| Konu: | YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 119 |
| Tarih: | 12.06.2013 |
BDP GRUBU ADINA İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan yasa tasarısı üzerinde grubumuz adına söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, bu yasa tasarısının maddeleri üzerine daha önce de burada görüşlerimizi dile getirmiştik. Biz daha çok, üniversitelerin de resmî ideolojinin bir aygıtı hâline gelmesine, devletin tekçi zihniyetinin üniversitelerde de yaşatılmak istenmesini büyük bir sorun olarak görmüştük ve bu zihniyetle yüzleşmeden Türkiye'de ne üniversitelerin demokratik, özerk bilimsel yapısını inşa etmenin mümkün olduğunu ne de güncel olarak üniversitelerde yaşanan sorunları çözmenin mümkün olduğunu burada belirtmiştik.
Şimdi, AK PARTİ Hükûmeti, özellikle kendi politikalarının merkezinde hep darbeci zihniyetle bir yüzleşmeyi esas alarak siyaset yürüttüğünü söylüyor. Seçim meydanlarına gittiğinde, halka siyaset yapmak için gittiğinde hep kullanmış olduğu temel argüman "Biz, Türkiye'deki bir zihniyeti değiştiriyoruz, darbelerin yaratmış olduğu bir travmayı düzeltiyoruz." şeklinde formüle ediyor. Ancak, üniversitelerin bugün yaşamış olduğu sorunlara, sıkıntılara baktığınız zaman ve bugün hâlâ üniversitelerin tepesinde bir giyotin şeklinde duran YÖK kurumuna baktığınız zaman bu söylemin ne kadar gerçekçi olduğunu ne kadar sahte olduğunu eminim ki rahatlıkla değerlendirebilirsiniz. Neredeyse pek çok konuşmacı? AK PARTİ'nin yine pek çok programında, seçim bildirgelerinde YÖK'ün kaldırılacağıyla ilgili sözler vardı ama bugün baktığımızda YÖK kurumu yerli yerinde duruyor. 12 Eylül uygulamalarının sizin iktidarınıza yarayan bütün kurumları yerli yerinde duruyor, Millî Güvenlik Kurulu aynı şekilde duruyor. Yasal düzenlemelere baktığınız zaman, Seçim Kanunu, Siyasi Partiler Kanunu 12 Eylül faşizminin, darbe zihniyetinin bütün yasakçı unsurlarını taşıyacak şekilde, maalesef, aynı şekilde şu anda yürürlükte durmakta.
Değerli milletvekilleri, özellikle bu tekçi, devletçi anlayışın üniversitelerde yarattığı en büyük sorun, sıkıntı, muhalif olan öğrencilere yönelik sistemik birtakım baskıların geliştirilmesiyle ilgilidir. Neredeyse, AK PARTİ Hükûmeti döneminde, geçmiş bütün hükûmetlerden daha fazla Kürt öğrencilere yönelik, muhalif öğrencilere yönelik bilinçli, sistemli, içerisinde polislerin de olduğu linç girişimleri, linç saldırıları yapılmaktadır.
Her konuyla ilgili buraya gelen AK PARTİ'li hatipler çeşitli istatistikler veriyorlar. Biz çok merak ediyoruz, bu üniversitedeki tekçi anlayışın dayatmış olduğu linç kültürüyle ilgili elinizde bir istatistik var mı? Sadece bu yıl içerisinde kaç üniversitede öğrenciler Kürt olduğu için, solcu olduğu için, muhalif olduğu için linç girişimine tabi tutuldular, soruşturma süreçleri ne oldu? Bununla ilgili hiç merak edip bir istatistik tuttunuz mu? Sadece kendi iktidarınızı ilgilendiren, "kendisine demokrat" olan anlayışı sürdürmeye çalışan bir iktidarın gerçek anlamda halkı temsil etmediğini, gerçek anlamda sorunları çözme noktasında yetersiz olduğunu vurgulamak istiyoruz. Çünkü oradaki Kürt öğrenciler, muhalif öğrencilerle ilgili sorumluluk da, onların yaşam hakkından eğitim hakkına kadar bütün sorumluluğu, halk, koruyasınız diye sizin partinize böyle bir yetki vermiştir.
