| Konu: | CHP GRUP ÖNERİSİNDE |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 118 |
| Tarih: | 11.06.2013 |
OKTAY VURAL (İzmir) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.
Bu önerge münasebetiyle, aslında, Taksim Gezi Parkı ve iki haftadan bu yana süregelen olayların kısa bir tahlilini Milliyetçi Hareket Partisi zaviyesinden Genel Kurula arz etmek istiyorum.
Tabii, biraz önce sayın hatip söyledi: "Polis herkese lazımdır." Hayır, polis kimsenin aracı olamaz. Polis hukuk devletinin gereklerini yapar, kişiselleştirilemez, kişilerin gücü hâline dönüştürülemez; o bakımdan, hukuk devletinde aynı zamanda kişi hak ve hürriyetlerini korur. Polis, Başbakanın polisi de değildir, halkın vicdanıdır, vicdanı olmalıdır.
Bu bakımdan, bununla ilgili, Sayın Başbakanın havaalanına gelirken bütün yolların kapatıldığı ve hukuk devletinin ortadan kaldırıldığı bir ortamda, bu yoldan evine gitmek isteyen insanların ulaşım özgürlüğünün kapandığı bir ortam içerisinde bulunması konusunda da zannederim, demokratik olarak, bu yapılanı eleştirmeniz gerekiyor.
Evet, Taksim meselesi bir ağaç meselesi? Onun ötesinde değerlendirilmesi gerekir. Sebep ve sonuç ilişkilerini ortaya koymamız gerekiyor. Bizim kanaatimize göre, aslında bu meseleye bakılırken bir toplum mühendisliği, başlangıcı ve süreci itibarıyla bir toplum mühendisliği hâlinde derin bir AKP senaryosunun uygulanmakta olduğunu görüyoruz; siyasi ve ekonomik boyutları vardır. Özellikle bu ortamı iyi değerlendirmek lazım, bu olayların meydana geldiği ortamı iyi değerlendirmek lazım. On bir yıla yakındır Türkiye'yi yöneten AKP, özellikle mütecaviz hamleler, antidemokratik tavırlar, ayrımcı ve kırıcı beyanlar, sosyal ve ekonomik travmaların üst üste biriktirildiği bir ortam olmuştur. AKP dönemi bu yönüyle bakıldığı zaman, aslında "sivil postal hükûmeti" anlayışına bürünmüştür. İtirazların, şikâyetlerin, karşılanmayan taleplerin yığılmasına ve bir zeminden de patlamasına neden olmuştur. İç politikada otoriter hevesler, dış politikada taviz ve teslimiyete dayanan tercihler, tepkisellikleri sivriltmiş ve tutuşturmuştur. Başbakanın kaba ve yaralayıcı, buyurgan ve sert üslubu bilhassa genç kuşağı tahrik etmiştir. Türkiye Cumhuriyeti'nin tüm kurum ve kurallarıyla cebelleşmesi ve suçlanması kızgınlıkları bilemiş, öfkeleri genişletmiş, kinleri köpürtmüştür. Gençlerin bireysel özgürlük alanlarını sınırlandırması, onların terbiye edilmesi, uslandırılması gereken haylazlar olarak görülmesi tansiyonu artırmıştır. Başbakanın dilinin ayarı kaçmış, önüne gelene rest çeken, önüne gelene diklenen, hemen hemen herkese üstten bakan, kibirli birisi olmuştur. Başbakanlığı asılma, kesilme yeri ya da Ali kıran baş kesenlik olarak gören bir Başbakan portresiyle karşı karşıyayız.
Bu süreç içerisinde -eşitsizliğin zirve yaptığı, hukuksuzluğun egemen olduğu, gelir dağılımı ve adaletsizliğin ileri safhaya taşındığı bir devirdir- kişisel tercihlere ve seçim haklarına hürmet göstermemiş, riayet etmemiştir. Toplumsal taleplerin yönünü okuyamamış, beklentileri anlayamamış ve yeni yetme tiranlar gibi, her şeyi bastırmayı ve ufalamayı denemiştir. Çağın dinamiklerini, özgürlük ve demokrasinin yeni eğilimlerini kavrayamamış, anlayamamıştır. Demokratik kültürü aşındırmış, tarumar edici siyaset tarzıyla toplumsal zeminde güveni de sakatlamış ve sarsmıştır. Daha sıkıntı verici olan, bu hakların kullanımını küçümsemesi ve horlamasıdır. Özellikle böyle bir ortam içerisinde gençlere "ayyaş" suçlaması, bu yönüyle toplumda bir alkol tartışması meydana getirmek, "Yavuz Sultan Selim" tartışmasıyla da mezhepsel çatışmaları körüklemek bu toplumsal gerilimin zirveye ulaşmasını sağlamıştır. Şüphesiz, böyle bir süreç içerisinde millî kimliğin, cumhuriyetin örselenmesi, millî değerlerin, millî bayramların örselenme süreci de toplumsal bir tepkinin zeminini oluşturmuştur.
Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz, bu süreç içerisinde, siyaseten, bu süreçte toplumsal tepkiyi siyasete kanalize etmek amacıyla çözümün meydanlarda olduğunu ifade ettik ve bu yönüyle Bursa'da, İzmir'de, Adana'da, 22 Haziranda da Erzurum'da kitlelerle birlikte olma hedefini güttük ve milyonlarla beraber olduk.
