GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, BDP GRUP BAŞKAN VEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN KOLLUK KUVVETLERİNİN TOPLUMSAL OLAYLARDA VE DEMOKRATİK GÖSTERİLERDE KULLANDIĞI BİBER GAZLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 31/8/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 11 HAZİRAN 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖ-RÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:118
Tarih:11.06.2013

SEBAHAT TUNCEL (İstanbul) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Barış ve Demokrasi Partisi Grubu olarak verdiğimiz önerge üzerinde söz almış bulunmaktayım. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Bu önergemiz, şimdiden, bildiğimiz gibi, AKP'nin oylarıyla reddedilecek. Gerçi, durum böyleyken, hani, salon boşken, AKP'li vekiller dışarıda dinleniyorken belki kabul edilebilir ama netice itibarıyla baştan böyle bir sonuçla karşılaşılacağını biliyoruz çünkü bizim araştırma önergemiz daha çok kolluk kuvvetlerinin kullandığı biber gazının zararlarının araştırılması, toplumsal olaylara bununla müdahalenin doğru olup olmadığının araştırılması meselesi. Ama biz biliyoruz ki Hükûmet bunu bir yöntem olarak kullanıyor. Bugüne kadar birçok toplumsal olayda kullandı. Sadece kimyasal gaz olması itibarıyla değil, aslında bu gaz bombası da bir silah olarak kullanılıyor ve bugün sabah da Gezi Parkı'nda Halkların Demokratik Kongresi Yürütme Kurulu üyesi arkadaşımız yine başından yaralandı. Onlarca arkadaşımız -bugüne kadar ifade ettiğimiz- gaz fişeğinden yaralandı, gözünü kaybetti ve ölenler oldu ne yazık ki ama bu konuda, ne bu gazın kullanımı konusunda bir sınırlandırma ne de aslında araştırılması konusunda bir yaklaşım var. Daha önceki İçişleri Bakanı bu gazın çok organik olduğunu ifade etmişti. Çok organik olduğu için de çok bol miktarda kullanılan bir durumda.

Değerli milletvekilleri, ben öncelikle bugün Gezi Parkı'nda sabah saat yedi itibarıyla yapılan? İstanbul Valiliği denetiminde "Sosyal medya belası Twitter belası"yla duyurduğu? Ki Başbakan böyle ifade etmişti ama Vali bunu kullanarak müdahale etti ve şu an onlarca yaralı arkadaşımız var ve Taksim Meydanı bir savaş alanına dönmüş durumda. Bunu protesto etmek isteyen avukat arkadaşlarımız -44 avukat arkadaş- şu an İstanbul Emniyet Müdürlüğünde tutuluyor. SDP üyesi 70 kişi gözaltına alınmış durumda.

Ben öncelikle bu saldırıları kınıyor ve Hükûmetin derhâl bu saldırıdan, saldırgan tavırdan vazgeçmesi, Gezi direnişine anlam vermesi ve Gezi direnişinde olanları dinlemesi gerektiğini ifade ediyorum çünkü Gezi direnişi herhangi bir direniş değildir, Başbakanın ifade ettiği gibi sadece 15 ağaç meselesi değildir. Gezi meselesi, Türkiye'nin geleceği meselesidir, toplumsal muhalefetin nasıl olduğu meselesidir. Eğer bu doğru değerlendirilmezse önümüzdeki dönem Türkiye'nin demokrasimiz açısından çok büyük yaralar alacağı ortada. Kaldı ki sadece Gezi'yle başlamadı. Gezi'de 29 Mayısta başlanan direniş Türkiye'nin birçok şehrinde yayıldı. Demek ki sadece Gezi'dekiler rahatsız değil, Türkiye rahatsız bu mevcut politikadan. Buna bir an önce dur demek gerekiyor.

Bu on beş günlük süreci izlediğimizde hep aklıma küçükken dinlediğim bir hikâye geliyor. Bunu paylaşmak istiyorum: Bir köyde bir çeşme varmış. Bu çeşmeden su içenler anormalleşiyor. Bir genç bunu fark ediyor   -yani o çeşmede su içen kişilerin kişiliği değişiyor, karakteri değişiyor- herkesi uyarmaya çalışıyor ama herkes bir şekilde o çeşmeden su içmeye devam ediyor. Daha sonra, içmeyen tek o kalıyor ve oradakiler diyor ki: "Bu delidir yani asıl anormal olan budur."

