GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, TOPLU MEZARLAR GERÇEĞİNİN ARAŞTIRILMASI, SORUNLARIN TESPİT EDİLMESİ VE ÇÖZÜM YOLLARININ BELİRLENMESİ AMACIYLA VERİLEN (10/595) ESAS NUMARALI MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGESİNİN GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 29 MAYIS 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:112
Tarih:29.05.2013

İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Başkanım.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; toplu mezarlarla ilgili vermiş olduğumuz grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, bu kürsüden defalarca dile getirmiş olduğumuz Kürt meselesinde bugün içerisinde bulunmuş olduğu yeni süreçle ilgili birtakım gelişmelerin beklendiği, halkta birtakım umutların doğduğu bu dönemde bazı somut, tarihî yüzleşmelerin yapılmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Bu kürsüden yine defalarca dile getirdik. Doksan yıllık bir tekçi zihniyetin, inkâr, ret ve asimilasyon politikalarının halklara dayatmış olduğu birtakım uygulamalara halklar nezdinde yükselen itirazlar ve bu itirazların geliştirmiş olduğu mücadele süreçleri, direniş süreçlerinin devlet tarafından zorla, baskıyla bastırılmak istenmesinin bir sonucudur toplu mezarlar gerçeği. Aslında, cumhuriyet tarihinden alıp bugüne kadar getirdiğimizde, o tarihten bugüne kadar, bu itirazlar devlet tarafından dikkate alınmış olsaydı; hak, hukuk, adalet, eşitlik temelinde siyasi bir çözüm öncelenmiş olsaydı, bugün belki de bu ülkenin toprakları birer toplu mezar tarlasına dönmemiş olacaktı ama 1925 Şeyh Sait ayaklanmasından başlayarak Ağrı'dan, Zilan'dan, Dersim'den son otuz yıllık çatışmalı sürece kadar, devletin demokratik siyasi çözüm, hak, hukuk temelindeki taleplere kulak kabartma, dikkate alma noktasındaki yaklaşımları yerine, güvenlik eksenli askerî operasyonlar ve imha operasyonlarıyla yaklaşması sonucu, maalesef, bugün ülkenin her tarafında, özellikle Kürtlerin yoğun yaşadığı illerde tam bir toplu mezar faciasıyla karşı karşıyayız.

Temel olarak baktığımız zaman, bu itirazların da Kürtlerin bir hegemonya kurmaya çalışması, bir başka millet üzerinde bir üstünlük kurmaya çalışması olmadığını, Kürtlerin bir Türk'ün, bir Arap'ın, bir Acem'in hakkı neyse bir Kürt'ün hakkının da o olması gerektiğiyle ilgili mücadele ve itirazı olduğunu çok rahatlıkla ifade edebiliriz. Özellikle son otuz yıllık süreç içerisinde olağanüstü hâl uygulamaları, faili belli cinayetler, asit çukurlarında katledilen Kürt gençleri, kayıp analarının yaşamış olduğu dramlar, herhâlde bu Meclis kürsüsünde oturan her milletvekilinin bilmiş olduğu büyük tarihsel zulmün sadece birer küçük kesitleridir. Hâlâ kendi çocuğunun kemiklerine ulaşmaya çalışan Cumartesi Annelerinin, Kayıp Analarının dramlarını hepimiz biliyoruz. Kendi oğlunun kemiklerini görerek ölmek isteyen 105 yaşındaki Berfo Ana'nın durumunu bu Mecliste oturan her milletvekili biliyor, ancak buna karşı bir tarihî yüzleşme, bir çözüm açığa çıkarma iradesi maalesef bugüne kadar bu Mecliste şekillenmedi, ortaya konulmadı. İşte, içinde bulunduğumuz süreçle beraber biz bir tarihî yüzleşmenin ve bununla birlikte hakikatleri ortaya çıkarmanın, bununla ilgili Meclisin bir komisyon kurmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz. Tam da bununla ilişkili olarak ülkedeki toplu mezarlar gerçeğinin ele alınmasının son derece önemli olduğunu düşünüyoruz çünkü 1925'te Şeyh Sait dönemindeki toplu mezar gerçekliği neyse, Dersim'de iki yıl boyunca uygulanan ağır soykırım operasyonlarındaki toplu mezar gerçekliği neyse, son otuz yılda da bölgenin her tarafındaki toplu mezar gerçekliğinin aynı olduğunu düşünüyoruz.

Değerli milletvekilleri, özellikle zulüm, ölüm ve cenazeye saygısızlık üzerinden gelişen bir dramdır, bir tarihî trajedidir toplu mezar gerçekliği. Oysaki bu ülkenin kültüründe, inancında, dininde, tarihinde aslında cenazeye saygı, öldükten sonra da bir manevi dünyanın varlığına olan saygı hepimizin bildiği bir gerçekliktir ama bu saygının bile göz ardı edilmesi, insanların katledildikten sonra dinî merasimlerinin ya da inançları gereği gömülme şekillerinin dikkate alınmadan insanlık tarihine geçecek şekilde çok dramatik şekilde gömülmelerinin bir sonucudur toplu mezar gerçekliği. Bugün Bingöl'den Dersim'e, Kızıltepe'den Mardin'e, Şırnak'a, Hakkâri'ye nereye giderseniz, hangi toprağı eşerseniz altından maalesef kemiklerin fışkıracağı bir coğrafya gerçekliğiyle karşı karşıyayız.

