GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BDP GRUBUNUN, BDP GRUP BAŞKAN VEKİLİ BİNGÖL MİLLETVEKİLİ İDRİS BALUKEN TARAFINDAN KOLLUK KUVVETLERİNİN TOPLUMSAL OLAYLARDA VE DEMOKRATİK GÖSTERİLERDE KULLANDIĞI BİBER GAZLARININ ARAŞTIRILMASI AMACIYLA 31/8/2012 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNE VERİLMİŞ OLAN MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 11 HAZİRAN 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖ-RÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN
Yasama Yılı:3
Birleşim:118
Tarih:11.06.2013

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Mersin) - Sayın Başkan, sevgili arkadaşlar; bugün bu önergeyi burada konuşmamıza vesile olan, Taksim'deki ve Türkiye'nin her yerindeki büyük başkaldırı; özgürlük, adalet, eşitlik için başkaldırmış olan halklarımızın sesini işitiyor olmamız.

Kürt halkının yıllarca kendi özgürlüğü için verdiği mücadele eninde sonunda yankısını Türkiye'nin batısında bulacaktı ve buldu. Şimdi, iki halk, iki toplum; iki toplumun emekçileri, aydınları, önderleri bir arada, Türkiye'nin tamamını özgürleştirmek için ayaktalar. Bu topluluğun, bu halkın, bu büyük kitlenin üzerine gaz bombalarıyla, TOMA'larla, coplarla, ateşli silahlarla yönelmek yalnız ve ancak bu halkı kendi rızası olarak Hükûmetin yönetemediğinin ispatıdır. İtalya'nın ünlü Marksist filozofu Antonio Gramsci bir devletin iki aletle birlikte ayakta durduğunu söyler: Zor ve rıza. Eğer rıza ortadan kalkarsa geriye çıplak zor kalır. İşte, Taksim'e bakın, geriye neyin kaldığını görün; yalnız ve ancak zor kalmış, rıza kaybolmuştur. Bundan bizden çok Hükûmetin bir ders çıkartması gerekir çünkü Taksim'in ortasında Türkiye ilk kez hakiki, gerçek, katıksız, su katılmamış demokrasiyle tanışıyor. Kendi kendini yöneten, kimseden emir almayan, silahı olmayan, hapishanesi olmayan, mektebi olmayan, kışlası olmayan bir insan topluluğu aralarından su sızmadan, bir tek kişinin başı kanamadan, hiç kimsenin parası çalınmadan, hiç kimsenin özgürlüğü ve benliği, bedeni tehdit altında olmadan on bir gün geçirdi. Nihayet devlet devreye girdi ve bugün itibarıyla 11 kafa travması, 2'si son derece ağır olarak hastanededir. Bugüne kadar 4.947 kişi devlet eliyle yaralanmıştır Türkiye'nin her yerinde. Bunlar, Türk Tabipleri Birliğinin yani bizim hekimlerimizin hastanelerden taşıdığı raporlardır. 23 kişi ağır kırıklı kafa travmasına uğramıştır. Binlerce insan biber gazından zehirlenmiştir. Bunların arasında doğrudan doğruya eylemin tarafı olmayan, bu eylemle hiçbir alakası olmayan, hatta şehrin başka yerinde yaşayanlar vardır ama bir bütün olarak baktığımızda, nüfusun yüzde 50'sinin onayına sahibim diyerek, eline sopayı alarak bu meydana çıkan Hükûmet, devlet, milyonlarca insanın -50 şehirde- üzerinde bu sopayı denediği zaman aslında şunu yapmaktadır: Herkes, bu sıralarda oturan herkes, temsil ettikleri herkesin bir komşusunun dövülmesine onay vermektedir. Memleketin yarısı, öbür yarısını hükûmet eliyle dövemez ve Adalet ve Kalkınma Partisine oy veren yurttaşlarımız da bu talepte değillerdir. Bu son derece açık. Başbakanın Adana'da, Mersin'de, Ankara'da düzenlediği mitinglere bakın, kaç kişi geldi, kaç kişi canıgönülden geldi? Niye o televizyon kameraları bir yere çakıldı da başka yeri gösteremedi? Çünkü biraz kaysa sadece betonu ve taşı gösterecektir.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Rahatsızlığın var, belli.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Benim bir rahatsızlığım olmadığı belli, konuşuyorum. Sizde var o rahatsızlık.

