GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: ONUNCU KALKINMA PLANININ (2014-2018) TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA SUNULDUĞUNA DAİR BAŞBAKANLIK TEZKERESİ (S. SAYISI: 476)
Yasama Yılı:3
Birleşim:127
Tarih:01.07.2013

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Onuncu Kalkınma Planı'nın -beş yıllık kalkınma planının- ikinci bölümü üzerine Barış ve Demokrasi Partisi adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, pozitif bulduğumuz bir noktanın altını çizerek ifade edeyim. Tabii ki bu planın önceki planlara nazaran biraz daha katılımcı yönünün gözetilmiş olması, yerellerin de fikrinin bu plana dâhil edilmiş olması memnuniyet vericidir. Gönül ister ki bu biraz daha fazla katılıma açık şekilde hazırlansın. Ancak, biraz önce partimiz adına konuşma yapan Sayın Kaplan da ifade etti, yereli, herkesi dâhil etmişiz ama Meclisi, Parlamentoyu dâhil etmeyi unutmuşuz, bu ayağını eksik bırakmışız. Keşke bu planın hazırlık aşamalarında Meclis de planlamaya dâhil edilmiş olsaydı ve daha anlaşılır bir plan çıkarma şansı olmuş olsaydı.

Geneli itibarıyla bu plana baktığımız zaman -ki planın esas gövdesi bu ikinci bölüm, birinci bölüm ve üçüncü bölüm biraz daha ayrıntı ve teferruatlardır ama esas gövdeyi şu anda konuşmuş olacağız, gövdeye ilişkin fikirleri beyan etme şansına sahip olacağız- esasında hayal mahsulü, hayal ürünü bir plandan söz ediyoruz. İdealize edilmiş hedefler konulmuş, "Şu, şu, şu, şu olursa çok iyi olacak." denmiş. Ancak, realite penceresinden bu işe baktığınız zaman, bu plana baktığınız zaman Türkiye'deki veriler ne yazık ki onu göstermiyor.

Mesela, atıflardan bir tanesi diyor ki: "2023 hedefi olarak biz 2 trilyon dolar bir ekonomiyi hedefliyoruz." ve bunu ifade ederken de "Dünyanın on büyük ekonomisinden biri olacağız." diyor. Bunun olabilmesi için, mevcuttaki gelişmiş ülkelerin tamamının, büyümekte olan ülkelerin tamamının, gelişmekte olan ekonomilerin tamamının ayağına taş bağlamak lazım. Bilmiyorum, bu Hükûmetin böyle bir marifeti var mı, yok mu? Kendileriyle rekabet içerisinde olan gelişmekte olan ekonomilerin ayağına taş bağlamışlar mı bilmiyoruz ancak bu hedefin tutturulabilmesi için -varsayalım ki 2 trilyon dolara ulaştınız- bunun olabilmesi için, diğerlerinin bir adım geriye gelmesi gerekir yani diğer ekonomilerin küçülmesi gerekir. Daha birinci aşamada, ilk hedefte bu programın, bu planın hayal ürünü olduğu anlaşılıyor.

Şimdi, hedeflerini önce sizlerle bir paylaşayım. İkinci önemli nokta: "Kadın istihdamını yüzde 34,9'a çıkaracağız." Bu, 2018 hedefi. Yani, beş yıl sonra kadın istihdamını yüzde 34,9'a çıkarmayı hedefliyor. Çıkarsanız bile gerçekçi bir hedef değil çünkü istenilen, sizden beklenen bu değil. İki yıldır, bakanlıklarınız kendi planlamalarını yaparken, kendi bütçelerini yaparken cins kotasını esas alacaklarını ve hedefi yükselteceklerini söylüyor. Ancak, siz burada ifade ederken, esnek çalışmaya güvenerek yani kadınları esnek çalışma kriterlerine tabi tutarak "Biz görece olarak bu hedefe ulaşacağız." diyorsunuz. Yani, sömürü  mekanizmasını genişleterek, yeni hayalî kalemler üreterek  bunu gerçekleştireceğinizi söylüyoruz.

Gayrisafi millî hasıladan kişi başına düşen gelirde 25 bin dolar gibi bir hedef koymuşsunuz. Biraz sonra, bölgeler arası eşitsizlikleri ifade ederken bunun olup olmayacağını da bir şekilde size izah etmiş olacağım.

