GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AFET SİGORTALARI KANUNU TASARISI VE ZORUNLU DEPREM SİGORTASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
Yasama Yılı:2
Birleşim:104
Tarih:09.05.2012

MHP GRUBU ADINA MUSTAFA KALAYCI (Konya) - Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; görüşülmekte olan 224 sıra sayılı Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı'nın geneli üzerinde Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunmaktayım. Bu vesileyle hepinizi saygılarımla selamlıyorum.

Ülkemiz afetlerle hep iç içe olmuş bir ülkedir, başta depremler olmak üzere sel, heyelan, çığ, yangın gibi afetlere sık sık maruz kalmıştır ve kalmaya da devam etmektedir. Ülkemizde yaşanan tüm afetler içindeki can ve mal kaybı olarak yüzde 90 gibi bir oranla depremler başı çekmektedir. Hâlen yürürlükte olan deprem bölgesi haritası esas alındığında ülkemiz topraklarının yüzde 92'si deprem bölgesi olup nüfusumuzun da yüzde 95'i bu bölgede yaşamaktadır. Topraklarımızın yüzde 44'ü ise birinci derece deprem bölgesi olup nüfusumuzun ise yüzde 55'i birinci derece deprem bölgesinde bulunmaktadır.

Türkiye Cumhuriyeti özellikle 1939 yılında yaşanan Erzincan depreminden sonra başta deprem olmak üzere doğal afetlerle mücadele etmek için bir dizi düzenlemeye gitmiş, yeni kurumsal yapılar oluşturmuştur. 1959 yılında ise afetlerle ilgili olarak bir yasa çıkarılmış, bu yasayla bir fon oluşturulmuş ve afetle ilgili her türlü harcama bu fondan yapılmıştır.

1999 yılında yaşanan Marmara ve Düzce depremlerinden sonra 25/11/1999 tarihli ve 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararname ile zorunlu deprem sigortası uygulamasına geçilmiştir. Bugün, birçok ülkenin örnek aldığı zorunlu deprem sigortası sistemi, 57'nci Hükûmet döneminde yapılan önemli düzenlemelerden biridir. Bu sistemin oluşturulmasından bu yana meydana gelen depremler ve ödenen hasarlara bakıldığında önemli tutarlarda hasar ödemesinde bulunulduğu görülmektedir. Zorunlu deprem sigortasında belirli bir mesafe katedilmesine rağmen, binaların sigortalılık oranı hâlâ düşük ve istenilen seviyede değildir. Deprem sigortası yaptırmak, diğer zorunlu sigortalarda olduğu gibi zorunluluğun gerektirdiği cezaya katlanmamak için değil, gerçek manada önleyici tedbir olarak algılanmalı ve mutlaka yaptırılmalıdır.

Değerli milletvekilleri, bu tasarı ile binalarda deprem sonucu meydana gelebilecek maddi zararların karşılanmasını teminen yaptırılacak zorunlu deprem sigortası ile sigorta şirketlerinde teminat verilemeyen veya teminat verilmesinde güçlükler bulunan çeşitli afetler ve riskler sonucu meydana gelebilecek maddi ve bedenî zararların karşılanabilmesini teminen sunulacak sigorta ve reasürans teminatlarına ilişkin usul ve esaslar belirlenmekte ve 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararname yürürlükten kaldırılmaktadır.

Tasarıya göre, sadece 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş binalar, bu binaların içinde yer alan ve ticarethane, büro ve benzeri amaçlarla kullanılan bağımsız bölümler ile doğal afetler nedeniyle devlet tarafından yaptırılan veya sağlanan kredi ile yapılan meskenlere zorunlu deprem sigortası zorunluluğu getirilmektedir.

Sigorta şirketlerince teminat verilemeyen çeşitli afetler ve riskler sonucu meydana gelebilecek zararların karşılanabilmesi için DASK'ın kolaylaştırıcı olarak devreye girmesi öngörülmesine rağmen kamu yararı açısından büyük önem arz eden ve tamamı iş yeri olan binalar, köy yerleşme alanlarında yer alan, kanun ve yönetmelikler ile mühendislik kural ve kaidelerine göre yapılan meskenler ile kamu binalarının kapsam dışında tutulması, tasarının sigortalanmayı kolaylaştırıcılığıyla ters düşmektedir.

