| Konu: | BDP GRUBU ÖNERİSİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 117 |
| Tarih: | 06.06.2013 |
CANDAN YÜCEER (Tekirdağ) - Sayın Başkan, BDP Grubunun verdiği önergenin usulen aleyhinde söz aldım. Cumhuriyet Halk Partisi Grubu olarak önergenin lehinde olduğumuzu belirtmek isterim.
Bizler de tüm çalışanların insanca bir yaşam sürdürebileceği ve hak ettiğini, emeğinin karşılığını son kuruşuna kadar alabildiği bir çalışma ücretinin her zaman gerekli olduğunu bu kürsüden dile getiriyoruz. Asgari ücretin 773 TL olduğu, açlık sınırının bin lira olduğu ülkemizde, maalesef, biz dünyanın 10'uncu büyük ekonomisi olmayı hedefliyoruz. Kimin sırtından? Emek sömürüsünden. Emekçinin sırtından bir büyümeyi, zenginleşmeyi buradan reddettiğimizi bir kez daha ifade ediyorum.
Değerli milletvekilleri, ülkemiz gündeminde önemli olaylar yaşıyoruz. Bu yüzden de, emekçi kardeşlerimizin affına sığınarak bu gündeme dair konuşmak istiyorum. Öncelikle gösterilerde hayatını kaybeden polis memuru kardeşimize ve 2 yurttaşımıza Allah'tan rahmet diliyorum, yakınlarına sabır diliyorum. Ama bir kınama göndermek istiyorum buradan. Rize'de linç girişimi yaşandı dün. Hepimiz üzülerek, büyük bir hicapla izledik çünkü bu çağda bu görüntüler insanımıza, ülkemize yakışmıyor. Ben olayı kınıyorum. Olayda ihmali, kusuru olan herkes hakkında gereğinin yapılmasını bir kez daha buradan ifade ediyorum.
27 Mayısta elli kişilik, küçük, masum bir çevreci eylem şeklinde başlayan Gezi Parkı protestosu, polis baskınlarıyla, şafak baskınlarıyla, gazlarla, çadırlar yakılarak, günden güne şiddet artırılarak bir toplumsal gençlik hareketine dönüştü. O bir avuç insan bin oldu, on bin oldu, yüz bin oldu. Gençler, kadınlar, yurttaşlar tek ses, tek yürek oldu; omuz omuza direnmeye başladı. 60'ın üzerinde ilde şu an gösteriler devam ediyor. Bugün hâlâ Taksim'e çıkan 4 ana arter barikatlarla kesilmiş durumda, Taksim'e ulaşım araç trafiğine kapalı.
Masum çevreci bir eylem olan Gezi Parkı protestosu polisin uyguladığı orantısız güçle, Başbakanın söylem ve tavırlarıyla ve maalesef olayları görmezden gelip yayın yapmayan medyaya olan tepkiyle tüm yurda yayılan bir gençlik hareketine dönüştü. Kalabalığın içine binlerce kutu biber gazı sıkıldı; cildi yakan, boyalı, tazyikli su fışkırtıldı. Coplarla öldüresiye dayak atıldı. TOMA'lar, akrepler kalabalığın içine sürüldü.
Bu şiddet yetmezmiş gibi, protestolara dair Başbakanın yaptığı açıklamalar bu şiddetin, bu terörün tuzu biberi oldu. Ne diyor Başbakanımız? "Ben istersem 1 milyon toplarım." diyor. "Bu yüzde 50'yi evde zorla tutuyoruz." diyor. "Protestocular çapulcu, marjinal." diyor. Başbakan bunu söylerken hoşgörüsüz, bunu söylerken aşağılayıcı; eleştiriye gelemiyor, tepeden bakıyor, yok sayıcı. İşte, bu antidemokratik söylem ve tavır daha da olayları körükledi ve Başbakanı genç protestocuların hedefine oturttu.
İstanbul Bilgi Üniversitesinin son yaptığı ankette gençlerin sokağa çıkma nedeni yüzde 92,4 Başbakanın otoriter tavrı. Protestoların bir diğer hedefi de üç maymunu oynayan, görmeyen, duymayan, bilmeyen medya oldu. Televizyonlar günlerce olaylara dair bir kare bile göstermedi. Halkın doğru haber alma hakkı engellendi. Olaylar görmezden gelindi, yayın yapılmadı. Havaalanındaki basın toplantısında Başbakana sadece bir Reuters muhabiri soru sorabildi, o da Sayın Başbakanın kibrinden ve öfkesinden hemen oracıkta nasibini aldı. Bundan sonraki süreci hep beraber göreceğiz.
Başbakanın "çapulcu", "marjinal" dediği gruplar kim? Yaşları 15-25 arası değişen, eylem alanını ertesi gün süpürüp temizleyen, Miraç Kandili'nde özgürlük için, barış, sevgi, merhamet ve adalet için dua eden gençler. Bilgi Üniversitesinin yaptığı ankette, tamamına yakını "Polis şiddeti dursun, özgürlüklere saygı gösterilsin." diyen gençler. Günlük yaşamlarına, günlük kararlarına müdahale eden Başbakandan bıkan gençler. Yan yana oturduğu sıra arkadaşına karşı nefret beslemek istemeyen gençler, onlarla karşı karşıya gelmek istemeyen gençler. Baskıyla, yasakla, dayatmalarla özgürlüklerinin kısıtlanmasını istemeyen gençler. "Bizi yok sayamazsınız." dediler, "Biz buradayız; kimliğimize, geleceğimize, demokrasiye, özgürlüğe sahip çıkıyoruz." İnsan hak ve özgürlüklerini, demokrasiyi, huzur ve refahı bir türlü tesis edemediğimiz, etmediğimiz ülkemizde özgürlüğe ve demokrasiye sahip çıkarak hepimize ders veren çocuklar. Başbakanın "çapulcu", "marjinal" yaftasıyla karalamak istediği gençler bunlar.
