| Konu: | TÜRK SİLAHLI KUVVETLERİNİN, IRAK'IN KUZEYİNDEN ÜLKEMİZE YÖNELİK TERÖR TEHDİDİNİN VE SALDIRILARININ BERTARAF EDİLMESİ AMACIYLA, SINIR ÖTESİ HAREKÂT VE MÜDAHALEDE BULUNMAK ÜZERE, IRAK'IN PKK TERÖRİSTLERİNİN YUVALANDIKLARI KUZEY BÖLGESİ İLE MÜCAVİR ALANLARA GÖNDERİLMESİ VE GÖREVLENDİRİLMESİ İÇİN TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİNİN 17/10/2007 TARİH VE 903 SAYILI KARARIYLA HÜKÛMETE VERİLEN VE 08/10/2008, 06/10/2009, 12/10/2010, 05/10/2011 VE 11/10/2012 TARİHLİ 929, 948, 975, 1005 VE 1026 SAYILI KARARLARI İLE BİRER YIL UZATILAN İZİN SÜRESİNİN ANAYASA'NIN 92'NCİ MADDESİ UYARINCA 17/10/2013 TARİHİNDEN İTİBAREN BİR YIL DAHA UZATILMASINA DAİR TEZKERESİ |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 6 |
| Tarih: | 10.10.2013 |
BDP GRUBU ADINA NAZMİ GÜR (Van) - Teşekkürler Sayın Başkan.
Değerli arkadaşlar, öncelikle Rojava'da dün Demokratik Birlik Partisi lideri Sayın Salih Müslim'in oğlu Tel Abyad'da çetelerin saldırısı sonucu şehit olmuştur, yaşamını yitirmiştir. Kendisine Allah'tan rahmet, Müslim'in ailesine, bütün Rojava halkımıza baş sağlığı dileklerimizi grubumuz adına iletiyorum.
Değerli arkadaşlar, biraz önce -grubumuza dönük- benden önce konuşan hatip ağır bir saldırıda bulundu. Biz aynen kendilerine iade ediyoruz bu saldırıları. Barış ve Demokrasi Partisi Anayasa'nın ve yasaların öngördüğü, tanıdığı haklar çerçevesinde kurulmuş, yasal, meşru zeminde siyaset yapan ve Kürt halkının da oylarını alarak buraya gelen, Kürt halkını da temsil eden demokratik, siyasal bir partidir. Hiç kimsenin de haddi değil partimize saldırmak, dil uzatmak...
LÜTFÜ TÜRKKAN (Kocaeli) - Sadece Kürtlerin oylarını aldıysa.etnik bir parti olur o zaman.
NAZMİ GÜR (Devamla) - Dil uzatanları da burada kınıyoruz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Irkçı olduğunuzu mu kabul ediyorsunuz?
NAZMİ GÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, Şervan Müslim tıpkı Şerzan Kurt...
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Irkçılık yapıyorsunuz.
NAZMİ GÜR (Devamla) - Bu Mecliste kimin ırkçı olduğu, bu ülkede kimin ırkçılık yaptığı, faşist bir parti olduğunu tarih biliyor, halkımız biliyor. Onu halkımıza ve tarihe havale ediyoruz.
YILDIRIM TUĞRUL TÜRKEŞ (Ankara) - Şimdi, siz söylediniz beyefendi, zatıaliniz söylediniz, siz belli bir etnik grubun oyunu aldığınızı söylediniz, bu ırkçılıktır. 21'inci yüzyılda kabul edilemez bu.
NAZMİ GÜR (Devamla) - Sizin tescilli ırkçı bir parti olduğunuzu bütün dünya biliyor, bütün halk biliyor. Biz demokratik siyaset yapan, bütün halkları eşit gören, bütün ırkları bir gören, bütün dilleri, dinleri, inançları bir gören ve ona göre siyaset yapan bir partiyiz, demokratik bir partiyiz, kimse de dil uzatmasın.
Değerli arkadaşlar, Şervan Müslim tıpkı Şerzan Kurt gibi direnen, halkımızın nice kaybı gibi bu halkın onurudur, önemli bir değeridir. Şervan Müslim'in şahadeti bütün Kürtler için derin ve anlamlı bir mesajdır. Rojava bugün Kürt evriminin hem omurgası hem de derin tarihsel hafızasının tezahürü ve en önemlisi onurudur. Şervan'ın şahadeti Rojava'nın tamamı ile birlikte bir halk devriminin sürecini yaşadığını bize gösteriyor. Rojava halk devrimini buradan selamlıyoruz.
