GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE DEVLET MEMURLARI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:129
Tarih:03.07.2013

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Değerli milletvekili arkadaşlarım, torba kanun tasarısının tamamı üzerine partimiz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Öncelikle, basit ama karmaşık bir matematik sorusu sorarak başlamak istiyorum. Bu tasarı Komisyona ilk geldiğinde 46 madde, sonrasında alt komisyona havale edilip 6 madde çıkarılıp 19 madde ilave edilmiş, bir de geçici madde ilave edilmiş, etti 59+1. Üst komisyona geldi fakat üst komisyonda 76+2 olarak çıkmış. Üst komisyonda kaç madde eklenmiş? Basit bir hesapla siz bulabilirsiniz. 27 madde, üst komisyonda, tartışmalar esnasında, alelacele, çalakalem hazırlanan tekliflerle, önergelerle ilaveler yapılmış. 76+2 madde olarak şu anda tartışmaya başladık. İki gün, üç gün tartışacağız, muhtemelen 100 küsur madde olarak Türkiye Büyük Millet Meclisi bu tasarıyı ya da bu teklifi kanunlaştıracak. Şimdi, böyle bir yöntemle hazırlanmış bir kanun teklifi sağlıklı olabilir mi, kanun tekniğine uygun olabilir mi? Ben söylemiyorum, Sayın Bakanın kendisi söylüyor, Çalışma Bakanının kendisi söylüyor, diyor ki: "Evet, bu kanun tekniği elverişli bir teknik değildir." Yani torba yasa hazırlamak elverişli bir kanun tekniği, yöntemi değildir, vazgeçmek gerekir. Peki, niye ısrar ediyorsunuz bunda? Sadece Meclisi angarya çalıştırmakla -yetinmiyorsunuz, Türkiye'nin özellikle dış yatırımcı açısından, Türkiye'nin hukuk sistemini bu kanun teklifiyle, yani bu torba yasalar tekniği nedeniyle güvenilmez bir pozisyona sokuyorsunuz. Bunu da ben söylemiyorum, Sayın Adalet Bakanı TÜSİAD Yüksek İstişare Kurulu toplantısında ifade etmiştir; benim ifadelerim değildir, Hükûmet yetkililerinin, kabine üyelerinin tespitlerinden söz ediyorum. Niye ısrar ediyorsunuz peki? Bakın, size sadece bir maddeyle ilgili bir örnek vereyim: 73'üncü madde, tam 12 kanun hükmünde kararname ile 19 kanunda sadece bir maddeyle değişiklik yapıyorsunuz. İsterseniz sayayım; 375, 666, 633, 635, 639, 664, 645, 644, bunların tamamı?

RECAİ BERBER (Manisa) - Süren yetmez.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Sıkılıyor musunuz? Zamanımız çok, 76 madde var, 76 önerge var, 5 bölümde 76 defa size işkence yapacağım, hepsinde çıkıp konuşacağım, hepsinde size aynı şeyleri söyleyeceğim, işkence nasılmış göreceksiniz. İşkence nasıl yapılırmış görürsünüz. Yerinizde olsam sataşmam.

VEDAT DEMİRÖZ (Bitlis) - Ne gerek var?

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Sayın Demiröz, bu maddenin içerisinde sizin de altında imzanız olan bir teklifiniz vardı; hatırlıyorsunuz, size Komisyon esnasında sorduk, "Haberim yok." dediniz.

Şimdi, o yüzden bence konuşturtmayın, Meclisin son günleridir?

BAŞKAN - Hayır, Sayın Zozani, konuşun, konuşun.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Siz doymadıysanız sohbetime ben de devam edeceğim Sayın Başkan.