İşsizlik mevcutta yüzde 9,2 ki bu TÜİK verisidir, sağlıklı olup olmadığı her aşamada tartışma konusudur. Mevcutta, siz işsizlik kalemini hesaplarken son üç ayda İŞKUR'a yapılan başvurular üzerinden bir hesaplama yapıyorsunuz. Oysaki Türkiye'de, iş bulma umudunu yitirmiş insanların sayısı -ki bunların büyük çoğunluğu gençlerdir, üniversite mezunu gençlerdir- 1 milyon 200 binin üzerindedir. Bu 1 milyon 200 bin kişi iş bulma umudunu tümden yitirdiği için, artık işsizlik istatistiğinin içerisinde dahi anılmıyorlar çünkü başvuru yapmıyorlar artık. Siz, başvuru yapanlar üzerinden söylüyorsunuz. Bu rakamı dâhil ettiğiniz zaman, mevcutta, bugün itibarıyla Türkiye'deki işsizlik oranı en iyimser tahminle yüzde 14'tür. Diyorsunuz ki: "Bunu yüzde 7,2'ye çekeceğiz." Olur mu, olmaz mı, hep birlikte göreceğiz. Gençlerde işsizlik bugünkü verilerle yüzde 16,5; bunu yüzde 13'e çekeceğinizi ifade ediyorsunuz. Ücretli istihdamı yüzde 64'ten yüzde 70'e yükselteceğinizi ifade ediyorsunuz. "Kayıt dışı istihdam oranını yüzde 37,5'ten yüzde 30'a çekeceğiz." diyorsunuz. Esasında, bu kalemi, bu veriyi verirken de bir itirafta da bulunmuş oluyorsunuz.

Dolayısıyla, mevcut durumda, veri bazlı işsizlik ve mevcutta çalışan insanların durumuna da baktığınız zaman tam bir sömürü tezgâhının oluşturulduğunu, ucuz emek pazarının oluşturulduğunu görüyoruz. Nasıl yapıyor devlet? Taşeronlar marifetiyle. Türkiye'de çalışan insanların büyük çoğunluğu, maalesef, asgari ücretlidir ve bunların da önemli bir kesimi, mevcut durumda, Çalışma Bakanlığının İŞKUR marifetiyle sağladığı geçici istihdam programları çerçevesinde bu rakama ulaşıyor. Tam bir yanıltma. İşsizleri ömürleri boyunca, işsiz kaldıkları süre boyunca dokuz ya da altı ay süreyle çalıştırarak bir istatistiklerle oynama alanı yarattınız.

Tabii, iş güvenliği konusu bambaşka bir konu. AK PARTİ hükûmetleri döneminde iş kazaları, daha doğrusu iş katliamları sonucu yaşamını yitiren insanların sayısı binlerle artık ifade ediliyor. Bu alana ilişkin olarak hiçbir düzenleme yok, hiçbir iyileştirme yok, hiçbir atıf yok ve maalesef, siz, beş yılın kalkınma programını Meclisin gündemine getiriyorsunuz ama bu programı biz burada konuşurken, bu planı burada konuşurken hâlâ cesetleri dahi maden ocaklarından çıkarılmamış emekçileri var bu ülkenin. Bunlara değinme yok.