Hükûmet Rojava konusunda Sayın Salih Müslim ile başlattığı görüşmeleri sürdürmeli, bunu bir müzakereye dönüştürmeli ve demokratik Suriye'nin kuruluşu için Kürtlerin rolünü ve önemini göz önünde bulundurarak özellikle Sayın Salih Müslim'le başlattığı bu görüşmeleri devam ettirmeli ve derinleştirmelidir. Suriye halklarının ortak geleceğini esas alan barış politikalarını bir an önce dış politika olarak Türkiye esas almalıdır. Tüm halklara kazandıracak olan yaklaşım budur. Suriye konusunda çözümü getirecek yaklaşım ve politikalar da budur. Suriye halklarını eşit ve bir görmek. Başka Şervanları kaybetmemek için, görüşmelerin derinleştirilmesi ve daha somut, daha ileri adımların atılması bizim bu Hükûmetten beklentimizdir.
Değerli arkadaşlar, Meclisin yasama yılı başlarken ilk mesaisini savaş hazırlıkları için harcaması çok hazin bir durumdur, üzücü bir durumdur. Barışın konuşulması gereken, barış için adım atılması gereken bugünlerde Meclis barışı bir yana bırakarak savaşın derinleştirilmesi için çalışmakta, çabalamaktadır. Güvenlikçi bakış açısını bir türlü terk etmeyen ve sorunlara hâlâ güvenlikçi politikalarla çözüm bulmaya çalışan bu Hükûmet önce Suriye, ardında da şimdi güney Kürdistan'a operasyon tezkeresini Parlamentonun gündemine getirmiştir. Yıllardır bu Parlamentodan savaş tezkereleri geçirildi, sayısız sınır ötesi operasyonlar düzenlendi, peki ne sonuç alındı? Acı ve gözyaşından başka bu tezkereler bu ülkeye ne kazandırdı? Tezkereler ve operasyonlar hangi sorunu çözdü?
Müzakerelerin derinleştirilmesi, çatışmazlığı kalıcı hâle getirecek demokratik bir çözümün aranması, hızla yürürlüğe konulması gerekirken bu süreçte Hükûmetin savaş tezkeresini gündeme almış olması barış sürecinin ruhuna ters bir yaklaşımdır; âdeta, barış ve çözüm için yapılan bütün arayışlara nokta koymaktır. Parlamentoya demokratik çözüm adımlarını getirmesi gereken Hükûmetin bunun yerine savaş tezkerelerine öncelik vermesi zaten tıkanıklık yaşayan çözüm sürecini daha da etkileyecek ve sekteye uğratacaktır. Madem sorun çözülecekse, Hükûmet Kürt sorununu çözeceğini iddia ediyorsa bu tezkereyi niye getirdi, bu tezkereye niye ihtiyaç vardır? Bu noktada Hükûmetin tutumu kuşku uyandırmakta ve samimiyetini sorgulanır hâle getirmektedir. Bu tezkere aslında AKP'nin savaşı başka yol ve yöntemlerle sürdürme kararlılığı içerisinde olduğunu göstermektedir. İçeride çözüm süreciyle ilgili bir çaba içerisindeymiş gibi, böyle bir görüntü veren AKP öte yandan Rojava Kürtlerine karşı savaşı ve çeteleri destekliyor, yetmiyormuş gibi şimdi de yeni bir savaş tezkeresiyle önümüze geliyor.
Değerli arkadaşlar, güney Kürdistan'da PKK gerillalarını imha etmeye yönelik askerî operasyonlara müsaade eden yasal hazırlıkları yaparsanız bütün bu inandırıcılığınızı yani çözüm konusunda Sayın Başbakanın söylediği "Baldıran zehri de olsa içeceğiz..." Bu sürece ilişkin samimiyetini, cesaretini sorgular hâle getirirsiniz. Bu durum başta Kürt halkı olmak üzere Türkiye ve bölge halkları açısından kabul edilecek bir durum değildir. Hükûmet bugünkü sürece benzer olarak 2009'da da demokratik açılım sürecini ortaya atmış fakat güvenlikçi politikalardan yine vazgeçmemiş, halkların beklentisine cevap verecek demokratik adımları atmamış, böyle bir niyet de göstermemiştir.