EKREM ÇELEBİ (Ağrı) - Biz rahatsız olmadık.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Gaz yaptı değil mi, gaz? Gaz, sizde gaz yaptı. İyi.

MEHMET ŞÜKRÜ ERDİNÇ (Adana) - Kendi işinle ilgili konuş.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Evet.

Sevgili arkadaşlar, bugün itibarıyla Gezi'deki saldırıda Sosyalist Demokrasi Partisinden 70 kişi derdest edilerek götürüldüler.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Ne yapıyorlardı orada?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Canlı yayın yapıyor televizyonlarınız. Hepimiz oradan biliyoruz.

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Çay mı içiyorlardı orada!

FATİH ŞAHİN (Ankara) - Pazar günü televizyonu izledin mi?

BAŞKAN - Sayın milletvekilleri, lütfen, sayın hatibe müdahale etmeyin.

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Şu kadar akıl yok ya! Hâlâ ya! Aylardır anlatıyorum, şu kadar şu kafanız genişlemedi ya!

Evet, Sosyalist Demokrasi Partisinden 70 kişi gözaltında, Çağlayan Adliyesinde 73 avukat gözaltında; Türkiye'nin her yerinde şimdi devlet gücü demokrasiyi ezmekle meşgul. O nedenle sevgili arkadaşlar, şaşırmayın itirazın büyüklüğüne. Hiçbiriniz, hatta hiçbirimiz bu kadar güçlü bir toplumsal tepkiyi beklemiyor idik.

FATİH ŞAHİN (Ankara) - Pazar günü televizyonu izledin mi sen?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Ya, atışma otur yerine! Abur cubur konuşma, gerzek!(x)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Gerzek sensin be! Ne biçim konuşuyorsun?

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Hepinizsiniz! Hepinizsiniz!

AYŞE NUR BAHÇEKAPILI (İstanbul) - Sayın Başkan, lütfen, müdahale eder misiniz.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Bağırma otur! Bağırma! (AK PARTİ sıralarından "Konuşma lan!" sesi, gürültüler)

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Ne yapacaksın!

AKİF ÇAĞATAY KILIÇ (Samsun) - Ne yapacaksın!

BAŞKAN - Sayın milletvekili, lütfen...

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Lan senin baban! Sen kimsin lan!

BAŞKAN - Hatibi engellemeyelim. Sayın Can, oturun lütfen yerinize.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sen kime "lan" diyorsun?

FATİH ŞAHİN (Ankara) - Sözünü geri alacaksın!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Hiçbir sözümü geri meri almıyorum. Haydi, yürü oradan!

Sevgili arkadaşlar, bu iş böyle yürümez.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Sen adamsan gelirsin!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Sen gel be!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Bu iş ancak ve ancak o halkın temsilcilerini dinleyerek, o halkın taleplerine kulak kabartarak olabilir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Lan senin babandır! Sen adamsan gelirsin!

OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Otur!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - O yüzden kendinize sahte temsilciler aramaya çalışmayın, temsilci tayin etmeye çalışmayın. Hastanelerdeki 4.947 yaralıdan kafası kırılan herhangi birinden sorun ne istediğini, size söyleyecektir.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Senin dilini koparır gözüne sokarım. Terbiyesiz!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Olmayacak insanları "bu halkın temsilcisi" diye oralara çağırmayın, onlara rütbe ihsan etmeyin.

ÖZDAL ÜÇER (Van) - Gel? Bana bak, haddini bil! Sana o kadar haddini bildiririm ki yedi feleğin şaşar! Çık dışarı! Terbiyesiz!

