GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ORTA ASYA VE KAFKASLAR BÖLGESEL BALIKÇILIK VE SU ÜRÜNLERİ YETİŞTİRİCİLİĞİ KOMİSYONU ANLAŞMASININ ONAYLANMASININ UYGUN BULUNDUĞUNA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:125
Tarih:26.06.2013

MHP GRUBU ADINA HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 475 sıra sayılı Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım, yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Müzakere etmekte olduğumuz tasarı, hukukun evrensel kuralları ve Anayasa hükümleri yerine, farklı görüş ve düşünceleri dikkate almadan "Ben bilirim, başkası bilmez ve anlamaz." tavrıyla Meclise ve topluma dayatılan bir yanlışın şeklen düzeltilmesinden ibaret olup hâlâ yanlışlar ihtiva etmektedir. Kanun hükmünde kararname çıkarma yetkisiyle Meclisin yasama görevinin Hükûmete devrini karıştıran iktidar partisi, bu yanlışını şeklen düzeltme gayretindedir ancak AKP de hukukun üstünlüğü yerine, üstünlerin hukukunu tercih etmiştir ve kendi hukukunu tesis etme ve yaşatma arzusundadır.

Amerikan demokrasisinin kurucuları "Yürütme vahşi bir aslandır, o aslanı kontrol altında tutan zincirler ise hukuktur." derler. Yürütme yetkisini yed-i kudretinde tutan siyasal iktidardır. Siyasal iktidarların doğasında ise otorite, belirleyici unsurdur. Otorite yani siyasal iktidarın gücüyle demokrasi ve hukuk arasında ters orantılı bir ilişki mevcuttur. Bir ülkede yürütme erkini elinde bulunduranların otoriterleşme eğilimleri arttıkça demokrasiye ve hukuk devletine bağlılık azalmakta, demokrasi ve hukukun üstünlüğüne olan bağlılık arttıkça, yönetenlerin otoriterliğe olan hevesleri törpülenmektedir. Bu nedenle, yürütme mutlak otoritesini tesis etmek ve sürdürebilmek için diğer erkleri, özellikle de yargı kurumlarını daima boyun eğdirme, kuşatma ve sindirme istidadındadır.

Bugün Türkiye'nin yaşadığı gerilimlerin, ayrışma ve çatışmaların temelinde de bu sorun yatmaktadır. Yürütme yetkisini eline geçirmiş olan iktidar, kendisini sınırlayan evrensel hukuk ilkelerinden kurtulmaya çalışmaktadır. Demokrasi teorisi bağlamında yürütme erkinin başı olan Hükûmetin valisi ve polisi belki tartışmaya değer bulunabilir ancak iş "benim mahkemem" noktasına gidiyorsa orada "Hop, hemşehrim, bir dakika, ne oluyoruz?" derler. Biz milletvekilleri olarak defalarca Sayın Başbakana bu kürsüden seslendik, "Bu gidişat iyi değil." dedik. "Demokrasi, hak, hukuk adalet" diye seslendik ama biz bunu herhâlde nezaket içerisinde ve terbiyeli bir şekilde yapmış olmalıyız ki Sayın Başbakan bir türlü bizi duymamış ve dikkate almamıştır. Ancak dijital gençlik Taksim Meydanı'ndan "Hop, hemşehrim, haddini bil, çizmeyi aşma." diye bağırmaya başlayınca, bizi yıllardır duymayan sağır kulaklar birdenbire dikiliverdi. Yıllardır siyasetçiye, bürokrata, iş adamına, gazetecilere ve aydınlara ayar vermeye çalışan Başbakan birdenbire Twitter'li çocuk gördükleri tarafından azarlanıp ayar verilmeye başlayınca apışıp kalmıştır, Anadolu tabiriyle "şakulü kaymıştır."