Şimdi, verilen sözler var, mesela komisyonlarda alt komisyonlar kurulur, o alt komisyonlar aslında uzlaşma tekniğine dayalı çalışmak üzere kurulurlar fakat bu konuyla ilgili yapılan alt komisyon çalışmalarında Hükûmet üyeleri -yani iktidar partisi mensupları- verilen sözlere sadık kalmadılar. "Birçok maddede değişiklik yapılacak." dendi, söz verdiler, üst komisyona getirdiklerinde aynen bildiklerini okudular, geçirdiler. Sonrasında biz gelip "Ya, niye böyle samimiyetsiz davranıyorsunuz? Niye samimi davranmıyorsunuz?" dediğimizde "E, niye samimiyetimizi sorguluyorsunuz?" E, pratik ortada.

Biraz önce bir vesileyle iktidar partisinin bir grup başkan vekili "Kişinin aynası iştir, lafa bakılmaz." dedi. E, bu konuda, gerçekten bu lafı iade ediyoruz. Lafa bakılmaz, evet. Güven ortamını zedelediniz, çalışma ortamında güvensizlik yaydınız.

Mesela bu düzenlemelerden bir tanesi 28 Şubat mağdurlarıyla ilgiliydi. Dedik ki: "Evet, biz, muhalefet partileri mensupları olarak, bugüne kadar Türkiye'de darbe mağduru olmuş herkesin ama herkesin itibarının iade edileceği bir düzenleme koyalım, bir düzenleme yapalım. Sadece 28 Şubatla sınırlı kalmayalım. Çünkü, eğer siz bunu 28 Şubatla sınırlı tutarsanız sadece bir rövanş alma gayreti olarak okunur ki biz bunu `seçmene selam' olarak algılarız. Buradan çıkalım, bugüne kadar -27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül, 27 Nisan- kaç darbe olmuşsa, kaç postmodern darbe olmuşsa, kaç insan mağdur olmuşsa hepsinin itibarlarının iade edileceği bir düzenleme getirelim." Alt komisyonda "Tamam, bunun üzerinde çalışalım." dediler, "Üst komisyona kadar hazırlık yapacağız." dendi, iktidar partisi mensupları üst komisyonda aynen bildikleri şekilde geçirdiler. Çünkü bizim dediğimiz şekilde eğer geçirmiş olsalardı, o zaman bunu seçim propaganda malzemesi olarak kullanma şansları kalmayacaktı. Sırf "28 Şubatın rövanşını aldık, bakın, görevlerine iade ettik." diyebilmek için burada uzlaşmadan kaçtılar.

Yani, buradaki düzenlemenin bir pratik karşılığının olmadığını size bir rakamla ifade etmek istiyorum. Varsayalım ki 28 Şubat 1997'de o alınan kararlarla mağdur edilmiş bir astsubay çavuş görevinden o dönem uzaklaştırılmış, el çektirilmiş, haksızlığa uğramış, mağdur edilmiş. Aradan ne kadar süre geçti? On altı yıl geçti. On altı yıl içerisinde eğer bu insan o gündün bugüne kadar görevde kalmış olsaydı -zamanı durdurabilecek hâliniz yok ya- ve her iki yılda bir -ki TSK İç Hizmet Kanunu öyle diyor- terfi ettiğini düşünseniz bu insanların en azından eğer bugün emekli olmamış olsa bile astsubay kıdemli başçavuş olurdu. Hangi kriterlere dayanarak bu insanı bugün göreve iade edeceksiniz, görevi ya da kendisine iade edeceksiniz?

Bir başka örnek vereyim size: 28 Şubat darbesi gerçekleştiğinde ordudan el çektirilmiş bir yüzbaşı, aradan on altı yıl geçtikten sonra, bu süre içerisinde, mutat terfi sistemine göre, ordu içerisinde kalmış olsaydı bugün Genelkurmay Başkanı olabilme şansına sahip olacaktı ya da en azından orgeneral rütbesiyle emekli olabilme şansı vardı ama bu insan orada mağdur edildi, ordudan uzaklaştırıldı. Şimdi, diyorsunuz ki: "Eş değer görevlere iade edilmesi?" Nasıl getireceksiniz? On altı yıl sonra getirseniz bu adamı, yüzbaşı ya da astsubay başçavuş yapsanız ne olur yapmasanız ne olur? Bu nedenle diyoruz ki, yasal düzenlemenin bir pratik karşılığı yok. Ancak, burada yaptığımız düzenlemenin iadeyiitibar açısından sembolik bir anlamı vardır, bu insanların itibarlarının iadesi mümkündür. Ha, mademki sadece darbe mağduru insanların itibarlarını iade edeceğiz 28 Şubatla sınırlamayalım bunu, bütün darbe mağdurlarına bunu uygulamak mümkündür. Mevcut durumda yapılan düzenleme, üzerinde konuştuğumuz düzenleme bir hesaplaşmadan öteye hiçbir şey değildir.

