GENEL KURUL KONUŞMASI
Konu: AFET SİGORTALARI KANUNU TASARISI VE ZORUNLU DEPREM SİGORTASINA DAİR KANUN HÜKMÜNDE KARARNAME
Yasama Yılı:2
Birleşim:104
Tarih:09.05.2012

MHP GRUBU ADINA D. ALİ TORLAK (İstanbul) - Teşekkür ederim Sayın Başkan.

Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı ve Zorunlu Deprem Sigortasına Dair Kanun Tasarısı'nın birinci bölümü üzerine Milliyetçi Hareket Partisi Grubu adına söz almış bulunuyorum. Bu vesileyle yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum.

Değerli milletvekilleri, ülkemiz, yapısı ve iklim özellikleri nedeniyle büyük can ve mal kayıplarına yol açan doğal afetlerle sık sık karşılaşan ülkelerin başında gelmektedir. Ülkemizin yüzde 96'sının farklı oranlarda tehlikeye sahip deprem bölgeleri içerisinde olduğu hepimizin malumlarıdır. Bu bölgelerde yaşayan nüfusumuzun oranı ise yüzde 98 civarındadır. Birinci ve ikinci deprem bölgelerinde yaşayan nüfusumuzun oranı ise yüzde 70 civarındadır. Bu oranlar ülkemizin bir deprem ülkesi olduğu gerçeğini apaçık ortaya koymaktadır. Bu nedenle son elli-altmış yıl içerisinde meydana gelen doğal afetlerin yol açtığı yapısal hasar grafikleri dikkate alındığında, bu tür hasarların üçte 2'sinin depremler nedeniyle meydana geldiği görülmektedir.

Depremler, başta meydana geldiği bölgeler olmak üzere tüm ülkeyi etkilemekte ve dolayısıyla, ülkemizde yaşayan vatandaşlarımızın geneli, depremin sonuçlarından belli ölçüde etkilenmektedir. Ortaya çıkan maddi zararların telafi edilmesi, deprem bölgesinde normal hayata dönülebilmesi, acil yardıma ihtiyaç duyan kimselerin bu ihtiyaçlarının giderilmesi gibi buna benzer yapılan harcamalar, ülke ekonomisine ve devlete büyük bir mali yük getirmektedir.

Bu mali yükün en önemli örneğini oluşturan ve son yüzyılın felaketi olarak adlandırılan 17 Ağustos 1999 Marmara depremi, ekonomik ve sosyal boyutları ile ülkemiz için büyük bir yıkım olmuştur. Bu büyük felaketin ardından hazırlanan ve 25 Kasım 1999 tarihinde 587 sayılı Kanun Hükmünde Kararnameyle yürürlüğe giren zorunlu deprem sigortası, devletin yükleneceği maddi riskin minimize edilmesini sağlamıştır. O tarihten günümüze kadar yürürlükte olan kanun hükmünde kararnamenin zamanla ihtiyaç duyulan eksikliklerinin ve uygulama zorluklarının giderilmesi için, görüşmekte olduğumuz Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı Meclis gündemine getirilmiştir.

Bu tasarıyla, binalarda deprem sonucu meydana gelebilecek maddi zararların karşılanması için yaptırılacak zorunlu deprem sigortası ile sigorta şirketlerince teminat verilmeyen veya teminat verilmesinde güçlükler bulunan çeşitli afetler ve riskler sonucu meydana gelebilecek maddi ve bedenî zararların karşılanabilmesi amaçlanmaktadır.

Ayrıca, sunulacak sigorta teminatlarına ilişkin usul ve esasların belirlenmesi öngörülmektedir. Ancak bu usul ve esaslar belirlenirken Afet Sigortaları Kanunu Tasarısı'nın özünü oluşturan maddelerde getirilmek istenen hükümler ile binalarda deprem nedeniyle meydana gelebilecek hasarların zorunlu afet sigortaları kapsamı içerisine alınacak olanlar, sadece 634 sayılı Kat Mülkiyeti Kanunu kapsamındaki bağımsız bölümler, mesken olarak inşa edilmiş binalar ve doğal afet nedeniyle devlet tarafından yaptırılan veya sağlanan krediyle yapılan meskenlere zorunlu deprem sigortası zorunluluğu getirilmektedir. Diğer yapılar ile köy nüfusuna kayıtlı binalar bilim ve fenne uygun olarak inşa edilmiş ya da kanun yönetmeliklerine göre güçlendirilerek uygun hâle getirilmiş dahi olsa, zorunlu afet sigortası kapsamı dışında tutularak yapılar arasında ayrıma gidilmesi kanunun amacıyla çelişir bir uygulama niteliği taşımaktadır.

       Tasarıda DASK'ın kolaylaştırıcı olarak devreye girmesi öngörülmesine rağmen, bu hususa kanun maddelerinde riayet edilmediği görülmektedir. Dolayısıyla kamu yararı açısından büyük önem arz eden ve tamamı iş yeri olan binaların köy yerleşim alanlarında yer alan kanun ve yönetmeliklerle mühendislik kural ve kaidelerine göre meskenlerin kapsamı dışında tutulması anlaşılır bir durum değildir.

