| Konu: | ORTA ASYA VE KAFKASLAR BÖLGESEL BALIKÇILIK VE SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ KOMİSYONU ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 125 |
| Tarih: | 26.06.2013 |
BDP GRUBU ADINA EROL DORA (Mardin) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; 475 sıra sayılı Yargı Hizmetleri ile İlgili Olarak Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Genel Kurulu saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, hemen her fırsatta dile getirdiğimiz uzun tutukluluk hâlleri temel hak ve özgürlüklerin önündeki en büyük engellerden birisi olarak ülke gündemini işgal etmeye devam etmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 109'uncu maddesi gereğince adli kontrol tedbirleri uygulanıp tahliye etme imkânı varken maalesef mahkemeler adli kontrol sistemini uygulamayarak uzun tutukluluk durumlarının ortaya çıkmasına sebebiyet vermektedir. Tutuklananlar için uzun bir yargılama sürecinin başladığı, bu açıdan, tutuklamanın bir tedbirden çok ceza hâlini aldığı, tutuklanmayanların ise kurtulduklarını düşündükleri bir gerçektir. Toplumun algısı da bu yöndedir. Ülkemizdeki yargılamalar yapılan soruşturma ve kovuşturmalar sonucunda en kısa sürede gerçeğe ve adalete ulaşılmasını amaçlayan şekilde değil, tahliye talepleri ve tutukluluğun ortadan kaldırılmasına yönelik olarak devam etmektedir.
Uzun süren ve makul sürede tamamlanmayan yargılamalar Türk hukukunun en önemli sorunudur. Bu sorunu çözme noktasında gerekli çaba harcanmamaktadır. Böylece tutuklama tedbiri yönünden de makul süreye uyulmadığı görülmektedir. Bunun üzerine, her ne kadar hukuka aykırılığı tespit edip tazminata hükmetse de Avrupa İnsan Hakları Mahkemesine yapılan başvuruların uzun yıllar sonuçlandırılmaması olumsuzluğu da eklendiğinde hukukun evrensel ilke ve esaslarına aykırı şekilde verilen yargı kararlarının devam ettiği görülmektedir. Avrupa İnsan Hakları Mahkemesinin geç verilen kararları ciddiye alınmamakta, sadece tazminat olarak değerlendirilmekte, devlet tarafından ödenen bu tazminatların sorumlusuna rücu mekanizması da işletilmediğinden İnsan Hakları Mahkemesi kararları ile varılmak istenen hedefe ulaşılamamaktadır. Güncel bir örnek vermek istiyorum: Şırnak Milletvekilimiz Sayın Faysal Sarıyıldız dört yıl üç aydır tutuklu olmasına rağmen bugün mahkeme davayı 29 Ağustosa erteleme kararı aldı. Kendisi için zaten istenen ceza beş yıl olmasına rağmen infazı bittiği hâlde böyle bir ertelemeyi anlamak gerçekten mümkün değildir.
Türkiye'de artık cezaya dönüşmüş bulunan uzun tutukluluk hâlleri söz konusu olanlar hasta mahkûmlar olunca daha da katmerli olarak karşımıza çıkmaktadır çünkü uzun tutukluluk durumunun yol açtığı en büyük hak ihlaline hasta tutuklular maruz kalmaktadır. Bu çok açık bir şekilde herkes tarafından bilindiği hâlde, son yargı paketinde birtakım düzenlemeler yapıldığı hâlde maalesef uygulamada sorunlar aşılabilmiş değildir. Ölümcül hastalıklara kapıldıkları hâlde elverişli sağlık koşullarından yoksun bir şekilde -tahliye edilmeyen mahkûmlar- son derece zor olan cezaevi koşullarında yaşamaya mecbur bırakılmaktadırlar.
Değerli Milletvekilleri, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi, Türkiye'yi, tutuklu iken yakalandığı kanser sonucu cezaevinde yaşamını yitiren Gülay Çetin'in hükümlülerin ağır hastalık nedeniyle serbest bırakabileceğine ilişkin hükümlerden -tutuklu olduğu için- yararlandırılmaması nedeniyle Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesinin 3'üncü maddesi yani işkence yasağı ve 14'üncü yani ayrımcılık yasağı maddelerini ihlal ettiği gerekçesiyle mahkûm etmiştir.
Hasta tutuklu ve hükümlü tablosu Türkiye'de ağır bir tutuklama rejimi yani kişi güvenliği ve özgürlüğü hakkı ihlali olduğunu göstermektedir. Hapishanelerdeki hasta mahpusların sağlık koşullarının düzeltilebilmesi için öncelikle 5275 sayılı Ceza ve Güvenlik Tedbirlerinin İnfazı Hakkında Kanun'un bir bütün olarak değiştirilerek, özgürlüğünden yoksun bırakılan veya hapsedilen kişilerin yani mahpusların haklarının ilgili Birleşmiş Milletler standartlarına uygun hâle getirilmesi gerekmektedir.