Diğer yapı, bina ve bağımsız bölümler ile köy nüfusuna kayıtlı ve köy yerleşik alanları ve civarında yapılan binalar ile tamamı ikamet dışı kullanılan binaların, bilim ve fenne uygun olarak inşa edilmiş ya da kanun ve yönetmeliklere göre güçlendirilerek uygun hâle getirilmiş dahi olsa zorunlu afet sigortası kapsamı dışında tutulması, bina, yapı ve bağımsız bölümler arasında ayrıma gidilmesi, kanunun amacıyla çelişir bir uygulama niteliği taşımaktadır.

Ayrıca, sigorta kapsamına alınan binalar için "sigortalanma esnasında tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş olmaları" şartının aranması, zamanında mesken olarak yapılan ve zamanla tamamı iş yeri hâlini alan binalar ile iş yeri olarak yapılan binaların kapsam dışı tutulması doğru değildir.

Tasarı ile 7269 sayılı Umumi Hayata Müessir Afetler Dolayısıyla Alınacak Tedbirlerle Yapılacak Yardımlara Dair Kanun'un 29'uncu maddesine bir fıkra eklenerek, zorunlu deprem sigortası kapsamındaki binalar için zorunlu deprem sigortası yaptırılmamış olmasının tespit edilmesiyle, devletin konut kredisi açma ve bina yaptırma yükümlülüklerinin ortadan kalkması öngörülmektedir. Dolayısıyla, bir taraftan zorunlu deprem sigortası kapsamı dar tutularak devletin üstlendiği risk artırılırken, diğer taraftan bu kapsamda olup zorunlu deprem sigortası yaptırılmamış olanlara karşı devletin yükümlülüğü ortadan kaldırılmaktadır. Bu uygulama sosyal devlet ve eşitlik ilkelerine uygun değildir. Tüm binaların kapsama alınması ve sigortalılık oranının belli seviyeye gelmesinden sonra devletin yükümlülüklerinin kalkması söz konusu olmalıdır.

Tasarıda kurum tarafından üstlenilen riskler için ulusal ve uluslararası piyasalardan uygun koşullarda yeterli koruma sağlanamaması hâlinde Bakanlar Kurulunca belirlenecek kısmının uygun bir bedel karşılığında devlet tarafından taahhüt edilebilmesi öngörülmektedir. Devletçe böyle bir riskin üstlenilmesi DASK'ın varlığını tartışmalı hâle getirecektir.

Tasarıda kurumun ilgili mevzuata ve projeye aykırı olarak inşa edilen binaları sigortalamama hakkına sahip olduğu belirtilmektedir. İlgili mevzuata ya da projeye aykırı olarak inşa edilen binalara sigorta yapılabilmesinin kurumun keyfiyetine bırakılması uygun görülmemektedir.

Değerli milletvekilleri, Türkiye, son yıllarda gerekli tedbirlerin zamanında alınmaması, denetimsizlik, sevk ve idaredeki yetersizlikler yüzünden yüzlerce can ve mal kaybının yaşandığı bir ülke hâline gelmiştir. 1999 depremi sonrasında ciddi kurumsal tedbirler alınmış iken bunlar yeterli etkinlikte devam ettirilememiş, bu konuda hızlı bir dönüşüm programı uygulamaya konulamamıştır.

Afet konusunda toplumsal ve kurumsal bilinç yeterli ölçüde tesis edilememiştir. Bugün hâlâ yerleşimler afete duyarsız hâlde olup mevcut yapıların yüzde 65'e yakını riskli yapı grubundadır. Özellikle büyük şehirlerimizde ve ülkemizin diğer yerlerinde insanlarımız afete karşı âdeta kaderlerine terk edilmiş durumdadır.

Afetlerde meydana gelen kayıplar ve hasarların en önemli sebebi planlama ve yapılaşma sürecindeki sorunlar olup bu sorunların sebebi de, yerleşim planlarının hiçe sayılması, keyfî uygulamalara ve istismara fırsatlar verilmesi, yani kentleri rant alanlarına dönüştüren ve yandaşlara peşkeş çeken anlayıştır.

Yolsuzluk, denetimsizlik ve siyasi kaygılarla oluşan bu plansız doku, şehirleri sağlıklı yaşama alanları olmaktan çıkarmış, ekolojik dengeleri bozarak âdeta afetlere davetiye çıkaran yapılar hâline getirmiştir.

Değerli milletvekilleri, tasarıya göre, sigorta şirketlerince teminat verilmemesi durumunda, deprem, sel, yer kayması, fırtına, dolu, don, çığ düşmesi ve benzeri doğal afetler için kurum tarafından sigorta veya reasürans teminatı verilebilecektir, böylelikle DASK'ın görev alanı genişletilmektedir.