Bakın, sadece son bir ay içerisinde olan birkaç hadiseden bahsedeyim: Erzurum Üniversitesinde Kürt öğrenciler defalarca birtakım ırkçı güruhlar tarafından bilinçli bir şekilde, içerisinde sivil polislerin de tespitli olduğu organizasyonlar içerisinde saldırıya uğradılar. Bu öğrencilerin çoğu sınav döneminde sınavlara giremedi, pek çoğu hayati tehlike geçirecek şekilde ağır yaralanmalara maruz kaldı. Ne sorumlular hakkında ne de bu organizasyonun içindeki polisler hakkında tek bir soruşturma süreci dahi açılmamıştır ve Erzurum'da saldırıya uğrayan 50'ye yakın öğrenci gözaltına alınmış, bu saldırıya uğrayan öğrencilerden 10'u ise tutuklanarak cezaevine gönderilmiştir. Aynı şekilde Gümüşhane Üniversitesinde yine sınav dönemlerinde bu ağır baskıyı hisseden öğrencilerin yaşadıklarıyla karşı karşıyayız. Burdur Üniversitesinde aynı hadise yaşanıyor.
Bugün, demin öğrenci arkadaşlar bizi aradılar, Afyonkarahisar'da yine aynı şekilde iki haftadır, bilinçli bir şekilde Kürt öğrencilere yönelik ağır bir saldırı yapılıyor ve bugün elinde satırlarla, bıçaklarla öğrencilere saldıran gruplar polis koruması altında işlerini görüyorlar. Ne üniversite yönetiminden bir tepki var ne oradaki idari ve mülki amirlerden bir tepki var ne bu kamu görevlileri ya da bu saldırıyı yapanlar hakkında tek bir soruşturma var. Her zaman olduğu gibi şu anda, Afyon'da da 50 Kürt öğrenci tek tek belediye otobüslerinden kimliklerine bakılarak gözaltına alındılar. Yani Afyon'da öğrenciyseniz, Afyon'da kimliğinizde Bingöl yazıyorsa, Muş yazıyorsa, Urfa yazıyorsa bugün gözaltına alınmanız için bu yeterli bir sebeptir. Ancak saldırıyı yapanlardan hiçbir tane gözaltı yok.
Ben Afyon Valisiyle de durumu konuştum, ne hikmetse, bir türlü bu ırkçı saldırıyı düzenleyenler ya da bu organizasyonun içerisinde yer alan polislerin tespitiyle ilgili yetersizliği kendisi de söylüyor. Böyle bir yaklaşıma seyirci kalan, böyle bir yaklaşımı teşvik eden iktidardan da üniversiteden de herhangi bir sorunu çözme anlayışı çıkmaz.
Dolayısıyla üniversitelerde bu tekçi zihniyeti bir kere ortadan kaldırmanız gerekiyor. Eskiden "Kürt yoktu" şimdi "Kürt var" diyorsunuz, Kürt'ün varlığını kabul ediyorsunuz ama bu sefer Kürt'ün yaşam hakkı tehdit altında, Kürt'ün eğitim hakkı tehdit altında, muhalif olanın yaşam hakkı, eğitim hakkı tehdit altında. Böyle bir uygulamayı, bu şekilde yürüyen bir süreci en başta Hükûmet olarak sizin kabul etmemeniz gerekiyordu. Ancak AK PARTİ Hükûmeti de on yıllık pratiği içerisinde tıpkı diğer hükûmetler gibi bir hastalığa yakalandı; devleti kutsayan, bireye karşı kutsal devlet anlayışını dayatan bir anlayış, maalesef bu Hükûmet için de tehlikeli bir hastalık şeklinde giderek artarak bugünlere kadar geldi.