Ekonominin dış hedefleri konusunda da bir hayalcilik var. Biliyorsunuz Sayın Başbakanın son Washington ziyaretinde iki temel hedef vardı. Bu hedeflerden bir tanesi, Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığına Türkiye'nin bir yerden ortak edilmesiydi. Görüşülen görüşme başlıklarından bir tanesi buydu ama maalesef bu konuda eliniz boş döndünüz. İkinci nokta -konumuzla çok bağlantılı değil, o nedenle ona ayrıntılarıyla girmeyeceğim- bölgesel gelişmelerdi, Suriye politikasıydı. Orada da eliniz boş döndünüz ama özellikle kalkınma programının başlıklarıyla ilgili olduğu için, bu Transatlantik Ticaret ve Yatırım Ortaklığında Türkiye'nin bir hayal peşinde koştuğunu ifade etmek gerekir. Avrupa Birliği politikasında da durum böyledir, gümrük birliği politikasında da durum böyledir. Gümrük Birliği Anlaşması çerçevesindeki stratejik anlaşmaların büyük bir kısmını, siz torba yasalarla geçtiğimiz dönemlerde deldiniz. En son deldiğiniz anlaşmalardan bir tanesi uçak alımlarıyla ilgiliydi. Dolayısıyla, artık, Avrupa Birliği açısından da güvenilir ortak olmaktan çıktınız. BRIC ülkeleriyle ilgili olarak, zaten sizin buraya dâhil olma gibi bir pozisyonunuz söz konusu değil. Avrasya, dolayısıyla Şanghay Beşlisiyle -böyle anılan, şimdi sayısı daha fazla bir rakama ulaştı- bir ortaklaşma yaratmanız gene mümkün değil. Dönüp dolaşıyorsunuz; bölge, kendi bölgenize bakacaksınız. Kendi bölgenizde de ticaret partneri olarak esas alacağınız ülkelerin tamamıyla kavgalısınız. Dolayısıysa, bu planın dış hedefleri tamamıyla buza oturtulmuş, buz üzerine bir bina inşa etmişsiniz; dış hedefleri itibarıyla tutunabilir tek noktası bölgedeki partnerlerinizle ilişkilerinizi düzenlemek; düzenlemenin de, düzeltmenin de tek yolu demokrasinizi genişletmektir. Demokrasiyi genişletirseniz, demokratikleşme açısından, bölge ülkelerine -ki bölge yeniden yapılanma sürecine girmiş- demokrasi açısından rol modeli olabilirseniz, işte bu alanda ticaret partneri olabilirsiniz, burada bir şansınız var, bunun dışında hiçbir şansınız yok.

Şimdi, "Gelir dağılımındaki adaletsizliği bertaraf edeceğiz." gibi bir iddia var planda. Nasıl bertaraf edeceksiniz? Siz ilk iktidara geldiğinizde Türkiye'deki dolar milyarderi sayısı 4'tü, bugün 43. Yani, bu artış hızına göre hesap yaparsak 2018'de bu muhtemelen 63 olacak. En zengin yüzde 20'nin Türkiye'deki gelir payı yüzde 46,7. En fakir yüzde 20'nin Türkiye'deki gelir payı yüzde 5,8. Nasıl kapatacaksınız? Sosyalist bir devrim yapacaksanız size destek verelim, kamulaştırma yapacaksanız size destek verelim ama bunların hiçbiri yok hedeflerinizde, en azından planda yok.

Eş değer hanehalkı geliriyle ilgili birkaç istatistik sizinle paylaşmak isterim. İstanbul ve çevresi, mevcut durumda 14.873 lira alıyor, İzmir ve çevresi 12.924, benim de mensubu olduğum bölge, Türkiye'nin doğusu 5.418.

Bu istatistikleri biraz daha açayım Sayın  Bakanım, katma değer dağılımını, ki bu rakamı biz üretmedik, tamamıyla sizin önümüze koyduğumuz programdan aldık. Marmara artı İzmir -katma değer dağılımını TL bazlı olarak ifade ediyorum- 14.800 ile 18.700 TL. Ege ve Batı Akdeniz 10.500 ile 14.800 TL arası. İç Anadolu, Orta ve Doğu Karadeniz Bölgesi 8.500 TL ile 10.500 TL arası. Maraş, Malatya, Antep, Adıyaman, Elâzığ kuşağını ifade ediyorum, bu kentleri ifade ediyorum, 5.800 ile 8.500 TL arası bir katma değer dağılımı payı var. Bu ülkenin doğu kentlerinin payı ise 4.300 TL ile 5.800 TL arasındadır. Dolar bazlı ifade ediyorum, rakam konulmuş, mevcutta diyor ki: "Biz, 25 bin dolar hedefine ulaşacağız ama mevcuttaki ortalama da 10.200 dolar civarı." Bu, Türkiye ortalaması ama bölge bazlı baktığınız zaman, Marmara Bölgesi'ndeki pay 16-17 bin arası bir pay, bu ülkenin doğusunda ise 4.000 ile 4.300 dolar arası bir pay.

Bölgelerin gelişmişlik kalemlerine de baktığınız zaman yani üst düzeyde bir gelişmişlik seyri içerisinde olan bölgelerin gelişmişlik kalemleri sanayi ve tarımdır, en düşük kalem hizmetlerdir. Yani, bu bölgelerin gelişimine katkı sunan en düşük veri, hizmetler kalemidir. En az gelişmiş bölgelerin ise tamamıyla hizmetlerdir.

