GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:89
Tarih:09.04.2013

MUHARREM İNCE (Yalova) - Teşekkür ederim.

Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Sokakta şiddet, okulda şiddet, ailede şiddet, mahkemede şiddet, Silivri'de şiddet, Mecliste şiddet. Her yanımız şiddet oldu, gaz oldu, tazyikli su oldu, cop oldu. Dün yaşadıklarımı sizlerle paylaşmak istiyorum ve bilgi kirliliğini önlemek istiyorum.

Sayın milletvekilleri, 45 milletvekili arkadaşımızla Silivri'ye gittik. Biz o mahkemelerin siyasi mahkemeler olduğunu düşünüyoruz, buna inanıyoruz; orada hukuk olmadığını, adalet olmadığını, yargılama olmadığını, "mahkemecilik" oynandığını söylüyoruz ve yasamanın bir üyesi olarak nasıl ki yargıçlar Türk milleti adına yargılama yapıyorsa biz de Türk milletini temsil ediyoruz. Anayasa'nın 80'inci maddesi net, milletvekili kendisini seçenlerin ya da seçildiği bölgenin değil, bütün milletin temsilcisidir, diyor. Biz bu gerekçelerle oraya gittik. Olağanüstü güvenlik önlemlerini anlayabilirim, hiçbir itirazım yok; abartılmış olabilir, insanı tahrik ediyor olabilir, bütün bunlara rağmen biz 45 milletvekili arkadaşımla salona girdik. Salonun girişinde, tam karşıda mahkeme başkanlık divanı, sağ taraf avukatlara ayrılmış, sol taraftaki masaların not tutulacağı yerler de boş tutulmuş, jandarma orayı kesmiş, hemen girişteki sol köşede milletvekilleriyle, basın mensupları kucak kucağa yani 40 sandalye varsa 70 kişi orada.

Şimdi, bağırıyoruz, daha duruşmaya geçmemiş, diyoruz ki: "Sayın Yargıç, Sayın Başkan, burasını niye boş tutuyorsun?" Basın mensupları diyor ki: "Biz not almak istiyoruz, orada masalar var, orada rahat çalışabiliriz." Biz de diyoruz ki: "Biz de milletvekiliyiz, bak, yarın Genel Kurulda bunları anlatacağız, not almamız lazım, orada boş duruyor o sandalyeler". "Bu sefere mahsus böyle olacak." diyor. "Ya, neden böyle olsun?" "Ben böyle istedim." diyor. Bu, keyfî bir yargılamadır.

Ara verdi, ara verdikten sonra bizleri davet etti mahkeme heyeti. Ben, Genel Başkan Yardımcımız Sayın Bülent Tezcan ve Genel Başkan Yardımcımız Sayın Umut Oran'la birlikte mahkeme heyetinin yanına gittik. Konuşmalarımız şu şekilde geçti: "Sayın Yargıç, ben hukuk tahsili yapmadım ama bu mahkemede adalet olmadığını görmek için hukukçu olmaya gerek yok çünkü karga sesiyle bülbül sesini ayırt etmek için müzisyen olmaya gerek yok." dedim. Yanlış yaptıklarını, neden milletvekillerine kötü davranıldığını, neden milletvekillerinin o sıralara oturtulmadığını, basın mensuplarının niye oturtulmadığını anlattım. Gayet sevecen bir ifadeyle, yüzlerine de söylediğim için burada söylüyorum, basın açıklamasında da söyledim,  "İleride sizin çocuklarınız sokağa çıkamayacak." dedim. Bu bir tehdit değildir. Bu bir geleceğe ait öngörüdür. Salim Başol'u da örnek verdim, Menderes'i idam edeni örnek verdim, dedim ki: "İleride sizin çocuklarınız bu verdiğiniz karadan utanacaklar. Benim babam, benim dedem şu kararı vermişti, Silivri'de haksız, hukuksuz davranmıştı, keyfî davranmıştı?" Bu bir tehdit değil ki. Aa bir çıktık, Bülent Arınç'ın açıklaması: "Muharrem İnce örgüt elebaşısı gibi."; Bekir Bozdağ: "Eşkıyalık."; Sadullah Ergin: "Yargıya, mahkemeye baskın."; Başbakan: "Yargı gereğini yapacak. Konu Meclise geldiğinde de biz gereğini yapacağız."

Başbakana Cem Karaca'nın bir şarkısıyla anlatayım: Namus belasına gardaş, yattığımız zindan bizim, hiç merak etmeyin. Yani biz senin belana gider Silivri'de de yatarız. Korkacak hâlimiz falan yok.

Başbakanın bu tavrı yargıya talimattır. Yargıya talimat veriyor Başbakan, diyor ki: "Bak, o CHP milletvekilleri var ya, sen gereğini yap, Genel Kurula geldiğinde ben onların dokunulmazlıklarını kaldırırım." Aynı resti BDP'lilere de çekmişti. Ne oldu? Niye yapamadın? Senin dokunulmazlığın senin olsun, Cumhuriyet Halk Partisinin 134 milletvekilinin 134'ünün de dokunulmazlığını kaldırın. Size söz veriyoruz, biz hepimiz oy vereceğiz. (CHP sıralarından alkışlar) Gelin kaldırın.

