GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:113
Tarih:30.05.2013

BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Yükseköğretim Kurumları Teşkilatı Kanununda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı üzerine partimiz adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, önce, iktidar partisinin grup başkan vekillerine bir çağrıda bulunmak istiyorum: Buradan muhalefetin ne konuşup konuşmaması gerektiğiyle ilgili tespitleri isterseniz yapmayın yani yasayla ilgili mi konuşmalar, konuşmanın içeriği sizi memnun eder mi, etmez mi, bunu belirleme hakkını kendinizde görmeyin derim.

MUSTAFA ELİTAŞ (Kayseri) - Sayın Baluken, İç Tüzük öyle söylüyor.

İDRİS BALUKEN (Devamla) - Neticede burada ifade edilen konuşmaların tamamı üniversitelerle ilgili olan bir yasayla ilgilidir; üniversitelerin bugün demokratik, özerk, bilimsel yapısını kaybetmesiyle ilgili görüşlerdir ve tamamı da aslında bugün getirmiş olduğunuz yasa tasarısını da ilgilendiren düşüncelerdir. O nedenle kendi düşüncelerinizi burada aktarmanın yollarına bakın, muhalefetin ne konuşması gerektiğini muhalefet kendisi belirlesin.

Değerli milletvekilleri, şimdi, aslında "üniversite" dediğimiz kurum tarih boyunca hem Doğu medeniyetinde hem Batı medeniyetinde akademi olarak bilginin üretildiği, özgür düşüncenin tartışıldığı, fikrin üretildiği kurumlardır. Bugün, uzun bir süredir bu akademi ruhu, bilimsel bilginin üretildiği bu ruh ortadan kaybolduğu için üniversitelerle ilgili bu kadar sıkıntı yaşanıyor.

Bakın, binlerce yıl önce gerek Doğu medeniyetine gerek Batı medeniyetine ait üniversitelerde ortaya çıkan bilgiler, orada üretilen bilimsel veya felsefik görüşler, bugün de aslında insanlığın bu yolculukta yolunu aydınlatmaya devam ediyor. Ne zaman ki üniversite iktidar aygıtıyla tanışmış, ne zaman üniversite devlet ideolojisinin şekillendiği bir yer olmuşsa oradan itibaren toplumlarda felaketler yaşanmaya başlamıştır.

Bugün Hiroşima'ya, Nagasaki'ye baktığımız zaman da, aslında en temel arka plana baktığınız zaman, üniversitenin iktidar boyunduruğuna girmesiyle ilgili bir anlayışı görürsünüz. Bugün aslında ülkemizde yaşanan sorun tam da budur. Devlet ideolojisini siz üniversitelerde bilimsel faaliyetin, bilimsel üretimin, eşitlikçi bir düşüncenin önüne koyarsanız orada yozlaşma başlar ve dolayısıyla bir bütün olarak sistemin çürümesi orada başlar.

Bugün Türkiye'deki bütün üniversitelerde daha çok bireyleri kutsal bir devlet algısıyla yaratmaya çalışan, eğitmeye çalışan bir torna makinesi işlevi gören bir anlayışla karşı karşıyayız. Özgür düşüncenin üretildiği, tartışıldığı bir üniversite ortamının olduğunu eminim ki hiçbir milletvekili çıkıp burada rahatlıkla söyleyemez, siyasi bir konuşma yapsa bile söyleyemez. Dolayısıyla Türkiye'deki eğitim sisteminin, üniversitelerdeki bilimsel düşünce sisteminin milliyetçi, otoriter, devleti kutsayan bir anlayışa terk edilmesi bugünkü sorunların temel olarak kaynağını oluşturuyor.

Devlet, kutsal devlet yerine üniversitelerde birey, toplum, düşünce ve bilim öncelenmelidir. Bu formül öncelenmeden üniversiteyi siyasetin ya da iktidarın hegemonyasından kurtarmanın mümkün olmadığını biz düşünüyoruz. Tam tersine, bugün, üniversitede bunu savunan öğrenciler ya da akademisyenler, bunu savundukları için sistem tarafından ciddi düzeyde sorgulama süreçlerine tabi tutuluyorlar. Yani bugün, üniversitede kendi ana dilinde eğitim isteyen, parasız eğitim isteyen veya ücretsiz yemek isteyen öğrencilere yönelik yaratmış olduğunuz bu milliyetçi, otoriter, devletçi sistem soruşturmalar başlatıyor ve bu düşünceyi üniversiteden alarak cezaevlerine gönderiyor. Böylesi bir zeminde, böylesi bir ortamda fikrin, düşüncelerin gelişmesi mümkün müdür?

