| Konu: | BDP GRUBUNUN, MUŞ MİLLETVEKİLİ DEMİR ÇELİK VE ARKADAŞLARININ CEZAEVLERİNDE AĞIR HASTA DURUMUNDA BULUNAN MAHKÛMLARIN HASTALIK DURUMLARININ GÖZ ÖNÜNDE BULUNDURULMASI AMACIYLA 7/5/2013 TARİHİNDE TÜRKİYE BÜYÜK MİLLET MECLİSİ BAŞKANLIĞINA VERMİŞ OLDUĞU MECLİS ARAŞTIRMASI ÖNERGESİNİN, GENEL KURULUN 23 EKİM 2013 ÇARŞAMBA GÜNKÜ BİRLEŞİMİNDE SUNUŞLARDA OKUNMASINA VE GÖRÜŞMELERİNİN AYNI TARİHLİ BİRLEŞİMİNDE YAPILMASINA İLİŞKİN |
| Yasama Yılı: | 4 |
| Birleşim: | 8 |
| Tarih: | 23.10.2013 |
İDRİS BALUKEN (Bingöl) - Teşekkür ediyorum Sayın Başkan.
Sayın Başkan, değerli milletvekilleri; vermiş olduğumuz grup önerisi üzerine söz almış bulunmaktayım. Heyetinizi saygıyla selamlıyorum.
Değerli milletvekilleri, cezaevlerinde yaşanan hak ihlalleri, kötü muameleler, işkenceler ve ölümlere varan uygulamaları defalarca bu kürsülerden dile getirdik, defalarca bulunduğumuz her platformda sizlerle birlikte tartıştık, bugüne kadar Meclisin çözüm bulması noktasında defalarca halkın tepkileriyle birlikte, halkın ortaya koyduğu demokratik eylemselliklerle birlikte duyarlılık çağrıları yaptık ama maalesef, bugüne kadar cezaevleri konusuna duyarsız yaklaşan bir Meclis pratiği, daha doğrusu bir iktidar pratiğiyle karşı karşıyayız. Biz sorunu her dile getirdiğimizde, bırakın iktidar partisinden bir duyarlılık görmeyi, tam tersine, iktidar partisinin cezaevlerini tıka basa dolduran uygulamaları ve ülkenin her tarafında devam eden yeni cezaevi inşaatları gibi bir durumla karşı karşıya kaldık. Sadece bu durum bile, doldurulmuş olan cezaevleri ve yetmiyormuş gibi yeni cezaevi inşaatlarının yapılmış olması bile AKP'nin bu konuya ne kadar duyarsız yaklaştığını, bu cezaevlerinde yaşanan insanlık dramıyla ilgili kör, sağır, dilsiz pozisyonunu her geçen gün nasıl artırarak devam ettirdiğini ortaya koyması açısından son derece çarpıcıdır.
Özellikle, cezaevlerinde yaşanan hasta tutuklu ve hükümlülerin, hasta mahpusların durumu ise toplumun vicdanını her geçen gün kanatan, çok ağır, tarihî bir trajedi boyutuna maalesef çoktan varmıştır. Uzun süredir cezaevlerinde ölümü bekleyen ağır hastalar var. Sivil toplum örgütlerinin, insan hakları kuruluşlarının hazırlamış olduğu raporlar var. Şu anda, cezaevlerinde 156'sı ağır olmak üzere, 156'sı her an ölme riski taşıyan hastalardan oluşmak üzere, 526 ağır kronik hasta bulunmaktadır. Bu hastaların tahliyeleriyle ilgili bugüne kadar yapmış olduğumuz girişimlerin tamamı maalesef sonuçsuz kalmıştır. Cezaevlerinden neredeyse her ay tabutlar çıkmaya ve her tabutla birlikte de insanlığımızı öldüren bir durum yaşanmaya devam etmektedir.
Bugün, buraya bu önergeyi getirmemizin sebebi, yine, ölmek üzere olan insanlığımızı kurtarmanın beyhude bir çabasıdır. Biz, buradan tekrar, hepinize, duyarlılık çağrısında bulunuyoruz. İçinizde vicdanlı olan milletvekili arkadaşlarımız var, içinizde hekim olan, insan sağlığını, insan yaşatmayı her şeyden daha değerli gören arkadaşlarımız var. Gelin, bu yaşanan sorunlarla ilgili bir an önce bu Meclis bir komisyon kursun, bu komisyon zaman kaybetmeden, acil olarak bütün cezaevlerinde hasta mahpusların durumuyla ilgili bir çalışma ortaya koysun ve bu hasta mahpusların tedavi süreçleri ve tahliye süreçleriyle ilgili yaşanan ağır insanlık suçu da bir an önce ortadan kaldırılsın diyoruz.
Değerli milletvekilleri, bu hasta mahpusların tahliyesiyle ilgili en büyük engelin Adli Tıp Kurumu olduğunu defalarca söyledik. Adli Tıp Kurumu, 12 Eylül faşizminin bütün ruhunu taşıyacak şekilde, sağlıktan çok âdeta ölüme davetiye çıkaran bir kurum niteliğine çoktan dönüşmüş durumda. Bilimsel, tarafsız, objektif, sağlıkla ilgili kararlar alması gereken adli tıp, siyasi değerlendirmeler yaparak, siyasi kararlar alarak yaşamla ölümün ince sınırında bekleyen hasta mahpusları yaşamın tarafına çekmesi gerekirken, maalesef, ölümün kıyısına iten kararların altına imza atmaya devam etmektedir. Adli tıbbın kurumsal yapısının da değiştirilmesi için defalarca burada araştırma önergeleri verdik, konuşmalar yaptık, o konuya da duyarsız yaklaştınız. Ama, en azından şöyle bir uygulamayı gelin hep birlikte yapalım dedik: "Bu hasta mahpuslarla ilgili karar verme süreçleri 12 Eylül ruhunu taşıyan bir kurumun insafına bırakılmamalıdır." dedik. "Bu ülkedeki üniversite hastaneleri, eğitim ve araştırma hastaneleri, tam teşekküllü devlet hastaneleri bu hasta mahpusların sağlık durumlarıyla ilgili objektif süreçler yürütsün, objektif kararlar versin." dedik. Yaptığımız çağrıların hiçbir tanesini dikkate almadınız.
