| Konu: | CHP GRUBUNUN, GRUP BAŞKAN VEKİLLERİ ANKARA MİLLETVEKİLİ EMİNE ÜLKER TARHAN, İSTANBUL MİLLETVEKİLİ MEHMET AKİF HAMZAÇEBİ VE YALOVA MİLLETVEKİLİ MUHARREM İNCE TARAFINDAN GEZİ PARKI OLAYLARINDA ORANTISIZ GÜÇ KULLANIMINA İLİŞKİN KANUNSUZ EMİR VERENLER İLE BU EMİRLERİ YERİNE GETİRENLERİN BELİRLENMESİ VE SİYASİ İKTİDARIN BASIN ÜZERİNDEKİ BASKILARININ ORTAYA ÇIKARILMASI AMACIYLA 3/6/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN GENEL KURULUN 4 HAZİRAN 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 115 |
| Tarih: | 04.06.2013 |
MEHMET ŞANDIR (Mersin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; öncelikle şahsım ve grubum adına yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
İnanınız ki üzülerek, dehşete kapılarak ibretle de Genel Kurulu seyrediyoruz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak, biz bu yaşananlardan, yaşananların böyle algılanmasından milletimiz adına, ülkemizin geleceği adına çok büyük endişeler duyuyoruz.
Tabii, yayın saati kapandı. İki grup olarak, kendi haklarınızı kullanarak Milliyetçi Hareket Partisinin bu yaşanan olaylarla ilgili görüşlerinin halkımıza ulaştırılması bir şekilde engellenmiş oldu.
AHMET AYDIN (Adıyaman) - Bizimki de konuşmadı daha.
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Onun için, suhuletle görüşlerimizi ifade etmek istiyorum.
Değerli arkadaşlar, iyi günlerden geçmiyoruz, güzel şeyler olmuyor güzel ülkemizde. On yıllık bir iktidarın ulaşması gereken son nokta bu olmamalıydı. Gelinen nokta, hiçbir şekilde, birilerine havale edilecek, bazı mazeretlerin arkasına saklanarak ifade edilecek, birilerini suçlayarak izah edilecek bir hadise değil. Bugün eğer insanlar hiçbir ortak anlamda olmadan, yani bir siyasi partinin üyesi olmadan, bir derneğin üyesi olmadan, bir sendikanın üyesi olmadan sokaklara dökülerek bir sebepten dolayı isyan ediyorlar ve bunu sürekli hâle getiriyorlarsa durup düşünmek gerekir.
Ben bugün ısrarla izledim, "sonuçtan sorumlu olmak" erdemini acaba Sayın Hükûmet, Sayın Bakan gösterecek mi, göstermeyecek mi diye. Şahsını ilzam etmiyorum ama hâlâ suçlayarak, hâlâ meseleyi birilerine havale ederek izah etmek hiç kimseye bir şey getirmiyor. Biraz önce haber aldık, gene Kızılay Meydanı kaynıyor, Türkiye'nin birçok yeri kaynıyor.
Değerli arkadaşlar, 30 kişiyle başlamış bu -yazıldığına göre- yani polisin Taksim Gezi alanını bastığı saatlerde o alanda 30 kişi varmış. Polisin tavrına çok kısa bir süre sonra tepki gösterenlerin sayısı 300'e, sonra 1.500'e, sonra binlere ulaşmış. Bugün ne kadar olduğunu söylemek mümkün değil. Sayın Bakanın ifadesiyle, hemen, aynı günün sonunda yaptığı ifadeyle söylüyorum: "48 ilde sokaklar kaynıyor." Bugün tüm Türkiye'de sokaklar kaynıyor. Bu insanlara "çapulcu" diyerek, bu insanlara "marjinal" diyerek meseleyi çözemezsiniz.
Değerli arkadaşlar, burada söylenecek söz kalmadı. Şu öğleden bu yana, saat 15.00'ten bu yana ortaya konan tavırları da izledikten sonra söylenecek çok söz kalmadı. Olgu bir ayrı, algı fecaat.
Değerli arkadaşlar, nasıl çözeceksiniz bu sorunu? Bu sokakları nasıl durduracaksınız? Bugün dikkatlice izledim Sayın Bülent Arınç'ı. Bu konuşmayı ilk gün yapsa, bu konuşmayı ilk gün Sayın Başbakan yapsa veya bugün gelseniz buraya "Biz bir şeyleri yanlış yaptık, size üzüntü verdik ey halkım, ey milletim! On yılın sonrasında böyle bir sonucu hak etmemiştiniz. Size böyle bir ızdırabı yaşattığımız için üzgünüz, özür diliyoruz." diyebilseydiniz inanıyorum ki bu tartışmalar da olmayacaktı değerli arkadaşlar. Ama hâlâ "İnadım inat." diyorsunuz.
Bugün sözün bittiği yerdeyiz değerli milletvekilleri, sözün bittiği yerdeyiz. Artık, bunun üzerinden siyaset yapmak, birbirimizle akıl yarışına girmek hiç kimseye bir şey kazandırmaz. Söz konusu olan, geleceğimiz; söz konusu olan milletimiz, söz konusu olan, vatanımız.
