GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TEKLİFİ VE DEVLET MEMURLARI KANUNU İLE BAZI KANUN VE KANUN HÜKMÜNDE KARARNAMELERDE DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI
Yasama Yılı:3
Birleşim:129
Tarih:03.07.2013

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 478 sıra sayılı Tasarı'nın 8'inci maddesinin (b) bendine ilişkin vermiş olduğumuz önerge üzerinde söz almış bulunuyorum. Yüce heyetinizi saygıyla selamlarım.

8'inci madde, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun çeşitli maddelerini değiştiren yedi bentten müteşekkildir. Müzakere etmekte olduğumuz (b) bendiyse 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun "Vekâlet Görevi ve Aylık Verilmesinin Şartları" başlıklı 86'ncı maddesine bir fıkra eklemektedir. Eklenen fıkra, açıktan vekil olarak atananlara bir yılda toplam yirmi günü geçmemek üzere çalıştıkları her ay için iki gün yıllık izin verilmesi şeklinde hüküm içermektedir. Bu düzenlemenin muhatapları açısından iyi bir şey olduğunu, açıktan vekil olarak atananların sorunlarının giderileceğini düşünmek saflıktan başka bir şey değildir.

Kamuda bir hizmetin görülebilmesi için birisi atanıyorsa orada bir boşluk, bir ihtiyaç var demektir. Niçin vekil atıyorsunuz, bu kadroları vekil olarak atayabileceğiniz kişilerle asaleten doldurmak, daha doğru bir yol değil midir?

AKP, iktidara geldiği günden bu yana personel rejimine ilişkin çok yıldızlı, cafcaflı laflar etmiş, ancak, yaptığı düzenlemeler ve uygulamalarla, var olan adaletsizliği ve karmaşayı daha da artırmıştır. Programında devlet personel rejimine ilişkin berrak ve anlaşılır, net bir projesi olmayan AKP hükûmetleri kamu personel rejimi noktasında oldukça başarısız bir tablo ortaya çıkarmıştır.

Sadece bu maddeye ilişkin şu haksızlığın öncelikle altının çizilmesi lazım: Açıktan vekil olarak atananlara niçin yirmi gün yıllık izin öngörüyorsunuz, onlar, yıllık iznini otuz gün ya da daha fazla yapanlardan daha az mı çalışmakta ya da daha az mı yorulmaktadır?

657 sayılı Devlet Memurları Kanunu yıllık izin konusunda zaten çelişkiler içermektedir. Mevcut uygulamaya göre, hizmet süresi on yıla kadar olanlara yıllık izin olarak yirmi gün, on yıldan fazla olanlara yıllık izin olarak otuz gün hakkı verilmiştir. Bu anlayış bile arızalıdır. Bir yıl boyunca aynı büroda, aynı şartlarda, aynı sürede çalışıyor olmalarına rağmen iki kamu görevlisi arasında yıllık izin süresi açısından böyle bir fark olması anlaşılır bir durum değildir. Bu açıdan, öncelikle bu adaletsizliğin giderilmesi gerekir.

İktidar partisinin harara çevirdiği bu torba kanun içerisinde bir kısım sözleşmeli personelin memur kadrolarına atanması düzenlenmektedir. Ancak, tarafımızdan da uygun görülen bu yaklaşımın bu düzenleme içerisindeki hükümlerin yeterli ve hakkaniyet çerçevesinde olduğunu söylemek mümkün değildir. Mesela, 657 sayılı Devlet Memurları Kanunu'nun 4'üncü maddesinin (B) fıkrasına tabi personel ile 4924 sayılı Kanun'a göre çalıştırılan sağlık personeli de, 5393 sayılı Kanun uyarınca mahallî idareler ve birliklerinde çalıştırılan sözleşmeli personel, memur kadrolarına atanmakta, 309, 2547, 4059, 5258, 209 sayılı kanunlar ile 399, 540 ve 181 sayılı kanun hükmünde kararnameler çerçevesinde görev yapan sözleşmeli personel, artık kangren hâline gelmiş olan 4/C'liler yine kadroya alınanlar arasına dâhil edilememişlerdir. Yani bu Parlamento çatısı altında bulunan kadrolularla aynı işi yapan, aynı yoğunluğu ve yorgunluğu tadan sözleşmeli personel başta olmak üzere, geçici ve mevsimlik işçiler, üniversite mezunu ve teknik personel olarak çalışan işçiler, taşeron şirket işçileri bu hüküm kapsamına alınmamakta ve uygun memur veya sürekli işçi kadrolarına atanamamaktadırlar. Aynı yerlerde aynı unvanlarla aynı işi yapmalarına rağmen, yukarıda saydığım personel idari, mali ve sosyal haklar yönünden adaletsizliklere maruz kalmaya devam edeceklerdir. Bu durum, Anayasa'yla güvence altına alınan adalet ve eşitlik ilkelerine aykırıdır. Bu durum, çalışanların motivasyonunu ve çalışma barışını ortadan kaldırmaktadır.

Hükûmetin siyasi temsilcilerine Anayasa'nın 10'uncu maddesini bir kez daha hatırlatmak gerekmektedir. Anayasa'nın 10'uncu maddesi, aralarında Türkiye Büyük Millet Meclisinin de bulunduğu devlet organlarını, idari makamları bütün işlemlerinde kanun önünde eşitlik ilkesine uygun olarak hareket etme zorunluluğuna tabi kılmıştır. Dolayısıyla iktidar partisinin bu düzenlemesi adalete, hakkaniyete uygun değildir. Herhâlde iktidar partisi, ismini "Adalet ve Kalkınma Partisi" olarak tespit ederken bunu bir ironi olarak düşünmüş ve "adalet" kelimesini yapacağı adaletsizliklere perde olarak kullanmak niyetiyle tercih etmiştir.

Bu düşüncelerle önergemizin kabulünü diler, Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)