| Konu: | YÜKSEKÖĞRETİM KURUMLARI TEŞKİLATI KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 119 |
| Tarih: | 12.06.2013 |
MHP GRUBU ADINA OKTAY VURAL (İzmir) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; bugün aslında, gerçekten yükseköğrenimle ilgili, Türkiye'nin geleceğiyle ilgili, eğitimle ilgili bir konuyu, üniversitelerin kurulması konusunu görüşüyoruz. Aslında, hepimizin hep beraber, birlikte, eğitimi bir stratejik değer olarak görüp hem küresel öngörü ve geleceği hem de stratejik önemini dikkate alarak adımlar atmamız lazım.
Aslında, bugün Gezi olayları ekseninde meydana gelen ve genç kitlelerin önemli ölçüde bu olayların içerisinde yer aldığı bir toplum yapısını çok sağlıklı değerlendirmemiz ve eğitimle ilgili muhakkak millî bir politika takip etmemiz gerekiyor.
Özellikle küreselleşme sürecinde bilginin artan öneminin yanında toplumun millî hedef ve yapılarına uyuma yönelik çok yönlü etkileşim, eğitimdeki gelişmelerin küresel düzeyde ele alınmasını gerekli kılmıştır. Bu bakımdan, eğitimin, küreselleşme sürecinde rekabet gücünü sağlamada da kritik bir önemi vardır.
Yapılan bütün projeksiyonlar şunu ortaya koymaktadır ki küreselleşmenin en büyük fayda elde edenleri, yeni teknolojilere erişebilen ve bunları uygulayabilen ülkeler ya da gruplar olacaktır. Bu bakımdan, Batı dünyası ile gelişmekte olan ülkeler arasında hem teknoloji hem beyin göçü arasındaki etkileşimi dikkate aldığımız zaman, gelişmekte olan ülkelerde bilgi ve teknoloji, eğitimli iş gücünün artışı ve aynı zamanda küresel şirketlerin teknolojik yatırım yapmaları, elbette bu yeni teknolojinin ilerlemesini sağlayacaktır ancak eğer biz, bu teknolojiye sahip olanlar ve olmayanlar arasındaki uçurumu kapatmak istiyorsak muhakkak surette iyi yönetimi sağlamamız, aynı zamanda eğitim ve piyasa reformları gibi bunu teşvik eden politikaları izlenmemiz gerekiyor. Aksi takdirde, aramızdaki uçurum, maalesef, açılacaktır. Bugün geldiğimiz Türkiye'de, maalesef, yargıda, yasamada, yürütmede ve medyada kurumların kalitesizliği, iyi yönetimin kurulmaması, aynı zamanda eğitim gibi bir olgunun günübirlik değişmesi şüphesiz böyle bir fırsatı kullanmamızı engelleyecektir.
Son dönemlerde Asya'dan Avrupa ve Kuzey Amerika'ya okumak için giden öğrenci sayısı azalmış ve Çin ve Japonya eğitim merkezleri hâline gelmiştir. Bu şekilde iyi eğitimden geçmiş geniş iş gücü düşük maliyetli istihdam kaynaklarıyla rekabet edecek konuma gelecek, aynı zamanda teknoloji alanında da ilerlemeler sağlayacaktır. Bu bakımdan, Çin ve Hindistan gibi ülkeler bilim, eğitim ve diğer altyapı yatırımlarını destekleme çabalarıyla şüphesiz büyük teknolojik uygulamaları kullanma ve bunları pazarlama konusunda da önemli adımlar atmış olacaklar. İşte, bu yönüyle bakıldığında, bu küreselleşme sürecinde bu mücadelede başarı öyküleri olan ülkeleri bizim dikkatle takip etmemiz gerekir. Özellikle Hindistan, Çin, Tayland, İspanya başarılarını insan sermayesinde elde ettikleri kazanımlara borçludur. Yoksa, günümüzde olduğu gibi, sıcak parayla, hormonlu ithalatla, kur politikalarıyla bir kalkınmanın geleceği yoktur. Bu kalkınmanın sağlam temel değerlere dayanması ve muhakkak surette insan sermayesi ekseninde üretilmiş bilim ve teknolojilere dayanması gerekmektedir. O bakımdan, bu insan sermayesini, muhakkak surette, bu rekabet gücünü kazanmamız açısından küreselleşme sürecinde sağlıklı değerlendirmemiz gerekiyor.
Eğitim, bir toplumun millet olmasını sağlayan, aynı zamanda rekabet gücünü kazandıran stratejik öneme sahiptir. İşte, ekonomik kalkınma farklılaşması sonucunda ortaya çıkan gelişmiş ülkeler-gelişmiş ülkeler-gelişmemiş ülkeler, bunların sebeplerini sorguladığımız zaman, gerçekten, bazen petrol fazlası olan ülkelerin neden gelişmediklerinin cevabını bulamayız. O bakımdan, bizim muhakkak surette, sahip olduğumuz insan sermayesini eğitmemiz ve ekonomik gelişmeyi insan sermayesine yaptığımız yatırımlarla ve iyi teknoloji üreterek değerlendirmemiz gerekmektedir.