Bu hizmetler kalemiyle ilgili olarak da bilgileri sizinle paylaşırım ama ondan önce şunu paylaşayım. Yani, bu ülkenin batısı çok gelişmişken doğusunun bu kadar geri kalmışlığının bir esprisi var, mutlaka bir esprisi var. Doğu çalışmıyor mu, bu ülkenin doğusu gerçekten çalışmıyor mu, bu ülkenin katma değerine hiçbir şey katmıyor mu? İfade edeyim: Türkiye'nin enerjisinin, Türkiye'nin madeninin, Türkiye'nin elektriğinin, Türkiye'nin ucuz iş gücünün deposu, bu az gelişmiş bölge. Elektriği buradan alıyorsunuz, madeni buradan alıyorsunuz, petrolü buradan alıyorsunuz ama ne hikmetse en az gelişmiş bölge. Şimdi, her tarafa baraj yapılıyor, baraj yapılırken de insanlara şu söyleniyor: Mesela Ilısu'da köylülerden gidip imza toplandı, "Biz buraya baraj yaparsak siz burada istihdam olunursunuz." denildi. Türkiye'nin en büyük barajlarından ve eski barajlarından bir tanesi Keban ilk üretime geçtiğinde Türkiye'deki elektriğin yüzde 15'ini karşılamış. Peki, kaç kişi Keban Barajı'nda çalışıyor? Maksimum 60 kişi çalışıyor. Peki, Keban'da ürettiğiniz enerjiyi nereye taşıdınız? Marmara'ya taşıdınız. Sonra da dönüp ikide bir, doğu illerinin elektrik faturalarına atıfta bulunursunuz.

Petrol geliri kalemi: Mesela, Batman ve çevresinde üretilen petrolün Türkiye'deki enerji gelirine katkısı 2,5 milyar dolar. Peki, Batman bundan pay alıyor mu? Pay almış olsaydı en az bir İzmit gibi olabilirdi. Çünkü, İzmit'in -iddia ediyorum- ham maddeye dayalı olarak Türkiye ekonomisine katkısı Batman'ınki kadar değildir. Bu sömürü değildir de nedir? Bir ad koymak lazım buna.

GAP'la ilgili olarak? Aynı garabet GAP'la ilgili, GAP projesiyle ilgili olarak devam ediyor. Açık yüreklilikle ifade edeyim: Siz, GAP'ta, Türkiye'nin batı bölgeleri lehine yararlanılabilir projelerinin tamamını bitirdiniz. Yani, elektrik üretimine dayalı olarak hedeflenen projelerin tamamı bitti, sulamaya dönük projenin sadece yüzde 17'sini yaptınız. Niye böyle? Bunu sormaya hakkımız yok mu?

Biraz önce, Sayın Elvan övündü, iftiharla ifade etti "15 milyar TL son beş yılda, son dört yılda GAP projesine aktarım yaptık." diye. Hasip Bey ifade etti: 15 milyar TL aktardınız da 1 kilometre kanal yapmışsınız. Bu parayı nereye aktardınız Allah aşkına? Artı, o parayı nereden aldınız da oraya aktardınız? Türkiye'deki işçinin, emekçinin alın teri olan İşsizlik Fonu'ndan parayı aldınız, oraya yatırdınız. Siz, bu ülkede yaşayan insanların parasını bir cebinden aldınız, öbür cebine koydunuz, orada yatırım yapmadınız ki.

Şimdi, amiyane bir tabir var, çok açık da ifade etmeyeyim.

AYDIN AĞAN AYAYDIN (İstanbul) - Et, et.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Ama, derler ki "Ufak atın da civcivler yesin."

Şimdi, bölgeye gelen o hizmetler boyutuyla -biraz önce gelişmişlik farklarını ortaya koydum- bazı rakamları sizinle paylaşacağım, bölgeye giden gelirleri, yapılan yatırımları -hizmet yatırımlarını, kamu yatırımlarını- ifade edeceğim sizlere.