İzmir'de polislerin arkasında eli sopalı, çivili, sivil görünümlü kişilerin tek tek sıkıştırdıkları çocukları öldüresiye dövdüğünü izledik. Ben Sayın İçişleri Bakanına buradan soruyorum: Bunlar kim? Sivil milis mi oluşturduk? Sivil milisiniz mi var? Bunların kim olduğunu buradan soruyorum kendisine ve cevabı bekliyorum. Sırf bu görüntüler bile, izlediğimiz bu görüntüler bile bu çocukların protestolarında ne kadar haklı olduğunu bize gösteriyor.
Buradan polis memuru arkadaşlarımıza seslenmek istiyorum: İşinizin hiç de kolay olmadığını son verdiğimiz şehidimizle de gördük. Gerçekten, çok zor şartlarda, riskli, stresli bir iş yaptığınızın hepimiz farkındayız. Ancak, kalabalık içine nişan alarak gaz kapsülü fırlatılması, yere düşen bir gencin 10 polisin tekmeleriyle, coplarıyla dövülmesi; evlere, hastanelere, restoranlara, her yere gaz bombası fırlatılması "Bize verilen emirleri uyguluyoruz." diye geçiştiremeyeceğiniz kadar ciddi, gayrihukuki ve bunu izleyen herkesin vicdanını sızlatan olaylar diye düşünüyorum. Kasklarınızdaki sicil numaralarınızın üzerini kapatarak, aldığınız emirle yaptıklarınızın zaten gayriyasal, gayrivicdani olduğunu da kabul ediyorsunuz. "Yazıktır." diyorum ben, "Günahtır." diyorum buradan. O çocuklar sizin düşmanınız değil; o çocuklar sizin mahallenizin, komşunuzun çocukları, hatta sizin çocuklarınız, kardeşleriniz, yeğeniniz. Bunu yapmayın.
Son olaylarda elini vicdanına koyması gereken bir grup da medya. Yaşanan olayları günlerce görmezden geldi, bir kare bile göstermedi. Özgür, yansız, doğru haber yapması gereken medya halkın haber alma özgürlüğünü engelledi. Canı pahasına meydanlara çıkan 16 yaşındaki çocuklar kadar cesur olamayan, dik duramayan, korkan bir medya. Polislerimiz gibi ne pahasına olursa olsun kendisine verilen emirleri uygulayan medyamızın da elini vicdanına koyması gerektiğine inanıyorum.
Sayın Başbakanı vicdana çağırmayacağım ama bazı tespitlerin altını çizmemiz gerekiyor çünkü Başbakanın demokrasiyle, iktidarla ilgili ciddi kavram kargaşası var. Demokrasiden anladığı, bir kalabalık karşısına daha fazla bir kalabalığı yığma olan bir Başbakan var; demokrasiyi gideceği yere ulaşmak için bineceği tren olarak gören bir Başbakan var; demokrat olmayan, demokrasiyi içselleştirmeyen, demokrasiyi sadece çoğunluk olarak anlayan bir Başbakan var; sadece kendisine oy veren yüzde 50'nin değil, bu ülkede yaşayan herkesin Başbakanı olduğunu unutan bir Başbakan var. YGS şifre skandalını protesto eden çocuklara "İstersem sizin karşınıza birçok çocuk yığarım." diyen, sırada yan yana oturan çocukları bile karşı karşıya getirmekten çekinmeyen bir Başbakan var. Aynı sırayı paylaşan çocuklar niye karşı karşıya gelsin, onlar birbirinin düşmanı mı? Birbirinin sıra arkadaşı, mahalle arkadaşı. Evde zorla tutulan yüzde 50, diğer yüzde 50'nin düşmanı mı; komşu değil mi, akraba değil mi, karı-koca değil mi, gelin-damat değil mi, yan komşu esnaf değil mi?
Artı, size oy veren insanlar sizin kolluk gücünüz mü? "Çık." diyeceksiniz çıkacak, "Vur." diyeceksiniz vuracak, "Otur." diyeceksiniz oturacak, öyle mi? Sayın Başbakan da kürsüye çıkan bakanlarınız da milletvekilleriniz de grup başkan vekilleriniz de aslında en büyük haksızlığı size inanmış, güvenmiş, oyunu vermiş bu insanlara karşı yapıyor, en büyük haksızlık onlara karşı yapılıyor. Biz yapılan yolsuzlukları, adaletsizlikleri, hukuksuzlukları dile getirdiğimizde hemen çıkıp "Yüzde
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
CANDAN YÜCEER (Devamla) - "Bu toplumsal renkleri solduracağız." demediniz. O yüzden diyorum ki ben: Her yaptığınız yanlışta yüzde 50'ye sığınmayın, iktidar olmak önemli değil, önemli olan bu gücü insanların huzuru ve refahı için kullanmak, mağdurun, mazlumun hakkını korumak; asıl onu yaparsanız o gerçek erdem ve güçtür diyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (CHP sıralarından alkışlar)