GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: TÜRK PETROL KANUNU TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:112
Tarih:29.05.2013

REŞAT DOĞRU (Tokat) - Teşekkür ederim Sayın Başkanım.

450 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın 14'üncü maddesi üzerinde vermiş olduğumuz önergeyle ilgili söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla selamlıyorum.

Sayın milletvekilleri, tabii, çok süratli bir şekilde bir kanun çıkartıyoruz. Esasında bu kanunun her maddesinin taraflarca iyi bir şekilde tetkik edilmesi, görüşülmesi, anlatılması, ondan sonra çıkartılması gerekmektedir ancak yine, Adalet ve Kalkınma Partisi klasiği olarak -bunu artık kendileri de bir gelenek hâline getirdi maalesef, sizler getirdiniz- her kanun tasarısı işte, "bitene kadar" şeklinde bir tabir kullanılarak, maalesef, Mecliste biraz da zorlamayla beraber çıkartılıyor. Hâlbuki bu kanunlar daha iyi tartışılabilse veya beraberinde birçok yerin de görüşü alınmış olsaydı herhâlde daha güzel çıkartılabilir veyahut da milletimizin menfaatleri doğrultusunda çıkartılmış olur diye düşünüyoruz. Bu kanun da aynı şekilde olacaktır. Tahmin ederim önümüzdeki zaman dilimi içerisinde, yine, eksiklikler bir torba kanun içerisine konulacak ve o torba kanunla da eksiklikler yeniden tamamlanmaya çalışılacaktır.

Sayın milletvekilleri, bu kanunun bazı bölümlerine çok ciddi şekilde kamuoyunda muhalefet vardır. STK'lar, sivil toplum kuruluşları özellikle "Türkiye Petrolleri Anonim Ortaklığı" kelimesinin ortadan kaldırılmasıyla, özelleştirilmesiyle ilgili çok ciddi manalarda tepki göstermektedirler. Şurası gerçektir ki bu kanunun bu şekilde süratli gelmesinin sanki küresel finans merkezlerinin istemleri doğrultusunda olduğu şeklinde de bir söylem vardır. Dolayısıyla da çok yönlü olarak değerlendirilmesi gereken bir kanun süratli bir şekilde buraya getirilmektedir.

Sayın milletvekilleri, Türkiye, dünya enerji rezervlerinin âdeta ortasında büyük enerji sorunları yaşayan bir ülke konumundadır. Ciddi enerji açığımız vardır. Bunu ithalatla karşılıyor olsak bile aynı zamanda önemli enerji arzı güvenliği sorunlarıyla da maalesef karşı karşıyayız. Önümüze gelmiş bulunan bu tasarıyı doğru değerlendirebilmek için Hükûmetin doğru ve ciddi bir enerji politikasının olup olmadığının da çok iyi bir şekilde tartışılması gerekmektedir. Tabii, bununla ilgili de, yaklaşık olarak son on bir yıldır tek başına bir iktidarın neler yaptığının da hep beraber değerlendirilmesi gerekir diye düşünüyoruz.

Ülkemiz, enerji ihtiyacının yüzde 72'sini ithalatla karşılamaktadır. Bu bağımlılık 2002'de yüzde 70'ler civarındaydı ama sonuçta bağımlılık azalmamakta ve devamlı olarak da artmaktadır. Bu olumsuz gidişi doğrulayan bir başka gösterge de 2002-2012 yılları arasında 43 milyon ton petrol eş değerinde enerji tüketimi artışı olurken yerli üretimdeki artış sadece 7 milyon ton civarındadır. Tabii bunlara bakılınca yani şöyle bir durum değerlendirmesi de yapmak mecburiyetindeyiz. Bir ülkenin enerji talebini kökten çözebilmesi için önünde birkaç yol vardır. Bunlar, sırasıyla, zengin enerji kaynaklarına sahip ülkelerde olduğu gibi ihtiyacı kendi kaynaklarından karşılamak, birincisi olmaktadır ki kendi kaynaklarımızdan karşılama şansımız da Türkiye olarak en azından petrolde yoktur.

İkincisi, millî, büyük petrol şirketlerine sahip olarak, bunların diğer bölgelerde yaptığı aramalarda elde ettiği petrollerin ihtiyaçlarımızı karşılamak babından ülkemize getirilmesidir.

Üçüncüsü de uygun ekonomik politikalar ve gelişmiş ekonomik yapılarla -kendisi rezerve sahibi olsun veya olmasın- ihtiyacını cari açık vermeden, ithalatla karşılamak.

Bunların hangisinde, bu iktidarın o yönde mesafe aldığını ve başarılı olduğunu da sormak gerekmektedir. Bu açıdan baktığımız zaman, bu tasarının bu üç çareden hangisini ön plana çıkardığına ve hangisine çözüm getirdiğine bakmak ve bu yasayı da o açıdan değerlendirmek gerekecektir. O yüzden de, bu açıdan baktığımız zaman, önümüzdeki yasanın Türkiye'nin enerjideki açığını ciddi şekilde çözeceği noktasında da şüphelerimiz vardır. Şöyle ki: Yeni enerji kaynakları yaratılması gerekmektedir. Belki petrol fakiri bir ülkeyiz ama güneş enerjisiyle veyahut beraberinde yine rüzgâr enerjisinin olması noktasıyla, yine HES'ler noktasında da ülkemizde çok önemli kaynaklar olduğu unutulmamalıdır. Ancak son zamanlarda özellikle HES'lerdeki sıkıntılar, devamlı olarak, kendi bölgelerimiz de dâhil olmak üzere çok ciddi manada gündeme getirilmektedir. Özellikle Amasya'dan başlayarak Kelkit Vadisi'ni tamamen kapsayan o bölgede birçok HES santralleri kurulmuştur. Ancak bu HES santrallerine toplumda çok ciddi manada tepkiler vardır. Yani özellikle küçük ırmaklar üzerinde veyahut dereler üzerinde kurulmuş olan HES santrallerinden elde edilen enerji kaynakları acaba oradaki yapılan tahribatı önlemekte midir?

Bakınız, Niksar, Reşadiye, Koyulhisar bölgesinde binlerce ağaç, "Orada bir HES santrali kuruyoruz." diye kesilmiştir. Yani orman talanı, orman harabiyeti vardır. Sonuçta, bunların yapılmaması gerekmektedir. Başka enerji kaynakları oluşturulabilir, güneş enerjisi desteklenebilir, rüzgâr enerjisi desteklenebilir. Bunların desteklenmesi varken siz oradaki özel floranın bozulduğu ve küresel iklimin

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

REŞAT DOĞRU (Devamla) - Hepinize saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)