Dersim'e giden gelirin yüzde 60'ı askerî ve güvenlik harcamalarına ilişkindir. Hakkâri'ye giden gelirin yüzde 56'sı güvenlik yani hizmet, güvenlik hizmetidir; Şırnak yüzde 46, Siirt yüzde 37,5, Diyarbakır yüzde 30. Bunlar, o kentlere giden gelirin askerî ve polis harcamalarıyla ilgili olan yüzdeleridir.

Bir garip istatistik daha sizinle paylaşayım: Türkiye'de kentsel kalkınmışlık 5 kategoride değerlendirilir. 5'inci kategoridekiler en fazla kalkınmış illerdir, ondan sonra 1'e doğru, kalkınmış, az kalkınmış iller olarak sıralanır. Bu sıraladığım iller, tahmin edin ki Türkiye'de kalkınmışlık derecelendirmesi konusunda kaçıncı grubun içindeler? Bu sıraladığım iller 4'üncü grubun içerisinde ifade ediliyor. Sayın Bakanım, Bingöl de bunların içindedir.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Hayır, yanlışınız var.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Hayır, Komisyon üyemiz Sayın Demiröz de çok iyi biliyor çünkü Bitlis de 4'üncü grubun içerisindedir. Yani, oraya yapılan karakol, o insanlara yapılmış hizmet olarak ifade ediliyor.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - Onu sonra görüşelim.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Kayıt dışı ekonomiyle ilgili çok ciddi sıkıntılarımız var. Kayıt dışı ekonominin önüne nasıl geçeceğinize ilişkin olarak hiçbir şekilde bir atıf yok. Türkiye'de kayıt dışı ekonomi denilince de katırlar akla geliyor. En son, katırlara da insan bedenlerini yüklediniz. En son, insan bedenlerini de yüklediniz bu katırlara.

Bakınız, sınırlarda katırlarla yapılan kayıt dışı ticareti hesaba katıyorsunuz, ifade ediyorsunuz ancak limanlarda kaçan büyük balıklarla hiç ilgili değilsiniz. Türkiye'de kayıt dışı ekonominin önüne geçmek istiyorsanız limanlarınızı kontrol altına alacaksınız. Sınır boylarındaki gariban köylünün ticaretle uğraşmasını eğer kayıt altına almak istiyorsanız iki yöntemi vardır: Bu yöntemlerden bir tanesi, sınır boyunda sınır ticareti yapılan bölgeleri ya serbest bölge, ticaret bölgesi kapsamına alacaksınız ya da o köylerde sınır ticareti karnesini köylülere dağıtacaksınız. Bunu yaparsanız kayıt altına alırsınız ama tekrar ediyorum, sınır köylerinde, sınır boylarında katırların sırtında yapılan ticaret kayıt dışı ticaretin binde 1'i bile değildir. Siz, limanlara bakacaksınız, limanlardaki kaçakçılığa bakacaksınız; onu kontrol altına alabilirseniz bu işi kontrol altına alma şansına sahip olursunuz.

Yurt dışından gelen yatırımcının ilk dikkat ettiği şeylerden bir tanesi Türkiye'nin adalet mekanizmasıdır. Hasip Bey çok ayrıntılı üzerinde durduğu için ben ayrıntısına girmeyeceğim ama her gelen yatırımcı Türkiye'nin adalet mekanizmasını öncelikle bir sorguluyor. Çünkü, sizin hükûmetleriniz torba kanunlar marifetiyle günübirlik yasalar çıkardığı için dışarıdan gelen yatırımcı açısından güvenilir bir ekonomik yapıya sahip değilsiniz. Uzun yargılama, vesaire bunları işin dışında tutuyorum. Bunu yapmak istiyorsanız öncelikle bu günübirlik yasa yapmak ya da yasa değiştirmekten vazgeçeceksiniz, torba kanun yönteminden vazgeçeceksiniz.

Kentleşmeyle ilgili olarak? Bir TOKİ'miz var, bir bakanlığımız var, Allah var nerede bir tarla görse bina dikesi geliyor. Hiçbir kentimizin kimliği yok. Söyleyebilir misiniz? Lütfen, Allah aşkına biriniz çıkın burada deyin ki:    "Şu köy, şu kentimizin, şu ilçemizin şu mimari kimliği vardır." Diyebilir misiniz? Her tarafı beton yığınlara dönüştürüp ondan sonra da buna "modern kentleşme" diyorsunuz.