Şimdi AKP Hükûmeti "Sandıktan yüzde 50 çıktı." diye ifade ediyor. Bizim bu çeşmeden, bu zor çeşmesinden, kendisine benzeten, tek tipleştiren çeşmeden zorla su içmemizi istiyor. "Ya bizden olacaksınız ya çapulcusunuz ya teröristsiniz." diyor. Yıllardır söylediği şey bu. "Eğer bunu yapmıyorsanız da biz her türlü şeyi kullanırız." diyor kendi yaklaşımıyla.

Değerli milletvekilleri, eğer bir ülkede gerçekten demokrasi güçlü değilse o ülkenin geleceği yok demektir. Ne yazık ki şu anki Türkiye'nin demokrasisinden bahsetmek mümkün değildir. Kitlelerin karşısına başka kitleler çıkartarak, güçler çıkararak bu iş olmaz. Demokrasi, aslında, bir kişi dahi olsa sesini duyurmaya çalışan, sesi duyulmadığı için tencere, tava çalan insanların sesini duyup "Burada ne var, neden ses çıkarıyorsun, itirazın nedir?" diye bunu anlayıp buna göre kendisini düzenlemesidir. Ama burada bir güç gösterisine dönüştürmeye çalışıyor AKP Hükûmeti bunu. Gücü nereden alıyor? Güvenlik güçlerinden alıyor, işte, TOMA'sından alıyor, gaz bombasından alıyor, bilmem neyinden alıyor, devletin gücünü gösteriyor. Devletin gücünü bu ülke seksen yıldır biliyor zaten. Türkiye halkları devleti baskıyla, zorla, zulümle, işkenceyle tanıyor. 12 Eylül zindanlarında biz bunu biliyoruz, Diyarbakır sokaklarında biz bunu biliyoruz, Hakkâri'de biliyoruz, İstanbul Gezi Parkı sokaklarında biliyoruz. Türkiye açık işkence haneye çevrilmiş durumda. Belki eskiden cop kullanıyordu, şimdi cop kullanmıyor, bol miktarda gaz kullanılıyor. Bu gazdan kimler kâr elde ediyor, bu ayrı bir konu ama insanları böylesi bir gaz yağmuruyla baskı altına almaya çalışıyorlar ama nafile.

 Değerli iktidar milletvekilleri, siz bu baskıyı, bu direnişi yıkmaya çalıştıkça başkaları orada direniyor, "Direne direne kazanacağız." diyor. Belki bugün bastırabilirsiniz, Gezi Parkı'nı insanlardan uzaklaştırabilirsiniz ama unutmayın ki bu direnişi asla durduramayacaksınız, bu çok net. Çünkü insanlar artık özgürlük için, demokrasi için her zamankinden daha fazla istekli ve her zamankinden daha fazla örgütlü. Eskiden bir gaz bombası attığınızda herkes dağılırdı ama şimdi insanlar bir arada bulunuyor ve dayanışıyor.

Bakın, bu on beş günün bilançosu: 5 bin insan yaralandı, 5 bin; 3 tane ölü var, onlarcası sakat kalacak ama bu Hükûmeti yönetenler, bu ülkenin Başbakanı hâlâ hiçbir sorun yokmuş gibi davranıyor ve bunun üzerinden bu uygulamalara devam edeceğini söylüyor. Üstelik bugün "Gezi'ye dokunmayacağız, Taksim Meydanı'nı boşaltıyoruz." diyen Valiye "Efendim, niye ayırıyorsunuz -aslında- Gezi'ye de dokunun." mesajı veriliyor. Şimdi de Gezi'ye gaz bombalarıyla saldırı yapıyor. Şimdi, bu nasıl demokrasi, bu nasıl özgürlükler? Türkiye ekonomik olarak bilmem kaçıncı sıradaymış. İnsanın olmadığı yerde ekonominin ne faydası var? Bir de Başbakan durduğu yerde "Bu faiz lobisi." yok "dış güçler" şu bu falan?