Bakın, buraya getirdiğiniz yasa tasarısının 1'inci maddesi isim değişikliği üzerinedir. Bu isim değişikliğinin sizde bu kadar bir karşılığı varsa, bir duyarlılığı varsa ben size bir öneride bulunayım. Bugün Tunceli'de Tunceli Üniversitesi, halkın, toplumun tepesine inen "devletin tunç eli" ismini simgeliyor. Bir üniversitenin adını "devletin tunç eli" olarak koyarsanız oradan bilimsel düşünce çıkar mı? Oradan tekçi bir zihniyetin devlet algısı dışında herhangi bir şey çıkar mı? Bu kadar duyarlıysanız, gelin -bir yüzleşme sürecinden sürekli bahsediyoruz- bu "Tunç eli" ismini "Dersim Üniversitesi", "Seyit Rıza Üniversitesi" diye değiştirelim. İsimlere bu kadar duyarlıysanız, daha birkaç gün öncesinde 3'üncü köprünün ismiyle ilgili, bu coğrafyada yaşayan bütün Alevi kitlelerin rahatsızlığına yol açan, bu konuyla ilgili infiallerine yol açan isim düzenlemesinden vazgeçin. Biraz empati kurun, kendinizi bir Alevi vatandaşın yerine koyun. Türkiye'deki bir Alevi, İstanbul'a gittiği zaman Sabiha Gökçen Havalimanı'nda inip Yavuz Sultan Selim Köprüsü'nden karşı tarafa geçerse, burada, siz ne toplumsal barıştan ne de özgür bir düşünceden bahsedersiniz. İsim değişikliği yapacaksanız, bu şekilde bir tarihî hatayı ortadan kaldıracak şekilde bir süreci işletmenizi biz öneriyoruz.

Bugün özellikle üniversitelerle ilgili yaşanan sıkıntıların nereden kaynaklandığını çok iyi biliyoruz. Bugün üniversitelerin tamamında bilimsel liyakat kriterleri bir kenara bırakılmış, üniversitelerde akademik kadrolar oluşturulurken cemaatler koalisyonu olacak şekilde, cemaatlerin referansıyla hareket eden bir anlayış vardır. Bakın, Dicle Üniversitesinde -merak eden bir baksın- 2008'den 2013'e kadar hangi fikirden, hangi düşünceden insanların üniversiteden atıldığını, üniversiteden istifa ettirilmek zorunda bırakıldığını, onların yerine hangi cemaatlerin referansıyla kimlerin getirildiğini bir araştırın derim. Bu anlayışa sahip bir üniversite rektörü düşünün ki çözüm sürecini tartıştığımız bir süreçte bir siyasi parti genel başkanının katılacağı bir panel etkinliğine Sayın Selahattin Demirtaş katılacağı için "Çözüm süreci akamete uğrayabilir." diye yasakçı bir zihniyetle yasak koyuyor. Böyle bir üniversite anlayışı var mıdır? O üniversitede bir ay önce bu ülkenin Dışişleri Bakanı çözüm süreciyle ilgili -ki biz oradaki konuşmaların çoğunu da son derece olumlu ve isabetli değerlendirdik- buna müsaade eden bir üniversite rektörü bir siyasi partinin genel başkanına ötekileştiren, ayrımcı, yasaklayıcı bir zihniyetle yaklaşıyor. Burada bilimsel düşünce, burada özgür fikirlerin tartışılmasının mümkün olmayacağını herhâlde hepiniz takdir edersiniz.

Kendi ilimle ilgili, Bingöl Üniversitesiyle ilgili durumu defalarca buraya getirdim. İddia ediyorum, bakın, Bingöl Üniversitesinin Rektörünü alın, yerine Bingöl AKP İl Başkanını koyun, üniversitede hiçbir nitelik kaybı olmaz. AKP İl Başkanlığında nitelik kaybı olur mu, onu bilmem. Ama, durum buysa yani bir üniversite rektörü, bir siyasi partinin il başkanı gibi üniversiteyi yönetmeye kalkar, basına bu şekilde açıklamalarda bulunursa orada bilimsel içerikten, bilimsel üretimden bahsetmek mümkün değildir. Yerleştirdiği akademik kadronun büyük çoğunluğu kendi aile çevresi, aile şirketi gibi yönetiyor, herkesin de bundan haberi var. Ama, bir öğrenci basın açıklaması yaptı diye üniversiteden altı ay uzaklaştırma cezası verip öğrencinin hayatını mahvediyor. Tam 60 öğrenci hakkında, sadece üniversite dışında basın açıklaması yaptıkları için disiplin soruşturmaları açan bir zihniyetle karşı karşıyayız ve bu üniversite öğrencileri hakkında savcı bile soruşturma açmamış. Bu kadar devletçi yaklaşan, bu zihniyeti barındıran bir rektörün olduğu üniversiteden bilimin çıkması mümkün müdür? Dolayısıyla, burada sorunları tartışırken sorunların özüne yönelik ciddi düzeyde sorgulamalar yapmamız lazım.

Ankara Üniversitesinde yine aynı. Bizden bir milletvekili Ankara Üniversitesine gidince hemen panele yasaklama geliyor, salonu kapatıyor. Öğrenciler hakkındaki soruşturma iddianamelerine baktığımızda: 8 Mart'a öğrenci katılmış, öğrenci afiş asmış, bez afiş asmış, yemek ücretlerinden şikâyet etmiş, "Nevroz"a katılmış? Bunları disiplin soruşturması yapan, bunlar hakkında soruşturma süreci işleten bir rektör anlayışı, bir üniversite anlayışıyla karşı karşıyayız. Dolayısıyla, üniversitenin demokratik, özerk, bilimsel bir kurum olarak, tıpkı tarihteki Doğu medeniyeti, Batı medeniyetinin üretimlerini yapabilmesi için bir bütün olarak zihniyetin değişmesi gerektiğini ifade ediyor, Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)