| Konu: | AK PARTİ GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 86 |
| Tarih: | 02.04.2013 |
SÜLEYMAN ÇELEBİ (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli arkadaşlar; AK PARTİ Grubu tarafından verilen Meclisin çalışmalarına ilişkin önergenin aleyhinde söz almış bulunuyorum. Yüce Meclisi saygıyla, sevgiyle selamlıyorum.
Önce şunu ifade edeyim: Biraz önce Grup Başkan Vekili buradan bir an önce yasaların çıkmasını istedi. Önemli olan, yasaların çıkması değil yasaların uygulanmasıdır, Anayasa'nın uygulanmasıdır. Meclisin bir görevi de bu uygulanmayan yasaları denetlemektir; çıkardığımız yasalara rağmen alınan mahkeme kararlarının hayata geçirilmesi ve uygulanmasıdır ve denetlenmesidir.
Şimdi, bununla ilgili, ben, bugün somut olarak yaşadığımız birkaç örneği vereceğim ve nasıl denetlediğimizi de sizlerle paylaşacağım:
Fransızcadan dilimize geçen en sevimsiz kelime "tâcheron" yani Türkçe adı ile, Türkçe hâliyle taşeron. Ne demek taşeron işçi? Her an çıkarılabilir işçi demek. Ne demek? Geleceksiz demek. Ve ne demek? Adaletsizlik demek.
Devlet, taşeron uygulamalarıyla ilgili, hukuka karşı hile yapıyor. Bunun bir örneğini de şimdi sizlerle paylaşacağım: Türkiye Cumhuriyeti Karayolları Genel Müdürlüğü bölge müdürlükleri bünyesindeki iş yerlerinde çalışan işçiler kamu işçisinin yaptığı işi yapıyorlar yani yol yapımı yapıyorlar, asfaltlama, yol bakımı, yol tuzlaması, bunların hepsini bu işçiler yapıyor ama, taşeron olarak. Soruyorum size: Bunlar asıl işler değil midir? Bunlar Karayollarının asıl yürüttüğü faaliyetler değil midir? O zaman neden asıl işi yapanlar taşeron olarak çalışıyorlar?
Söz konusu iş yerlerinde süregelen uygulamalar, açılan davalar ortaya konmuştur. 2009-2010 yıllarında "taşeron" adı verilen firmalardan Kamu İhale Kanunu'nun 4'üncü maddesinde tanımlanan şekilde bir hizmet satın alınmadığını, gerçekte yapılan işin işçi temini olduğunu, söz konusu firmaların sadece temin ettikleri işçilerin bordolarının düzenlenmesi ve Sosyal Güvenlik Kurumuna primlerin yatırılması faaliyetlerini yürüttüğü tespit edilmiştir. Ortaya konan uygulamalar ile işçi temin eden firmalar yıllar içinde değişmesine rağmen, temin suretiyle uzun yıllardır Karayolları Genel Müdürlüğünün asıl iş yerlerinde çalışan 6-7 bin arası sayıda bir işçi topluluğu ortaya çıkmıştır. Bu işçiler taşeron işçisi olarak görüldükleri ve kâğıt üzerinde her yıl yenilenen ihalelerle yeniden istihdam edildikleri için başta yıllık ücretli izin olmak üzere Karayolları Genel Müdürlüğünün kadrolu işçilerinin sahip olduğu pek çok yasal haktan mahrum olmuşlardır. Ayrıca, kamu personeli olarak değerlendirilmedikleri için kamu işçilerine yasayla ve iş yerlerinde yürürlükte bulunan toplu iş sözleşmeleriyle sağlanan haklardan da yararlanamamışlardır. Bu hak mahrumiyeti ise hâlen devam etmektedir. Bütün işçilerin tam desteğini alan, ilgili iş yerlerinde örgütlü Türkiye YOL-İŞ Sendikası yöneticileri ve hukukçuları konuyu işçilerin desteğiyle yargıya taşımışlardır. Başlatılan yargısal süreç sonunda 2013 yılı başı itibarıyla açılan 6.500 civarındaki davanın tamamı sonuçlanmıştır. Bir daha altını çiziyorum, 6.500 işçinin davası tamamlanmıştır. Söz konusu davalarda verilen kararlarda, davacı işçilerin, Karayolları Genel Müdürlüğünde aracı firma vasıtasıyla çalıştırılmaya başlandıkları ilk günden itibaren Karayolları Genel Müdürlüğünün işçisi oldukları tespitine karar verilmiştir. İşçilerin aynı haklardan yararlanmaya hak kazandıkları bu süreç bu şekilde özetlenebilir. Yerel mahkeme bu konuda karar veriyor. Yargıtay bütün bu kararları onaylıyor ama yargı kararları uygulanmıyor. Yani bir taraftan Meclis bunu denetlemekle yükümlü değil mi değerli arkadaşlarım? Buradan kanun bol bol çıkartabiliriz. Burada diyoruz ki yargı kararları uygulanmıyor.