Biz yargıya hakaret etmişiz, yargıya baskın yapmışız. Yargıya hakaretin kralını bilir Başbakan, kralını. Bakın, ben size bir örnek anlatayım. Ben hayatımda hiç yargıca, savcıya, mahkemeye hakaretten ceza almadım. Ama Başbakan 89 seçimlerinde Beyoğlu Belediye Başkan adayıydı. 89 seçimlerinde Beyoğlu Belediye Başkan adayıyken seçilemedi. O seçilememenin üzüntüsüyle görevli yargıca hakaret ettiği gerekçesiyle on ay hapis cezasına çarptırıldı ve bu ceza paraya çevrildi. Yani ne çabuk unuttun o günleri? Sayın yargıçlarda, o mahkemenin sayın üyelerinde birazcık vicdan varsa, birazcık, şu kadarcık vicdan varsa, o arka odada onlarla birlikte partinin üç yöneticisi olarak, iki genel başkan yardımcımızla birlikte nasıl konuştuğumuzu, ne konuştuğumuzu çok iyi anlatacaklardır. Eğer onlarda vicdan varsa çıkar açıklama yaparlar. Bana söylediğini söylüyorum, dedim ki: "Milletvekillerini ayakta, bu şekilde muamemeleye tabi tutamazsınız." Bana dediği şey: "Duruşma başlamadan önce sizi arayacağım. Mahkeme heyeti olarak kararımızı vereceğiz." Hatta hatta "Oraya aldığımızda, milletvekilleriyle bir taşkınlık olur mu? Yakın olacaklar, olur mu?" dedi. "Ben, partinin Parlamentodaki, Genel Başkanımızın temsilcisiyim. Ben arkadaşlarım adına size söz veriyorum, en ufak bir şey olmaz, siz hiç merak etmeyin." dedim.  Hatta "Biz, dışarıdaki insanların taşkınlık yapanları varsa onları da yatıştırırız." dedik. Hatta bizden subaylar yardım istedi. Genel Başkan Yardımcımız Umut Oran'ı aradılar, yardım istediler. Biz de gittik "Yardıma hazırız." dedik. Bu, doğru bir şey değil. Bu, doğru değil. Kimse yargıya talimat veremez, yargınızdan da korkumuz falan yok, bunu da böyle bilin. (CHP sıralarından alkışlar) Kimseden korkumuz yok bizim. Allah'tan başka kimseden korkmayız biz, biz bir tek Allah'tan korkarız. Bakın, siz, tabii, Allah'tan değil Amerika'dan daha çok korkarsınız.

MAHİR ÜNAL (Kahramanmaraş) - Buna "zeytinyağı gibi üste çıkmak" denir.

MUHARREM İNCE (Devamla) - Değerli arkadaşlarım, Bülent Arınç diyor ki: "Bu örgütün elebaşısı Muharrem İnce'ydi." Bak, dün basın toplantısında söylediğimi, Meclisin tutanaklarına geçsin diye söylüyorum. Abdullah Öcalan'ı, geçenlerde, tanımlarken "Ya, namazında niyazında birisidir." dedi. Hatta yetmedi, devletin bürokratına da talimat verdi, o da "Doğru, şahitlik ederim." dedi. Bülent Arınç beni elebaşı yapmak istiyorsa çocukluğuma kadar bir araştırsın, buna benzer bir şey bulacaktır diye düşünüyorum. Biraz araştırmasını teklif ediyorum kendisine.

İHSAN ŞENER (Ordu) - Sonradan mı böyle oldun?

MUHARREM İNCE (Devamla) - Şimdi, yine, bir bakın, başka bir şey daha söyleyeyim size. Bugün yine bir uyanıklık yapıyorsunuz, onu açıklayacağız biraz sonra. Biz bir önerge veriyoruz, siz bir önerge veriyorsunuz. Taban tabana zıt önergeler. Şimdi ikisini burada birleştirip, aklınız sıra, bize gol atmaya çalışıyorsunuz. Bunu anlatacağım ama bu sizin zaten yapınızda var.

10 Kasım 2009, Suat Kılıç bu kürsüye çıktı -Sayın Mesut Yılmaz da milletvekili olarak arkada oturuyor- dedi ki: "Siz bu ülkenin kaynaklarını nasıl peşkeş çektiniz?" Sayın Mesut Yılmaz da geldi, dedi ki: "Ne peşkeş çektiysek çık, o kapalı tutanakları açıkla." Siz burada rest çektiniz "Milletin paralarını yedi bu Hükûmet." diye, Mesut Yılmaz size rest çekince kendi önergenizden tornistan yaptınız, burada, geldiniz "hayır" oyu kullandınız. O dönem milletvekilleri, geçen dönem milletvekilleri bunu çok iyi bilir. Siz kendi önergenize "ret" oyu vermeye alışkınsınız ama bizim önergemizde siz diyorsunuz ki: "Çözüm sürecine ilişkin." Bizim önergemiz öyle bir şey demiyor. Neyse, biraz sonra bunu konuşacağız ama bizim yargıya talimat veren bir Hükûmetten de, ondan talimat alan yargıdan da, hiç kimseden korkumuz yok. Bunun böyle bilinmesini istiyorum.

Yüce Meclise saygılar sunuyorum. (CHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.