Bakın, bu Gezi direnişlerinde de aynı şeyi görüyoruz: "Dış mihrak-iç mihrak", "Ben kelle vermem.", "Polisim gereğini yaptı." Bakın, bu cümleleri, şimdi, sizin iddianız olduğu için "Biz zihniyeti değiştirdik. Darbe zihniyetiyle yönetilen bir ülkede dönüşümü sağlıyoruz." dediğiniz için bunları söylüyoruz. Bu söylemlerin tamamını, burada Tansu Çiller olsaydı aynı şeyleri söyleyecekti. Mehmet Ağar dönemine gidin, toplumsal olaylarda, klasik, devleti koruyan, devletçi refleksin cümleleri aynıdır. Siz de bu devletçi refleksin hastalığına yakalandınız.
Tek bir vatandaşın hayatını kaybetmesi, sizin için her şeyden daha önemli bir sorun olarak algılanması gerekirken siz, oradaki gençleri gazla, copla, tazyikli suyla dağıttık, devletin kudretini, gücünü gösterdik anlayışı içerisindesiniz. Bu yaklaşımdan demokrasi çıkmaz, bu yaklaşımdan özgürlükler çıkmaz. Darbe zihniyetiyle yüzleşmek, bir dönüşümü sağlamak bu anlayıştan çıkmaz, onu açıkça ifade edelim.
Bakın, konuştuğumuz saatlerde, Ethem Sarısülük adındaki bir genç, tam bir haftayı aşkın bir süredir Numune Hastanesinde yaşam savaşı veriyor, beyin ölümü gerçekleşmiş, mekanik ventilatöre bağlı. İnternet'te ismini yazın, "Ethem Sarısülük vurulma anı" diye yazın, o görüntüleri bir izleyin. Hangi vicdan o görüntüleri kabul ederse biz ona söyleyecek herhangi bir söz bulmayız. Bir metre öteden hedef alarak vuran, kaçan ve görüntülerde de açıkça belli olan bir polis memuru hakkında hâlâ tek bir soruşturma bile açılmış değil. Böyle bir anlayış olur mu? Bir üniversite öğrencisini öldüreceksiniz, elinizi kolunuzu sallaya sallaya gideceksiniz, tek bir soruşturma açılmayacak. Nedir? "Devleti korumuş!" İnsan öldürmekte, gençleri öldürmekte devleti koruyan bir anlayış olur mu?
BEDRETTİN YILDIRIM (Bursa) - Polisler de ölüyor.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Polisler de ölmesin. Bunu kim söylüyor?
3 vatandaşın yaşamını yitirmesi... Bakın, ölüm durumunda hukuk düşer; ölümün kimliği, hukuku olmaz. Polisin ölümü de...
(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)
İDRİS BALUKEN (Devamla) - ...aynı düzeyde bizi üzer, öğrencilerin, vatandaşların ölümü de aynı şekilde bizi üzer.
OSMAN AŞKIN BAK (İstanbul) - Onu da söyle.
İDRİS BALUKEN (Devamla) - Ama ölüme karşı, ölümlere karşı duyarlılık gösterirken, devletin yapması gerekenleri gösterirken devletçi refleksten kurtulmak gerekir. Bunu söylemeye çalışıyoruz.
