen yerde işkence görüyor ve yaşamını yitiriyor. Uzun süre burada tedavi altına alınıyor. Bu kardeşimiz tedavi altına alınırken ailesi burada mağdur ve perişan bir hâlde. Aile türbanlı olduğu için GATA'ya giremiyor. Yoksul olduğu için günlerce bankta yatıyor ve suçu, günahı türban taktığı için ve feryat ediyor anne, diyor ki: "Eğer benim türbanımla ilgili bu kadar hassasiyetiniz varsa benim çocuğumu alıp götürüp öldürtmeyin, size vereceğim çocuklarım yok." Ve buna benzer yüzlerce çocuk ve ailelerinin feryadıyla her gün uyanıyoruz. Ve Ağrılı bir asker; boğazına üç kurşun sıkılmış en son kurşun, dördüncü kurşun ve "Bu bir kaza sonucu." diyorlar. Batmanlı yine öyle. Son on beş yıl içerisinde binlerce asker kurşunla katledilmiştir, adına intihar denilmiştir.
Şimdi, ailelerin feryadı var. Daha önce, mesela Hakkâri'de 2009 Mayıs ayında, 27 Mayısta da mayına basıp ölen 7 tane asker vardı ve o dönemde alelacele hemen bir açıklama yapıldı, bu açıklamada da şu söylendi: "PKK'nın hain tuzağı ve mayınlara bastılar öldüler." Sonra ses kayıtları medyaya düştüğünde, bir tuğgeneral ve bir korgeneralin konuşmalarında aynen şu söyleniyordu: "Mayınları biz döşedik." Ve ondan sonra suçüstü yakalandılar ve aileler davacı oldu.
Yine, 2009 yılında Elâzığ'da Karakoçan'da, bir teğmen bir el bombasının pimini çekerek bir askerin eline veriyor ve o bombanın patlaması sonucu 4 asker yaşamını yitiriyor, 3 asker de ağır yaralanıyor. Yine alelacele, hemen hırsızlara, katillere kılıf bulmak adına Elâzığ Valisi derhâl çıkıp, bir kaza kurşunu olduğunu söylüyor ve ailenin feryadı ve ölen askerlerin silah arkadaşlarının beyanları? Çıkıp diyorlar ki: "Hayır, tam tersi, bir teğmen geldi, pimi çekti ve bu bombayı askerin eline verdi ve bu askerler yaşamlarını bu şekilde yitirdiler." Sonra yapılan araştırmada, sorgulamada, yargıda -hani o yüce Türk adaleti dediğimiz askerî yargı var ya, o adalet yerin dibine batsın, o yargı yerin dibine batsın- 4 ölüm, 3 yaralıdan sonra verilen karar ne biliyor musunuz? Sekiz yıllık bir mahkûmiyet. Ve oradan bir vicdan seslendi, AKP Grubundan bir el kalktı, dedi ki: "Bu bir cinayettir." Sonra Bakan oldu, Grup Başkan Vekiliydi. "Bu bir cinayettir. Trafik cezası olsa bile 4 insanın ölümü, 3 insanın yaralanması affedilemez ve sekiz yılla geçiştirilemez." dedi. Biz de onun üzerine Barış ve Demokrasi Partisi olarak alelacele "Gelin, bunları araştıralım, bir Meclis araştırma önergesi çıkaralım, bu katillerden hesap soralım." dedik. Ama orada hani "Bunu kabullenemeyiz, bu bir cinayettir." diyenler? Tekrar elleri bu önergenin reddi konusunda havaya kalktı.
Şimdi, bugün de aynı şeyi söylüyoruz: Cinayetler işleniyor, onlarca ve binlerce ve bu cinayetlerin büyük bir çoğunluğu Kürt ve Alevi gençlerden oluşuyor, solcu gençlerden oluşuyor. Varsayalım ki bu ailelerin iddialarının hiçbiri doğru değil ama bir intihar varsa, eğer bu gencecik insanlar yirmi yaşında askere gidiyor, hiçbir sorunu yoksa, binlerce bu gencecik insan Türk Silahlı Kuvvetlerinde intihar ediyorsa bunu bile araştırmak gerekir diyoruz ve buradan soruyoruz: Peki, bu aileleri başörtüleri olduğu için siz neden GATA'ya almadınız? Dün akşam Genelkurmay açıklama yapıyor: "Yok böyle bir şey." Biz sizi iyi tanırız, var böyle bir şey. Siz daha önce Manisa'da da, İzmir'de de türbanlı aileleri tel örgünün dışında bıraktınız, çocuklarının yeminini gidip izleyemediler.
Ben söylüyorum, Sayın Başbakanın eşi GATA'ya girebildi mi? Bir sanatçı hastaydı ve Başbakanın eşi gitmek istemişti, o sanatçının eşi döndü, Başbakanın eşini aradı "GATA'ya gelirseniz sizi rencide ederler." dedi. Sayın Başbakan bir kanalda çıkıp bunları anlattı ve eşinin ağladığını da söyledi. İşte, o gün grubumuz çıkıp dedi ki: "Gelin, bu rezaleti, bu türbanı bu ülkenin gündeminden çıkaralım." Ne yaptınız? Siz gittiniz -yüreğiniz yok tabii- ne yaptınız? Hemen önergeyi geri çektiniz ve sonra Başbakanınız ne dedi? Döndü dedi ki: "Yahu! Bunların ne işi var türbanla? Bunlar Zerdüşti'dir."