Geçen yaz döneminde Çemişgezek'te bir toplu mezar açılışında, toplu mezarla ilgili bir çalışmada orada bulundum ben. Cumhuriyet Halk Partisinden Dersim Milletvekili arkadaşımız da oradaydı. Gösterilen yer dışında kepçenin vurulduğu her yerde insana ait kemiklerin ortaya çıktığı tam bir trajedik tabloyla karşı karşıyaydık. Kendi seçim bölgem olan Bingöl'de şu anda açılmayı bekleyen 33 toplu mezar var. İçerisinde yüzlerce insanın kemiklerinin bulunduğu çok dramatik bir tabloyla karşı karşıyayız. Bir bütün olarak bölgede 250'ye yakın açılmamış toplu mezar, 3 binin üzerinde insana ait kemiklerin olduğu bilgisine sahibiz. Aslında, bugüne kadar devletin toplu mezarlarla ilgili başlatmış olduğu girişimlerin tamamının da uluslararası sözleşmelere aykırı olarak sadece kamuoyunu yatıştırmaya yönelik birtakım palyatif, kendini rahatlatmaya yönelik girişimler olduğunu belirtmemiz gerekiyor.

Bakın, dünyada bilimsel olarak toplu mezar açılmasıyla ilgili bütün ülkeleri bağlayan birtakım sözleşmeler ve protokoller var. Cenevre Sözleşmesi'nde şöyle deniyor, 130'uncu maddesinde: "?vefat eden enternelerin şerefli bir surette ve mümkünse mensup oldukları dinin merasimiyle gömülmelerine, mezarlarına hürmet edilmesine, bu mezarların münasip bir şekilde muhafazasına ve daima bulunabilecek bir tarzda işaretlendirilmesine itina edeceklerdir."

Burada bahsettiğim Çemişgezek ve Bingöl tablosu, sadece, bu Cenevre Sözleşmesi'nin Türkiye tarafından nasıl açık bir şekilde ihlal edildiğini ortaya koymaktadır. 1982 yılında Türkiye, aslında, Birleşmiş Milletler Ekonomik ve Sosyal Konseyi tarafından bu toplu mezar gerçekliğiyle ilgili durumu araştırmak üzere bir raportör görevlendirmişti. Ancak o dönem hukuk dışı ve yargısız infazların hukuki açıdan soruşturulmasına ilişkin Minnesota Protokolü'nün 87 ülke tarafından imzalanmasına rağmen Türkiye bu protokolü imzalamayarak böylesi bir yüzleşmeden tekrar kaçmanın yolunu aramıştı. Şimdi, Minnesota Protokolü'nde de toplu mezarların açılmasıyla ilgili prosedürlerin ne olması gerektiği son derece net olarak vurgulanıyor. Bir bilimsel araştırma, bir bilimsel çalışma içerisinde; içerisinde sosyologların, psikologların, antropologların bulunduğu bilimsel heyetler tarafından, bilimsel tekniğe uygun bir şekilde bu mezar yerlerinin açılması, buradan alınan örneklerin DNA bankalarında saklanması ve bununla ilgili ailelerin başvurularında da bu şekilde, insan onuruna yaraşır bir şekilde sürecin ilerletilmesi son derece net olarak ifade ediliyor.

Maalesef, Türkiye'de bugüne kadar yapılmış olan toplu mezar çalışmalarının tamamında bu görmüş olduğunuz iş makineleri ve kepçeler kullanılıyor. Burada, bırakın Minnesota Protokolü'nü, bir insanın cenazesine yapılabilecek en büyük saygısızlık örneği olarak, en büyük hakaret örneği olarak bu ağır zulüm uygulamaları maalesef günümüzde de aynı şekilde devam ettiriliyor.

Biz, bugüne kadar bu toplu mezarlarla ilgili gerçeklerle yüzleşmemenin Türkiye tarihi açısından bir utanç olduğunu düşünüyoruz çünkü ortada şöyle bir durum var: Özellikle Kürtlerin yaşamış olduğu coğrafyada toplu mezar haritasına baktığınız zaman, tam bir ayrımcı uygulamanın, bir devlet zihniyetinin ortaya çıktığını göreceksiniz. Durum bu olduğu için Türkiye bu tarihle yüzleşmekten, bu toplu mezar ayıbını ortadan kaldırmaktan çekiniyor. Yaşamış olduğumuz toplu mezar trajedisinin kısaca özeti budur.

Bununla ilgili, özellikle içinde bulunduğumuz çözüm sürecini de dikkate aldığımızda, bilimsel, uluslararası sözleşmelere uygun olarak bir çalışmanın yapılması için Meclisin bir komisyon kurması, bu komisyonun hem Meclis düzeyinde çalışmalarda bulunması hem de sahaya giderek insan onuruna yaraşır şekilde bir çalışma başlatması özellikle tarihî yüzleşme ve hakikatleri araştırma açısından da son derece önemlidir.

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Bir tek hususu, belki, vurgulayarak bitirebilirdik ancak zamanı sanırım yeterince doğru kullanamadık. Biz bu toplu mezar gerçekliğiyle yüzleşmenin özellikle önümüzdeki dönemde Kürt sorunu ve Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından elzem ve acı bir konu olduğunu düşünüyoruz. Bütün siyasi partilerin de siyasi kaygılardan uzak olarak bu konuya duyarlı yaklaşmaları gerektiği çağrısını yapıyoruz.

Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)