2022 sayılı Yasa'da bir değişiklik yapılıyor, "vakıflar" yerine "vakıf" düzenlemesi yapılıyor, sadece çoğul ekini çıkarmak için bir düzenleme yapılıyor. Bunu yapmak yerine, getirseniz, yaşlılarımıza, yardıma muhtaç olan insanlarımıza ödediğiniz paraya baksanız, ödediğiniz parayı biraz artırsanız ne olurdu? Türkiye'de 65 yaşını doldurup yardıma muhtaç olan insanlara vakıf ve Sosyal Yardımlaşma Vakfı marifetiyle ödenen para ne kadar biliyor musunuz? 125 lira. 125 lira veriyorsunuz ve bunu da her ay vermek yerine, ayıp olur, her ay o yaşlı insanı bankanın önüne ya da sosyal yardımlaşma kurumunun önüne götürmek yerine demişsiniz ki: "Üç ayda bir gelin, biraz daha fazla para almış olursunuz." Üç ayda bir bu insanlara 375 lira para veriyorsunuz; harca harca bitmez!

Bir düzenleme daha; şimdi, burada yapılan düzenlemelerle resmen Tarih Kurumuna sansür getirilmek istenmiştir. Tarih Kurumu sansürleniyor.

Türkiye'nin resmî tarihini yazan Tarih Kurumuna diyorsunuz ki: "Yüksek kurum ve kurumlar, devletin millî savunma ve millî güvenliğine ilişkin hususlar konusunda kayıt tutamazsınız, bilgi isteyemezsiniz." Ne demek? Genelkurmayın uygulamaları artık tarih denetimi altında değil, yazılmayacak, Tarih Kurumu bilgi isterse bilgi verilmeyecek. Yükseköğretim Kurumu öyle, bakanlıklar öyle, Cumhurbaşkanlığı öyle, Başbakanlık öyle, uygulamaların tamamı sansürlendi. Tarih Kurumuna 73'üncü maddede getirilen bir değişiklikle sansür uygulaması getiriliyor. Hani şeffaftık, hani demokratiktik, hani açıklıktan söz ediyorduk; nerede açıklık, nerede şeffaflık? Buysa açıklık, şeffaflık; böyle açıklık, böyle şeffaflık batsın.

4/B'lilerle ilgili düzenleme, elle tutulabilir düzenlemelerden bir tanesi ama bunu da getirirken insanları şu anda bulundukları yerlere çiviliyorsunuz, ömür boyu başka yere gitmesine olanak tanımıyorsunuz. Peki, bir insanın verimliliğini, performansını nasıl artıracaksınız? Bugün bir ilçe belediyesinde biri kadroya geçiyorsa "Ömür boyu orada kalacaksın." demenin hakkı, hukuku nerede? Neye dayanarak bunu yapıyorsunuz? Bunu da bir tarafa koyun, 96.500 kişiyle ilgili düzenleme yapıyorsunuz, niye geriye kalan 23.500 kişiyi ilave etmiyorsunuz? Biraz önce de 4/C'lilerle ilgili üzerinde durduk; niye üzerinde durmuyorsunuz bununla ilgili de? Artı, 5620 sayılı Yasa'ya dayalı olarak belediyelerde geçici statüde çalışanları -ki hepsi 48'inci maddenin niteliklerini taşıyor olmasına rağmen- bu düzenlemenin niye dışında tutuyorsunuz? Bu haksızlık değil mi? Yarın öbür gün bu insanlar mahkemeye gidecekler ve bu yanlışı açığa çıkaracaklar, insanlar haklarını arayacaklar. Bu yanlışı niye yapıyorsunuz? Bu insanların bu kazanılmış hakkını niye vermiyorsunuz? Düzenleme getiriyorsanız bütünlüklü getirin. Niye insanlar mahkemeye gitsin? Üç ay sonra tekrar karşınıza "Ya, işte mağdur edildiler. Biz bu mağduriyeti gidermek için bir düzenleme yapmak durumundayız." deyip yeni bir madde tartışmaya açılacak.

