| Konu: | BDP GRUBUNUN, TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ GÜNDEMİNİN "GENEL GÖRÜŞME VE MECLİS ARAŞTIRMASI YAPILMASINA DAİR ÖNGÖRÜŞMELER" KISMINDA YER ALAN (10/498) ESAS NUMARALI TMK KAPSAMINDA KOLLUK KUVVETLERİ TARAFINDAN GÖZALTINA ALINIP ÇIKARILDIKLARI MAHKEME TARAFINDAN TUTUKLANAN ÖĞRENCİLERİN DURUMLARININ ARAŞTIRILMASI, SORUNLARININ TESPİT EDİLMESİ VE ÇÖZÜM YOLLARININ BELİRLENMESİ AMACIYLA MECLİS ARAŞTIRMASI AÇILMASINA İLİŞKİN ÖNERGENİN, GÖRÜŞMELERİNİN GENEL KURULUN 18 HAZİRAN 2013 SALI GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 121 |
| Tarih: | 18.06.2013 |
NURSEL AYDOĞAN (Diyarbakır) - Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlar; hepinizi saygıyla selamlıyorum.
Sanıyorum salonda olan arkadaşların hepsi 28 Mart 2006'da Diyarbakır'da yaşananları hatırlıyordur ya da biliyordur. Şöyle bir hafızamızı yoklayacak olursak, 28 Mart 2006'da Diyarbakır'da küçük bir halk ayaklanması diyebileceğimiz toplumsal gösteriler yaşanmıştı. Bunların yaşanmasının en önemli nedeni? Hepinizin yine hatırlayacağı gibi, 2006'nın Mart ayında Muş'un Şenyayla ilçesinin kırsalında çıkan bir çatışmada 15 PKK'li yaşamını yitirmişti. Yaşamını yitiren PKK'lilerin cenazeleri Diyarbakır'a gelmişti. Ailelerin bize verdiği bilgi kadarıyla ve yine, gözlemlerden hareketle, yaşamını yitiren 15 PKK'linin cenazelerinde ileri derecede yanık olduğu ve renklerinin siyahlaştığı, dolayısıyla, bir kimyasal silah kullanıldığı üzerineydi. Bunun üzerine yürütülen tartışmalar ve iddialar neticesinde Diyarbakır'da kimyasal silah kullanımına yönelik protesto gösterileri başlamış ve yine, hatırlanacağı üzere, 24 Martta başlayan bu gösteriler 28 Marta kadar devam etmişti ve Türkiye'nin de tarihine geçen önemli toplumsal olaylardan biridir. Yüzlerce kişi gözaltına alınmıştır. Yine, bu toplumsal olaylarda 6'sı çocuk olmak üzere 13 vatandaşımız yaşamını yitirmiştir. Gözaltına alınanlardan da 400'e yakını tutuklanmıştır. İşte, bu olaydan sonra, gözaltına alınıp tutuklananlara nasıl ceza verileceği konusunda Hükûmetin yürüttüğü tartışmalardan sonra ne yazık ki "Terörle Mücadele Kanunu" adı altında 2006'nın Haziran ayında bir kanun çıkartılmıştır ve yaklaşık yedi yıldır da bu kanun yürürlüktedir ve yedi yıldan beri de özellikle bölgede öğrenciler, sade yurttaşlar ve vatandaşlar olmak üzere, binlerce insan Terörle Mücadele Kanunu'ndan kaynaklı önemli bir mağduriyet durumu yaşamaktadır.
Değerli arkadaşlar, hepinizin bildiği gibi, Kürt sorunu Türkiye'de önemli düzeyde tartışılır düzeydedir ve çözümle ilgili de bir mesafe alınmıştır. "Birinci aşama" olarak tanımladığımız aşama tamamlanmak üzeredir. PKK bu dönemde 23 Martta ateşkes ilan etmiştir ve yine, 8 Mayıstan itibaren de silahlı güçlerini yurt dışına, sınır dışına çekmeye başlamıştır. Eğer önemli bir sıkıntı olmazsa da bir iki ay içerisinde geri çekiliş tamamlanacak ve Kürt sorununun çözümüne giden yolda da önemli bir mesafe kaydedilmiş olacaktır. Yine, birinci aşama olarak kaydettiğimiz bu aşamada Akil İnsanlar Komisyonu kurulmuş, Mecliste Çözüm Sürecini İzleme Komisyonu kurulmuş, bu komisyonlar da önemli düzeyde bir mesafe kaydetmişlerdir. Ancak gelinen noktada, Başbakanın hafta sonunda son yaptığı iki günlük İstanbul ve Ankara'daki mitinglerden açığa çıktığı kadarıyla, çözüm sürecine yönelik karmaşık bir düşünce yapısı hâkimdir. Her iki konuşmasında da çözüm sürecinin bir yandan iyi ilerlediğini söylerken, işte, Akil İnsanlar Komisyonunun çalışmalarını bitirdiğini, çalışmalarını raporlaştığını, dolayısıyla önümüzdeki günlerde raporlardan hareketle sorunun çözümüne yönelik de bazı çalışmaların, adımların atılacağını söylerken, yine üst üste yaptığı bu iki gündeki mitinglerde "tek millet" vurgusuna özel bir özen göstermiştir.