Değerli arkadaşlar, ateşkes sürerken, demokratik barış çözümünde büyük bir tıkanıklık yaşanmışken ve PKK ateşkes sürecini sürdürme kararlılığını bir kez daha teyit ederken ama buna karşılık tıkanma konusunda özellikle çekilme sürecini durdurduğunu ilan etmişken, bu ateşkes ve bu duruş karşısında Hükûmetin yeni bir tezkereyle, savaş tezkeresiyle karşımıza çıkması Hükûmetin çözüm konusundaki samimiyetini, güvenilirliğini bizim açımızdan sorgulanır hâle getirmiştir. Eğer gerçekten AKP Hükûmeti ve Başbakan Kürt sorununun çözümünü düşünüyorsa bu tezkereye gerçekten gerek kalmaz.
Değerli arkadaşlar, bugün alınacak karar politik bir tercihtir. Elbette ki kimse sizin elinizi tutmaz bu konuda ama tarih de gösterecek ki bu politik tercih yanlış bir tercihtir. Kimse Türkiye'nin güvenliği bahanesini ortaya atarak bu konuda Kürt halkının demokratik direnişine ve Türkiye'nin barışa açıkça bir suya ihtiyaç duyduğu kadar ihtiyaç duyduğu bir ortamda bu tezkereyi önümüze koymasın.
Değerli arkadaşlar, Suriye tezkeresi ve federal Kürdistan bölgesine yönelik tezkereler AKP'nin ne kadar halkın gündeminden kopuk, kendi siyasal çıkarlarını önceleyen bir pozisyonda olduğunu ortaya koymuştur. Bu tezkere sadece Türkiye'nin barışa giden yolda doğru ilerlemesi için değil, aynı zamanda iflas etmiş dış politikanın da örtbas edilmesine hizmet edecektir ve Türkiye'nin Orta Doğu'daki konumunu da tartışmalı hâle getirecektir. Bu tezkere Türkiye'nin Orta Doğu'daki iç savaşlara dâhil olma konusundaki ısrarcılığını gösterecektir. Dün Suriye için tezkere çıkardınız, bugün Irak'a çıkarıyorsunuz, umarım yarın öbür gün İran'a, daha ertesi gün Ermenistan'a tezkere çıkarmazsınız. Komşularla nasıl bir sıfır politikasıdır ki, bir günde çıkartılacak tezkereyi korkudan elinizde bulundurma gereği duyuyorsunuz. Böyle bir dış politikayla hareket edecekseniz, tavsiyem, böyle bir iki tezkereyle değil bütün komşu ülkeleri kapsayacak savaş tezkereleri çıkartın, nasılsa bir gün lazım olur diye köşede durur! Böyle sıfır politika olmaz, komşularla böyle barış hâlini sürdüremezsiniz.
Değerli arkadaşlar, uluslararası hukukun gereklerini gerçekleştirdiğinden bahseden Hükûmet, ortada, çatışmayı durdurma kararı almış ve devlet ile müzakereyi kabul etmiş bir örgüt varken hangi uluslararası hukuk kurallarını uygulamaktadır, merak etmekteyiz. Umuyoruz ki beğenmediği AB ilerleme raporunun alternatifini kendi hazırlayan Hükûmet, alternatif uluslararası hukuk kuralları da yaratmaz. Uluslararası hukukta tezkerenin karşılığı savaş hâlinde olmaktır. Bundan dolayı bir sınır ötesi operasyon bir savaş hâli sayılmaktadır. Bugün Kıbrıs'ın kuzeyi nasıl tezkereyle askerlerle doldurulmuşsa aynı risk Suriye ve Irak için de geçerli demektir. Birleşmiş Milletlerin koymuş olduğu kısıtlamalar ve çok taraflı anlaşmalar Türkiye'nin sınır ötesi operasyon yapmasını bu hâliyle gayrimeşru ve yasa dışı saymaktadır. Tezkerenin uygulanması komşu ülkelerin egemenlik hakkını ihlal ettiği gibi uluslararası bir krize de yol açacaktır. Bu tezkere pimi çekilmiş bir bomba gibi bölgesel tansiyonun artmasına sebep olacaktır. Tezkerenin BM kararlarına uyumsuzluğu da bulunmaktadır. Dolayısıyla Türkiye'nin karşılaşabileceği riskler daha da artmaktadır. NATO'nun da bu süreçte aynı şekilde Türkiye'yi desteklemeyeceği görülmektedir. 5'inci maddenin işletilmeyeceği yönünde açık sinyallere rağmen Türkiye'nin, tezkerenin, uluslararası bir destek görebileceği umulmamalıdır. Türkiye gerçekten bu yanlış dış politikalar nedeniyle yalnızlığa mahkûm edilmemelidir ve bu yalnızlık, bahsedildiği gibi, diğerleri gibi sonuç doğurmayacaktır.