Aslında, 2005 yılında çıkarılan 5363 Sayılı Tarım Sigortası Kanunu ile de üreticilerin, dolu, fırtına hortum, yangın, heyelan, deprem, sel, don ve su baskını riskleri nedeniyle uğrayacağı zararların tazmin edilmesini teminen tarım sigortaları uygulamasına ilişkin usul ve esaslar belirlenmiştir.

Öte yandan, yangın, yer sarsıntısı, yer kayması, fırtına, taşkın, sel, don, dolu, kuraklık, haşere ve hastalık gibi nedenlerle zarar gören çiftçilere devletçe yapılacak yardımlara ilişkin usul ve esasları belirleyen 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun da yürürlükte bulunmaktadır. Ancak, Tarım Sigortası Kanunu'na göre belirlenen riskler için tarım sigortası yaptırmayan üreticiler, 2090 sayılı Kanun'dan yararlanamamaktadır. Tarım sigortası kapsamında olmayan risklerde de yardım yapılabilmesi için çiftçilerin ürünlerinin, canlı cansız üretim araçlarının ve tesislerinin değeri itibarıyla en az yüzde 40 oranında zarar görmesi, ayrıca bu zararı karşılayacak geliri bulunmaması ve borç alma imkânı olmaması gerekmektedir. Yüzde 40'tan az hasar görmesi hâlinde ise, tarımsal faaliyetlerini devam ettiremeyecek ve geçimini sağlayamayacak duruma düşmesi gerekmektedir.

Ülkemizde tarım sigortaları, sigorta priminin yüzde 50'si oranında prim desteği verilmesine rağmen yıllara göre çok az gelişme gösterebilmiştir. Bugün, tarım sigortası yaptıran çiftçilerin önemli bir kısmını sözleşmeli üretim yapanlar oluşturmaktadır. Sektörün prim üretme gücünün zayıf olması, tarım sigortaları konusunda eğitim ve araştırmaların yetersizliği gibi nedenlerin yanı sıra işletmelerde tarım tekniğinin yeterince geliştirilmemiş olması, tarımsal işletme arazilerimizin küçük ve çok sayıda parselden oluşan bir yapıya sahip olmaları tarımsal sigorta  sektörünün geliştirilebilmesi açısından önemli engeller oluşturmaktadır.

Sonuç itibarıyla, tabii afete maruz kalan çiftçilerin kayıpları genel olarak karşılanamamaktadır. Nitekim, seçim bölgem olan Konya'da son yıllarda yaşanan afetler nedeniyle zarara uğrayan çiftçilerimiz mağdur olmuş, kayıpları telafi edilmemiştir.

Geçen yıl, Ereğli ilçesinin Gaybi ve Yıldızlı köylerinde yağan dolu sebebiyle meyvelerde ve ekili alanda büyük hasar oluşmuş, çiftçinin mağduriyeti giderilmemiştir. Beyşehir, Seydişehir, Derebucak, Bozkır, Ahırlı, Yalıhüyük ilçelerinde sel ve su basması nedeniyle çiftçilerin ekili alanlarında oluşan hasarlar hâlâ karşılanmamıştır.

Geçen ay yaşanan şiddetli rüzgâr ve kum fırtınası nedeniyle özellikle Karatay, Cihanbeyli, Altınekin, Kulu ilçelerinde olmak üzere Konya'da ekili alanlarda büyük hasar oluşmuş, tarladaki pancar, arpa ve buğdayın neredeyse tamamını söküp atmıştır.

Yaşanan afetle ilgili hasar tespitleri yapılmakla birlikte tarım sigortası yaptıran çiftçilerin hasarlarının karşılanabileceği ifade edilmektedir. Bu durumda, zaten zor durumda faaliyetini sürdürmeye çalışan çiftçilerimizin büyük çoğunluğunun mağduriyetinin giderilemeyeceği görülmektedir. Tarım sigortasının henüz geçiş sürecinde olduğu da dikkate alınarak tabii afetler nedeniyle çiftçi ve köylünün yaşadığı mağduriyeti hiç olmazsa kısmen giderecek bir düzenleme mutlaka yapılmalıdır.