Şimdi ben soruyorum size: AKP'li Kürtler, siz Zerdüşti misiniz? Sizin atalarınız Zerdüşti midir? Siz bu hakareti nasıl kabullenirsiniz? Yani sizin nemalandığınız tek şey türban mı olmalıdır? Yüreğiniz yetiyorsa gelin yapın. Ben bilmem ama şunu açıkça söylüyorum: Sizin atalarınız Müslüman olmadan önce Kürtlerin ataları Araplardan sonra Müslüman olan ikinci halktır ve Muhammedî'dirler, Müslüman'dırlar. O dönemler sizin atalarınız putperestti, Şamanist'ti. Şimdi çıkıp bu muhasebeyi mi yapmamız lazım?
Yani bir halkın inançlarına, duygularına bu kadar haksızlık ve hakaret etmeyiniz. Eğer yüreğiniz yetiyorsa gelin, sorunları birlikte çözelim. Yani birileri Zerdüşti de olabilir, Müslüman da olmayabilir, bu sizi ilgilendirebilir mi? Peki, halka niye bu kadar saldırıyorsunuz, niye haksızlık ediyorsunuz?
İşte, bunları biz seslendirdiğimiz için bizden ürküyorsunuz, bizden korkuyorsunuz ve sesimizi kısmaya çalışıyorsunuz, çünkü biz, haksızlığın üzerine bedeli ne olursa olsun gideriz. Bu bedeli ödemeye de mecburuz ve mahkûmuz ama siz... Evet, "Biz kral çıplaktır." diyoruz, siz krallardan korkuyorsunuz, onun için yaptıklarımızın arkasında durmuyorsunuz.
Sizin milletvekilleriniz çıkıp ekranlarda bizleri tehdit etmeye çalışıyorlar. Vallahi, bizi dost da tanır, düşman da tanır. Yani bizi ekranlardan tehdit etmeyin. Kürtlerde bir söz var. Diyor ki: ".... ..." (*) Türkçesi de şudur: Şam uzak ama arşın buradadır." Bizi öyle ekranlardan tehdit etmek, evirip çevirip dövmek, bilmem ne... Aha buradayız, aha grubumuz burada, aha alanlardayız. Kimin ki gücü böyle yetiyorsa "hodri meydan" diyoruz. (BDP sıralarından alkışlar) Biz, şiddet için buraya gelmedik, kavga için gelmedik.
Sorunların çözüm yeri Türkiye Büyük Millet Meclisidir, burada oturup konuşmalıyız, tartışmalıyız. Siz, sayısal çoğunluklarınıza güveniyorsanız yanılırsınız. Böyle haddini bilmeyen milletvekillerine biz had bildirmesini de biliriz.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Siz de tehdit etmeyin.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Öyle açıkça çıkıp bizi tehdit etmeye... Sayısal çoğunluğunuza güvenmeyeceksiniz. Açıkça söylüyorum, siz çıkıp onları terbiye edeceksiniz bize laf atacağınıza. Çıkıp bir halkın temsilcilerini tehdit etmenin ne olduğunu bilin. O tetikçileri biz çok iyi tanırız, dolaşmadıkları kapı kalmadı, gitmedikleri parti kalmadı, gidip de seçilmedikleri parti kalmadı. Kendi köşelerinde sürekli tetikçilik yaparak bizi ürküteceklerini, korkutacaklarını düşünüyorlarsa vallahi çok yanılırlar.
OYA ERONAT (Diyarbakır) - Sen temsilci değilsin.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Şimdi, siz hiç konuşmayın çünkü siz hiçbir şeyi haketmiyorsunuz. Gasbettiğiniz bir koltukta oturuyorsunuz. Siz neyi konuşuyorsunuz? Siz Yüksek Seçim Kurulunun hileleriyle orada oturan bir vekilsiniz. (BDP sıralarından alkışlar) Siz halkın oylarıyla değil, Seçim Kurulunun hileleriyle oturmuş birisiniz. En son konuşması gereken sizsiniz.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Sakık.
(*) Bu bölümde Hatip tarafından, Türkçe olmayan bir dille birtakım kelimeler ifade edildi.
AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sayın Başkan...
SIRRI SAKIK (Devamla) - Onun için diliyorum, umuyorum...
Bize el işareti yapmayın.
BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Sakık.
SIRRI SAKIK (Devamla) - Diliyorum, umuyorum..
BAŞKAN - Sayın Sakık, lütfen yerinize geçer misiniz?
SIRRI SAKIK (Devamla) - ...bu noktada grubunuzun kararını değil, vicdanınızın sesini duyarak Meclis araştırma önergemize evet oyu vereceğinizi umut ediyor, teşekkür ediyorum. (BDP sıralarından alkışlar)