Başbakan 31 Mayıstan bu yana bir türlü düzen tutturamamaktadır. Kâh hayali bir faiz lobisi uydurup onun arkasına sığınmakta, kâh eski dost ve müttefiklerinin komplolarından bahsetmektedir. Kimdir bunlar, Başbakan neden isim verememektedir, adres gösterememektedir? Başbakan söyleyemiyor, bari ben söyleyeyim: Başbakan dün kendisini iktidara taşıyan ulusal ve uluslararası sermayeyi bugün düşman ilan etmektedir. Daha dün Soros'la, Soros'un desteklediği Açık Toplum Enstitüsüyle, TESEV'le iş birliği yapan siz değil miydiniz? Küresel sermayenin uzantıları olan Haririlere, Oferlere özelleştirme adı altında kamunun işletmelerini peşkeş çeken siz değil miydiniz? ABD'deki Yahudi kuruluşlarından üstün cesaret madalyası alan siz değil miydiniz? Türk ve Müslüman düşmanı Papa'nın heykeli altında Avrupa Birliği Müzakere Anlaşması'na imza atan, "Müzakere tarihi aldık." diye gündüz vakti havai fişek patlatan siz ve sizin belediye  başkanlarınız değil miydi? "Büyük Ortadoğu Projesi'nin Eş Başkanıyım." diye böbürlenen siz değil miydiniz? İş adamlarını baskı altına alarak sermayenin ve medya kuruluşlarının el değiştirmesine ve kontrolünüz altındaki medya kuruluşlarında liboş kötü adamlara propaganda yaptıran siz değil miydiniz? Bugün ne oldu da bu çevreleri komplocu ve düşman ilan ettiniz? Dün iktidarınıza ulusal ve uluslararası meşruiyet sağlayan bu mavi kuvvetlerin rengi neden kırmızıya döndü? Eski dostlarınızla şimdi neden düşman olduğunuzu yüce Türk milletine açık açık söyleyin: "İktidar beni sarhoş etti, güç zehirlenmesi oldum, otoriterlik sevdasına tutuldum." deyin. Çekinmeyin, "Etrafımdaki şakşakçıların gürültüsünden milletimi duyamaz oldum, sağırlaştım." deyin. "Gözüme kibir perdesi indi, milletimin gerçek hâlini göremez oldum, milletime karşı körleştim." deyin. "Bana iktidar nasip eden Yaradan'a ve Türk milletine karşı küstahlaştım." deyin. Milleti bölecek ve parçalayacak etnik ve mezhepsel fitneyi terk etmek gerekir. Doğuya gidince "millet", Ankara'da miting meydana inince "Türk milleti" demekten; eski dostlarının şerrinden kaçarken üç hilalli bayrağın gölgesine sığınmaktan, münafıkça davranışlar sergilemekten vazgeçin.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Ayıp, ayıp!

Sayın Başkan, böyle konuşma olmaz, hakaret ediyor Sayın Başkan.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Çünkü, bunları artık bu millet, özellikle dijital gençlik yemiyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkan, sözünü geri alsın. Münafık ne demek münafık, Sayın Başkan?

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Bu gençlik senin televizyonlarını izlemiyor.

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Sayın Başkanım, böyle konuşamaz Sayın Başkanım, hakaret ediyor. Konuşmuyor, hakaret ediyor Sayın Başkanım, böyle bir şey olmaz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Bu gençlik senin gazetelerini okumuyor. Bu gençlik, propaganda makinesi hâline getirdiğin sözde aydınlarını ve akillerini takmıyor.

BAŞKAN - Sayın Türkoğlu?

NURETTİN CANİKLİ (Giresun) - Aynen iade ediyoruz, katıyla iade ediyoruz! Ayıp sana, gerçekten çok ayıp!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Bu gençlik, senin istismarlarına prim vermiyor. Bu gençlik senin yalanlarına kanmıyor. Bu gençlik senin totaliter iktidarına boyun eğmiyor. Bu gençlik senin tehditlerine pabuç bırakmıyor.

Başbakanın on yılda kurduğu ve ilk kez Sayın Genel Başkanımızın kamuoyuna ilan ettiği korku imparatorluğu "Twitter, Facebook" bombalarıyla infilak etmiştir.

AHMET İYİMAYA (Ankara) - Allah Allah!

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hani siz destek vermiyordunuz.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Sanal ekonomik istikrar balonları sönmüş, varlık içindeki yoksulluk, adaletsiz hukuk, hürriyetsiz demokrasi ve iktidarsız iktidar deşifre olmuştur.

ÜNAL KACIR (İstanbul) - Hani siz destek vermiyordunuz.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sen hangi dünyada yaşıyorsun?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Başbakan meseleyi çarpıtıp esrarengiz, gizemli havalar çalmasın. Mesele açıktır: Türk milleti, gençliğin şahsında artık gerçek hakkı, adaleti ve hürriyeti aramaktadır. Türk milleti, yasakçı bir Türkiye'yi yaratan, yasaları onaylayarak siyasi iktidarın noterliğine soyunan Anayasa Mahkemesini sorgulamaktadır. Siyasal iktidarın tasarruflarına meşruiyet kazandıran idari yargıyı sorgulamaktadır. Suçunu dahi bilmeden yıllardır tutuklu bulunanların hakkını aramaktadır. Açılım projeleriyle milletin bin yılda mayaladığı kardeşlik hukukuna kasteden AKP iktidarına karşı varlığını ve birliğini korumanın mücadelesini vermektedir.