Tabii ki Kürt sorununun çözümü, bizim "yol temizliği" diye tanımladığımız Terörle Mücadele Kanunu'nun değiştirilmesi, özel yetkili mahkemelerin kaldırılması, yine, koruculuk kanununun kaldırılması, köye dönüşlerle ilgili yasaların çıkartılması ve elbette ki yeni, demokratik, çoğulcu bir anayasanın yapılmasıdır. Bu anayasada da tabii ki en önemli şeylerden biri de vatandaşlık tanımının yapılmasıdır. Bize göre Türkiye Cumhuriyeti devletinde yaşayan herkes Türkiye Cumhuriyeti vatandaşıdır, "tek millet" vurgusu doğru bir vurgu değildir. Eğer bu vurgu yeni anayasada da açığa çıkacak olursa demek ki bu anayasa yeni bir anayasa olmayacağı gibi, çözüme katkı sunacak bir anayasa da olmayacaktır.
İşte, bu bağlamda Terörle Mücadele Kanunu da son derece önemlidir. Bu yasayı Kürt sorununun çözümünden ayrı düşünmek mümkün değildir. Çıktığı günden günümüze kadar binlerce insan bu yasa çerçevesinde tutuklanmıştır. Özellikle öğrencilerin çok büyük bir mağduriyeti vardır.
Terörle Mücadele Kanunu öz itibarıyla hemen hemen herkesi, yani demokratik eylem ve etkinlikler içerisine katılan, demokratik eylem yapma hakkını kullanan herkesi örgüt üyesi yapma ya da örgüt adına suç işleme kapsamına sokma gibi bir durumla çerçevelenmiştir. Dolayısıyla, durum böyle olunca, pek çok vatandaşımız yaptığı her demokratik eylem ve etkinlik sonucunda TMK'dan yargılanmakta ve akıl almayacak derecede cezalarla karşılaşmaktadır. Özellikle üniversitelerde son birkaç ay içerisinde yaşananlardan örnek vermek istiyorum.
Örneğin Sivas'ta KCK operasyonu yapılmış, öğrenciler demokratik eylem ve etkinliklerden kaynaklı, "KCK operasyonu" adı altında tutuklanmışlar ve son olarak, Malatya 3. Ağır Ceza Mahkemesinde, yaklaşık 14 öğrenci, yüz dokuz yıl gibi uzun bir cezayla karşı karşıya kalmışlardır.
Yine, Denizli'de, Pamukkale Üniversitesinde Roboski katliamını protesto ettikleri için 100 öğrenci gözaltına alınmış, tutuklanmış, hâlen de cezaevinde bulunmaktadır.
Yine, Diyarbakır'da Roboski katliamını protesto eylemlerine katıldıkları için 14 öğrenci bir ile üç yıl arası cezalarla karşı karşıyadır. Gözaltına alınıp tutuklanan öğrencilerin uzun tutukluluk süresi öğrencilerin eğitim ve öğrenim görme hakkını elinden aldığı gibi, verilen inanılmaz cezalarla da özgürlükleri kısıtlanmaktadır.
Dolayısıyla, hem Kürt sorununun çözümü açısından hem de Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından son derece önemsediğimiz, bu Terörle Mücadele Kanunu'nun değiştirilmesi gerekir. Bu kanun değiştirilmediği müddetçe Türkiye'nin demokratikleşmesi mümkün olmayacağı gibi Kürt sorununun çözülmesi de mümkün olmayacaktır.
Yine, son Gezi olayları nedeniyle Türkiye'nin her tarafında yapılan eylem ve etkinlikler sonucunda da yine yüzlerce öğrenci gözaltına alınmıştır. Gözaltı işlemleri sırasında, Egemen Bağış, kalkıp televizyonlarda şöyle bir cümleyi maalesef sarf edebilmiş: "Taksim alanına şu saatten sonra çıkacak herkes terör örgütü üyeliğinden yargılanacaktır." demiştir. Yani, anlaşılan o ki kararı bakanlar veriyor, kararı mahkemeler vermiyor. "O zaman hukuk bu işin neresinde?" diye hakikaten sormak gerekir. Hukuk bağımsız mıdır, yargı bağımsız mıdır? Eğer yargı bağımsızsa, Egemen Bağış'ın söylediklerini nereye koymak gerekecek, nasıl değerlendirmek gerekecek? Bunu da ben AKP'ye, yönetimine ve milletvekillerine bırakıyorum.
Değerli arkadaşlar, tabii ki biz bu mağduriyetlerin giderilmesi açısından Meclisin bugün öğrencilerin durumunu araştıran, inceleyen bir komisyon kurmasını ve bu komisyonun kapsamlı bir araştırma yaptıktan sonra? Şu anda Türkiye'de bine yakın tutuklu öğrenci var. Bunların yüzde 90-95'i Kürt öğrencilerdir ve ne yazık ki bu kanun kapsamında tutuklanmışlardır, "KCK" adı altındaki bu uyduruk operasyonlar neticesinde tutuklanmışlardır. Tüm bunların hepsinin araştırılıp, incelenip Meclis tarafından? Gerçekten Terörle Mücadele Kanunu'nun başta öğrenciler olmak üzere Türkiye'de yaşayan pek çok vatandaşı mağdur ettiğini, özellikle öğrencilerin eğitim ve öğrenim görme hakkını elinden aldığını, bu nedenle de Terörle Mücadele Kanunu'nun bu Meclisin onayıyla kaldırılması gerektiğini ifade ediyorum. Türkiye'nin demokratikleşmesi açısından da bu elzemdir eğer demokratik bir Türkiye'den bahsedeceksek diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)