| Konu: | TÜRK PETROL KANUNU TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 112 |
| Tarih: | 29.05.2013 |
CHP GRUBU ADINA DURDU ÖZBOLAT (Kahramanmaraş) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 450 sıra sayılı Türk Petrol Kanunu Tasarısı'nın ikinci bölümü üzerinde Cumhuriyet Halk Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce Meclisi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum.
Değerli arkadaşlar, dünyada her geçen gün önemini artıran petrolün aranması ve üretilmesiyle ilgili anlaşmaların ve yasaların zaman içinde revize edilmesi son derece doğaldır. Ancak, doğal ve doğru olmayan şey, bu düzenlemelerin ülke çıkarları gözetilmeden, uluslararası tekellerin ihtiyaçlarına dönük olarak kısa vadeli, siyasal, ekonomik hesaplar doğrultusunda yapılmasıdır. Görüşmekte olduğumuz tasarı da işte bu hatalı anlayışın bir ürünüdür. Tasarının gerekçesinde de ifade edildiği gibi, kanun sadece büyük sermayenin önünü açmak gibi bir amaç için hazırlanmıştır. Hükûmet "Ülkemizin çıkarları ve refahı için yerli kaynakları nasıl kullanabilirim, arama ve üretim faaliyetlerini nasıl daha verimli hâle getirebilirim?" diye düşünmüyor. "Uluslararası sermayeyi nasıl mutlu ederim?"in peşinde.
Bakınız, Türkiye petrolde yüzde 92, doğal gazda yüzde 98 ithalata bağımlı. Türkiye'nin günlük ham petrol talebi 624 bin varil, yerli üretim ise 47 bin varil civarında. Yani günlük bazda petrol ithalatımız 577 bin varil. Dünyanın en büyük 14'üncü petrol ithalatçısı ülkeyiz. Bu duruma göre ham petrol ihtiyacının yüzde 10'luk kısmını dahi yerli üretimden karşılayamıyoruz. Bu soruna çözüm üretmeyen kanun tasarısı ham petrolde ithalat, ihracat sınırlamasını ve yabancı şirketlerin faaliyetlerine getirilen sınırlamaları da ortadan kaldırıyor. Bununla da yetinmiyor, kamu kuruluşumuz TPAO'nun öncelik ve ayrıcalıklarını yok ederken yabancı sermayeye teşvik ve kolaylıklar sağlıyor ve ruhsatlarda sermaye lehine tekelleşmenin yolunu açıyor. İçi boşaltılmış ve hükümsüz bırakılmış bir "millî menfaat" ibaresiyle de bu yanlışların üzeri boyanıyor.
Değerli arkadaşlar, fosil enerji kaynakları hâlâ bir savaş nedeni olarak stratejik önemini korumaktadır. Bölgedeki mevcut durum bakımından bunu en yalın ve en sıcak hâliyle Türkiye yaşamaktadır. Enerjide arz güvenliği ulusal bir sorundur ve ulusal bir strateji gerektirir. Bu nedenle, büyük devletler petrol şirketlerini ağırlıklı olarak kamu elinde tutarak; arama, sondaj, ham petrol üretimi, boru hatları ile taşıma, rafinaj, petrokimya, dağıtım ve pazarlama faaliyetlerini de kapsayacak biçimde entegre bir yapı oluştururlar.
Dünyada toplam rezervlerin yüzde 80'inden çoğu ulusal petrol şirketleri tarafından kontrol edilmektedir ve dünyanın en büyük 20 petrol şirketinin hisselerinin üçte 2'sinden fazlası, bir bölümü yine kamuya ait ulusal petrol şirketlerinin elinde bulunmaktadır. Buna karşın, Hükûmetin tasarısı, en stratejik sektörlerden birini piyasanın inisiyatifine bırakıyor ve TPAO'yu gözden çıkarıyor; aynı zamanda, ona bağlı entegre yapıları parçalayarak özelleştirmenin yolunu açıyor. Özelleştirmelerin ve sektörde üretim ve yatırım kararlarının yerli ve yabancı sermayeye emanet edilmesinin yol açacağı olumsuz sonuçlar iyi değerlendirilmelidir. O politikalar arz güvenliğini çok ciddi düzeyde tehlikeye sokacaktır. Bu gerçeğe gözlerimizi kapatamayız.
Değerli arkadaşlar, bu düzenlemeler, Avrupa Birliği mevzuat uyumu gerekçesiyle açıklanamaz. Avrupa Birliği, Türkiye gibi aday ülkelere enerji ve dolayısıyla petrol alanında kamunun tasfiyesini ve özelleştirmelerini dayatırken üye ülkelerde farklı uygulamalar gerçekleştirmektedir. Avrupa Birliğinin çekirdek ülkelerinde kamu ağırlığı sektördeki gücünü korumakta, özelleştirme ise ya hiç yapılmamakta ya da minimum seviyede tutulmaktadır. Diğer gelişmiş ülkelerde de bu benzer durumlar söz konusudur.
Biliyorsunuz, ABD'ye ait petrol şirketi UNOCAL'in satışında en yüksek fiyatı Çin devlet şirketi China Oil'in vermesine karşın, satış ABD Senatosunun devreye girmesiyle engellenmiştir. Liberalizmin temsilcisi olan bu ülkede bunlar olurken Türkiye'deki uygulamalar düşündürücüdür.
Hatırlayınız, özelleştirilen TÜPRAŞ'a talip olan yabancı şirketlerin çoğu devlet şirketiydi. İhaleye katılan şirketlerden ENI İtalya'nın, MOL Macaristan'ın, REPSOL İspanya'nın, PKN Polonya'nın, Indian Oil Hindistan'ın kamu şirketleridir, yani Türkiye'nin TÜPRAŞ'ı gibi kamu şirketleri.