Bu açıdan bakıldığında, özellikle üniversitelerimiz? Evet, üniversitelere sahip olmak bir kaynaktır ancak genç insanları eğitmek bir süreçtir. Bu bakımdan, bu genç insanların eğitim kalitesini artırmamız gerekir. Nitelik olarak bu artırmayı sağlamadığımız takdirde burada ne kadar üniversite kurarsanız kurun nitelikli bir rekabeti sağlayamazsınız. Bilimi, bilgi üretmeyi, bilgiyi sanayiyle ve ekonomiyle buluşturmayı temin edemediğimiz takdirde rekabet gücümüz ortadan kalkmış olur ya da bu rekabet gücünü yeterince koruyamamış oluruz.
Özellikle, yapılan araştırmalarda, beşerî sermayenin hızlı gelişimi millî gelirin büyümesini tetiklemektedir. İşte, İspanya ve Güney Kore, bunlar başarı öykülerini yine eğitime yaptıkları yatırımlarla karşılamışlardır. Bununla ilgili, ekonomik açıdan değerlendiren ve bu konuda teorilerini ortaya koyan birçok önemli modellemeler vardır. Dolayısıyla, bu modellemelerin en sonu -ki Robert Lucas bu konuda bu modellemeyi ortaya koymuştur- yüksek düzeyde bir insan sermayesi yüksek düzey bir geliri açıklamaktadır. Dolayısıyla, insan sermayesinde bir artış millî geliri de artırmaktadır. Yani, bu ülkenin insanları sıcak paracıları beklememelidir. Bu ülkenin insanları bizim kaynaklarımızı aşındıracak, daha fazla ithalat yapıp üretmeden tüketecek bir modele alıştırılmamalıdır. Bu bakımdan, geldiğimiz bu noktada, bizim önümüzde çok önemli bir demografik fırsat vardır. Türkiye'nin bağımlı nüfusu azalmaktadır. Bu bağımlı nüfus azalmış ve Avrupa'yı yakalamış durumdayız. Önümüzdeki yirmi, otuz yıl boyunca bu demografik fırsatı dikkate aldığımız zaman, çalışabilir nüfusumuzun arttığını dikkate aldığımız zaman, bizim "Bu beşerî sermayemizi nasıl eğiteceğiz, eğittiğimiz beşerî sermayeyi de nasıl istihdam edeceğiz?" sorularını cevaplamamız gerekmektedir.
Bakıldığında, bugün maalesef kadınlarımızın eğitim süresi 6,2 yıldır, ilkokul seviyesi. Amerika'da üniversite seviyesinde eğitim yapılmaktadır. İş gücümüzün eğitim süresi 8,5 yıldır, başka ülkelerde daha fazla bilgi üreten iş güçleri vardır. Bu bakımdan, muhakkak surette eğitilmiş insan gücümüzü artırmamız gerekir. Kâfi midir? Diplomalı işsizlerin olduğu bir ortam içerisinde, özellikle Türkiye'de uygulanan ekonomi politikasıyla her 4 yüksekokul mezunundan 1'inin işsiz kaldığı bir ortam içerisinde, üniversite mezunlarının asgari ücretle iş aradığı bir ortam içerisinde nasıl yüksek bilgi yüksek gelir getirecektir? Bu bakımdan, Türkiye aynı zamanda ekonomik paradigmasını da değiştirmeli, özellikle bilgi üreten, bilgi ekonomilerini destekleyen teknoloji üreten sektörlere yönelmelidir. OECD ülkeleri içerisinde Türkiye maalesef yüksek teknoloji üreten ülkeler içerisinde sonuncu sıradadır, ihracatımız içerisinde sadece yüzde 2'lik paya sahiptir. Bu tabloyla nasıl biz insanlarımıza eğitim yoluyla refahı kazandıracağız, nasıl ülkemiz rekabet gücü kazanacak?
Kur politikalarını Merkez Bankası düzenlesin, kurlar düşük olsun, ithalat gelsin, bu ithalat yoluyla Türkiye'de pohpohlanmış, hormonlanmış bir büyüme olsun? E, bu büyüme sağlam temellere dayanmıyor. Paranın değerinin arkasında önemli olan ekonomik olarak sağlam bir yapının olması lazım, üreten insanların olması lazım, üreten bir ekonominin olması lazım. Yetmedi, bu üreten ekonomiyi aynı zamanda üreten insanlarla, bilgi üreten insanlarla buluşturmamız gerekir. Böyle bir vizyon olmadan eğitime baktığımız zaman, bundan sonraki dönem içerisinde gerçekten uluslararası rekabet gücümüzün hak ettiğimiz seviyeye gelmeyeceğini ve Türkiye'nin bu demografik fırsatı geri tepeceğini maalesef görüyorum.
Bu çerçevede, özellikle eğitimin bir başka yönü de insanlarımızı millî toplum yapılarına bağlamaktır. Bugün geldiğimiz bu noktada, insanlarımızı, millî kültür yerine çok kültürcülüğe götürmek, millî toplum yapılarına bağlamak yerine millî kimliği dışlamak gibi anlayışlar, eğitimin millet olma ya da millî toplum yapılarına insanı bağlama gibi fonksiyonunu da ortadan kaldırır.
Unutmayalım ki rekabet gücü toplumsal bir rekabetin ortaya koyduğu bir sonuçtur. Eğer, siz, bu toplumsal rekabeti millî toplum yapılarını oluşturmadan sağlamak durumunda kalırsanız ve bu süreç içerisinde küreselleşmenin milletlerin kimlik politikalarına yönelttiği tehditleri etkisizleştirmezseniz bu milleti korumanız ve bu milletin rekabet gücünü sağlamanız mümkün olmaz.
Bu vesileyle bunları paylaşmak istedim, saygılarımı arz ediyorum. (MHP sıralarından alkışlar)