Sayın Başbakana buradan açık sesleniyorum: Dış güçler mış güçler bilmiyorum, benim bildiğim bir şey var İstanbul Vekili olarak, başından beri bu işin içerisindeyim, İstanbul'da isyan var isyan; sizin baskı politikanıza, ekoloji politikanıza, "kentsel dönüşüm" adı altında kentsel ranta, Alevi yurttaşlar hakkındaki akıl almaz baskı politikalarına, kadınlara yönelik baskı politikalarınıza, gençlere, LGBT bireylerine yönelik, Kürt halkına yönelik uyguladığınız bu zulüm politikalarına "Artık yeter!" "?" (x) diyen bir kitle var. Siz bunu göremezseniz, "Bu insanlar niye sokağa çıkıyor?" diye feryat figan ederseniz bu iş olmaz.

Bakın, oradaki kitle gayet barışçıl. On beş gün boyunca, polis saldırmadığı sürece, hiçbir olay olmadı. Kaç gündür festival vardı Gezi Parkı'nda. Oradaydık, miting yapıldı, hiçbir sorun yok. Üstelik, bu ülkede yan yana gelmez denilen kesimler bile yan yana gelip birlikte halay çektiler, "?" (x) tuttular, horon teptiler özgürlük, eşitlik ve demokrasi için. Şimdi özgürlüğü, eşitliği, demokrasiyi geliştirmeyeceksek Türkiye'yi nasıl yöneteceğiz? Baskıyla, zorla bu ülke yönetilemez. Birileri de "Artık yeter!" der, ölümüne "Artık yeter!" der. Öyle diyor, "Biz, artık bu sistemi kabul etmek istemiyoruz." diyor.

Dolayısıyla, biz buradan Hükûmete bir kez daha çağrıda bulunuyoruz: "Taksim Gezi Parkı başta olmak üzere bütün alanlardaki bu polis şiddetine derhâl son verilmelidir. Hükûmet, toplumsal kesimlerle görüşmelidir, Gezi Parkı direnişçileriyle görüşmelidir, Ankara'dakilerle -yanı başımızda, Kızılay'da- görüşmelidir, ne istiyorsunuz, talebiniz nedir? Başbakan durmadan "Sandık kuralım." diyor. Bu sandığı özgürleştirelim madem öyle. Şimdi bu sandıktan çıkan iradeye saygı gösterin o zaman ama "Yüzde 10 barajı olacak, bizim istediğimiz çerçevede olacak, biz sınırlarını çizeceğiz, bu sınırlara yaklaşana gaz bombasıyla, TOMA'larla saldıracağız, işte demokrasi!" diyeceğiz. Bunu nasıl, kime yutturabilirsiniz? Ancak kendi tabanınıza yutturabilirsiniz.

Diğer bir konu: Özellikle Sayın Başbakan Türkiye'ye geldiğinde herkes Başbakanın bu işi çözebileceği konusunda bir yaklaşım içerisinde oldu ama Başbakanı karşılayanlar şöyle bir slogan attılar: "Yol ver gidelim, Taksim'i ezelim!" diye. Taksim'dekilerin cevabı bence çok iyiydi: "Yol ver gelsinler, insanlık görsünler!" diye. Bence bu cevap böyledir. Dolayısıyla, birbirini karşıtlaştıran, şiddet uygulayan, toplumları birbirlerine karşı uçlaştıran bir yaklaşımın kabul edilebilir olmadığının bir kez daha altını çizmek istiyorum.

Başta ifade etmiştim sayın milletvekilleri, muhtemelen bizim bu önergemize "Araştırılmasın." denilecek. Başından beri de ifade ettiğimiz şey bu ama biz bu vesileyle Gezi Parkı direnişini bir kez daha selamlıyoruz. Gezi Parkı'nda direnen, ağaçların kesilmesine engel olan ve "Gezi bizimdir, halkındır, halkın kalmalıdır." diyen tüm dostlarımıza, sadece Gezi için değil, bu ülkede ekolojik yaşama dair mücadele eden herkese buradan selamlarımızı, sevgilerimizi iletiyoruz ve şunu ifade ediyoruz Barış ve Demokrasi Partisi olarak: Demokratik, ekolojik, cinsiyet özgürlükçü paradigmanın gereği, ekolojik yaşamımıza sahip çıkmak, ağaçları kestirmemek, güvenlik barajlarını yaptırmamak, HES'lere karşı olmak, nükleer enerji santrallerine karşı olmaktır diye ifade ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)



(x)  Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan kelimeler ifade edildi.

(x) Bu bölümde Hatip tarafından Türkçe olmayan bir dille bir kelime ifade edildi.