ERTUĞRUL KÜRKCÜ (Devamla) - Bu insanların sözlerinin dinlenmesine ihtiyaç vardır. Kim özgürlük talep etmişse talebinin neden olduğunu ona soracaksınız. Hiçbir zaman bu talepte bulunmamış insanları "aracı" diye araya sokmayacaksınız. O Taksim'in ortasında bir doğrudan demokrasi yaşandı on gündür, on beş gündür. Bunun tadını almış, bu özgürlüğün tadını almış olan halk, şimdi nasıl bir demokrasi istediğini biliyor; dayaksız, sopasız, gazsız, patronsuz, generalsiz bir yeni rejim istiyor. "Bu rejimi kuracağız." diye talip oldunuz, kendiniz onların yerine geçtiniz. Lütfen, on yıldan sonra, dönün bir bakın, "Biz, muhalefetteyken ne talep ediyorduk, şimdi ne yapıyoruz." diye. Halkın size niye bu kadar kızdığını sakın ola ki komplolara falan bağlamayın. Şu kadar yıldır yaşadım, bu memlekette komplonun devreye girmediği, halkın öz öfkesinin, kendi öfkesinin devrede olduğu ilk tarihî dönemi yaşadığımızı size söyleyebilirim. Boşuna uğraşmayın bunun arkasından komplo çıkartmaya, burada bir komplo yok. Eğer bu komplonun failini arıyorsanız, aslında Hükûmet sözcülerinizin ve Başbakanınızın sözlerine bir kulak kabartın. Hangi halk, Başbakanının ağzından hakaret işitirse; hangi halk, evlatlarının yarısı sopadan geçirilirse; hangi halk, kendisine koyun muamelesi yapılırsa sessiz kalabilir ki? Kalmaz. O yüzden önce, onayın, rızanın ortadan kalktığını, çıplak şiddetten başka bir şeyle memleketin yönetilemez hâle gelmiş olduğunu -on bir yılın sonunda- kabul ederseniz ondan sonra bir çözüme doğru hep birlikte ilerleyebiliriz.

Hepimiz aynı şeyi istiyoruz. Yurttaşın isteklerinin demokratik temsil mekanizmalarıyla ortaya çıkması, bunun el verdiği bir yönetimin kurulması. Eğer bu krize son vermek istiyorsa Hükûmet, yapacağı şey, Taksim Gezi'sindekilerin talebini kabul etmek; Türkiye'nin her yerinde eşitlik, adalet, özgürlük talebiyle ortaya çıkanların temel taleplerini kabul etmek; yüzde 10 barajını düşürmek; toplantı, gösteri, örgütlenme özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmak, ifade özgürlüğü önündeki engelleri kaldırmak ve şimdi nasıl seyretmekte olduğunu bilmediğimiz barış ve çözüm müzakere yolunun ardına kadar açılmasını sağlamak.

Taksim'deki demokrasi talebi barış ve özgürlüğün gerçekleşmesinin talebidir. Taksim meydanındakiler Diyarbakır'ın meydanındakilerin taleplerini haykırmaktadırlar. Diyarbakır, Taksim'e selam durmaktadır. Bu başarınızdan ötürü de sizi kutlamak isterim, Türkiye'nin iki yakasını nihayet sopa zoruyla bir araya getirdiniz, iki halk birleşti. Bundan sonra sizin için hükûmet etmek eskisinden çok daha zor olacak.

Bir tek şekilde bu krizin içinden çıkabilirsiniz; halkın sözcülerinin sadece Parlamentoda olduğunu değil, her yerde, her sokakta, her meydanda olduğunu düşünmek, her yurttaşa kulak kabartmak; yurttaşların sözcülerinin dileklerini, ısrarlarını, gösterilerini, size karşı bir düşmanlık ya da komplo olarak değil, bunu, yeni, özgür, demokratik, adil, eşit emekçilerden, eşit bireylerden oluşan bir toplum kurma arzusu olarak anladığınız gün hep birlikte aydınlığa çıkacağız; anlasanız da çıkacağız, anlamasanız da çıkacağız.

Taksim direnişi kutlu olsun hepimize. (BDP ve CHP sıralarından alkışlar)



(x) Bu cümleye ilişkin düzeltme bu birleşim Tutanak Dergisi'nin 87'nci sayfasındadır.