Genel Müdürlüğün kadro ihtiyacını ortaya koyan itiraf niteliğindeki yazı çok önemli. Ulaştırma, Denizcilik ve Haberleşme Bakanı Sayın Binali Yıldırım tarafından yazılmıştır. Aynen yazı şu: "2012 Ocak ayı itibarıyla bölgemiz ve atölye müdürlüklerinde 8.761 adet hizmet alımıyla çalıştırılan işçi bulunmaktadır. Karayolları Genel Müdürlüğümüzün iş yerlerinde hizmet alımı yoluyla işçi çalıştırması sonucu 2011 yılında yüklenicilere ödenen toplam bedel 192 milyon 826 bin 668 TL'dir. Bahsi geçen işçilerin 2008 yılında imzalanan yani sendikanın imzaladığı 12'nci dönem toplu iş sözleşmesinin eki ek 1/B skalasının 1+1 derece/kademe karşılığında çalıştırılmaları hâlinde 8.761 işçinin maliyeti 201 milyon 820 TL olacaktır, yılda." Yani Karayolları Genel Müdürlüğü, işçi tespit edilen bu işçileri işten çıkartması hâlinde 674 milyon 936 bin 374 lira da ayrıca tazminat ödemek zorunda kalacak. Çok net rakam veriyorum şimdi yani bir tarafta sendikalı olsa ve Karayolları kadrosunda çalışsa yılda 192 milyon 826 bin 668 lira verecek. Taşerona bu rakamı vermiş oluyor. Oysa bunu kadrolu çalıştırsa 201 milyon 820 lira? Aradaki fark 8 milyon TL. 8 milyon TL için hukuksuz, adaletsiz çalıştırılmaya, yargı kararları uygulanmamaya devam ediliyor.
Sayın Bakanın yazısına ve ortaya koyduğu verilere baktığımızda, işçilerin aracı firmalardan temini suretiyle çalıştırılmasının maliyeti ile doğrudan kadroya alınarak çalıştırılmaları hâlindeki işçilik maliyetinin çok yakın olduğunu ve bu işçiler işten çıkarılırsa karşılaşılacak maliyetin çok daha yüksek olacağını, bugüne kadar temin suretiyle çalıştırılan işçilerin kadrolu olarak istihdamının kamuya ek yük getirmeyeceğini, aksine kamu yararına olacağını görmek çok açık, burada belirgin şekilde biliniyor. Ama Bakanın bu açıklaması, mahkeme kararları Maliye Bakanı Mehmet Şimşek tarafından hiçe sayılmaktadır.
Bu memleket kimsenin çiftliği değil değerli arkadaşlar. Hiç kimse, bu ülkenin cumhurbaşkanı dâhil, hukukun verdiği kararları hiçe sayamaz, hukukun üstüne çıkamaz. Böyle şeyler ancak diktatör ve faşist yönetimlerde olur.
Kısaca, işçilerin mahkeme kararıyla sabitlenmiş, kazanılmış hakları göz göre göre yok sayılmıştır. Açılan davalarda ortaya çıkan mahkeme sonuçlarına göre Karayollarının bu uygulamasının Türkiye'nin taraf olduğu 94 sayılı ILO Sözleşmesi'ne ve Anayasa'nın 90'ıncı maddesine çok açık aykırı olduğu sonucuna varılmıştır. Gelinen aşamada, Türkiye'nin itibarını azaltacak ve maddi kayba uğratacak bir süreç göz göre göre yaşanmaktadır. İç hukuk kurallarının tükendiği ve elde edilen kararlar lehte olmasına rağmen hiçbir etkinliğin bulunmadığı dikkate alındığında, son çare olmak üzere anılan kapsamdaki 6.500 üye işçi için ayrı ayrı Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine bireysel başvuruda bulunma zorunluluğu doğduğu göz önünde bulundurulmalıdır. Bu süreç, Türkiye için doğuracağı maddi tazminat talebi dışında, ortaya çıkacak karar sonucu ise itibar kaybı yaratacaktır çünkü Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kesinleşmiş yargı kararlarının uygulanmasını da adil yargılanma hakkı kapsamında değerlendirmekte ve salt bu nedenle ihlal kararları vermektedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
SÜLEYMAN ÇELEBİ (Devamla) - Yani sonuç itibarıyla söyleyeceğim şu: Yalnız burada yasa çıkartmak önemli değil; burada yasanın öngördüğü, Anayasa'nın öngördüğü kurallara da herkesin uyması gerekiyor.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.