GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: CHP GRUBU ÖNERİSİ
Yasama Yılı:2
Birleşim:102
Tarih:03.05.2012

ALTAN TAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, sayın milletvekilleri; 12 Haziran 1980 tarihinde İzmir İnciraltı Öğrenci Yurdunda bahçede bulunan öğrencilerin üzerine askerler tarafından açılan ateş sonucu ölenlerle ilgili söz almış bulunmaktayım.

Sevgili arkadaşlar, bu hadiseyle ilgili ayrıntıları önergeyi veren arkadaşlarımız anlattılar sizlere. 5 vatandaşımız, genç kardeşimiz, fidanımız o tarihte hayatını kaybetti, 24 kardeşimiz, vatandaşımız da yaralandı. "Otuz iki sene önceki bir olayı bugün niye gündeme taşıyorsunuz?" diyebilirsiniz. Ancak şunu söylemek lazım: Bugün Türkiye'de özellikle iktidar partisi tarafından öyle bir sahte demokrasi havası estiriliyor ki, işte Dersim'in dosyaları açılıyor, üzerine gidiliyor, yeri geldikçe birileri suçlanıyor. Etnik kimlikler üzerinden, mezhep kimlikleri üzerinden spekülasyonlar, polemikler yapılıyor. Ancak buraya ne zaman doğru düzgün bir önerge geldiyse "Kabul edenler? Etmeyenler? Edilmemiştir." denilip geri gönderiliyor.

Sevgili arkadaşlar, eğer rica gerekiyorsa sizlerden rica ediyoruz: Lütfen, bir tek önergeyi kabul edin de doğru düzgün bir komisyon, heyet, araştırma heyeti kurulsun ve hiç olmazsa bu karanlık tarihimizin en azından bir olayı doğru düzgün aydınlansın.

AHMET AYDIN (Adıyaman) - Kurduk ya, beraber kurduk ya.

SIRRI SAKIK (Muş) - Kurdunuz da başkan sizden, başkan vekili sizden, sekreter sizden?

ALTAN TAN (Devamla) - Peki, kurdunuz da şu ana kadar hangi olayı aydınlatabildiniz?

Bakın, ben, izniniz olursa tek tek sayayım sevgili arkadaşlar, hangi olayı aydınlatabildik? Benim kendi hayatımda çok yakın arkadaşlarım bu tip komplolar sonucu adına "derin devlet" denilen, "kontrgerilla" denilen, "karanlık güçler" denilen kesimler tarafından, çevreler tarafından öldürüldü.

Ben, milletvekili olduktan sonra, ilk olarak, bu arkadaşlarıma bir vicdan borcu olarak, bir arkadaşlık borcu olarak bütün bunlarla ilgili Sayın Başbakana soru önergeleri yönelttim ve şunu sordum,  dedim ki: Musa Akın, 1978 senesinde, Diyarbakır'da Ergani nüfusuna kayıtlı, Ergani'nin Ziyaret köyüne kayıtlı gencecik bir ilkokul öğretmeni, yeni evli, eşi hamileyken Diyarbakır  Mardinkapı semtinde öldürüldü. Otuz dört senedir katilleri belli değil.

Ubeydullah Dalar, Diyarbakır Şehitlik Camisi'nin imamı, 1990'lı yılların o karanlık günlerinde, her gün onlarca faili meçhul cinayetin olduğu bir dönemde, sabah namazını kıldırdıktan sonra Şehitlik Camisi'nin içerisinde kafasına sopalarla vurularak öldürüldü.

İzzettin Yıldırım ve Mehmet Şehit Avcı, 2000 senesinde, bugün yargılanan bir emekli generalin de içinde olduğu bir derin yapılanma tarafından -yani bu mahkeme dosyasında bu tip iddialar var ama henüz hiçbir şey hukuken tespit edilip de açığa çıkarılmış değil- Kartal'da bir evde öldürülmüş şekilde bulundu.

Şimdi, bunlarla ilgili ben neyi sordum? Şunu sordum, dedim ki: "Bu konularla ilgili bu devletin arşivinde, millî istihbaratın veya herhangi bir istihbarat kurumunun -işte, askerî istihbarat var, emniyet istihbaratı var, dışişleri istihbaratı var, Kamu Güvenliği Müsteşarlığı var, bu konuda birçok istihbarat kuruluşu var- herhangi bir bilgisi var mı? Bunların hepsine cevap geldi. Bana verilen cevapta, işte, açılan davalar, o fezlekeler üzerinden devam eden şeyler, tarihler, sayılar, evraklar, numaralar ve o dosyalarda ne bilgi varsa bakabilirsiniz. Bir kısmı zaten kapanmış, yok, bir kısmı müruruzamana uğramış.

Peki, sevgili arkadaşlar, bu demokratikleşme ve bu işlerin açığa çıkarılması böyle mi olacak?

İki şey istiyoruz sizden:

Bir: Çıkın deyin ki: "Kardeşim, devletin istihbarat örgütlerinde bu konularla ilgili hiçbir bilgi yok." Çıkın, bunu söyleyin.

İki: Varsa saklamayın.