Yine, Konya'nın Hadim, Taşkent ve Bozkır ilçeleri ile Karaman'ın Sarıselviler, Sarıveliler, Başyayla ve Ermenek ilçelerinde, 2012 kış aylarında meydana gelen yoğun kar yağışı sonucu, kar ağırlığı nedeniyle, özellikle kiraz ve ceviz olmak üzere meyve ağaçlarının dalları kırılmış olup yapılan hasar tespitlerine göre yüzde 60'ın üzerinde kayıp söz konusudur. Hâlâ kar nedeniyle ulaşılamayan ve hasar tespiti yapılamayan bahçeler bulunmaktadır. Bu afete neden olan kar basması riski tarım sigortası kapsamına girmemektedir. Dolayısıyla, 2090 sayılı Tabii Afetlerden Zarar Gören Çiftçilere Yapılacak Yardımlar Hakkında Kanun çerçevesinde gerekli yardımlar bir an önce yapılmalı, Konya ve Karaman'daki kiraz ve ceviz üreticilerinin kayıpları giderilmelidir. Ayrıca, yardımların yapılabilmesi için aranan, ürünlerin, canlı cansız üretim araçlarının ve tesislerin değeri itibarıyla en az yüzde 40 oranında zarar görmesi şartının mutlaka hafifletilmesi gerekmektedir. Bu konuda gerekli yasal düzenleme mutlaka yapılmalıdır.

Çiftçimiz gerçekten zor günler yaşamaktadır. Ağır girdi maliyetleri altında ezilen çiftçinin prim ödeyecek gücü dahi kalmamıştır. Mazot, gübre, ilaç, tohum, enerji başta olmak üzere tarımsal girdi fiyatlarındaki yüksek artışlar çiftçilerin üretim yapmasını güçleştirmiştir. Çiftçinin sadece bankalara olan kredi borçları her yıl katlanarak artmakta olup 2011 sonu itibarıyla 31 milyar liraya kadar yükselmiştir. Çiftçi, borcunu ödeyebilmek için traktörünü satmak zorunda kalmaktadır ancak çiftçinin bu durumu AKP Hükûmetinin umurunda bile değildir.

Değerli milletvekilleri, son olarak DASK'la ilgili birkaç konuya değineceğim. Doğal Afet Sigortaları Kurumu ne bir özel kuruluşa ne de bir kamu kuruluşuna benzemektedir. Hazine Müsteşarlığının bağlı bulunduğu bakanlık nezdinde kurulmuş ve kamu tüzel kişiliğini haiz olan Doğal Afet Sigortaları Kurumu ile bu düzenleme kapsamında gerçekleştirilen iş ve işlemler Türkiye Büyük Millet Meclisinin denetimine tabi değildir, Sayıştayın denetimine tabi değildir, kamu harcırah sistemine tabi değildir, kamu mali yönetim ve kontrol sistemine tabi değildir, kamu ihale sistemine tabi değildir; kurum ve gelirleri her türlü vergi, resim ve harçtan muaf tutulmaktadır. Kurumun varlıkları ile diğer hak, gelir ve alacakları haczedilememektedir. Kurum iflas yoluyla takip edilememektedir. Kurumun alacakları ise Amme Alacaklarının Tahsil Usulü Hakkında Kanun hükümlerine göre tahsil edilmektedir. Görüldüğü üzere kamu tüzel kişisi olan ve kamu gücü ve yetkisini kullanan kurum, tümüyle kamu hukukunun dışında tutulmuş, saydamlık, hesap verebilirlik, kaynakların verimli kullanılması, kamuoyu denetimi gibi hususlarda sorumsuz kılınmıştır. Hem kamu kurumu olup hem de kamu mali yönetim sistemi, kamu ihale sistemi, kamu denetim sistemi dışına çıkılmasının hiçbir gerekçesi olamaz, hele ki Türkiye Büyük Millet Meclisi denetiminden kaçınılması asla kabul edilemez. Kamu tüzel kişisi olan ve kamusal imkânları kullanan kurumların mutlaka Meclise hesap vermesi gerekmektedir. Parlamentoların millet adına egemenliğini kullanma araçlarından birisi, kurumların ve yöneticilerin her türlü eylem ve işlemlerini denetleyebilme yetkisine sahip olmasıdır. Türkiye Büyük Millet Meclisi adına denetim Sayıştay tarafından yapılmaktadır. Geçen dönem yeni Sayıştay Kanunu çıkarılmış ve denetlenmeyen hiçbir kamu kaynağı ve kurumun olmadığı sıkça ifade edilmiştir ancak tekrar denetim dışına kaçışlar başlamıştır. AKP Hükûmetine soruyorum: Kamu adına, millet adına yapılacak denetimden niye kaçıyorsunuz? Denetimden korkunuz nedir, gocunduğunuz bir şey var mı?

Ben teşekkür ediyor, tasarının hayırlara vesile olmasını diliyorum.

Saygılar sunuyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ediyoruz Sayın Kalaycı.