Umarım ki üniversitelerdeki bu tekçi, devletçi anlayışı bir an önce çözersiniz. Bütün sorunların kökeninde onu görüyoruz. Bu konuda Millî Eğitim Bakanına da önemli görevler düştüğünü tekrar belirterek Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Sayın Başkan, burada, Türkiye Büyük Millet Meclisinin bir meseleyi doğru algılaması ve doğru algılatması gerekir. Sayın konuşmacının, bazı suçlularla ilgili, suç niteliğinden daha farklı bir şekilde, belli bir etnik gruba mensubiyetinden dolayı tutuklandığı noktasında iddiaları var. Orada Sayın Bakan oturuyor, Bingöl Milletvekilidir ve Zaza'dır. Burada, Kabinede Kürt bakanlar vardır. "Ben Kürt'üm." diyen bakan çıkmıştır daha geçenlerde. Dolayısıyla hiç kimse Kürt olduğu için bir soruşturmaya uğramamaktadır ama suçlunun Kürt'ü, Laz'ı, Çerkez'i, Abaza'sı olmaz. Kanun karşısında suçluysa herkes suçludur. Etnik meselesinden dolayı suç aramak, suç isnat ederek bir etnik grubu esas alıp kışkırtmak milletvekilliğine yakışmaz, Türkiye milletvekilliğine yakışmaz. Dolayısıyla arkadaşlarımızın bu konuşmalara dikkat etmelerini rica ediyorum. Devlet bizim devletimizdir.
Teşekkür ediyorum.
BAŞKAN - Teşekkür ediyorum.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Sayın Başkan...
BAŞKAN - Buyurun Sayın Baluken.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Hükûmet açıklama yapsın, Kürt olduğu için mi tutuklanmış veya başka bir şey için mi?
BAŞKAN - Sayın Uzunırmak, konuştunuz, tamam.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Bu konuyla ilgili benim de tabii tutanaklara geçsin diye bir açıklama yapmam gerekiyor.
Biz tabii ki Türkiye milletvekiliyiz ve 76 milyon vatandaşın her bir sorununu o kürsüden dile getirmekle yükümlüyüz. Üniversitede Kürt öğrencilerin yaşamış olduğu baskılar, karşılaşmış oldukları saldırılar uzun süredir bu ülkenin gündeminde ve Kürt olduğu için, solcu olduğu için, muhalif olduğu için ayrımcı, ötekileştirici bir anlayışla?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Muhalif olan herkes tutuklanıyor, herkes soruşturuluyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - ? bu öğrencilerin yaşam hakkına yönelik, eğitim hakkına yönelik sistemli saldırıların olduğunu defalarca dile getirdik?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Hükûmet açıklama yapsın bu konuda.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - ?şu anda da dile getiriyoruz. Bu konuyla ilgili tespitlerimizi burada tabii ki dile getireceğiz. Bunu yaparken bir etnik ayrımcılık yapmıyoruz. Eğer başka bir etnik kökenden dolayı üniversitelerde bu şekilde ayrımcılığa uğrayan halkımız, vatandaşımız, öğrenciler söz konusu olursa onu da tabii ki gelir kürsüden paylaşırız.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Etnik grubundan dolayı değil, suçundan dolayı soruşturuluyor.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Bunun için Erzurum örneğini verdim, Gümüşhane örneğini verdim, Afyonkarahisar örneğini verdim. Malatya'da Malatya mahkemesinin?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Soruşturulan ülkücüler de var, etnik kökeninden dolayı değil.
OKTAY VURAL (İzmir) - Ülkücülere de yönelik bir sürü baskılar var ya.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - ?verdiği kararları defalarca buraya getirdik. Bu konuyla ilgili herhangi bir etnik ayrımcı?
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - Soruşturulan solcular da var, etnik gruptan dolayı değil.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - ?yaklaşım içerisinde olmadığımızı belirtmek istiyorum.
ALİ UZUNIRMAK (Aydın) - AKP'li arkadaşlarımız da açıklama yapsınlar bu konuda.
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Bu üniversite öğrencilerinin tamamı yasal haklarını kullandıkları için bu ayrımcılığa uğruyorlar. Basın açıklaması yaptıkları için, demokratik tepki gösterdikleri için, parasız eğitim, ana dilde eğitim istedikleri için bu ayrımcılığa maruz kalıyorlar. Bu taleplerinin hiçbirinin de suç olduğuna biz inanmıyoruz.