Böylesine bir toplumsal tepkinin AKP'ye karşı bir alternatifi güçlendirdiği, siyasal bir adrese yöneldiği bir ortam içerisinde, bu Taksim Gezi Parkı olayları, yeni bir kutuplaşma, yeni AKP seçmen konsolidasyonu oluşturmak amacıyla kullanılmaya başlanmıştır. İşte bu açıdan bakıldığı zaman, Taksim Gezi Parkı'nda başlayan asıl konu, Taksim Gezi Parkı'nı yeni bir yağma ve rant çalışmalarının alanı hâline dönüştürmüştür. İstanbul'un rant lobisine yedirilmemesi gerektiğini söyleyen eski bakan bu konuda endişelerini Başbakanla paylaşmasına rağmen, maalesef, İstanbul rant lobisi bu eksende çalışmalarını hızlandırmış ve bu yönüyle bakıldığı zaman, orada bir yeşile sahip çıkma gayreti içerisinde olan insanlar bir araya gelmiştir. Böylesine demokratik bir şekilde, orada bu amaçla bulunan kitlelerin, yeşile ve çevreye sahip çıkma arzusunda olan kitlelerin, daha sonra, maalesef, çok çeşitli tartışmalarla kafaları bulandırılmıştır. Başbakan, 29 Nisanda "Burada AVM ve rezidans olacak, Topçu Kışlası olmayacak." demiştir, ondan sonra "Topçu Kışlası olacak." demiştir. Ne yaptığını bilmeyen ve nereye götürdüğü bilinmeyen bir anlayışla bu kitleler ajite edilmiş, sonuçta, acımasız bir müdahale neticesinde bu toplumsal tepki harekete geçmiştir. Anadolu'nun her yerinde duyulan tepki, aslında biraz önce söylediğim zemindir. Bu bakımdan, bu tepki çerçevesinde, özellikle bu acımasızlıktan dolayı, etki ve tepki, acımasız güç kullanımı toplumda marjinal unsurların bu toplumsal tepkiyi ajite etmesine ve şiddet sarmalına sokmasına sebebiyet vermiştir. Bu yönüyle, özellikle esnafın iş yerlerine, kaldırımlara, çevreye zararlar verilmeye başlanmıştır ve böylesine bir yaklaşım tarzıyla toplumsal tepki marjinalleştirilerek şiddetle tarif edilir hâle getirilmiştir. Bu zemin içerisinde aşırı sol örgütlerin ya da PKK unsurlarının devrede olduğu gayet açık ve nettir. Bu yönüyle bakıldığında, bu masum ve toplumsal tepkiyi, sivil bir tepkiyi bu şekilde, şiddet ve marjinal unsurların etki-tepki alanı hâline dönüştüren hangi derin akılların eseridir? Öncelikle bunun sorgulanması lazım.
Özellikle, Sayın Başbakana soruyorum: Taksim Gezi Parkı'na sabah 05.00'te müdahale talimatı veren o irade kimin iradesidir? Çünkü tetikçi odur. İşte, bugün geldiğimiz bu noktada, aşırı güç kullanımı, marjinal unsurların kitleselleşme talepleri, maalesef, istenmeyen ve o kitlelerin de arzu etmediği sahneleri ortaya koymuştur. Öyle olmuştur ki bu ortam içerisinde, bu kadar süre içerisinde, bu çözüm ve barış süreci altındaki konularla ilgili, görüşmelerle ilgili İmralı'ya 7 Haziranda heyet gönderilmiştir. Ondan sonra İmralı'dan Gezi Parkı'yla ilgili bir açıklama yapılması acaba bu konuda, demokrasi ve özgürlük mücadelesi veren gençlerin ve vatandaşların hevesini kırmak ve bu toplumsal tepkiyi marjinalleştirmek istemek midir? Nereden çıkmıştır bu akıl? Nasıl MİT, Başbakan ve Adalet Bakanı böyle bir ortamda buna izin vermiştir ve böyle bir mesajın verilmesi talep mi edilmiştir? Bu soruların hepsinin cevaplandırılması gerekmektedir.
Evet, toplumsal muhalefetin siyasal bir adrese yöneldiği bir dönemde böylesine bir tepkiyi tahrik edip marjinal unsurların eylem alanı hâline getirmek örtülü bir AKP operasyonudur. Yeni kutuplaşmalar meydana getirmek suretiyle seçmen konsolidasyonunun yapıldığı, gerek günde altı yerde toplanma ihtiyacı gerek yeni miting araçları, düşen AKP oylarından, AKP'li vatandaşlarımızın "çözüm" ve "barış süreci" denilen ihanet sürecine olan tepkilerini ortadan kaldırmak amacıyla düzenlenmiş ya da kullanılmak istendiği gayet açık ve nettir. Bu bakımdan, Başbakan, gerilim ve kutuplaşma siyasetinin yeni bir örneğini, zeminini oluşturmuştur. Bu yönüyle bakıldığında, AKP'ye oy veren değerli kardeşlerimin aslında bu tuzağa düşmemesi gerekmektedir. Bu bir korku imparatorluğunun yeni sırça köşklerde oturmak için yaptığı bir tezgâhtır, bu tezgâha hiç kimse düşmemelidir. Bu tezgâhın, açıkçası, derin AKP operasyonuyla yönlendirildiği çok açık ve net ortadadır.
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
OKTAY VURAL (Devamla) - Milliyetçi Hareket Partisi olarak biz bu tuzağa düşmedik, vatandaşlarımızın da bu tuzağa düşmemesi için gerekli uyarıları yaptık.
Milliyetçi Hareket Partisinin bu sağduyulu tutumunun Türkiye'nin yönetimi açısından, gelecek açısından büyük bir umut kaynağı olduğunu ifade ediyor, hepinize saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)