Tezkerenin girişinde denilmektedir ki: "Dost ve kardeş Irak'ın toprak bütünlüğünün, millî birliğinin ve istikrarının korunmasına büyük önem atfeden Türkiye..." Aynen böyle diyor bu cümle. Bakın, "dost ve kardeş" deyip üzerine bomba gönderdiğiniz ülke yani Irak 2011'de Türkiye Büyükelçisi Murat Özçelik'i davet ederek harekâtın durdurulmasını talep etmiştir. Yani Irak da böyle bir tezkereye karşıdır. 2012'de basına yansıyan haberlerde Irak Bakanlar Kurulu "Türk Hükûmetinin bu talebi komşuluk prensibine ve iki ülke arasındaki iyi ilişkilere aykırıdır, Irak'ın güvenliğini ve egemenliğini çiğneme anlamına gelir. 'İsyancılara yönelik kovalama' adı altında Irak'a asker gönderilmesini reddeder." dedi. Irak reddediyor.
Bu uyarılara rağmen sanırım dış politikayı boşladığınız için, ilişkileri göz ardı edip at gözlüğüyle hareket ettiğiniz için bizden size bir tavsiye: İşte, bu at gözlüğüyle hareket etmeyiniz. Orta Doğu'nun lider ülkesi gerçekten olmak istiyorsanız ülkenizde öncelikle barışı ve istikrarı, daha sonra da bütün Orta Doğu'da barışı ve istikrarı sağlamak için çaba harcayın. Biz de bu çabanızın arkasında oluruz, merak etmeyin.
Bütün bu girişimlere rağmen, bütün bu uyarılara rağmen yeni bir savaş tezkeresiyle karşı karşıyayız. Mısır'da, Suriye'de yanlış ittifaklar kuruldu, yanlış bir eksen oluşturuldu. Suriye'de Kürtler, Nusayriler düşman, Hristiyanlar yok sayıldı. Cihadist güçlerle iş birliği yapıldı. Bugün tam bir felaket yaşanıyor ve eğer Suriye'de felaket yaşanıyorsa unutmayın ki bunda bizim de katkımız var.
Değerli arkadaşlar, Orta Doğu'daki yanlış politikalarınızın ve seçimlerinizin sonucu olarak Suriye'de beslediğiniz gruplar dün Reyhanlı saldırısını gerçekleştirmekle kalmadı, Irak'ta hatta Kenya'da yıkım getirdi. Yarın dönüp bu yıkımın tekrar Türkiye'yi vurmayacağının hiçbir garantisi yoktur. Yani bugün desteklediğiniz gruplar yarın öbür gün bumerang gibi dönüp sizi vurabilir ve o zaman ağlamanız, sızlamanız da fayda etmez.
Küresel güçlerin Türkiye'ye AKP aracılığıyla biçtiği bölgesel misyon ve taşeronluk da kendi krizini yaratarak sona doğru yol almaya başlamıştır. Çünkü bu değişim ve dönüşüm konjonktürel değil stratejiktir. Güvendiğiniz dağlara kar yağacaktır, sırtınızı yasladığınız güçler sizi bir gün bu yanlışlıklarınızla baş başa bırakacaktır. Biz tekrar uyarıyoruz ve uyarı ihtiyacı hissediyoruz; Türkiye'yi büyütecek, Türkiye'de iç barışı sağlayacak, Türkiye'yi Orta Doğu'da, kendi bölgesinde lider yapacak, Kürtlerle ittifakı öngören, Kürtlerle barışan Türkiye'nin büyümesi gerçeğini ifade eden bir hükûmettir. Bütün Orta Doğu halklarını bir ve eşit sayan, onlara eşit yaklaşan bir hükûmet kuşkusuz Türkiye'yi de büyütecektir, onlara da kol kanat gerecektir.
Bunun için ilk şart, değerli arkadaşlar, içeride Kürt meselesini çözmektir. Kürt meselesini çözmenin tek yolu da barış ve demokratik çözüm sürecini derinleştirmek, bu süreci diyalogdan anlamlı bir müzakereye, tarihî bir müzakereye dönüştürmektir. Savaş tezkereleriyle bu süreci bu şekilde daha fazla devam ettiremezsiniz.