Yeşil yok, ortak kullanım alanı yok; kent trafiği, özellikle ve özellikle özel araç tüketimine zemin hazırlayacak şekilde yoğun kavşak ve üst geçit ve alt geçitlerle donatıldı. Bunun adı "kentleşme" olmaz, ancak ve ancak "antikentleşme" olur. Dünyada birileri kentleşme açısından kötü bir örnek görmek istiyorsa herhâlde Türkiye'nin kentlerini dolaşacak artık. Bundan vazgeçilmesi gerekir.

Yerelleşmeyle ilgili olarak -hiçbir yerde yok ya- yani yerelin inisiyatifinin ön plana çıkacağı bir atıf yok bu programda, bu planda. Oysaki, yerelin inisiyatifinin ön plana çıkması gerekirdi, ademimerkeziyetçiliğe bir atıfta bulunmanız gerekirdi. Ama yadırgamıyorum. 221 sayfa program hazırlayacaksınız, koyacaksınız, bir defa dahi "demokrasi" sözcüğü geçmeyecek.

KALKINMA BAKANI CEVDET YILMAZ (Bingöl) - 6 defa geçiyor.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Ondan sonra da "İnsan temel hak ve özgürlüklerine önem veren bir program yaptık." diyeceksiniz. Demokrasi kavramına bu kadar alerjili bir program, elbette ki yerelleşme ya da yerelin iradesine çok önem vermez. Beklerdim, bu kadar büyükşehir yasası çıkardınız, yerelleşmeyi biraz daha esas almanızı beklerdim. Yerelin inisiyatifinin,  doğrudan demokrasinin yaygınlaşmasının zemini olabilecek bazı yapılanmalar koymanız gerekirdi ama o da yok.

Son olarak eğitimle ilgili bir iki vurguda bulunacağım.

Hem programda hem Sayın Bakanın Plan ve Bütçe Komisyonundaki konuşmasında "nitelikli insan" kavramı vardı. Demek ki, niteliksiz de insan varmış! Öncelikle, insanın niteliklisi, niteliksizi olmaz. İnsanların niteliklerini açığa çıkarabiliyorsanız bir beceriniz vardır. Her insanın niteliği vardır ama iş ki, o insanların yeteneklerini açığa çıkarabilecek bir nitelik ortaya koyabilmektir. Program niteliksizse insanlara niye "niteliksiz" diyorsunuz? Program niteliksiz, politika niteliksiz, insanlar niteliksiz değil. Onu açığa çıkarmanız gerekir. 

4+4+4 uygulamasında siz bir iddia koydunuz ortaya, dediniz ki: "Biz Türkiye'deki ara eleman ihtiyacını karşılayacağız." Lütfen, bu yılın meslek liselerinin verilerini bizimle paylaşın. Açığa çıkarmış mısınız, çıkarmamışsınız, bunu koyun ortaya. Verimliliğin artırılması ancak  bu koşula dayalıdır.

Son  bir cümle, şunu ifade etmek isterim: Siz diyorsunuz ki "Üretimde verimliliği artıracağız."

(Mikrofon otomatik cihaz tarafından kapatıldı)

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Verimliliği artırabilmek için iş güvenliğini esas almanız gerekir ama rafa kaldırmışsınız, çarşamba ya da perşembe günü gelecek. İş güvenliği uzmanlarının istihdam edilmesini siz ötelediniz, oysa kanun çıkarmıştınız. Verimliliğin artması için iş güvenliğinin olması gerekir, iş güvenliği uzmanlarının istihdam edilmesi gerekir ama rafa kaldırıyorsunuz. Ne anladık bundan? Biraz sonra bu soruya cevap verirlerse diyecekler ki: "Türkiye'de yeterli uzman yok." Sayın AK PARTİ'liler sakın ola ki bunlara inanmayın. Komisyonda kayıt alınmış ifadelerdir, Türkiye'de bu konuyla ilgili yeterli uzman vardır ancak işveren para vermeye yanaşmadığı için, ucuz çalıştıramadığı için o uzmanları, şimdi, kanunu öteliyor. Çarşamba ya da perşembe günü de bunu getiriyor, bir başlığımız da bu.

Daha söylenecek çok şey var ama sürenin sonuna geldik. Her şeye rağmen geleceğe umutla bakmak gerekiyor. Ben Türkiye'nin geleceğinin bu programdan, bu plandan ibaret olmayacağı kanısını taşıyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)