Liberalizm masalına sığınarak zenginleşme vadeden bu tasarıyı dünya genelindeki mevcut kamu payı da boşa çıkarmaktadır. Verilere göre, dünyanın en büyük petrol şirketi Suudi Arabistan'ın devlete ait olan Aramco şirketidir ve dünya petrol rezervinin yüzde 12'sine sahiptir. İkinci büyük şirket İran Millî Petrol Şirketidir ve toplam rezervlerin yüzde 5'ine sahiptir. Üçüncü şirket yine kamuya ait olan Venezuela'nın PDVSA'sıdır ki rezervlerin yüzde 4'ünden fazlasına sahiptir. Millî şirketlerin dünya rezervindeki toplam payları yüzde 37'dir. Buna ek olarak, millî şirketlerin kontrolünde olup özel sermayenin yüzde 50'sinin üzerinde hisse sahibi olamadığı rezervlerin oranı yüzde 47'dir. Yani iddiaların aksine, dünya petrol rezervlerinin yüzde 84'ü kamunun elindedir. Buna karşın, Hükûmet uluslararası tekellere alan açan bu tasarıyla kamu iradesini kırarak sektörü piyasanın emrine sokmakta ve ülke yararını hiçe saymaktadır.
Değerli arkadaşlar, kanunun gerekçesinde diyor ki: "6326 sayılı Petrol Kanunu kapsamında edinilen sonuçlar ve tecrübeler dünyadaki benzerlerine uygun olacak şekilde, yerli ve yabancı sermayenin petrol arama ve üretim faaliyetlerine daha fazla katılımını sağlamak için yeni bir yasa yapılması gereğini ortaya çıkarmıştır." Gerekçe açık ve net, hiçbir soru işaretine yer bırakmıyor. Hükûmet "Biz sermaye lehine ve tekeller için yeni bir düzenlemeye gidiyoruz." diyor. Tasarıda amaç "millî menfaat" olarak tanımlanmış ancak kamunun tamamı şirketlerin ve sermayenin lehine düzenlenmiştir. Öyle ki orman arazisi, tarım alanı, mera alanı, millî parklar ve su varlıkları gibi tabiat ve kültür değerleri dahi koşulsuzca sermayenin hizmetine sunulmuştur. Yeni petrol şirketlerine ülkemizin her yerinde sınırsız ve sorunsuz bir biçimde faaliyette bulunma hakkı bile tanınmaktadır. Tasarı ayrıca gerekçedeki ilkeye bağlı olarak ruhsat sürelerini karada beş, denizde sekiz yıla yükselttiği gibi ruhsat alanına ve sayısına hiçbir sınırlama getirmiyor. Böylece tek bir uluslararası şirketin veya yabancı bir devlete ait şirketin bütün ülkeyi kapsayacak alanda tek başına ruhsat sahibi olmasının önü açılıyor. Bırakalım dışa bağımlılığı engellemeyi, her türlü vergi, resim ve harçtan muaf olarak ithalat imkânı sağlayan kanun ayrıca petrol şirketlerine kullanacakları araç, malzeme ve ekipman ithalatında, başta ÖTV muafiyeti olmak üzere çeşitli vergi muafiyetleri de öngörüyor.
Değerli arkadaşlar, sektörün özel sermaye eliyle düzenlenmesi durumunda devlet gelirinin artacağı yolundaki söylemler gerçek dışıdır. Türkiye diğer ülkelerle kıyaslandığında en düşük devlet payı alan ülke olmasına rağmen yüzde 55'lik üst sınır yüzde 40'a indirilerek devlete kalacak miktar da düşürülmektedir. Ülkeye getirisinin büyük olacağı söylenerek geniş teşviklerle desteklenmesi öngörülen yabancı şirketlerin ithal etmiş oldukları sermayelerini döviz cinsinden ve transfer tarihindeki kur üzerinden yurt dışına aktarmalarına olanak sağlanmaktadır. Memleket ihtiyacına ayrılması gereken petrolü ihraç ediyor, o da yetmiyor, sermayeyi ihraç etme hakkı da veriliyor. Millî menfaat bunun neresinde? Sınırlama beklenirken, tam tersine, yabancı yatırımcıların sermaye ve kâr transferine kolaylık sağlanıyor. Kanunun gerekçesinde ülkemizde petrol sektörünün arama ve üretim faaliyetlerinin elli sekiz yıldır istenen seviyeye gelmemiş olduğu tespiti yapılmış, doğru bir tespit.
1999 yılına kadar üretim, yüzde 19 daha düşük bir düzeyde. Üretim düzeyi 1991 yılında ulaşılan ve bir rekor olarak kayıtlara geçen 4,5 milyon tonluk üretim seviyesine yaklaşamamış, petrol üretimi 2000-2011 yılları arasında da sürekli düşme eğiliminde. Peki buna, ruhsatlarda tekelleşmenin önünü açarak ülke ihtiyacının karşılanması için bulundurulması gereken ham petrolde ihracat sınırlamasını kaldırarak, yabancı devletlerin kontrolündeki şirketlerin faaliyetlerine getirilen sınırlamayı kaldırarak, yerli ve yabancı sermayeyi teşvik ve kolaylıklar sağlayıp kamu kuruluşumuz TPAO'nun öncelik ve ayrıcalıklarını ortadan kaldırarak ve devletin enerji politikalarında inisiyatifini azaltacak düzenlemeler yaparak mı engel olacaksınız? Bu mümkün olsaydı, son on yıldır uygulanan politikalar başarı kazanırdı. Ancak, bu anlayışın bir yarar getirmediği ortadadır.
Bu düşüncelerle hepinizi sevgi ve saygılarımla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)