        Diğer taraftan ilgili mevzuata aykırı olarak inşa edilen ve taşıyıcı sistemi olumsuz yönde etkileyecek şekilde tadil edilen binaların zorunlu deprem sigortası kapsamı dışında tutulması gerekirken bu kanun tasarısında sigortalanması tamamen keyfiyete bırakılmıştır. Ayrıca, sigorta kapsamına alınan binalar için sigortalanma esnasında tapuya kayıtlı ve özel mülkiyete tabi taşınmazlar üzerinde mesken olarak inşa edilmiş olmaları şartının aranması, iş yeri olarak binaların kapsam dışı tutulması yanlış bir uygulama olacaktır. İş yeri olarak inşa edilmiş dahi olsa, deprem sonrasında bu binalarda maddi hasarlı can kaybının yaşanması muhtemeldir. Bir tarafta zorunluluk getirilirken diğer tarafı bu uygulamanın dışında tutarak tasarı gerekçesinde de yer alan, devletin doğal afetlerden kaynaklanan muhtemel mali yükünü azaltacağı gerekçesiyle ters düşen bir durum ortaya çıkmaktadır. Bu kapsamda, eskiden olduğu gibi yine her deprem sonrası meydana gelen maddi kayıplar, devlet tarafından üstlenilme durumunda olacak, bu nedenle de devletin üstlenmiş olduğu risk, bütçe üzerinde taşınamaz boyutlara ulaşan mali külfetlere neden olacaktır.

          Diğer taraftan güvenli yapıların teşviki kapsamında yapı kullanım izni belgesi ve yapı denetim sertifikası olmayan binaların kesinlikle sigorta kapsamı içerisine alınmaması gerekirken bu durum, tasarı metninde net olarak açıklanmayarak muğlak ibarelerle "yapılabileceği" belirtilmektedir. Tasarıda yer alan bu hükme göre, yüklenici veya mal sahibi yapı denetim şirketleri ve kamu adına ilgili idare teknik heyeti yapıya aykırılık veya tehlike arz eder kaygısıyla iskân belgesi vermediği durumlarda dahi sigortalanmasının önü açılmaktadır. Yapı kullanım izin belgesi almamış yerlere zorunlu deprem sigortası yaptırılması hem mühendisliğe hem tekniğe hem de hukuka aykırı bir uygulama olacaktır. Ancak hukuka, tekniğe ve mühendisliğe uygunluğu da sağlanarak bu gibi yapıların yapı denetim şirketlerinden can ve mal güvenliğini tehdit etmeyeceğine dair alınacak bir teknik rapor sonucu yapı sahibinin ilgili kurumdan alacağı izin belgesini müteakip sigortalanabileceği hükmünün getirilmesi daha yerinde olacaktır. Aksi takdirde uygulama safahatında keyfîliğin yaşanmasına neden olacak birçok iş ve işlemlere sebep olunacaktır.

Değerli milletvekilleri, malumlarınız olduğu üzere 7-8 arası büyüklüğünde bir depremin Marmara Denizi merkezli olacağı genel olarak kabul edilmiş durumdadır. Deprem sonrası İstanbul'da tahminlere göre 50 bin ila 100 bin ölüm, 1 milyonun üzerinde yaralının olacağı, 1 milyon 500 bin kişinin açıkta kalacağı ve 3,5 milyon çadırın gerekeceği ifade edilmektedir. Bilim adamlarının ifadelerine ve istatistiklere göre de depremin yakın bir tarihte olacağı dile getirilmektedir. Ancak AKP Hükûmeti on yıldır bilim adamları ve uzmanlar tarafından sürekli hatırlatılan ve deprem risklerinin azaltılması amacıyla yapılması gereken yasal ve kurumsal düzenlemeleri gerçekleştirememiştir. Dolayısıyla doğal afetler sonrası oluşacak maddi külfetin karşılanması için burada bir düzenleme yapılırken olası bir İstanbul depreminin etkisini azaltıcı tedbirlerin bir an evvel alınmasının Hükûmetin aklına bile gelmemesi şaşırtıcıdır.

Son on yılda İstanbul ve Marmara'da 6,5'tan daha büyük bir depremin olmaması da milletimiz için büyük bir şans olmuştur ancak Hükûmet olmak, devlet yönetmek, işi şansa bırakmak değildir. Umarız, AKP Hükûmeti önümüzdeki süreyi iyi değerlendirir, umarız, toplumsal bir yıkıma dönüşebilecek olası bir İstanbul depremi tehlikesi en az kayıpla atlatılır. Bunun için gerekli önlemleri almak, bilimin ve aklın yol göstericiliğinde daha fazla zaman kaybına fırsat vermeden değerlendirmek gerekmektedir. Bu nedenle, yetki makamında bulunanların ciddi bir çalışma içine girmesi, iyi bir koordinasyonla olası bir İstanbul depremine karşı ciddi bir hazırlık yapması gerekmektedir, ancak ne var ki yönetim kademesinde bulunanlar için hukuki ve vicdani bir yükümlülük olmadıkça, her afeti kader olarak görüp büyük hataların meşrulaştırılması yolu seçilmektedir.

Bu kapsamda, Türkiye'nin depreme hazırlık çalışmalarının hamasi söylemlerden öteye geçerek, artık uygulama safhasının topyekûn başlaması gerektiği açıktır. Bu uygulama safhası başlatılırken de vatandaşlarımızın mülkiyet haklarına müdahale edilmeden, rantsal dönüşüm uygulamalarının olmadığı kentsel dönüşüm çalışmalarının bir an evvel İstanbul'un ve Türkiye'nin tamamında başlatılması büyük önem arz etmektedir.

Bu bağlamda daha güvenli bir Türkiye için bu kanun tasarısının büyük Türk milletine hayırlara vesile olmasını diliyor, yüce heyetinizi saygılarımla selamlıyorum. (MHP sıralarından alkışlar)

BAŞKAN - Teşekkür ederiz Sayın Torlak.