Eğer bunları, şu an, on yıllık iktidarınızdan sonra saklıyorsanız bu suçlara ortaksınız. Çok açık. Ben kendim sordum.

Şimdi, Sayın Grup Başkan Vekili diyor ki: "Komisyon kurduk."

Bakınız, bu memleket otuz beş yıldır 1 Mayıs 1977'de ne oldu, bunun cevabını veremiyor. Verebiliyor musunuz? Buyurun, verin. Gelin, verin. Ne oldu 1 Mayıs 1977'de? Kitaplar dolusu şeyler konuşuldu, yazıldı, anlatıldı. Yani bu devletin istihbaratında bunun bilgisi yok mu? Allah'ınızı severseniz yok mu? Neyi gizliyorsunuz peki?

Çorum, Maraş olaylarında ne oldu? Hâlâ tartışıyoruz. Otuz beş senedir tartışıyoruz, ama elinizdeki bilgileri vermiyorsunuz. Veriyormuş gibi yapıyorsunuz, ama Dersim'de işte, üzerinden yetmiş küsur sene geçtikten sonra, yetmiş dört, yetmiş beş sene geçtikten sonra diyorsunuz ki: "13 bin 500 kişi öldürüldü, 14 bin kişi sürgün edildi ve gaz kullanıldı."  Yapanlar nerede? Failler nerede? Yakasına yapışacağınız tek bir kişi yok.

Bakınız, yakasına yapışabileceğiniz kişiler hayatta ve bu saydığım olaylarla ilgili bilgiler de devletin kasasında, devletin kasasının anahtarı da sizde.

Ben rica ediyorum, çıksın bir yetkili bugün desin ki: "Bizde hiçbir bilgi yok bu konularla ilgili, biz devlet olarak, Millî İstihbarat olarak Çorum'u da bilmiyoruz, Maraş'ı da bilmiyoruz, Ubeydullah Dalar cinayetini de bilmiyoruz, İzmir-İnciraltı'ndaki olayı da bilmiyoruz, hiçbir şey bilmiyoruz; yok, bizde hiçbir şey yok. Yakmışlar, karartmışlar, yok etmişler, devletin bu konuda hafızası silinmiş, sıfır." Ama var sevgili arkadaşlar. Bakın, icap ettiği zaman, tırnak içinde icap ettiği zaman birçok şeyi, çok daha eski evrakları gün yüzüne çıkarabiliyorsunuz. Onun için, ben, burada çok uzun uzadıya, şöyle oldu, böyle oldu, şu oldu, bu oldu edebiyatı yapmak istemiyorum. Çok açık, bugün devletin sahibi siz oldunuz o bütün eksisiyle, artısıyla, karanlığıyla ve derinliğiyle ama bu derinlikteki sırları, gizlilikleri ve kötülükleri saklarsanız mesul olacaksınız.

İster sessizce tekrar "Kabul edenler? Etmeyenler? Edilmemiştir." deyin ama tekrar tekrar söylüyorum, ne olur tek bir tanesine de "Evet." deyin de biz herhangi bir davayı, isterseniz Çorum'u, isterseniz Maraş'ı, isterseniz Sivas'ı, isterseniz Başbağlar'ı; hangisini istiyorsanız, bir olayı çıkaralım şöyle, artısıyla, eksisiyle, devletin bütün elindeki bilgilerle vatandaşın önüne koyalım. Zaten bu bir çorap söküğü olacak, bir tanesini eğer aydınlatabilirsek bunun arkası gelecek.

Son olarak da Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının idamlarıyla ilgili bir şeyler söylemek istiyorum. Ben o tarihlerde on dört yaşındaydım ama benim kuşağımın bütün gençleri gibi ben de siyasete başlamıştım yani örgütlere, gruplara, cemaatlere ben de o tarih itibarıyla girmiş bulunuyordum. Aynı düşünceleri paylaşmıyorum onlarla ama bir cinayet işlendi sevgili arkadaşlar, 3 genç, göz göre göre, tanrılara, ilahlara kurban edildi ve o tanrılardan, o ilahlardan birisi de bugün seksen yedi-seksen sekiz yaşında, ölüm eline düşmüyor, inşallah bedelini ödemeden de ölmeyecek. (BDP sıralarından alkışlar)

Sevgili arkadaşlar, eğer bir millet, bir halk kendi tarihiyle yüzleşemiyorsa? Hani, Sayın Başbakan helalleşmeden bahsediyor. Herkes birbirinin hakkını yesin, ondan sonra da helal etsin; vursun, kırsın, döksün, sövsün, öldürsün, ezsin, ondan sonra da helal etsin. Yok böyle bir helal. O boynuzsuz keçinin hakkını boynuzlu keçiden soracakları günde bu soruların hepsi sorulacak.

Onun için, Deniz Gezmiş ve arkadaşlarının vahşice, canice katledilmelerini kınıyorum. Kendilerine, yine kendi inancıma göre, rahmet diliyorum ve bunun hesabının da bugün, en azından manen sorulması gerektiğini düşünüyorum.

Hepinize saygılar sunuyorum. (BDP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederim Sayın Tan.