Değerli arkadaşlar, özellikle AK PARTİ'li milletvekili arkadaşlarım; Sayın Başbakan sizin bu yasa çalışma tekniğinizi ya bilmiyordur ya yanlış bilgilendirme yapılıyordur, gerçekten birisi onu kendisine söylemeli. Üç ay önce yapılan yasa değişikliğinde yani gelmiş, komisyonlardan geçmiş, Genel Kuruldan geçmiş, Resmî Gazete'de yayımlanmış, aynı milletvekilleri "Ya, pardon yanlış yapmışız, düzeltme ihtiyacı duyuyoruz." diyorlar. Birinin Sayın Başbakana bunu da söylemesi gerekir. Olmaz böyle çalışma sistemi, olmaz böyle kanun yapma tekniği. Üç ay önce çıkardığınız yasayı bugün neye dayanarak değiştiriyorsunuz?

Bu teklifle mesela şey getiriliyor, dün de üzerinde durduk, bir yıl önce çıkarılmış bir yasa, iş güvenliği uzmanları. İş yerlerine "Bir yıl daha çalıştırmayabilirsiniz." diyor. Olur mu böyle düzenleme? Niye? Getiriyorlar koskoca bir yalan: "E, Türkiye'de yeterince uzman yetiştiremedik, biz mecburuz, bir yıl daha erteleyeceğiz." Yok öyle yağma. Tartıştık ve açığa çıktı ki Türkiye'de yeterince iş güvenliği ve sağlığı uzmanı varmış ancak işverenlerin istedikleri ücretle çalışmayı kabul etmedikleri için daha fazla uzman yetiştirip emek sömürüsünün alanını genişletme politikasını esas almışlar.

Bir konu daha var. Mesela Türkiye'de kaç kişiye 1 doktor düşüyor? Bin kişiye 1,4 doktor düşüyor Türkiye'de, ki referansı üst düzeyde bir meslekten söz ediyorum. OECD ortalaması ne kadardır? 2,9. OECD sıralamasında Türkiye son sıradadır. Peki, Türkiye'de kaç kişiye 1 din görevlisi düşüyor? 600 kişiye 1 din görevlisi düşüyor. Çok ihtiyaçmış gibi 2.100 kadro daha artırılıyor. Peki, öğretmenleri niye düşünmüyorsunuz? Getirin, biz bu düzenlemeye "evet" diyelim. Aynı şartlarda eğitim fakültesi mezunlarının da kadroya geçirilmesini teklif ediyoruz size -önerge getireceğiz bu konuda- aynı şartlarda eğitim fakültesi mezunlarını da kadroya geçirelim. Var mısınız buna? Bütün kamuoyunun önünde söylüyoruz, size teklif ediyoruz. Biz din görevlileriyle ilgili yaptığınız düzenlemeye "evet" diyoruz. Aynı şartlarda öğretmenleri, eğitim fakültesi mezunlarını kadroya geçirelim, teklif ediyoruz, bunu da getireceğiz.

Değerli arkadaşlar, bu konuda söylenecek daha çok şey var; bu torba konuş konuş bitmez, zamanımız da çok, en az bir 70 defa daha görüşeceğiz.

Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)