| Konu: | SÖZLEŞMELİ ERBAŞ VE ER KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE CUMHURİYET HALK PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ YALOVA MİLLETVEKİLİ MUHARREM İNCE'NİN; TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ |
| Yasama Yılı: | 3 |
| Birleşim: | 138 |
| Tarih: | 12.07.2013 |
HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 479 sıra sayılı Sözleşmeli Erbaş ve Er Kanunu ile Bazı Kanunlarda Değişiklik Yapılmasına Dair Tasarı'nın 3'üncü maddesine ilişkin olarak vermiş olduğumuz önerge üzerine söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Tasarının 3'üncü maddesi 6191 sayılı Kanun'un 7'nci maddesine bir fıkra eklemek suretiyle, esir düşen veya enterne edilen ve görevinden dolayı alıkonulan ya da kaybolan personele ilişkin hususların mevzuata dâhil edilmesini hedeflemektedir.
Diğer taraftan, bu tasarı, içerdiği birçok maddeye rağmen, 211 sayılı Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun askerliği tarif eden 2'nci maddesi İle Türk Silahlı Kuvvetlerinin vazifesinin tarif edildiği 35'inci maddesiyle gündeme gelmiştir.
Sayın Başkan, saygıdeğer milletvekilleri; insanlık tarihinin devlet ve toplum yönetimine dair bugüne kadar keşfedebildiği en ideal rejim demokrasi rejimidir. Demokrasinin en önemli özelliği ise durağanlığı reddetmesidir. Antik Yunan'da başladığı bilinen demokrasi anlayışı, yüz yıllar içerisinde gelişerek bugünkü çağdaş demokrasi anlayışına ulaşmıştır. Ancak, bugün dünyanın ulaştığı demokratik düzen vatandaş katılımı bağlamında nihai nokta değildir. Her ne kadar çağdaş, gelişmiş demokrasi diye adlandırıyor olsak da bugün bulunduğumuz nokta, ideal demokrasi anlayışına doğru insanlığın yaptığı seyahatin bir durak noktasıdır. Demokrasi bir ideal olduğuna göre, siyasal sistemimizi, hukuk düzenimizi ve ekonomik yapımızı inşa ederken demokrasinin ne olduğundan çok, ne olmadığından hareket etmek durumundayız. Bu bağlamda, ister postallı olsun, isterse makosenli olsun yönetme hak ve yetkisini vatandaşların özgür tercihleri olmadan, seçim dışı, sandık harici yollarla gasbetmek ya da seçim yoluyla iktidara gelmiş siyasal kadroları seçim dışı yollarla iktidardan men etmek, kısaca "darbe" diye adlandırdığımız yollar, çağdaş demokrasi anlayışının kabul edemeyeceği yol ve yöntemlerdir.
Demokrasiye sözde değil, özde inanan herkes kimin, hangi ulvi amaçla yaptığına bakmaksızın darbeleri ve darbeci anlayışları reddetmek durumundadır. Millet iradesinin tek ve biricik belirleyiciliğini kendi siyasal anlayışının merkezine yerleştirmiş olan Milliyetçi Hareket Partisi de bu çerçevede millet iradesini fesada uğratacak her türlü eylem ve düşüncenin karşısındadır. Kaldı ki milliyetçi düşünce sistemi, egemenlik hakkının herhangi bir soy, sınıf, zümre ya da dinî inanışa değil, sadece ve sadece millete ait olduğunu temel siyasal paradigma olarak kabul eden bir sistemdir.
Partimizin kurucusu merhum Başbuğumuz Alparslan Türkeş "En kötü demokrasi, en iyi askerî yönetimden daha iyidir." dediği için dönemin silahlı kuvvetler yönetimi tarafından dışlanmış, cezalandırılmış ve yıllarca askerî zindanlarda ceza çekmiştir, çile çekmiştir. Bu nedenle, her ne kadar darbelerin dayanağı olmasa da darbelerin olabilirliğinin alametifarikası olarak kabul edilen Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesinin değişmesinden yanayız. Ancak şunu da biliyor ve inanıyoruz ki; Türkiye'de hiçbir darbe 35'inci maddeye dayanarak yapılmamıştır. Darbeler yasalarla değil, tam aksine hukuk düzenini ve yasaları askıya alarak postalla, süngüyle, tankla yapılmaktadır. Darbeciler gücünü 35'inci madde gibi yasal düzenlemelerden değil, kendi antidemokratik yönetim anlayışından ve onun iş birlikçi zihniyetlerinden almaktadır. Şayet darbeciler darbe yapma hak ve yetkisini İç Hizmet Kanunu'nun 35'inci maddesinden almış olsalardı meşru hukuka dayanan bu faaliyetleri nasıl yargılayacaktınız? Eğer 12 Eylül, 28 Şubat, Balyoz ve Ergenekon adı altında davalar varsa, 35'inci maddede darbeye cevaz veren bir ifade yok demektir. Bu madde, Türk Silahlı Kuvvetlerinin canı sıkıldıkça darbe yapmasına ya da siyasete müdahale etmesine meşruiyet sağlayamamaktadır. Buna karşılık, 35'inci maddenin şimdiki hâli gibi düzenlemelerin olmaması darbe ihtimalini ortadan kaldırmayacağı gibi darbecilerin darbe girişimlerini de engelleyemeyecektir. Daha dün Mısır'da yaşananlara bakalım. Mısır'da 35'inci madde mi vardı, Yunanistan'da var mıydı Ya da İspanya'da? Yoktu ama darbeler ve girişimler oldu. Dolayısıyla iktidarın 35'inci maddeyi değiştirerek darbeleri önleyeceğini iddia etmesi abesle iştigaldir.
Kısacası, darbelerin olamayacağı bir düzen ancak demokrasiye inanan ve yürekten bağlı olan, bilinçli, güçlü ve örgütlü bireylerin varlığıyla mümkündür.
Bu duygu ve düşüncelerle yüce heyetinizi saygıyla selamlar, önergemizin kabulünü dilerim. Türk Milletinin milletvekillerine de saygılarımı sunarım. (MHP sıralarından alkışlar)