GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE DEVLET MEMURLARI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:129
Tarih:03.07.2013

BDP GRUBU ADINA ADİL ZOZANİ (Hakkâri) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Birinci bölüm üzerine grubumuz adına söz aldım.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Sayın Başkan, Hükûmet yok görebildiğim kadarıyla.

ÇALIŞMA VE SOSYAL GÜVENLİK BAKANI FARUK ÇELİK (Şanlıurfa) - Buradayım, buradayım Sayın Başkanım.

ENGİN ALTAY (Sinop) - Tamam Başkan, buradaymış.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Sayın Başkan, süremi yeniden başlatmanızı rica ediyorum.

BAŞKAN - Lütfen Sayın Zozani, buyurun.

S. NEVZAT KORKMAZ (Isparta) - Sayın Başkan, Hükûmetin oturacağı yer bellidir. Genel Kurulda dolaşmaz ki Hükûmet. O zaman ara verin işi varsa, daha sonra tekrar toplanalım.

BAŞKAN - Söyleyin siz.

Buyurun, yeniden başlattım.

ADİL ZOZANİ (Devamla) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekili arkadaşlarım; bölüm üzerine grubumuz adına söz almış bulunuyorum. Hepinizi saygıyla selamlıyorum.

Şimdi, esasında mevcut durumda İç Tüzük'e aykırı bir iş yapıyoruz. İç Tüzük'ün 35'inci maddesine göre şu anda biz aykırı bir iş yapıyoruz çünkü bizim şu anda görüştüğümüz teklif, Komisyona tasarı ve teklif şeklinde iki ayrı biçimde geldi. Tasarı olarak Hükûmetin tasarısı geldi, ardından milletvekillerinin verdikleri teklifle 35'inci maddeye göre bir birleştirme yapılarak toplu görüşme yapıldı. Ancak, 35'inci maddenin ilgili bölümünü sizinle paylaşmak istiyorum, İç Tüzük'ün: "Komisyonlar, kendilerine havale edilen kanun tasarı veya tekliflerini aynen veya değiştirerek kabul veya reddedebilirler; birbirleriyle ilgili gördüklerini birleştirerek görüşebilirler ve Türkiye Büyük Millet Meclisi binasında, Türkiye Büyük Millet Meclisi Başkanlığınca kendilerine ayrılan salonlarda toplanırlar." Bakın, "Tasarı ve teklifleri birleştirir." demiyor. Tasarılarla ilgili olarak "Birbiriyle ilgili olanları birleştirir, görüşebilir." -buradaki izah bize onu söylüyor- "Teklifleri birbiriyle ilgiliyse birleştirerek görüşür." diyor. Ancak, biz farklı zamanlarda verilmiş tasarı ve teklifi veya teklifleri birleştirerek, bir araya getirerek görüşmüşüz. Komisyonun İç Tüzük'e aykırı yaptığı işlemi Meclis Genel Kurulunda devam ettiriyoruz.

İkinci önemli husus şu: Şimdi, bir kısmı tasarı olarak gelmiş Hükûmetin altında imzası bulunduğu bir bölüm ile milletvekillerinin teklif olarak verdikleri kısımlar. Şimdi burada Hükûmet bu iradenin neresinde? Gelen tasarıların tümünde ve buradaki metinlerin tamamında Hükûmetin iradesi var mı, yok mu? Bizim Komisyonda gördüğümüz şu: Hükûmet maalesef hepsinin arkasında değil. Milletvekillerine sorduğun zaman, zaten vâkıf olmadıkları için neyi imzaladıklarını bilmiyorlar. Bizden de şu anda bununla ilgili sağlıklı değerlendirme yapmamızı istiyorsunuz. Tamamıyla İç Tüzük'e aykırı bir işlem. Ciddiye alacağınızı umut ediyorum bu iddiamı. İç Tüzük'ün 35'inci maddesine aykırı bir işlem yapıyoruz.