Değerli arkadaşlar, aynı şekilde, Hükûmet, eğer süreci seçime dönük bir hamle olarak görmüşse, eğer Orta Doğu'daki bu altüst oluşu görmeden sadece kısa vadeli çıkarları için bu "çözüm süreci" dedikleri şeyi devreye sokmuşsa nihayetinde bu durum Türkiye için felaket olur.
Buradan iktidar kadar ana muhalefeti de eleştirmek gerekiyor. Siz Irak'a kadar niye gittiniz, Maliki'yle niye görüştünüz demek gerekiyor. Biraz önce bazı CHP sözcülerinin bu tezkereye destek vereceklerini işittik, duyduk. Umarım doğru değildir, sözcüleri kalkar, bunun ne kadar doğru olduğunu gösterir ama dün Suriye tezkeresine "hayır" diyen bir CHP, bugün söz konusu Güney Kürdistan olunca bu tezkereye "evet" verecek bir CHP inandırıcılığını, ana muhalefet görevi rolünü de unutmuş olur. Dün Roboski'ye yağdırılan bombalar tam da sizin desteklediğiniz bu barış tezkeresi sayesinde olmuştu. Onun için, Roboski için döktüğünüz gözyaşlarının bizim için hiçbir anlamı yoktur çünkü sizin döktüğünüz gözyaşları, Roboski için döktüğünüz gözyaşları tamamen timsah gözyaşlarıdır. Onun için gelin bu tezkereye siz de "hayır" deyin.
AHMET TOPTAŞ (Afyonkarahisar) - Başka tavsiyeniz var mı!
NAZMİ GÜR (Devamla) - Değerli arkadaşlar, bu tezkerenin bir de ekonomik tarafını düşünmemiz gerekiyor. Getirilecek ağır yükü, Türkiye'nin omuzlarına yıkacağı, Türkiye'nin yoksul, emekçi sınıflarının sırtına getireceği ağır yükü konuşalım. Türkiye hızla askerî harcamalarını artırıyor. Dünyada en çok askerî harcama yapan, askerî harcama yüküyle eğitime, sağlığa ve başka alanlara ayrılan harcamaların bu kadar ters oranlı olduğu başka bir ülke yoktur.
Değerli arkadaşlar, bu tezkere elimize yeni bir Roboski acısı getirecektir. Bu tezkere Roboski acılarını artıracaktır. Bu tezkere, Hükûmetin Roboski katliamının hesabını vermemişken yeni Roboskiler yaratmak için getirdiği yeni bir tezkeredir.
Bilmelisiniz ki Kürt halkı, iflas etmiş iç ve dış politikalarınızın sonucu olan bu tezkereden korkmaz, sinmez, mücadeleden ve demokratik taleplerinden asla vazgeçmez.
Kürtler, AKP'nin paketlerine gerek duymadan, AKP'nin ve ideolojik kodlarının egemenliklerine rağmen, bunlara boyun eğmeden, devletin sınırlarına saygı göstererek, yaşadıkları tüm yerlerde alternatif yaşamlarını inşa edecekler, özgürlüklerini kazanacaklar. Kürtlerin sahip olduğu siyasi potansiyel Orta Doğu'da artık Kürtlerin de bir güç olduğu... Kürtleri dikkate almadan Orta Doğu'da herhangi bir inşanın, herhangi bir çözümün, barışın ve istikrarın mümkün olmadığını bilmeniz gerekiyor.
Meclisin görevi savaş tezkeresi çıkartmak değil, barışı tesis etmektir. Bugün bu Parlamento barış rolünü oynayamıyorsa bunun baş sorumlusu Hükûmet ve onun anlayışıdır, zihniyetidir. Hükûmet bir an önce bu yanlış yoldan dönmelidir. Çatışmalara ve gözyaşlarına neden olan bu savaş tezkeresini derhâl geri çekmelidir. Güvenlikçi yaklaşımını, bu politikalarını terk etmelidir.
Yeni ölümleri getirecek bu tezkerenin vebali burada "evet" oyu verecek herkesin boynundadır. Bizler asla bu vebalin ortağı olmayacağız ve "ret" oyu vereceğimizi belirtiyoruz.
Bu savaş tezkeresinin bu Meclisten geçmemesini umarken CHP'yi de bu ikiyüzlü, çifte standartlı politikalarını terk etmeye davet ediyoruz.
Hepinize saygılar sunuyoruz. (BDP sıralarından alkışlar)