F tipi hapishanelere geçildikten sonra mahpuslara uygulanan tecrit mahpusları âdeta çürütmektedir. Tecrit, mahpusların hastalıklarını tetiklemekte ve hızlı bir şekilde ilerlemesine neden olmaktadır. İnsan onuruna aykırı olan tecridin tüm hapishanelerden kaldırılması gerekir.
İnsan Hakları Derneği 2013 veri ve raporlarına göre hâlen hapishanelerde 122'si ağırlaşmış, 108'i acil tedaviye ihtiyacı olan toplam 230 ağır olmak üzere 411 hasta mahpus vardır. Bu mahpuslardan 230'unun derhâl salıverilmesi gerekmektedir. Geriye kalan 181 hasta mahpusun ise acilen tedavi edilmesi gerekmektedir.
Değerli Milletvekilleri, Adli Tıp Kurumunun bilimsellikten uzak ve taraflı siyasi kararları da hasta tutukluların maruz kaldığı durumun en başta nedenlerindendir.
Adli tıp hizmetleri 1982 yılında 2659 sayılı Yasa ile Adli Tıp Kurumunun resmî bilirkişilik görevini yerine getirmesi için yeniden düzenlenmiştir. Bu düzenleme ile adli tıp hizmetlerinin verilmesinde yaşanan sorunların giderilmesi amaçlanmış ise de Adli Tıp Kurumu merkezî yapılanmayı güçlendirmiş ve adli tıp alanında bilimsel gelişmeyi engelleyici, çelişkili ve yetersiz kabul edilen kararları çözüme bağlayıcı özelliğiyle birlikte bilimsel niteliğini de yitirmeye başlamıştır. Oysa bilirkişilik, hizmetin niteliği gereği herhangi bir konuda verilecek objektif, teknik ve bilimsel görüştür. Bilirkişiliğin esası bilimsel görüşün özgürce sunulabilmesidir.
Kurum, 12 Eylül rejiminin etkisinde yapılmış düzenlemelerin ruhunu yansıtmaktadır. Kurumun resmî bilirkişilik yapmak üzere kurulduğu, bu bağlamda da tutuklu ve hükümlülerin tahliye ve infazının ertelenmesi kararlarının verildiği merci olarak değerlendirildiği düşünüldüğünde durumun vahameti daha da görünür olmaktadır.
Zira, Adli Tıp Kurumu, ölümcül hastalar için dahi raporlarını geciktirmekte, verdiği raporlarda ise tutuklunun hastalığının ciddiyetinin aksine kararların altına imza atabilmektedir. Örneğin, kurum, cezaevi koşullarında hastalıkları iyice ağırlaşan hasta mahpuslara ya rapor vermemekte ya da kanser gibi tedavisi ev ortamında bile mümkün olmayan hastalıkların cezaevi koşullarında tedavi edilebileceğine yönelik raporlar vermektedir.
Adalet Bakanlığı verilerinden de anlaşılacağı üzere, Adli Tıp Kurumunun kötü uygulamaları nedeniyle infazı geri bırakılmayan ağır hasta mahpuslar cezaevinde yaşamını yitirmekte ya da tahliye olduktan birkaç gün sonra yaşamlarını yitirmektedirler. Bu bakımdan, hasta tutuklu ve hükümlülerin durumlarının ciddiyetle incelenebilmesi için sağlık konusunda devlet eliyle yaratılan bu tekelleşmenin ortadan kaldırılması gerekmektedir.
Her türlü teknik donanıma sahip, modern cihazlarla donatılmış tam teşekkülü devlet hastanelerinin, eğitim ve araştırma hastanelerinin, üniversite hastanelerinin raporlarının kabul edilmemesi bu sorunların asıl kaynağıdır. Hastane kurulları tarafından verilen raporları kabul etmeyerek kendi kurumlarının itibarını düşüren bu anlayış her yönüyle sakattır. Ayrıca ilk olarak tam teşekküllü hastane raporunu arayan, bu raporun Adli Tıp Kurumu tarafından onaylamasının ardından cumhuriyet savcısının vereceği olumlu karar üzerine durumu tayin edilen hastanın mağduru olduğu bu yoğun bürokrasi en büyük insan hakları ihlallerindedir.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; verilen sağlık raporlarına karşı itiraz yolunun tanınmayarak kişinin durumunun daha da ağırlaşması üzerine, aynı süreçleri yeniden tekrarlamasını beklemek hukukla bağdaşmamaktadır. Hasta tutuklu ve hükümlülerin revire çıkmaları, ring araçlarıyla hastanelere gitmeleri, sağlık raporları için uzun süre beklemeleri göz önüne alındığında, bu tedavi ve başvuru sürelerinin kendisi için ezaya dönüştüğü anlaşılacaktır. Hâl böyleyken bilimsel bilgi, kişisel kanı, ayrımcı uygulama gibi herhangi bir nedenle olumsuz rapor almış ve sayılı günleri kalan bir hasta tutuklu ve hükümlünün itiraz hakkının olmamasını da kabul etmek mümkün değildir. Bunun başta, sağlık hakkı, hukuk devleti çerçevesinde değerlendirilmesi gereken en önemli konulardan birisi olduğunu da vurguluyor, Genel Kurulu tekrar saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)