Yani öyle bir durum ortaya çıkıyor ki sizler, bu ülkede referans olarak gösterilen üniversite hastanelerine, eğitim ve araştırma hastanelerine, tam teşekküllü devlet hastanelerine güvenmediğinizi ortaya çıkardınız. Çünkü pek çok hasta mahpus için, örneğin üniversite hastanesi "Cezaevinde kalamaz." raporu vermiş, örneğin devlet hastanesi "Tek başına cezaevinde yaşamını idame ettiremez." raporu vermiş ama Adli Tıp Kurumuna gidince oradan, siyasal bir kararla bu insanlar tekrar cezaevlerine gönderilmişler. Böylesi bir tabloyla karşı karşıyayız.
Bakın, biz tıp fakültesine girdiğimizde bize ilk önce Hipokrat'ın "Primum non nocere: Her şeyden önce, zarar verme" ilkesi öğretildi. Adli Tıp Kurumu tıpla ilgili eğitimden geçen insanların görev yaptığı bir yer ama verdiği her kararda hastalara zarar veriyor, hastaların yaşam hakkını gasbeden kararların altına imza atıyor. Onlarca tutsak, sadece bir yıl içerisinde yaşamını yitirdi. Defalarca buraya bizler getirdik. Şehabettin Yücel'in durumunu bu kürsüden konuştuk. Hacı Nasır, İrfan Eskibağ, Gürgün Kurt, Mehmet Aras, Latif Bodur, Mahmut Karataş, Mahmut Çakan, Nurettin Soysal, Gülay Çetin... Bütün bu arkadaşlarımızın durumunu bu kürsüden, deyim yerindeyse, canlı yayında olacak şekilde sizlere aktardık ve bu kürsülerden, henüz bizim konuşmamız devam ediyorken onların ölüm haberlerini Genel Kurula verdik. Böylesi bir tablodan bile sizin rahatsızlık duyup bununla ilgili bir çalışmayı önünüze koymanız gerekiyordu.
Kaldı ki dokuz aydır, neredeyse sizin duyarsız yaklaşımınızla sonuna getirmiş olduğunuz, bir çözüm sürecinden de bahsediyorduk. Bu çözüm sürecinin en önemli güven artırıcı adımının bu hasta tutsaklarla ilgili, hasta mahpuslarla ilgili alınacak kararlar olduğunu söyledik.
Bu Mecliste bir Çözüm Komisyonu oluşturuldu. Çözüm Komisyonu cezaevlerine giderek yerinde, bu hasta mahpusların durumunu inceledi. Sonrasında, Adalet Bakanıyla görüşmeler yaptılar, iktidar partisiyle görüşmeler yaptılar ama sonuçsuz kaldı. Akil insanlar, cezaevlerinde ya da cezaevlerinde bulunan hasta mahpusların aileleriyle görüşmeler yaptı, sizlere raporlar sundu, kendi görüşlerini aktardı ama bugüne kadar, ne Çözüm Komisyonunun ne de akil insanlar heyetinin göstermiş olduğu hiçbir çözüme siz yanaşmadınız. İşte, yanaşmadığınız için de her geçen gün fiilî ölüm cezasına dönüşen ağır bir insanlık trajedisiyle karşı karşıyayız. Her an, bu konuşmayı yaparken bile yaşamını yitirebilecek insanların, mahpusların trajedisiyle karşı karşıyayız. Bakın, on gün önce, ben seçim bölgeme, Bingöl'e gittim. 42 yaşındaki Hasan Kaya -ağır diyabetik hasta- yeterli tedavi almadığı için, ilaçları zamanında verilmediği için, hastaneye kaldırılmadığı için Bingöl Cezaevinde yaşamını yitirdi. Sorumlular hakkında bugüne kadar tek bir soruşturma yapılmadı. 42 yaşındaki bir insanın yaşama ihtimali varken maalesef, duyarsız yaklaşımınız neticesinde, tıpkı diğer hasta mahpuslarda olduğu gibi, o arkadaşımızı da kaybedecek ağır bir acıyla karşı karşıya kaldık. Bizler, bu hasta mahpuslarla ilgili durumun siyasi olarak değerlendirilmemesi gerektiği, insani ve vicdani açıdan değerlendirilmesi gerektiği çağrısını tekrar yapıyoruz.
Konuşma süremiz sınırlı olduğu için, bu arkadaşlarımızın her birinin hangi hastalıktan muzdarip olduğunu, şu anda hangi ağır sağlık problemlerini yaşadığını burada ifade edecek zamanımız yok ama gelin, bu sefer vicdanınızın sesini dinleyin, bu sefer insanlığınızı kurtaracak bir kararın altına imza atın, burada bir araştırma komisyonu kuralım. Hızla, bütün cezaevlerindeki hasta mahpusların durumuyla ilgili bir çalışma ortaya koyup çözüm önerileriyle beraber, bütün toplumun vicdanını rahatlatacak bir çalışmanın altına imza atalım diyorum.
Hepinizi saygıyla selamlıyorum. (BDP sıralarından alkışlar)