Bu olaylar, bu olayları ortaya koyan insanların o çok doğal tepkisine ben saygı duyuyorum, grubumuz olarak da saygı duyuyoruz. O insanlar, kendilerine ait sebeple "Bardak taşmıştır." deyip sokağa çıkıyor; bir itiraz, bir tepki ortaya koyuyorlarsa buna saygı duyarak, sebebini sorgulayarak ve o sebepten kendimize düşen sorumluluğu belirleyip gereğini yaparak çıkabiliriz. Sorumlu siyaset anlayışı bu, sözün bittiği yerdeyiz.
Bizim, bugün Sayın Genel Başkanın sözlerinin sonunda söylediği şu sözlerini ben sözümün başında söylemek istiyorum. "Değerli arkadaşlar, başka Türkiye yok. Başka gidecek bir ülkemiz de yok. Bu sebeple yeterince kavgadan çekmiş, yeterince düşmanlıklar yaşamış ve yeterince kötülüklere muhatap kalmış Türk milletinin, yeni bir bataklığa saplanmasına, yeni bir felaketle karşılaşmasına hep birlikte engel olmak sorumluluğundayız. Birbirimize girerek, Allah muhafaza, Taksim'den Tahrir Meydanı çıkartmaya yönelerek Türk baharı için ayin yapan küresel mihrakların, yabancı istihbarat elemanlarının ekmeğine yağ sürerek hiçbir sonucu elde edemeyiz. Biz, bu aziz vatan coğrafyasında, tek millet hâlinde kalarak, bağımsızlığımızı koruyarak, demokrasimizi çalıştırarak, mevcut şartları daha iyi yaparak, ifade hürriyetine azami saygı ve riayet göstererek sorunlarımızı çözeriz bunu başarmak mecburiyetindeyiz."
Sözün sonu bu, bu sözle mutabakatı sağlayarak burada bulunmak mecburiyetindeyiz ama sokaktaki yangını durdurmak değil, o yangını körüklemek ve o yangını başka projelerin zemini hâline getirmek, o başka projelere katkı vermesini temin etmek niyeti, değerli arkadaşlarım, bu millete ve bu ülkeye yapılacak en büyük kötülüktür.
Bakın, siyaset adamı, devlet adamı, geleceği öngörmek mecburiyetinde, bu Hükûmetin aczi bu. Burnunun ucunu göremiyor. Bu günleri dünden sezmek mecburiyetindeydi. Öyle hadiseler yaşadık ki yani Sayın Başbakanın son birkaç aydır söylediği sözlerin, burada çıkartılan kanunların böyle bir sonucu çıkartabileceğini öngöremeyen bir siyaset anlayışı bu ülkeyi nasıl yönetecek? Ben ondan daha kötü, ondan daha sıkıntılı bir ihtimalden bahsediyorum.
Değerli arkadaşlar, bölgemiz kaynıyor, Orta Doğu bölgesi kaynıyor, hudutlarımızın hemen kenarında yangın var. Bu coğrafya yeniden tanzim edilmek için uğraşılıyor ve etnik temelde ayrışmaya dayalı bir siyasi yapı kurulması için müzakereler yapılıyor. Geçen yüzyılın ilk çeyreğinde gerçekleştirilemeyen Kürt devleti kurulmaya çalışılıyor. Bugünleri anlamak için geçmişte bugünlerin iz düşümüne iyi bakmanız lazım. İçinizde çok aydın düşünen, bilen insanlar olduğunu biliyorum, bilgilerine, duygularına hitaben söylüyorum. Mora İsyanı'nı iyi bir inceleyiniz, Yunanistan devletini, Yunan İsyanı'nı iyi bir inceleyiniz, o devlet nasıl kuruldu bir görünüz.
Şimdi kendi iç sorunlarımızı tahrik ederek Türkiye'nin etnik temelde ayrışıp parçalanmasını projelendirenlere çok doğal tepkilerden hareketle bir sosyal zemin hazırlandığının farkında mısınız? Yani Amerika Birleşik Devletleri, Avrupa ülkeleri bu olaylar çıkar çıkmaz, anında niye kınadı, niye bu konularla ilgili görüş bildirdi, bunları düşünüyor musunuz? İnceleyiniz, eğer ABD veya küresel güçler, Avrupa Birliği ülkeleri bir olay hakkında hemen görüş ifade ediyorlarsa biliniz ki o olayların arkasında onlar vardır. Niye, değerli arkadaşlar?
Dolayısıyla, ben tekrar söylüyorum: 1821 Mora İsyanı'nı ve ondan sonra kurulan Yunanistan devletinin nasıl kurulduğunu incelemenizi istiyorum. Bu çıkan olaylardan sonra bu bölücülüğü siyasallaştırıp, bu siyasallaşmanın üzerine bir Kürt devleti kurma projesine güç vermek isteyen odaklara karşı Türkiye Büyük Millet Meclisi gereken duyarlılığı göstermek mecburiyetindedir, gereken sorumluluğu göstermek mecburiyetindedir.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
MEHMET ŞANDIR (Devamla) - Burada birbirimizi hırpalayarak sorumluluğumuzdan kurtulamayız. Türkiye'nin geleceğinden hep beraber sorumluyuz. Bunun idrakinde olmak mecburiyetindeyiz. Milliyetçi Hareket Partisi Grubu olarak biz bu üslupların dışında, bu tartışmaların dışında, milletimizin geleceği açısından endişe duyarak sizleri izliyoruz.