GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: SÖZLEŞMELİ ERBAŞ VE ER KANUNU İLE BAZI KANUNLARDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA DAİR KANUN TASARISI VE CUMHURİYET HALK PARTİSİ GRUP BAŞKANVEKİLİ YALOVA MİLLETVEKİLİ MUHARREM İNCE'NİN; TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİ İÇ HİZMET KANUNUNDA DEĞİŞİKLİK YAPILMASINA İLİŞKİN KANUN TEKLİFİ
Yasama Yılı:3
Birleşim:138
Tarih:12.07.2013

HASAN HÜSEYİN TÜRKOĞLU (Osmaniye) - Sayın Başkan, Türk milletinin saygıdeğer milletvekilleri; 16'ncı madde üzerine vermiş olduğumuz önergeden dolayı söz aldım. Yüce heyetinizi saygıyla selamlıyorum.

Dış tehditler sadece yurt dışından gelen doğrudan tehditlerden ibaret değildir. Bu düzenlemedeki "yurt dışından gelen tehdit" ve "savunmak" ibareleri sadece askerî yöntemlerle yapılan dış saldırılar anlamına gelmektedir. Dış tehdidi biraz daha açarsak devletin anayasal düzeninin, millî varlığının, bütünlüğünün milletlerarası alanda siyasi, sosyal, kültürel ve ekonomik dâhil, bütün menfaatlerinin yani millî güvenliğinin dışarıdan tehdit edilmesidir. Bu, her zaman silahlı ya da askerî saldırı yoluyla da olmaz. Bazen yıkıcı, bölücü ve irticai örgütlere destek vererek, bazen ekonomik istikrarı bozarak, bazen de toplumsal hareketler, ajitasyon, provokasyon, sabotaj gibi yollarla da olur. Asimetrik savaş taktikleri ve siber savaş yöntemleri, psikolojik harekât girişimleri bunlardan bazılarıdır. Bunlar dışarıdan gelebileceği gibi, içerden de gelebilir. Kısaca, tasarı bu tür durumlar karşısında Türk Silahlı Kuvvetlerinin elini bağlamaktadır.

Evet, ordunun siyasete müdahalesi engellensin, eyvallah; ordunun siyasi rejimi koruyuculuk görevi olmasın, ona da eyvallah ama bırakın, Türk ordusu Türk devletinin varlığının, Türk vatanının bölünmez bütünlüğünün ve millî güvenliğinin teminatı olmaya devam etsin. Ülkenin emniyet ve asayişini korumak görevi de polis ve diğer iç güvenlik teşkilatlarına bırakılsın. Kaldı ki, Anayasa'mıza göre, vatanı, ülkenin bölünmez bütünlüğünü ve hür demokratik anayasal düzeni korumak her Türk vatandaşının ödevidir. Bunun için herhangi bir yasanın özel bir görev yüklemesine gerek yoktur. Bu çerçevede, önümüzdeki 35'inci maddeyi, silahlı kuvvetlerin vazifesi, ülkenin millî güvenliğine yönelik her türlü tehdit ve tehlikelere karşı Türk vatanını savunmak, caydırıcılık sağlayacak şekilde askerî gücün muhafazasını ve güçlendirilmesini sağlamak manasına gelecek şekilde düzenlemek uygun olacaktır.

Bir diğer husus da Türk Silahlı Kuvvetleri İç Hizmet Kanunu'ndaki askerlik tanımının "harp sanatını öğrenmek ve yapmak mükellefiyeti" olarak değiştirilmesidir. Bu maddeyi 35'inci maddeyle beraber değerlendirdiğimizde ortaya çıkan şey şudur: Türk ordusunun Türk milletinin bağımsızlığı ve hür demokratik anayasal rejimin korunmasına ilişin görev ve sorumluluğu ortadan kalkmıştır. Bağımsızlığımızı veya demokratik düzeni yıkmaya yönelik oluşabilecek tehditler karşısında Türk Silahlı Kuvvetleri tribünde oturacak ve hiçbir şeyi önleyici girişimde bulunamayacaktır. Asker, sadece emredilirse harp edecek, başka bir görev üstlenmeyecektir. Peki, o zaman Türk Silahlı Kuvvetlerinin barış dönemindeki ülke güvenliğine, terörle mücadeleye, barışı korumaya, kriz yönetimine, doğal afetler, arama kurtarma, istihbarat, espiyonaj, savunma sanayi ve siber harbe ilişkin faaliyetlerini kim icra edecek? Askerlik tek başına harp sanatını öğrenmekten ibaret değildir çünkü askerin harp döneminde olduğu kadar sulh döneminde de önemli görevleri vardır. Genelkurmay Başkanlığının sitesine girerseniz bunların savaş döneminden daha fazla olduğunu görürsünüz. Bugün, askerlerin yürüttüğü terörle mücadele teknik olarak bir harp değildir. Bunun askerî literatürdeki adı "düşük yoğunluklu çatışma"dır. Yine, 35'inci maddeyle birlikte değerlendirirsek demek ki askerin terörle mücadele görevi artık sona ermiştir.

Sayın milletvekilleri, Allah için "evet" demeden bir kez daha düşünün. Terörle müzakere süreci başladığından beri örgüte katılım hız kazanmış. Sizin partinizden bir milletvekili arkadaşımızın hazırladığı rapor bunu söylüyor. Polis raporları da bunu teyit ediyor. Terör örgütü mensupları sınır dışına çıkmak yerine köylere inip yerleşiyorlar. Sadece Suriye kökenli militanlar Irak'a geçmişler. Diğerleri ise telsizlerini ve telsiz sorumlularını dışarıya çıkarıp kendileri içerde kalmaya devam ediyorlar.

Terör örgütü mensupları sivil kıyafetler giyerek karakollara taşlarla saldırıyor, her gün "Hükûmet adım at." diye saldırgan eylemlerde bulunuyorlar, "Biz böyle anlaşmamıştık." diyorlar, konferanslar toplayıp ülkemizin bir bölümünü "Kuzey Kürdistan" ilan ediyorlar. Bu ahval ve şerait içerisindeyken terörle mücadelede askeri devreden çıkarmak büyük bir gaflet olur. Biz eğer ülkeyi bölünme tehlikesinden, milleti parçalanmaktan korumak için askeri kullanmayacaksak Türk milleti olarak bu kadar askeri niçin besliyoruz? Neden bütçemizin önemli bir bölümünü Türk Silahlı Kuvvetlerine ayırıyoruz?

Bu duygularla önergemizin kabulünü diler Türk milletinin milletvekillerini saygıyla selamlarım. (MHP sıralarından alkışlar)