Konuyla ilgili olarak da şunları ifade edeyim: Şimdi, biraz önceki konuşmamda da üzerinde ayrıntılı olarak durdum, Diyanet İşleri Başkanlığına tahsis edilen yeni kadroları tekrar gündeme getirmeyeceğim ancak bir 5'inci madde var ki mutlaka değerlendirmek lazım. Diyanet İşleri Başkanlığına olağanüstü yetkiler tahsis ediyor. Zaten Diyanet İşleri Başkanlığının mevcuttaki görev ve yetki alanı, kapsamı, Türkiye'de maalesef sadece Hanefi mezhebine ait kabullere dayalı bir başkanlıktır. Dolayısıyla, bu, Diyanet İşleri Başkanlığından ziyade Hanefi işleri mezhebi başkanlığıdır ama burada, örneğin, farklı mezheplere ait fakat bugüne kadar Diyanet İşleri Başkanlığının güdümü dışında olan camileri de Diyanet İşleri Başkanlığının tekeline almış oluyorsunuz. Örneğin, Caferilerin camileri Diyanet İşleri Başkanlığına bir şekilde bağlanıyor, onun tahakkümüne alınıyor. Bunu yaparken neye göz dikiliyor? Altındaki ticarethanelere göz dikiliyor. Diyanet İşleri Başkanlığının kendi temsilcileri Komisyonda bu uygulamanın dinen de caiz olmadığını ifade ettiler. Yani, siz camiye gireceğim diye terlikçiye girebiliyorsanız, camiye gireceğim diye manifaturacıya giriyorsanız oranın adı ibadethane olmaz. İbadethaneyi ticarethane olarak kullanıyorsanız, rant mekanizmasını ibadethaneye sokarsanız ibadethanelere karşı olan saygınlığı zedelemiş olursunuz. Maalesef Türkiye'de böyle.

Konulan iddia şu: "Efendim, camilerimiz dernekler marifetiyle yapıldığı için bir öz gelire sahip değiller. O nedenle altlarında ticarethanenin olması, onların kendilerini idame etmeleri açısından önemlidir." Müezzininin parasını veriyor, imamının parasını, masraflarını, caminin masraflarını oradan karşılıyor. Tövbe böyle değil. İddia ediyorum, Türkiye'de istediğiniz bölgede, istediğiniz ilçede, istediğiniz şehirde, altında ticarethane olan bir cami ile altında ticarethane olmayan bir camiyi karşılaştıralım, gidelim, gezelim. Altında ticarethanesi olmayan cami daha bakımlıdır, daha düzgündür. Altında ticarethane olan camiler maalesef bakımlı değiller, ibadethaneye de benzemiyorlar. Bu garabeti düzeltmek lazım ama burada ne yapmaya çalışılıyor? Bugüne kadar hesapta biriken bir 5 milyar para var, onu da bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığının kullanımına açmak... Hem de kendisinin yapımında hiç emeği olmadığı camileri, şu anda onun fonunda biriken parayı, bir şekilde Diyanet İşleri Başkanlığının kullanımına açıyorsunuz. Bu kadar da inancı, ibadethaneyi ranta dönüştürmenin bir anlamı var mıdır? Bunu yaparken neye dayanarak bunu yapıyorsunuz, hangi izaha dayanarak bunu yapıyorsunuz?

Bir önemli nokta daha, 10'uncu madde, görüştüğümüz teklifin 10'uncu maddesi? Bugüne kadar hep şunu biliriz: Devlet kendi personelini, memurunu mesai saatleri dışında çalıştırdığı zaman ona fazla mesai öder. Ama burada ayıp denilebilecek bir düzenleme var, çalıştırdığınız memurun, işçinin fazla mesaisine devlet göz dikmiş. İnsanların fazla mesaisini şu anda gasb ediyorsunuz, gasbetme girişimi var burada. Bunu da bu şekilde geçirirseniz, kabul ederseniz, "nöbetçi memurluk" adı altında insanları çalıştırıp fazla mesaisini ödememek, hak gasbından başka hiçbir şey değildir. Bu ayıba ortak olmayın. "Yazıktır, günahtır." derler. İnsanların alın terini bu şekilde gasbetmeyin, rüyalarınıza girerler. Zaten verdiğiniz üç-beş kuruş.

Birçok insanın mesai düzenlemeleri itibarıyla sekiz-beş şeklinde çalışma imkânı zaten yoktur. İsteseniz de onu sekiz-beş şeklinde bir çalışma sistemine tabi tutma imkânınız yok. Örneğin, bir özel idare personeli, kepçe üzerinde çalışıyor, köy yolunu yapıyor, ona diyebilir misiniz ki sekiz-beş çalışacaksınız? Ama burada demeye çalışıyorsunuz. Adam kepçenin, dozerin üzerinde köy yolunu yapıyor, saat beşte iş bırakma imkânı yok, ondan habersiz onu nöbetçi işçi ya da nöbetçi memur yapacaksınız. Bu hakkı nereden alıyorsunuz? Neye dayanarak böyle bir hak gasbını kendinize reva görüyorsunuz? Diktatörlüklerde bile bu yoktur. İnsanların alın terine, emeğine en azından azami ölçülerde saygı gösterilmesi gerekir.

Umut ediyorum ki, yol yakınken bu yanlıştan dönülür. Bununla ilgili en azından bir önergenin, düzeltme önergesinin verileceğini veya bizim verdiğimiz önergelerin o şekilde kabul edileceğini umut ediyor, hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)