Bütün bu söylediklerim bir siyasi söylem değil, maalesef bizim gerçeğimizdir. Hep birlikte aklıselim ile tekrar düşünelim. Kaseti bir an için geriye saralım. Şayet Sayın Başbakan alkolle ilgili gerekli düzenlemeyi yaptıktan sonra "iki ayyaşın yaptığı yasa" deyip kurucu geçmişimize hakaret etmeseydi, "Kafası kıyak gençlik istemiyoruz." demeseydi ne olurdu?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Sen istiyor musun?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Gezi Parkı'na "o kışla yapılacak" diyerek, affedersiniz, Anadolu'daki tabirle "it ürür kervan yürür" havası yaratmasaydı; hadi Başbakan inat etti diyelim, peki, yargı bir buçuk  sene önce yapılan başvuru üzerine yürütmeyi durdurma kararını daha o zaman verseydi ne olurdu? İdareler yargı kararlarına uyarak, yargı kararlarını boşa çıkaracak fetvazlıklar yapmasalar ve halkın hukuk devletine olan inancını zedelemeselerdi ne olurdu? Polislik, üniversite ve Anadolu lisesi sınavlarında usulsüzlük, yolsuzluk ve haksızlık yapıldığı herkesçe bilindiği hâlde bunu yapanlar cezalandırılmış, hak kaybına uğrayanların hakları teslim edilmiş olsaydı, bu durum sadece ÖSYM idaresinin tasfiyesi ve yandaş kadrolaşma için kullanılmasaydı ne olurdu? Anayasa değişikliklerinden sonra yüksek yargıda yapılan atama ve seçimlerde toplumun yüzde 50'lik diğer kesiminin de hassasiyetleri dikkate alınsaydı, ideolojik tartışmalarla adalet mekanizması yıpratılmasaydı ne olurdu?

Başbakan yıkım projesi konusunda milleti ikna etmek için "profesör" unvanlı veya halkın saygı, sevgi duyduğu bir sürü şahsiyeti "akil insanlar" deyip sokağa salmasaydı, milletin millî  değerleriyle uyuşmayan söylemlerle gerilim ortamı yaratmasaydı ne olurdu? Başbakan "benim kellemi istiyorlar" diye düşünüp paranoyakça bir duyguya kapılmasaydı, kendisini koruma içgüdüsüyle hareket edip mitinglerle safları sıklaştırmaya çalışmak yerine makul, mantıklı ve hoşgörülü bir tavır sergileseydi ne olurdu? Bu isyanlar, bu gerilimler, bu direnişler ve çatışmalar yaşanır mıydı? Hayatında karakol görmemiş on beş yaşındaki çocuklar polisle çatışmayı göze alabilir miydi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - DHKP-C'nin avukatlığını yapar hâle geldin, utanmıyorsun!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Hayatının önemli bir kısmını evinde bilgisayar başında geçiren bir gençlik gece yarılarına kadar sokaklara dökülür, parklarda sabahlar mıydı?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - DHKP-C'nin savunuculuğunu yapıyorsun, ayıptır! Terör örgütünün savunuculuğunu yapıyorsun, ayıp ya!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Eline cep telefonu ve bilgisayardan başka bir şey almamış, annesinin market poşetini bile taşımamış bir gençlik elinde gaz maskesi, başında baret taşır mıydı?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Terör örgütünün savunuculuğunu yapıyorsun ya, ayıp!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Hayatı boyunca babasından tokat yememiş çocuklar polis copu yemek için çaba gösterir miydi? Hayır.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Dükkânları yağmalayanları savunuyorsun, ayıptır ya!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Hayır, bunların hiçbirisi olmazdı. Küresel aktörün, bölgesel  liderin, oyun kurucu Başbakanın, Obama'nın özel protokol uygulayıp gül bahçesinde ağırladığı Tayyip Erdoğan'ın balonu Gezi Parkı'nda dijital çocuklar tarafından patlatılmazdı.

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - Polise saldıran teröristleri savunuyorsun! Utanman lazım, ayıptır!

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Gezi Parkı'ndaki ağacın dalı Başbakanın şişman egosuna batmış ve büyük bir gürültüyle patlamıştır. Bütün bu kaosun tek sorumlusu Başbakanın kibri ve egosudur. Başbakan her ne kadar "Mesajı aldım." dese de davranışları hiç de mesaj almışa benzememektedir. "Camide içki içtiler, elimde görüntüler var; ayaklar baş olmuş, hesap soracağız." diyerek sürekli aba altından sopa göstermektedir.

RECEP ÖZEL (Isparta) - İçmediler mi?

YILMAZ TUNÇ (Bartın) - MHP kabul ediyor mu bu söylediklerini?

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - On beş gündür bahsettiği camideki görüntüleri bekliyoruz ama bir türlü göremiyoruz. Başbakanın elinde böyle bir görüntü yoktur. Milletin birliğini ve sosyal barışını düşünen bir Başbakan, böyle bir görüntü olsa dahi bunu söylememelidir.

RECEP ÖZEL (Isparta) - Osmaniye'de bu konuşmayı yapsana.

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Devamla) - Çünkü bunu söylemek milletin birliğini, kutsal kabul ettiğimiz manevi değerleri üzerinden dinamitlemeye çalışmaktır. Başbakan bu millete yazık etmektedir. Bunun hesabını Allah'tan önce millet sorar adama.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)